• bugün tekrardan başıma geldi.

    altunizade civarında antrenman seyrinde gidiyordum ki bir taksici aniden yaklaşık 1 metre önümdeki bir sokağa sapmaya karar verdi. tabi ki, sinyal vs vermeye gerek duymadan...

    her ne kadar frenlere asıldıysam da zart diye önüme kırdığı için durmanın mümkün olmayacağını anladım. önceki kazalardan deneyimim olduğundan, sol elimle taksiye yapışıp sağ elimle de direksiyonu sağa kırarak taksiyle bir süre paralel gidip yavaşladım. sonra da dengem bozulunca sağ taraftaki servise sürtünüp, zaten yavaşlamış olan bisikletimden kendimi yere attım.

    kazadan sonra ayağa kalktım. hırbo taksicinin arabasının yanına gidip "camı aç" dedim. adam camı açtı, bir güzel sıçtım ağzına. mına kodumun embesili de hatasını biliyor tabi. özür diledi, ben hatalıydım diyerek geçiştirdi. ne bisikletime (zinciri atmış sadece), ne de çok ufak bir çizik haricinde bana bir zarar gelmemiş olduğundan, tadımı da kaçırmamak için fazla uzatmadım mevzuyu.

    fakat, asıl eğlenceli kısım burada başlıyor. tam gidip bisikleti kaldırmaya yeltendim ki servis şoförü arabasından inip "ne yapıyon lan amına koduğum arabamı çizdin!" deyip üzerime yürüme gafletinde bulundu. işte herhalde o anda gözlerim karardı. çevredekiler gelip herifi elimden alana kadar oldukça eğlenceli 2-3 dakika geçirdik. yer misin, yemez misin...

    millet mal olmuş ne diyeyim.
  • bazen komiktir. 9-10 yaşlarında iken bisikletle geziniyoruz arkadaşlarla; karşıma 40lı yaşlarında bir adam çıktı o da bisikletliydi. tam üstüme geliyordu ben hemen sağa kırdım, o da sola kırdı. ben de sola kırdım o da sağa kırdı. ben yine sağ kırdım o da sola kırdı. hay senin kullanacağın bisiklete dedim dimdirek sürdüm o da öyle yaptı. sonra kafa kafaya çarpıştık. adam bir de bana kızmaz mı? ula az daha büyük olsam kafasını gözünü yaracaktım oracıkta da çocuktum işte maçam yemedi.
    yıllar geçti geçen gün yine sokağın ortasında öylecene yürürken karşıma bir bisikletli çıktı karşıma. yine aynı adam mı bilmiyorum ama aynı özellikleri gösteriyordu şöyle ki; tam üstüme sürdü ben hemen sağ kaçtım. o da sola kırdı. bu sefer hemen sol tarafımdaki çakıllı alana çıktım. yanımdan öylece geçti gitti çarpamadı bu sefer. arkasından işaret yapacaktım yaşlı adam diye yapmadım saygımdan. öyle de saygılı bir adamım işte ne edersin.
  • bisiklete binmeyi zar zor öğrenmiştim. bilemiyorum, belki de inadına öğrenmiyordum sırf bisiklete binmeyi öğretmeye çalışan babamla daha çok vakit geçirmek için. bisikleti arabanın bagajına koyup kullanılmayan bir otoparka götürüyordu beni, hem geniş alan hem zemini düzgün olsun diye. beni bisikletin üstüne oturtup kendisi de selenin altından ve gidonun bir ucundan tutup beni dengede tutmaya çalışıyordu. sonra ben yavaş yavaş hızlandıkça koca adam da yanımda koşturuyordu. bisikletin hızına artık yetişemeyip bıraktığında ise ben de kendimi bırakıyordum ve düşüyordum haliyle.

    böyle böyle öğrendim sonunda bisiklete binmeyi, ve öğrendikten sonra da bisikletten inmez oldum. okuldan döner dönmez çıkıyordum tepesine, hava kararana kadar dolaşıyordum. zaten evde durmak için bir sebep yoktu çünkü annem babam işteydi ve evde sıkılıyordum.* bazen bir arkadaşım oluyordu yanımda ama çoğu zaman tek başıma dolaşıyordum. bisiklete binerken sıkılmıyordum en azından. uzun yokuşlardan büyük bir hızla inmenin verdiği haz, sonra aynı yokuşu geri çıkmanın verdiği yorgunluk başka şeyleri düşünmeye, sıkılmaya fırsat bırakmıyordu... da işte, bazen o bile yetmiyordu sıkıntıyı dağıtmaya. oyalanmak için bisikletle türlü saçmalıklar yapmaya başlamıştım. trafiğe karışıp arabaların arasında sürüyordum bisikletimi veya yorulana kadar uzaklaşıp sonra o yorgunluktan neredeyse pedal çeviremeyecek bir halde eve dönmeye çalışıyordum.

    böyle sıkıldığım günlerin birinde yine gezmemiş yer bırakmamıştım ve hava kararmaya başladığı sırada eve doğru dönmeye başlamıştım, ama eve henüz eve de gitmek istemiyordum çünkü evde kimsenin olmadığını biliyordum. onun yerine evin yakınındaki bir parka gittim. parkın ortasında küçük bir süs havuzu vardı. havuz dediysem bildiğimiz süs havuzları gibi kenarları yüksek falan değil, daha çok bir çukur gibi, zemini de güzelce taşla örülmüş. kenarları eğimli, havuzun ortasına doğru derinleşiyor ve diğer tarafta tekrar rampa gibi yükseliyor. tam bisikletle içine girmelik. ben de öyle yapıyordum. bisikletle havuza giriyordum, tekerleklerin ortasına kadar yükselen suyun içinden geçip diğer taraftan tekrar çıkıyordum. havuz fazla büyük olmadığı için hızlı bir şekilde girdiğim zaman hızım kesilmeden diğer ucundan çıkabiliyordum. ayaklarım, paçalarım sırılsıklam olmuştu ama urumda değildi.

    hava artık iyicene kararmıştı ve insanlar işlerinden eve dönmeye başlamıştı. o sırada babamın arabasını gördüm. bizim sokağa doğru giden yokuştan aşağıya iniyordu. pedallara abandım, son bir kez daha havuzun içinden geçtim ve aynı hızla caddeye fırladım, arabaların arasından geçip karşı kaldırıma attım kendimi ve iyicene hızlandım. ıslak paçalarımdan akan sular arkamda iz bırakıyordu, ayakkabılarımın için vıcık vıcıktı. beni gördüğü zaman azar işiteceğimi biliyordum ama yine de babama yetişip eve onunla beraber girmek istiyordum. yokuşun alt kısmında, tam bizim sokağa dönen köşede kaldırım iyicene daralıyordu ve tam köşedeki binanın duvarı kaldırıma taşıyordu. o noktada kaldırımın genişliği iki metreden yarım metreye düşüyordu. caddeye çıkıp geniş bir şekilde dönmem gerekiyordu ama iş çıkışı trafiği yüzünden bu mümkün değildi, mecburen iyicene yavaşlamam, dar köşeden yavaşça dönüp sonra tekrar hızlanmam gerekecekti. köşeye yaklaşmaya başladığımda frenleri sıkmaya başladım fakat frenler tutmuyordu. balatalar sırılsıklam olduğu için ne kadar sıksam da bir türlü tutmuyordu tekerleği. tuhaf tuhaf sesler çıkıyordu bisikletimden bir türlü yavaşlamıyordu. o hızla kaldırımı kapatan duvara çarptım. ön tekerleğin duvara dokunduğu anı, nasıl ezildiğini görmüştüm. o ivmeyle bisikletin arkası da şahlandı ve huysuz bir at gibi beni üstünden attı, kendi de yoldan geçen bir arabanın üstüne düştü.

    arabanın sahibi durup indi, arabasındaki çiziğe baktı, dağılmış bisikletime baktı, dağılmış suratıma baktı ve sadece kafasını sallayarak hiçbir şey demeden gitti.* ayağa kalktım, bisikletin binilecek hali kalmamıştı. ön tekerleği sekiz olmuştu. ben sırılsıklamdım. ağzım burnum kan içindeydi. bisikleti ite ite eve giderken durumu açıklamak için bir bahane bulmak zorundaydım. azar işitmemek için geçerli bir şey olmalıydı. büyük bir şey olmalıydı. bisikletin ve benim halimi unutturacak bir şey olmalıydı. ve bulmuştum bahanemi. ne diyeceğimi çok iyi biliyordum. "baba, beni uzaylılar kaçırdı. ama derenin orda dikkatlerini dağıtıp ufo'dan atladım."
  • çenemde izini taşıdığım kazadır. her şey arka fren teli boşalınca mecburen ön freni sıkmamla başladı.
  • 7-8 yaşlarında kamyonun altına girerek yaşadığım kaza çeşidi.

    kamyon, üzerimden geçmekle kalmayıp bir kaç metre ilerlemişti. ama o zamanlar küçük boyutlu bir insan evladı olduğumdan kamyonun tabanı ile asfalt arasındaki güvenli kısımda kendimi korumayı başarmıştım. şansıma bisikletime de bir zarar gelmemişti ve ben şaşkın bir ifadeyle kamyonun altından çıkarak, etrafımdaki benden daha şaşkın mahalle ahalisini gülümseyerek selamladım. o sırada mahallemizin pencere başından ayrılmayan teyzesi sıdıka teyze bu yüksek adrenalinli olaydan korkmuş olacak ki, bana "bok herif!" diye bağırdı.

    çocuklar düşe kalka büyür, zamanla bir çok şeyi tecrübe ederek daha iyi öğrenirler. ben o kazayı atlattım ve gelecekte başıma gelecek nice bisiklet kazasına karşı daha hazırlıklı oldum. peki sen ne yaptın sıdıka teyze? bir kaç yıl içinde öldün hahahahahahahah
  • bayırdan aşağı inerken ön frene basılması halinde kaçınılmaz olan kaza modeli.genelde bireysel kazalardır,iki bisikletin kafa kafaya çarpışmaları nadir görülür zira bunun için çok denyo olmak gerekir.
  • umut* adlı profesyonel bisiklet yarışçısı karagöl*e antremana gider. dönüşteki inişin mıcırlı bölümünde salar bisikleti; kaydıra kaydıra son sürat inmektedir. karşıdan bir araba virajdan çıkar, bizimki de yoldan. yol kenarındaki doğal duvara çarpar, kaskı yoktur. 3-4 gün komada kalır sonra ölür.

    kasksız bisiklet kullanan güzel kızımız* önüne fılayan bir it yüzünden yere düşer ve hızın da etkisiyel yüzünü yere sürter. o güzel yüzü bir kaç ay bakılmaz hale gelir.

    gecenin bir vakti bisiklet ile konak vapur iskelsine sahilden* ilerlenmektedir. karanlıktır etraf ve bisikletçinin farı yoktur. üzeri mazgal olaması gereken bir çukura girer bisikletçi. sonuç: kaburga zadelenmesi.

    quasm cross country yarışı izlemek için evka3 deki pakurda sote bir yere oturmuş ciğdem çitlemektedir. öyle bir yerdir ki duruduğu bölüm, çoğu kişi düşmekterdir. bir yarışçı yokuşu sağlam bir şekilde iner fakar kotrolü kaybedip çalı yumağı ile karkşı karşıya gelir. asılır frene, durur fakat kilitli ayakkabıları yüzünden yana devrilir ve kafayı kayaya vurur. kaskta 2cclik bir göçük oluşur. sersemler biraz fakat bir süre sonra yarışa devam eder.

    quasm acemilik döneminde, yanından geçen porche 911 carreraya bakacam derken yolun kenarındaki su oluğuna girer bisikletinin ön tekeri. kontrolü kaybeder ve yerde bir kaç takla atıp kafayı vurur kaldırıma. allahtan kaskı vardır. bi halt olmaz.

    2002 baharında quasm ege universitesi bahar şenliklerinde bir akşam eve dönmektedir. yolu* ezbere bildiğinden, karanlığa rağmen abanır. nerden çıktığı anlaşılamayan bir şarhoş yola fırlar. artık yapacak bişi yoktur. quasm kafasını eğer ve bodoslama dalar elemana. eleman sızar orada. quasm yoluna devam eder.
  • öncelikle kesinlikle şapka takmayın bisiklet sürerken! (bkz: ben bugün bunu gördüm)

    bugün belki de en kötü sonuçlarla bitebilecek bir kazayı yaşadım bisikletimle.

    hafif eğimli bir yerden inerken kafamda şapka olduğundan dolayı, başımın hemen üstündeki dikenli telleri görmedim ve...acı son evet...teller önce şapkaya, sonra da yüzüme takıldı. o tellerin gözüme falan girebilme ihtimalini düşünmek bile istemiyorum zaten ya da yüzümün her yerine isabet edip derin yaralar da açabilirdi. düşündükçe içimi müthiş bir korku kaplıyor resmen. ama çok şanslıymışım ki ucuz kurtuldum bence. tellerden biri sadece dudağımın kenarına denk gelip yardı. üç dikişle halledildi de bakalım iz kalacak mı onun endişesini yaşıyorum şu anda.

    siz siz olun hava ne kadar güneşli olsa bile şapka takmayın kesinlikle. başınıza güneş geçecek olsa bile takmayın evet.
  • babam hurdacı olduğu için çok sayıda bisikletim olmuştur eskilerden bulup yapıp yada yaptırıp binerdim hep ve bisikletten düşmem evdekiler için norma bi şeydi ve bu yüzden dizlerimde hep yaralar olurdu.dizlerimin parçalanma sebebidir.
  • benimde yaşadığım, çoğu bir anlık dikkatsizliğin kurbanı olan kazalardır. üzerinden seneler geçmesine rağmen çoğu kişi için an ve an hafızaya kazınan olaylardır.

    traktörün arkasından giderken traktörü geçmek için şerit değiştirilir* ve karşı yönden gelen aracla kafa kafaya çarpılır. en son kırmızı birşey gördüğümü hatırlıyorum, gerisini hatırlamıyorum. kolonya kokusu ve tartaklanma sonucu ayıldığımda aracın içinde hastaneye götürülüyordum. çarpan kişi köylümüzdü ve yüz ifadesinden anlaşıldığı üzere paniklemişti. beni eve götür, birşeyim yok diyebilmiştim sadece. kazayı evimizin yakınlarında yapmıştım ve dönerken bisikletimin ortadan ikiye parçalandığını görmemle hayallerim yıkılmıştı. ayrıca kazanın vahametini az çok idrak etmiştim. annem yol kenarında idi araçtan iner inmez ''seni vurdular ve kaçırdılar sandım'' dediğini hatırlıyorum. eve girdiğimizde hiçbirşeyim yok dememe rağmen kıyafetlerimi çıkarmaya başladı. kazanın sıcaklığından ve olayın şokundan olsa gerek hiçbirşey hissetmiyordum. ayağım kanıyordu. kaval kemiğimin hemen yanından fren teli girmiş ve arka tarafından çıkmıştı. ama canım yanmıyordu ve hayatımda ilk defa kemiğin bu kadar beyaz olduğunu görmüştüm. anneme babama birşey söyleme demiştim.* bisiklete bineli 3 ay bile olmamıştı ve kapının önünde paramparça bir şekilde duruyordu. kendimden çok hala bisikleti düşünüyordum. acile gittiğimizde ayağıma 6 dikiş atıldı. omzumda çatlama olduğu ve karnımda da darbeye bağlı yaralar olduğu tespit edildi. tespit edilemeyen tek bir şey vardı; bisiklete binecek cesaretimin de bisikletim gibi paramparça oluşuydu.
hesabın var mı? giriş yap