• “cesur olun. kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında pencereler açın. farklı dünyalarla ancak böyle tanışırsınız. ben hep yerimde dursaydım, dünyamı değiştirecek insanları aramasaydım, bugün tanıdığınız ben olmazdım. bir insanın bittiği an, miskinliğe esir olduğu andır. insan, konforundan vazgeçmeyi göze almalıdır. kendi dünyasını yerinden kendisi oynatmalıdır.”

    - ilber ortaylı
    (bkz: bir ömür nasıl yaşanır?)
  • yıllar önce kendi evinde yapılan bir röportajda, ilber hoca'ya "bir daha evlenmeyi düşünmediniz mi hiç? minvalinden bir soru sorulmuştu. hoca şöyle bir gerinip masadaki kitapları kenara iterek hatırladığım kadarıyla şuna benzer bir cevap vermişti:

    "amannn ne düşüneceğim, ben yalnız yaşamaya alıştım. bizim ilişki anlayışımızda özel hayat diye bir şey yoktur maalesef. fırsat vermez ki kendi hâlinle baş başa kalıp tefekkür edesin. oysa insan için en mühim şey, kabiliyetlerini kullanabileceği alanlar için kendini geliştirmektir. başkaları için yaşamaya itiyor insanı bizim ülkemizdeki birliktelikler. zannedersin sadece onlar için gelmişsin sen bu dünyaya. sonra oturduğun yerden sistemi eleştir dur. sen ne yaptın kendin için onu söyle önce."

    bir ömür nasıl yaşanır? tam da bu sözlerin sağlamasını yaparcasına kalem alınmış işte bu eser. bir solukta okunacak, insana bu dünyadaki var olma amacını tekrar hatırlatacak bir kitap. "başkalarına göstermek için yaşadığımız kadar kendimizden uzağız" tezini doğrulayan bir değerlendirme. sistemi eleştirmekten kendini geliştirmeye vakit bulamayan yurdum insanının özeti gibi gerçekten. bu kitaptan çıkarılacak çok ders var. tavsiyeleri bile liste yapıp duvarınıza assanız, bir ömür idare eder sizi. bana göre ise en kıymetli teşhis, bireyin kabiliyetlerini harekete geçirmesiyle ilgili olan kısımda saklı. öyle ya, bisiklet sürmeyi bilmeden "bisiklete binme özgürlüğü" hakkında konuşup durmanın bir manası yok. önce sen kendini geliştirip sürmeyi öğren. o zaman görürsün ne kadar özgürsün...
  • herkesin içinden alacağı dersler bulunduran kolay okunur bir kitap. ılber ortaylinin bilgisine veya kültürüne söyleyecek sözüm yok.
    ama ortaylı bu kitabı bize yazmamış bu çok belli. biz'den kastım orta halli memur ailesi çocuklarıdır. köyler kasabada doğup büyümüş olanları saymıyorum bile. elit bir ortamda "yüksek gelir" ile doğmadıysanız önerilerin hiç birini dikkate almanıza gerek yok.
    çünkü ne bir ispanyolca fransızca kursuna gitmeye ne de ortaylinin sık sık vurguladığı gibi onlarca ülke gezmeye imkan bulabilirsiniz.
    hatta doğduğunuz çevrede üniversite mezunları bile sayılıyken, birisi size ben çevremde kendim arayıp bulurum faydalanacak insanları diyorsa onu da dikkate almanıza gerek yoktur.

    ben küçücük bir ilin küçücük bir ilçesinde doğdum. ılber ortaylinin ispanyolca kursuna gittigi yaşta çevremdeki -anne babam dahil- üniversite mezunu insan bir elin parmaklarını geçmiyordu. dolayısıyla tüm önerilerin beni üzmekten başka bir işe yaramıyor sayın ortaylı.
  • kitabı ilk çıktığında okumuştum ve aldığım kısa notlar şu şekilde.

    sayfa sayısı : 285 sf.
    yayınevi : kronik

    --- spoiler ---

    -tarih okumaları için reşat ekrem koçu külliyatı okunabilir.
    -aydın insan; yabancı dil, hukuk bilgisi, mukayese becerisi olmalı. (yabancı dil kısmına katılmıyorum. aydın kendi dilini çok iyi bilse yeterlidir kanaatindeyim.)
    -iyi düşünmek için iki tüyo : tren yolculuğu ve yazarken düşünme.
    -sabahları çalışmak verimlidir.
    -unutulan bir nezaket kuralı: telefonla aradığımız kişi açtığında kendimizi tanıtmalıyız.
    -boncuk oyunu - herman hesse bu kitabı tavsiye etmiştir.
    -görülmesi gereken şehirler : efes, petra, iskenderiye, antakya (üzücü), palmia
    -verdi, donizetti, puccini opera eserlerini dinlemeliymişiz.
    -ahmet rasim, reşat nuri güntekin ve hüseyin rahmi gürpınar kitaplarını tavsiye ediyor.
    -üç büyük fransız tiyatro yazarı: molier, racine, carnoille.
    -balzac ve flaubert'ten ne okursak kar olduğunu söylüyor. (katılmıyorum)
    -iran edebiyatın'dan tavisyeleri : firdevsi şehname, şirazi divan, gülistan ve bostan.
    -falih rıfkı atay'dan çankaya ve atatürk'ün bana anlattıkları kitaplarını tavsiye etmiş. (zeytindağı'da eklenebilir.)
    --- spoiler ---

    bence okunması gereken bir kitap. eleştirmeden önce bakmak gerekir ki seversiniz/sevmezsiniz ilber ortaylı cumhuriyet tarihinin yetiştirdiği büyük entelektüeller arasındadır.

    (kitabın en arkasında yazan film, müzik, kitap tavsiyelerini yazmaya üşendim. zaten çok entry yazan biri değilim. kitabı aldığınızda bakarsınız.
    cümleler karışık ama siz anladınız bence.)
  • limitler illüzyondur. çok başarılı bulduğunuz kişilerin hayat hikayeleri ve hayata dair tavsiyelerini okuduğunuzda genellikle geç kalmışlık, yetersizlik hissedebilirsiniz. buna izin vermeyin. açın 90’ından sonra kayağa başlayanların videolarını izleyin, 50’sinden sonra gönüllü faaliyetlerle köyünün bütün hikayesini değiştirenleri izleyin, 60’ından sonra ilk kitabını yayınlayanlara bakın.

    imkansızlıkları öne sürmeye gerek yok. franklin’in şuna benzer bir cümlesi var; “iyi bahaneler bulmayı başaranların başka bir şey başarmaları çok zordur.” hele de bu çağda imkan çok esnetilebilir bir şey. formül ararsanız bulunur. belki fransızca’yı en iyi kurslarda, fransız liselerinde öğrenemezsiniz; ama istekliyseniz, azimliyseniz ucuza öğrenmenin bir yolu her daim bulunur. hiç bilmemektense “çat pat biliyorum” dersiniz mesela.

    biyolojik saatin işlediği bazı konular var, bu bir gerçek. misal anne olmak için yaş konusu önemli. ya da hayalin olimpiyat sporcusu olmaksa küçük yaşta temellerini atmış olman gerekir. ben mesela bir süredir yoga yapıyorum. en hayıflandığım şey “10 yıldır yoga yapmamış olmak.” bu konuda elimden gelen bir şey var mı? yok. bu durum benim yoga yapmama engel mi? değil.

    bu dünya’ya hepimiz eşsiz bireyler olarak geldik. gözlemlediğim kadarıyla pek çoğumuzun bir gayesi yok, hayat kollarımızdan tutmuş bizi bir yerlere sürüklüyor. şarkıda geçtiği gibi “her şey ne kadar ortalama”.

    ama bazılarımız sorguluyor. elindeki hayatı eviriyor, çeviriyor. “daha iyi bir şeyler ortaya koyabilir miydim” diyor. eğer bu sorgulamayı yapıyorsak, bence iyi yoldayız.

    evet sürüklenenler kadar kendimizden mutlu değiliz belki; ama denemek istiyoruz, öğrenmek istiyoruz, çabalamak istiyoruz.

    bu noktada geç kaldığını düşündüğün şeyleri bir gözden geçir. birincisi gerçekten geç mi kaldın, yoksa bir formül var mı? ve sen o formül için kendini adamaya, o yola baş koymaya gönüllü müsün? ikincisi hayat bir dönüşüm. o geç kaldığın şeyleri yeni bir amaca dönüştürebilir misin?

    idoller belirlemek iyidir. yok gösterici olurlar. ufuk açarlar. ama sen ilber ortaylı olmayacaksın. ya da michael jordan değilsin. onların yolu başkaydı. sen sensin. kendi en iyini ortaya koy. dönüp “ben ne istiyorum” ya da “neler başaracağım” diye sor. bunu yaparken de ilk verdiğin yirmi yanıt, ufuk açan çözüm önerileri olsun. limitler, bahaneler, imkansızlıklar, amalar olmasın.
  • kral yazmış tabiki alınacak ve okunacak kitap, aldım okuyorum azıcık fikir vermeden önce yazmak istedim yukarıda birinin 20 tl yi eleştirdiğini 20 tl ye kralı yazsa alınmaz dediğini gördüm ve kral yazarsa alınır demek için yazmak istedim. bir de iyice sembolleştirip sayfa sayısına bağlamış eşşek sıpası boyama kitabı mı alıyosun sayfası az diye az para ödeyeceksin? 4000 sayfada anlatılamayan bi zırvalık yerine 300 sayfada aynı konuyu net şekilde anlayıp aydınlanmak var demek geldi içimden.
    ama tamam şimdi sakinim, krala laf yok hele onun bilgi birikimine hiç laf yok yakarım canınınızı.
  • ilber ortayli’yi severim ancak, bu kitabin adiyla iceriginin alakasi yok ne yazik ki. 300 sayfa kitabin belki 10 - 20 sayfasinda hayata dair bir kac oneri var kalan yerler koy enstituleri neden kapatildi, ogretmenler neden kotu, birinin artik ben oldum demesi icin kac dil bilmesi gerekli gibi klasik ilber ortayli serzenisleri.

    sevmedim. bu ortayli’nin dil bilme geyigi de artik sikti gercekten. sanki herkes tarihciymis gibi bir algisi var galiba. ben ozel sektor calisaniyim hocam. orta seviye ingilizce, fransizca, almanca, rusca, yunanca bilmek yerine tek basina cok ust duzey ingilizce bilmeyi yeglerim acikcasi.
  • evet benim de bir solukta okuduğum kitap. ancak bütün verilen tavsiyeler bir sosyal bilimcinin bakış açısı olduğu çok net.
    bir ömür sana göre öyle yaşanırmış; bana göre böyle. aşk nerde mesela hocam aşk? ağacı hissetmek, toprağa dokunmak, güneş doğmadan balığa çıkmak, yağmurda denize girmek, rüzgarın sesini duymak, karlı havada sevdiğine sokulup eline kahve almak, çocuk gülümsemesiyle çoğalmak, köpekle oynaşmak, birine çıkarsız yardım etmek… bunlar nerede?
    uzmanlık alanın tıp, beslenme, diyetetik vs. olmamasına rağmen hiçbir yağı katiyen yemeyeceksin, zeytinyağı da dahil diyorsun. bal gibi yanılıyorsun. hem uzmanlık alanın bu değil hem de bunu bu kilolarla söyleyecek son insansın. giyim kuşam önemli diyorsun, kısa kollu kareli gömleğe puanlı kravat takıyorsun. ayrıca uyumsuz renkler de cabası. sanırsın tvye grand tuvalet çıkıyorsun hep. tavsiye ettiğin isfihan, buhara, tel aviv gibi şehirler evet özel şehirler olabilir. her yeri gördük de onlar mı kaldı. bir sosyal bilimciye göre görülmesi ön sıralarda yer alan şehirler olabilir bunlar ancak. nuh zamanından kalan filmlere hiç değinmiyorum bile.
  • ilber ortaylı’nın yayınlanan son kitabı. okuduğum en eğitici kitaplardan biri oldu, çeşit çeşit notlar alarak bitirdim kitabı ve keşke 10-15 sene önce yazılsaymış dedim. hani yer yarılsa da içine girsem anları olur ya; kitabı okudukça yetersizliğime utandığımdan, yerin dibine değil dünyanın çekirdeğine kadar inmiş olabilirim.

    ilber hoca doğu’dan ve batı’dan sıkça bahsederek gezip gördüğü yerlerden, müzelerden, tarihi eserlerden örnekler verip tavsiyelerde bulunuyor. gençlere kendilerini nasıl geliştirmesi gerektiği hususunda önemli cümleleri var. eğitim sisteminin ve eğitimcilerin nasıl olması gerektiğine ve çocukların nasıl eğitilmesi gerektiğine de değinmiş. ilerleyen sayfalarda neler izlenmeli, neler dinlenmeli, neler okunmalı, görülmesi gereken eserler bunlar hakkında tavsiyeleri var. ilber hoca adeta ayaklı bilgi hazinesi.

    herkese tavsiye edebileceğim bir kitap daha var artık. ağzına ve kalemine sağlık ilber hocam.
  • üste universiteden sonrakilere gecmis olsun minvalindeki yaziyi gormesem yazmayacaktim. biraz once bir spor kursundan geldim. 46 yasinda kadin ogreniyordu. arkadasim en zor dillerden birini 40'ina yaklasirken ogrendi, catir catir konusuyor. ben dil ogrenme ozurlu biri olarak bir dil ogrendim 36 yasinda..
    yani demem o ki siniriniz yas olmasin.. cevrenizdeki bu tip "bezmislere" de kulak asmayin..
hesabın var mı? giriş yap