• vasati tiplerin tivitleme temayülü 'tarihin sonu' fikrinin ötelenmesini gerektirmez elbette. zira bu fikri ortaya atan adam sosyalist dünyanın çözülüşüyle dünya da rahata kavuşur diye düşünmemişti. dahası tarihin sonu fikri insanlığın ya da problematiğin yitimi de değildi. adamın tek dediği şuydu: ilhan irem'in birbirine benzeyen bahçeli ve melekli klipleri yayınlanmaz olacak. o kadar. tarihin sonu = modern süreklilikteki romantizmin yitimi <ilhan irem kliplerinin yerini burger'da açık olan plazma tividen izlenen zencili, hamburgerli mtv klipleri doldurdu>.

    aksine vasati amerikalının <türk'ün de ondan farkı yok> tivitter ve feysbuk bilmeceleri ya da ekşi sözlük sıkıntıları bizzat fukuyama'nın "geleneksel" tarihin sonu düşüncesinin geçerli olduğunun göstergeleridir. cumhurbaşkanının tivitteri, iphone, ipad, blackberry vs. gibi günün katma-değer eğlenceleri 19-20. yy.'a kadarki modern tarih yazımındaki linear formun yani doğrusal/çizgisel oluşumun [*] günümüzde kaydı mümkün olmayacak ölçüde hızlı ve çapraşık akan yeni insan ve devlet durumlarının oluşturduğu non-linear yani doğrusal olmayan bir forma yerini bıraktığının göstergesidir. fukuyama'nın bizzat söylediği de buydu.

    "öyle bir tarih yazımı mümkün olacak ki, biz onun içindeyken de dışında olacağız aslında <kapitalizm daha fazla tüketimi itekler, insan da tüketimin merkezidir, o halde bu sistemde insan merkezdir!>." ben böyle görüyorum. hem iphone kullanacaksın, hem kullanmayacaksın. neymiş iphone zararlıymış, kenardan tutunca çekmiyormuş. oysa daha nokia'nın eski takoz versiyonlarını elinden düşürmeyen tanıdıklarım var, 100 saatlik şarj süresiyle övünüyorlar. sen onun yanına gidince ipad dediğinde anlamıyor. oysa günün dinamikleri senin bu çapraşıklıkta böyle iki arada bir derede kalışın, modern tarih algısının değiştiğinin göstergesidir. çünkü yazılan senin tarihin olacaksa, o gerçekten de tek bir dinamikten tek bir çizgiden ibaret olmayacak. fukuyama insanlığın uni-form'dan multi-form'a yani tek-biçimli manzaradan, çok-biçimli manzaraya geçeceğini söyleyerek, bana kalırsa, tam da bugünleri işaret etmiştir. vasati amerikalı <benim için daha da önemlisi "youtube'a küfür etmek için giren türk"> bu düzenin işlediğinin göstergesi. en son dijital uydu şifrelemeleri cardsharing ile kırılıyor, dahası cardsharingçi server satıcıları kırdıkları yayınları aylık, yıllık ücretle başkalarıyla paylaşıyor. yani korsanın da kendi içinde bir düzeni var. insanoğlu sosyalleştiği <iletişime geçtiği> müddet hep düzene meyleder. bence günü en iyi anlatan analojilerden biri bu.

    ancak tersten okuma da mümkün. zira fukuyama'nın tarihin sonu fikrinde, temelde eş-anlatım formları (essentially matenarrative forms) doğrusal anlatımla birlikte çöküyordu. ancak günümüzde sınırların ziyadesiyle kalkmasıyla birlikte <ama özellikle internetle birlikte> matenarrative forms yani eş-anlatım formları günün insanlarını betimleyen en temel niteliğe dönüştü. öyle ya, tivitter kullanan amerikalı, fransız ve türk aynı sohbete dahil olurken, beri yandan birbirlerinin feysbuktaki resimlerini beğenebiliyor. bu durumda başta aile olmak üzere devletin düzenlediği, stk'ların bir şekilde elekten geçirdiği üç farklı kültürel dizaynın ürünü modern insanlar tek bir düzlemde birleşip tek bir aktarımın parçası olabiliyor. bu, tarihin hiçbir döneminde denenmiş bir şey değil. insanlık ilk defa bu denli bir matenarative oluşuma iştirak ediyor. ziyadesiyle internette gerçekleşen bu iştirak kendine has bir tarih yazımını gerektirecektir. bu açıdan bakarsanız tarih yitmez, yiten klâsik koşulların uni-form dizayn yetisidir. ilhan irem analojisi üzerinden söylemek gerekirse, ilhan irem klipleri izlenmiyor ya da <yenileri> çekilmiyor diye ilhan irem'in türk hafif müzik yaşantısındaki etkisi yitmiş değil, hâlâ birileri ilhan irem'e öykünebilir, ilhamını onun müziğinden alabilir. ama değişen koşullar gereği, yeni etkileşimlerdeki ilhan irem tandansı değil, başka faktörler ön plana çıkar. bu da doğal, günün değerleri geçmişte de baskındı. her çağ kendi değerlerini "tarih" diye tarihe/insanlığa yutturur. ilhan irem geleneksel açıdan yitti, sadece ontolojik olarak değil kavramsal açıdan da yer-altına geçti.

    çünkü değişim, evrim mukadderdir.

    ayrıca neo-conservative / yeni-muhafazakâr amerikan kritiği gözünden bakılırsa fukuyama, modern tarihi evrensel özgürlük ve adalet gibi konularda amaca ulaşılmış bir yazım olarak görüyordu. yeni dünya düzeninin şekillenişinde bilginin güç olduğuna dayanan baconcı anglo-saxon siyaseti üzerine şekillenen toynbee -> huntington -> fukuyama çizgisinin ne kadar tutarlı seyrettiğini de unutmamak gerek. hazır ramazan yaklaşmışken, sık tekrarladığım örneğimi verip başta belirttiğim hususa yeniden dokunayım: orucunu coca cola'yla açan, sıcakta sultanahmet camii'ni dolaşırken yorulup, gölgede malezya'dan getirilmiş hormonlu gdo'lu mısırları tüketirken, beri yandan hükümetten torpilli hamidiye sularından içen insanların cepten veya eve gelip gün boyunca yaptıklarını tivitlemesi, reklam gelirleriyle ayakta duran feysbuk'ta fotoğraflaması ya da yine herbir tarafını reklamla donatan ekşi'de entirilemesi hep kapitalist ajandanın son yüzyıllık serüveninin doğal sonucu. devlet tertiplerini açığa çıkaran wikileaks'e girmek için bile devlete internet parası ödediğimizi unutmayın. çağın ruhu tüketim ve iletişim üzerine inşa etmişse kendini, sınırlar kalkmışsa ve insanlar internet iştirakleriyle sosyal platformların reklam düzenini ayakta tutuyorsa, futbol kendi endüstriyel kompleksini yine gönüllü fanatiklerden gelen beslemeyle biçimlendiriyorsa (**), o vakit geleneksel anlamda linear yani doğrusal tarih yazımı yitmiş demektir.

    bunun iyi veya kötü olup olmadığıyla ilgili yorum yapmıyorum, zira bununla ilgili iyi veya kötü yorumum da, söz konusu non-linear tarih yazımının bir parçası olacak. ben çağımdan kopup, 17. yy. kafasıyla bugünü yorumlayamam. "sahi ilhan irem vardı, ne oldu" diyen bir avuç romantikti, bugün geleneksel tarihin dilini kullanmadan ilhan irem'leri anmak mümkün değil. bu yüzden ilhan irem'in zamanı geçti. "tarkan'ın bile geçti, ilhan irem'i" dediğiniz duyar gibi oluyorum. artık anadolu'nun çeşitli köşelerindeki 13 yaşındaki kız çocukları robbie williams ne zaman evlenecekmiş onu merak ediyor. ilhan mansız'ın sonu nasıl geldiyse, geleneğin de sonu öyle geldi. değersiz kalmışların güdük nouma sevdası, quaresma'nın gelişiyle yerle-bir oldu <başarı ve gösteriş tüketim köleliğine yediriliyor itinayla, forma alıyorsun, reklam gelirlerinin artmasına neden oluyorsun, beri yandan aslî gaileni eğlenceye dayandırmış olduğundan, senin en önemli kimliğin tuttuğun takım oluyor, sanki sen bir şey başarmışsın gibi seviniyorsun takımınla, kaybettiklerini gözün görmüyor, hissizleşiyorsun>. çünkü bu saydığım isimler de bugünün hızlı akan nehrindeki balıklar gibi, hiçbirini kalıcı tutmak mümkün olmadı, olmayacak. çünküsünü yukarıda söyledim. değişim, evrim mukadderdir.

    çizgisel olmayan, çapraşık tarih yazımı, farklı insan durumlarına ilişkin masayı dağınık bırakmayı gerektiriyor. hâlâ aranızda yıl sonunda "ntv yıllığı" gibi absürt derlemeleri alıp yıl yıl biriktiren var mı, merak ediyorum. hiçbir yıllık, günün trendlerini gün gün derleyemez <hale geldi>. artık tarihin bloglar çağındayız, bloklar-arası bağlantıyı sağlayan da bizzat insanların kendi "çapraşık" tarihlerini yazıyor olmasıdır. bu arada bazıları bazılarına çarpıyor, güzel oldu sanıyor, yoksa herkes çapraşık bir yalnızlık içinde, herkes gelenek önünde kafayı yemiş pozisyonunda, kimse farkında değil. sonra "vay efendim, fukuyama tarihin sonu dedi", ne diyeydi, "asıl şimdi başlıyor, feyste ne hatunlar yapacağım..." mı diyeydi.

    * simon malpas, the postmodern, routledge, 2005, s.89.
    ** http://www.guardian.co.uk/…tball-industrial-complex
hesabın var mı? giriş yap