• özellikle de hiç tanımayan birine iyilik yaparken geliyor bu his. mesela yolda bir yaşlının bir şey taşımasına yardım ettiğimde, bindiğim taksiyi aynı yöne giden biriyle paylaştığımda, adres soran birine detaylıca anlatıp mümkünse gittiği yere kadar götürdüğümde filan oluyor.

    herhangi bir iyiliği yapar yapmaz o kişinin yanından hızlıca uzaklaşıyorum. hele bu kişi bir kadınsa; telefon numarasıydı, cinsellikti, bir şeydi beklediğimi zanneder diye direkt ışınlanıyorum. üstüne üstlük yaptığım bu iyilik sonrası kendimi fenâ hâlde mahcup hissediyorum.

    kendimi çözdüğüm kadarıyla da bu ortadan kaybolmalarımın arkasındaki neden, karşıdaki kişinin bu iyiliğime karşılık ondan bir beklenti içinde olduğumu düşünmesinden korkmak. minnete dayalı bir saygı, dostluk ilişkisi gelişmesinden çekinmek.

    böyle yapmamın arkasındaki neden ise küçükken poşetlerini taşımaya yardım ettiğim büyüklerin karşılığında meyve, para, oyuncak vs. vermek istemeleri ve benim ısrarla reddedip ortadan kayboluşum. "iyiliğin karşılığı olmamalı" fikrine fazla inandırmış olsam gerek kendimi ki böyle şeyler yapıyorum.

    türk filmlerindeki dul kadının borcunu deftere yazıp batık borcu silme karşılığında cinsel ilişki bekleyen bakkal tiplemesi beynime öyle bir kazınmıştır ki birinin çâresizliğinden faydalanmaya çalışılıyor zannedilmeyi bırak; akıldan en ufak bir geçişi bile delirtici geliyor bana.

    daha da bingo tarafını söyleyeyim; tam da yukarıdaki nedenlerden dolayı karşımdaki kişiyi benim hissettiğim bu durumlara sokarım, borçlu hissederim/hissettiririm diye iyilik talep etmiyor; teklif edilen iyilikleri de reddediyorum.

    sadece bana olan hastalıklı bir düşünce midir yoksa gerçekten başkalarına da oluyor mudur? merak ediyorum.

    manyak da olabilirim tabi. her şey mümkün.

    edit: sandığım kadar yalnız değilmişim. az da olsa böyle olanlar varmış.
  • aynı durumları aynı hislerle yaşamakla birlikte şunu ekleyebilirim:
    kendime bulunduğum şehrin "teyze toplayıcısı" diyorum.araba ile giderken; yürümekte zorlanan,elinde paketleri olan, sağlığı müsade etmeyen,nefes nefese kalmış vs bir "yaşlı insan" gördün mü korkutmadan iyice yavaşlayarak yaklaşıp, camı indiriyorum;"teyzecim,istersen gideceğin yere kadar bırakabilirim" diyorum en güven veren ses tonumla.henüz reddedildiğim olmadı. bu şekilde sadece yaşlılara değil; pazardan dönen eli kolu dolu genç kadınlara, çocuklarını taşımakta zorlanan annelere,aynı toplantı vs de bulunduğum çıkışta arabası olmadığını farkettiklerime arabam 7/24 açık.
    bu konu ile ilgili hep söyle düşünüyorum; eğer sizin başka birinde o an olmayan bir fazlanız var ise, bu sadece size bahsedilmiş bir pozitif ayrım değildir. eğer araba sahibi olduysanız, arabası olmayan ve gözünüze çarpan her zor durumda insandan sorumlusunuz artık. paranız varsa; parası olmadığı için mağdur olan insanlara yardım etmek sorumluluğunuz var demektir. bahçeli eviniz varsa; o bahçeye yolda gördüğünüz engelli hayvanları getirip bakma sorumluluğunuz var demektir. düzenli bir geliriniz varsa; her ay düzenli yardımda bulunmanız gereken insanlar var demektir. belirli bir konuda yetkinseniz, bilgi birikiminiz varsa, o bilgiye muhtaç insanlar ile paylaşma sorumluluğunuz var demektir. kısacası; maddi manevi neyiniz varsa, osu olmayan insanlara, hayvanlara, bitkilere karşı sorumluluğunuz var demektir."benim, sadece bana ait."diye bir durum yok. ne kadar çok şeye sahipsen, sorumluluğun da yükün de o kadar fazla. o ev, o araba, o para sadece senin degil; tüm yaratılmışların.
    arabaya alıp indirdiğim teyzeler ile neredeyse hiç sohbet etmemeye itina gösterdiğimi ve göz iletişimi kurmamak için gayret ettiğimi,neredeyse sesimi bile çıkarmamaya çalışarak onlara; beni kendilerinden üstün görme ya da kendilerini eksik hissetme duygusu yaşamamaları için gayret ettiğimi yazarın bu iç döküşü ile farkettim. kesinlikle, bir iyilik yaptigimda görünmez olmayı diliyorum o an.
hesabın var mı? giriş yap