• hayatımdan 1.5 yıl.
  • sevdiceğin doğum günü için vakko'dan alınmış bir kazaktır.

    ama vakko şimdiki vakko değil.
    1996'dan bahsediyorum.

    sanırım maaşın yarısına yakındı kazağın fiyatı.
    olsun dedim.

    hediye paketinin üzerine de sarı kurumuş bir ot parçası koydular.

    içimden "ulan bari bi gül koyaydınız" diye geçirdim.

    neyse gecenin bi yarısı geldi bu,
    ben içmişim , sızmışım, uyandım ve hediyesini verdim.

    "canım benim, ne kadar ince düşüncelisin , başak koymuşsun paketin üzerine" dedi.

    "aşkım sen başak burcu değil misin, ne yani gül mü koyacaktık barzolar gibi" diyemedim.

    "başak ne lan" dedim.

    "aşkım eylül'de doğdıum ya, başak burcuyum ben" dedi.

    "haaa, dedim"

    içimden vakko'yu takdir ettim.
  • bir kol saati.

    çok istiyordu. bir kere benim yanımda nasıl iç çekerek baktığını görmüş, bir kere de annesiyle bir telefon görüşmesinde nasıl istediğini duymuştum. öğrenciyim, ay sonuna 2 hafta var. saat 220 lira civarı bir şey, bende 250 lira var. gittim aldım. bir de uzak mesafe ilişkisi yaşıyoruz, okulu sakarya'da. bir de benim sakarya'ya gidiş dönüşüm ve haliyle orada gezip-tozma durumumuz var. mümkün değil kotaramıyorum durumu.

    saati aldım. sakarya'ya gidiyorum ama dönemiyorum. * idare edecek bir şey alabilirdim, yine mutlu olur ama bunu görünce çok mutlu olacak. çok iyi biliyorum. birisinden borç da istemiyorum. nefret ederim. derken o ara telefonum çalıyor. kaçta geliyorsun sevgilim, biletini aldın mı diyor. şu saatte ordayım, şimdi biletimi alıyorum diyorum. dur bi' dakka, alma. otobüs kartındaki puanları birikmiş, bedava bilet hakkı kazanmış. onu kullan diyor. sevgilim gerek yok, bende var zaten diyorum ama az çok durumu da biliyor. üsteleyemeden kabul ediyorum. o şekilde gidiyorum sakarya'ya. bir şekilde de döneceğiz artık diyorum kendi kendime.

    saati verdiğimdeki şaşkınlığı ve mutluluğu hala aklımdadır. ayrılalı 4 yıl oldu, işin kötüsü üzücü bir ayrılığımız oldu ama iyi ki almışım diyorum. çok mutlu etmiştim onu ve hala kullandığını biliyorum. o gün, cebimde kalan 30 lirayla takılmış (bi' o kadar da o koymuştu) akşam da terminale gidip samsun'dan gelen bir otobüsteki muavine durumu anlatarak istanbul'a dönmüştüm. her şeye rağmen hayatımın en güzel günlerinden biriydi.
  • (bkz: zaman) iadesi yok.
  • (bkz: tac mahal)
  • zaaflarına bir gece,
    hatalarına bir nilüfer,
    sevgisizliğine bir kalp verdim.

    (bkz: nilüfer)
  • ciddi ciddi aldıkları hediyeyi yazanları gördüğümüz başlık, acaba bunu yapanlar ne enayiyiz diye mi yoksa birilerine göz kırpıp " yolunacak kazım, buyurmaz mısınız " niyetiyle mi yazıyorlar her neyse demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
  • telefon faturası ödemesi
    2007 yılında eski kız arkadaşımın yurt dışına gitmesiyle birlikte kısa telefon görüşmeleri yapıyorduk. genelde ben arıyordum dakikası 2 kontörcük falan gidiyordu. sevindik. meğersem karşı tarafa yazıyormuş. 900 küsür tl'yi anasına babasına haber vermeden ödedim. biriktirdiğim gitar parası yalan olmuştu. sağlık olsun. işin sevindirici yanı avea'nın elite müşterisi gibim bişey olundu. lokum yollamışlar.

    bence gayet güzel bir hediye.
  • swarovski taşlı bi' peri kolyesi; peri kızı derdim kendilerine.
    sevgilinin-bi’ altı-arkadaşın-bi’-üstü civarlarda seyrederken ilişki , kendiliğinden bitiverdi öyle. sonraları arkadaşlardan haber aldım, kendisine almış olduğum kolyeyi satmış hanımefendi hazretleri. bizimki pahalı hediyelere pek dayanamaz, materyalizmin usanmaz bi’ fangirlüdür evelallah; velhasıl kelam tekrardan “birleştik” spontane bi’ şekilde. iki-üç buluşmadan sonra kendisine bi’ kolye daha aldım, yine swarovski; bu seferki sonsuzluk sembolü temalı.
    şimdi, hikayenin bu kısmında “mal mısın bilader?” dediğinizi duyar gibiyim, hatta “bilader” değil; izmir efekti ile “bilaaaaaader” diyorsunuz farkındayım. sakin olun çocuklarım, ikinci kolyeyi rastgele bi’ kuyumcudan almıştım; etiketi 33 lira. hatta alırken kuyumcu dedi “taksit ister misiniz?” diye, o şekilde 9 taksite kapatmıştık mevzuyu. neyse pek de sürpriz olmayan bir şekilde tekrardan ayrıldık, bitti gitti.
    kendisi bazı bazı aklıma gelir ki bu özlemden değil, sadece içimdeki ukdeden; keşke bi’ şekilde görebilseydim ikinci kolyeyi satma girişimini ve kuyumcunun söylemiş olabileceği cümleler karşısında suratının almış olacağı ifadeyi, eheh godoş karı.

    edit: önceki versiyonu telefondan yazmışım ellağam, bi' boka benzememiş - onu düzelttim.
hesabın var mı? giriş yap