• en sonunda yazar olmayı başaran değerli şahsiyet. yazar değilken bile ne hiltonundan ne de festivalden geri kalmadı yazar olduktan sonra neler olabileceğini hayal edemiyorum allah'ım ekşi sözlüğü koru..
  • sosyal mesaj veren nicki sebebiyle ısınamadığım vasat yazar. ancak o kadar anlamlı, o kadar mükemmel yazıyor ki yazının sonunda ne nickin ne yaşamın bir anlamı kalıyor zaten.
  • yakinen tanıdığım bir dostumun ev arkadaşının kendini evinde asarak intihar ettiği ve şans eseri 1 gün sonra evde cesedi bularak şok geçiren kişiyi teselli, kimlik teşhisi, polise ifade, acil servisle geçen bir geceden sonra eve gelindiğinde sol frame de ilk sırada görünen şeyin "yaşamak güzel şey be kardeşim" oluşu çok manidar oldu. hakikaten öyle, güzel şey keşke herkes bilebilse keşke bu akşam yaşadıklarımızı kimse yaşamasa.
  • kafası herzaman iyi gezen yazar. boş vakitlerinde o2 ile kafayı bulup şahsıma nick altı entariler giriyor
  • hayatın her döneminde söylenemeyen cümle. bakış açısına ve melankoli oranına göre söylemi parmakla sayılabilecek kadar az bile olabilir koca bir ömürde.
  • bartın'da orçun masatçı'yı tanıyor olduğunu anladığım girisinden sonra badi listeme ekleyip, takibe aldığım ve 30 mart 2013 günü, bartın'da kendisinin gerçek yüzüyle de (hani şu aynaya bakarken gördüğü yüzü işte) tanıştığım insan. o gün aynı dakikalar içerisinde onlarca insanla tanıştığım için, bire bir muhabbetimiz çok olamadı ama vicdani retten, ekşi sözlük'ten falan bahsettik. bir dahaki sefere daha çok muhabbet etmek dileğiyle.

    ama artık yazdıklarını okurken yüzünü ve sesini hayal edebileceğim.
  • ülkemizi kötü tanıtan kişi. dakikalar önce bir italyan'la giriştiği örnek diyalog:

    -nazlı ılıcak is a writer... she is a conservative but against to the government...
    -...
    -do you understand?
    -no?
    -good bye...
  • konuşma boyunca irili ufaklı pek çok şeyden yakındın ama galiba bana en çok dokunanı, erken başlayıp geç biten günlerin, kendisini aşan bir şeymiş, sanki birkaç günmüş gibi duyulması oldu. diğer tüm akıl almazlıklarla başa çıkabileceğini, onları kolayca gülünçleştirebileceğini -hem oradaki düzenin sağlayacağı müthiş(!) olanaklara hem de sana güvendiğimden- ama günlük eylemlerin içinde, yalnızca bir duraklama anında güçlenen, zamana ve varlığa ilişkin bu tuhaf kavrayışı aşamayacağını biliyorum. kader gibi, mutlaka aşılmaz ama eylemin diriliğiyle de geçiştirilemez değil! bu yüzden arkandaki sesler mütemadiyen azalıp artarken, dikkatini toparlamaya çalışıp; yemeklerin lezzetinden, kilo alabilmek için sigara içmeye ara verişinden, askerlik bittiğinde yatağını toplama konusunda bir alışkanlık edinme ümidinden, kola otomatına midenden dolayı henüz yaklaşamamış olmandan, seninle aynı soyada sahip asteğmeni sahte anılarına meze yaparak insanları nasıl şüpheye düşürdüğünden bir çırpıda bahsetmen nihayetinde içindeki tüm siyasi ve varoluşsal bıkkınlığı bir şekilde geçiştirilebileceğini hatırlattı da bana, o tuhaf kavrayışın hüznü de buharlaşıp havaya karışmış oldu. manasız bir tabiyetten kaynaklansa da, sesinden ve anlattıklarından süzülen şey, bu bıkkınlıktan çok onu geçiştirmeni sağlayacak bir dirilikti çünkü.

    bunları düşününce, bir durum karşısında hazırlıksız yakalanmış, gözleri kah bize kah ufuk çizgisine değen, çenesini kaşıyan engin'i gördüm karşımda ve ne kadar sevgiye layık olduğunu hatırladım. bu saflığın ilk sarsıntısında belirsiz bir süre geçirdikten sonra, sağ elini çenenden ayırıyorsun, bir karar açıklıyorsun, kim bilir, belki de açıklarken vardığın bir karar bu ve doğru ya da yanlış bir dizi eylemin kapısındasın o andan sonra. "nasıl sevmeli?"ye de "bugün nereye gitmeli?"ye de değebilen, bazen yöntemleri ve önerileriyle beni çıldırtan bu yelpazenin ileriki günlerde daha da özlenen bir şey olacağını kafamdan atmaya çalışıyorum, çünkü anın sevincini, geleceğe ilişkin kuruntularla boğmak, işlerimden biridir biliyorsun, ama bu sefer kendim için, birkaç günü daha kurtarabilmek adına bunu yapmamam gerek.

    16 ağustos akşamı, sesin odamda yankılanıp da tüm evi heyecana boğduğu zaman aşağı yukarı böyle göründün işte gözüme.
  • nazım hikmet ran'ın aslında kendi hayatından kesitler sunduğu romanıdır. roman çoğunlukla ahmet ve ismail karakterlerine odaklanır ki aslında ikisi de nazım hikmet'dir. ahmet, nazım'ın genç ve üniversiteli yılları iken ismail ise sonraki yani sürekli hapislere sürgün edildiği dönemdir. bu kitabı okurken nazım' sevgilisine ne kadar bağlı olduğunu ayrıca eşine karşı da nasıl bir sevgi beslediğini açık bir şekilde görebiliyoruz. bu romanı okuyarak nazım ve dönemin komünistleri hakkında baya bilgi edinebilirsiniz. okuyunuz efendim.
  • "akplileri kudurtan müthiş yazar."
    orhan pamuk

    "orhan pamuk övgüsünü sayfasında yayınlayan yavşak"
    nazım hikmet ran

    "şarkı dinlemek değil. şarkı söylemek isteyen biri. ancak sözlükte yaptıkları hayatı geçiştirmekten ibaret olmaz diye umut etsem de... bilemiyorum. belirsizlik var. adım adım kardeşim. sakin ol. azalta azalta ilerle"
    dayısı
hesabın var mı? giriş yap