• 9. nesil yazar *
  • işte böyle yeni nesil badinin biri, hemen alıştı da sözlüğe yazıyo felan..
  • yakisikli.....
  • tam bir ibiş.
  • en son dövme yaptıracaktı mask adına, yaptırabildi mi merak ettim.
  • 6 yıllık kardeşim.
  • pulp fictiona overrated diyen zevksiz yazar.
  • kendisi özletmiştir açıkçası. zaman geçmiyor be. gandalf gibi geleceğin şafağı bekliyorum.
  • derler ki;
    bir zamanlar diyarbakır'da bir hamam kubbesi üzerine yuva yapmış bir leylek, her sonbaharda sıcak ülkelere göçer, şubat ayının 14'ünde ise gelir yuvasına konarmış.

    bir gün diyarbakır'ın valisi, oturdugu odadan, kocaman bir yılanın hamam kubbesindeki yuvada bulunan yavru leyleklere dogru uzanmakta oldugunu görmüş. yuvada yavrular yalnızmış. yuvaya yaklaşan yılan, yavruları yemeye doğru kıvrım kıvrım kıvrılınca anne leylek yetişmiş. leylek ailesi gagalarını surekli birbirine vurup, etrafa tehlikenin boyutunu duyurmaya çalışmış. yılan, yavrulardan birine çok yaklaşmış, neredeyse yavruyu yakalamak üzereymiş. yavrusunu yılana kaptırmamak için çırpınan anne leylek ile yılan arasında kıyasıya, ölümüne bir savaş başlamış.

    oturdugu odadan yaşananları seyreden vali, yanındaki hizmetlilerine "leylekleri kurtarın!" emrini vermiş. hizmetliler alelacele uzunca bir merdiveni hamam duvarına yaslamış ve hızlı bir tırmanışla kubbeye ulaşmışlar. hizmetliler kubbeye varinca kemerlerinden çıkardıkları kılıçla yılanı öldürmüşler. vali'nin emri ve hizmetlilerin yardımıyla leylek ve yavruları büyük bir tehlikeden kurtulmuş, derin bir nefes almışlar.

    sonbaharda yavrularıyla birlikte sıcak ülkelere göç eden leylek, bir sonraki şubat ayının 14'ünde tekrar diyarbakır'a geldiginde vali'nin evinin civarında uçup, günlerce taşıdığı birkaç siyah çekirdeği avluya bırakmış.

    avluda siyah çekirdekler bulan hizmetliler çekirdekleri almış ve vali'ye göstermişler. vali, "bu çekirdekleri bahara kadar saklayın ve zamanı geldiğinde ekin," demiş. leyleğin avluya bıraktığı çekirdekleri ilkbahar gelince dicle kıyılarına ekmişler. çekirdekler filiz vermiş, her geçen gün biraz daha büyüyerek meyveye durmuş.

    haziran ayının sonlarında meyveler büyümeye, semirmeye başlamış. meyvelerden birini kesmişler ve içine bakmışlar ki meyvenin içi ve çekirdekleri bembeyaz. bundan iki hafta sonra bir meyve daha kesip meyvenin içinin biraz kırmızılaştığını, çekirdeginin de hafiften siyahlaştığını fark etmişler.

    ağustos sonu, eylül başı başı civarı meyvenin inanılmaz derecede büyüdüğünü gören hizmetliler vali'ye çıkıp "efendim çekirdeklerini ektiğimiz meyveler çok büyüdü ve olgunlaştı. emriniz nedir?" diye sormuşlar. bu soru karşısında uzun uzun düşünen vali, meyvenin zehirli olabileceğinden endişe ederek; "bu meyveyi yemeyin, kimseye de yedirmeyin. önce hapishanede ömür boyu hapse mahkûm edilen katillere yedirin ve iki gün bekleyin. iki gün sonra katiller hâlâ yaşıyorsa bana haber verin," demiş.

    emir yerine getirilmiş. tutuklular; "sulu, lezzetli, bal gibi, hatta baldan daha tatlı..." dedikleri meyveleri yedikçe yenisini istemiş. hizmetliler ertesi gün tekrar hapishaneye gitmiş ve bir gün önce meyveyi yiyenlerin hepsinin hayatta ve gayet sağlıklı olduğunu görmüş. durumu ilettikleri vali, meyvenin huzuruna getirilmesini emretmiş.

    hizmetlilerden iki kişinin bir meyveyi ancak taşıdığını gören vali çok şaşırmış, hayretler içinde kalmış. meyveye uzun uzun bakmış, bir anlam verememiş. hizmetliler usulca meyveyi yere bırakmış ve dikkatlice kestikleri meyveden bir dilimi vali'ye ikram etmişler.

    vali meyvenin tatlılığından, balından, yaz günü boğazında, bedeninde yarattığı serinlik, ferahlık ve sululuktan adeta lal olmuş, meyveye bayılmış. o günden sonra diyarbakır tarımı'nın, meyve yetiştiriciliği'nin sembolü bu meyve, o güzelim diyarbakır karpuzu olmuş.

    silva özyerli - amida'nın sofrası [yemekli diyarbakır tarihi]
hesabın var mı? giriş yap