• bu konu tamamen antidiuretic isimli hormonumuzla alakalı bir mevzudur.

    adh(antidiuretic) vücudumuzun üreteceği idrar miktarını ayarlar. susuz kaldığımız zamanlar adh böbreklerimize sinyal çakar ve idrar üretimini durdurtur. böylece böbrekler eldeki mevcut kısıtlı suyu boş yere idrara çevirip vücudu iyice kurutmaktan vazgeçer, kandaki su miktarı korunur.

    alkol denen madde, adh hormonunu etkileyerek salgılanmasına mani olur. aynı şeyi bazı bitkiler de yapar, biz onlara idrar söktürücü deriz. alkol veya idrar söktürücü bir bitkiyi vücudumuza alınca, böbreklerin kafası karışır ve idrar üretip üretmemek gerektiğini bilemezler, sonuçta da "vur dibine gitsin" mantığıyla üretmeye devam ederler. biz de birayı bol bol içince, içeriğindeki alkol adh'ye "dur kardeş sen biraz dinlen, yorulmuşsundur" der. alkole güvenen adh, idrar üretimini durdurma sinyalini falan unutur ve keyfine bakar. böbrekler nafile adh'den azar yemeyi bekler, bakar ki ses çıkmıyor, canını dişine takarak vücutta bulduğu suyu idrara çevirmeye başlar. elbet biranın sıvı kısmının, üretilen idrar miktarına etkisi vardır ancak aynı sürede aynı miktarda su içildiğinde vücut böylesine kendinden geçmişçesine idrar üretmez.

    bünyesinde bulunan biraya ek olarak vücutta mevcut olan suyu da idrara çeviren böbrekler kelimenin tam anlamıyla vücudun amına koyar. susuz kalan vücut kurur ama böbreğe bu da yetmez. vücut fonksiyonları yamulana kadar idrar üretmeye devam eder. sonucunda gelsin başağrıları, gelsin sersemlik halleri, akşamdan kalmalık durumları.

    adh hormonunun akli dengesiyle oynama şerefsizliğini kahve de yapar. en az alkol kadar marifetlidir bu konuda. şimdi bira diyerek lafa girdiğime bakmayın, her türlü alkol adh'nin saf duygularıyla oynamaktadır.

    uzun lafın kısası alkol bütün kötülüklerin anasıdır.
  • n bira sayısını göstermek üzere, bira içme seanslarımda 2n defa hissettiğim duygudur.
hesabın var mı? giriş yap