• en güzeli şu olabilir:

    "1977’de istanbul’da dogdu. ilk ve orta ögrenimini antalya’da tamamladi. 1998 yilinda hacettepe üniversitesi güzel sanatlar fakültesi grafik bölümü’nden mezun oldu. yani oldum. özgeçmisi kendim yaziyorum, niye baskasi yaziyomus gibi yapiyorum anlamadim… 17 yasindan beri karikatür çiziyorum. “karikatürler” isimli bir kitap yaptim. çünkü baska isim bulamadim… evli ve iki çocuk babasidir... degilim degilim."

    yiğit özgür/uykusuzdergi.com
  • "küçük bir adamın büyük bir adama ödediği edebi vergi." **
  • antik yunanca, "bios" hayat, "graphe" yazma kelimlerinden oluşan bir terkiptir. türkçe'ye, benzer biçimde kullanılan fransızca'dan geçtiği, tdk sözlüğü'nde belirtilmektedir.

    görünüşte, etimolojik tanımını kolay biçimde çözümlemek mümkün olsa da bir yazın türü olarak biyografinin altı doldurulabilmiş değildir. esasında biyografi ile ilgili bir kavram karmaşası söz konusudur. biyografi nedir? diye tdk sözlüğüne sorduğumuzda, öz geçmiş cevabıyla karşılaşıyoruz. eski dönemde ise tercüme-i hal, teracim-i ahval veya tarihçe-i hayat tabirleri için bugün biyografi tanımlaması getirilmektedir. ne var ki bu tabirler, günümüzdeki biyografi türünü tam manasıyla karşılamamaktadır. tercüme-i hal, "bir kişinin resmi hayatında geçirdiği aşamaları, bulunduğu görevleri bildirerek eserlerinin adlarını sıralamakla yetindiği kısa biyografi türü" olarak tanımlanmaktadır.

    günümüzde, tüm tasnifleri biyografi başlığıyla tek bir çatı altında toplama eğilimi var. esasında bizim eski hal tercümeleri için bugünkü manada biyografi denilebilir mi? çünkü, belirli tarihleri esas alan, vefat eden kimsenin arkasından kötü konuşmama anlayışından kaynaklanan motivasyonla suya sabuna dokunmadan, yazılan tercüme-i hal kayıtları bir tür özgeçmiş veya eski tabirle sicill-i ahval/özgeçmiş kaydı niteliğindedir. yaygın kabul görmüş islami anlayıştan ötürü tercüme-i ahval kayıtlarında, ölenin arkasından kötü şeyler konuşulmaz düsturundan hareketle kişinin özel hayatına, zaaflarına veya olumsuz yönlerine yer verilmez. bu yönüyle de günümüzde objektif kıstaslarla kaleme alınan biyografi yazınından ayrılır. batılıların vitae tabiri, bizdeki özgeçmişe karşılık gelmektedir.

    kaba bir tasnifle biyografi türleri;
    bilimsel biyografi(monografi): bireyin hayatının eleştirisel bir tutumla, araştırma ve incelemelere dayalı olarak anlatıldığı biyografi türüdür.
    biyografik roman: kişinin yaşıyormuş gibi ve roman kurgusuyla anlatılıp kişisel özellikleri ve hayatının tanıtıldığı biyografi türüdür.
    nekroloji: yakın zamanda ölmüş kişilerin iyi özelliklerinin anıldığı, genellikle gazete ve dergilerde yayımlanan biyografi türüdür.
    portre: ele alınan kişinin kronolojik olarak hayatını aktarmak yerine, kişiliğinin nitelikleri tasvirlenerek anlatılır.
    prosopografi: tarihin yardımcı disiplinlerindendir. çoklu kariyer çizgisi analizinden yola çıkarak belli bir grubun biyografisini sistematik olarak inceleyen yazın türü şeklinde tanımlayabiliriz.

    osmanlı tarih ve edebiyat literatüründe biyografi:

    osmanlı literatüründe biyografi türünün gelişimi, ahmedi'nin xıv. yüzyıl sonlarında kaleme aldığı iskendername isimli eserle başlatılır. bilindiği üzere, islam telif geleneğinde hz. peygamberin, hayat hikayesini konu edinen siyer ve megazi kitaplarının yanında, şairlere veya yetkin kişilere dair tarihin tozlu sayfalarında bir iz bırakmayı misyon edinen tabakat kitapları, osmanlı biyografi literatürünü beslemiştir.

    osmanlı telif geleneğinde ilk örnek olan ahmedi'nin ardından biyografi yazımı, tezkire, vefayat, ravza, riyaz, gülzar, gülşen, hadika, devha, sefîne, tuhfe gibi çok çeşitli alt başlıklara ayrılmıştır. osmanlı telif geleneğinde, her biri ayrı bir kategoriyi ifade eden bu tabirleri örneklendirmek, konuyu daha anlaşılır kılacaktır.

    yazıldığı dönemde yenilikçi bir metotla kaleme alınan ve özgün içeriklerle dolu kült eser niteliği taşıyan taşköprülüzade ahmed efendi'nin şakayık-ı numaniye' isimli eserini zikretmek yerinde olacaktır. bu eser her ne kadar arapça kaleme alınmış olsa da yazarı henüz hayattayken türkçe tercümesine başlanmış ve tamamlanmıştır.

    xvı. yüzyılda gelibolulu mustafa ali'nin kaleme aldığı menakıb-ı hünerveran ile birlikte tercüme-i hal yazımı yeni bir üslup ve teknik kazanır. "hünerli kişilerin menkıbeleri" şeklinde günümüze aktarabileceğimiz bu eserde gelibolulu mustafa âlî, hat, hattatlar, müzehhip, nakkaş ve mücellitlere yer vermiştir. nefeszade ibrahim (ö. 1650) tarafından kaleme alınan ve hat sanatının ilk ustalarından dördüncü murat devrine kadar gelmiş ünlü kişilerden söz eden gülzâr-ı-ı savâb'ı da bu kategoride anmak gerekir.

    hadika kategorisinde ise osmanlı sadrazamlarının biyografilerini bir araya getiren osmanzade ahmed taib'in sonrasında yeni ilavelerle devam ettirilen hadikatü'l vüzera/vezilerin bahçesi isimli çığır açıcı nitelikteki eserinden bahsedilebilir. daha sonrasında da ilgi gören bu eser, tüm osmanlı sadrazamlarını kuşatacak biçimde devam ettirilmiştir. ibnülemin mahmut kemal inal'ın son sadrazamları ve mehmet zeki pakalın'ın son sadrazamlar ve başvekiller'i bu eserin tamamlayıcıları mahiyetindedir.

    devha:
    devha, ulu ağaç anlamına gelmektedir. devhatüz-zeheb ise büyük altın ağaç anlamına gelmektedir. hz. ali'nin lakablarından biridir. müstakimzade süleyman saadeddin'in şeyhülislamların biyografilerini bir araya topladığı devhatü’l-meşâyih isimli bir eser var. 18. yy. ortalarına, yani müstakimzadenin kendi çağına kadar getirdiği bu esere, daha sonraki dönemde zeyiller yapılmıştır.

    sefine: esrar dede tarafından kaleme alınan sefîne-i mevliviye isimli eser, mevlevi şairlerini konu edinmiştir. sefine, gemi manasını taşımakla birlikte bu şekilde terkib haline getirildiğinde mevlevi şairlerini içerek bir ansiklopedi mahiyetini kazanmaktadır. xvııı. yüzyılın sıra dışı figürlerinden bir olan ahmet resmi efendi'nin darüssaade ağalarını konu alan sefinetü'r-rüesâ isimli eseri bu bağlamda iyi bir örnek teşkil eder.

    çok geniş olan bu literatürü, bir entry'e sığdırmaya çalışmak gerçekçi bir yaklaşım tarzı değildir. biyografi yazımı, bence en zor yazın türlerinden biridir. yukarıda sıraladığım örnekler, esasında bu alandaki kavram karmaşasını ve olguların ne ölçüde netlik taşıdığını sorgulamamıza imkan tanımaktadır.

    neticede insan, içinde yaşadığı toplumun, dönemin ve şartların ürünü olduğundan dolayı biyografiye konu olan şahsın hayat öyküsü, yaşadığı dönemin şartlarına mütenasip biçimde değerlendirildiğinde ve ait olduğu dönemin olaylarıyla sağlam bağlantılar kurulduğu ölçüde başarılı olur. bir dönemi birey üzerinden okumak çok daha ilginç, anlamlı ve insanî olabilmektedir. böyle olmakla birlikte, biyografi, kişinin yaşadığı dönemin bir tarihi değildir. ancak, dönemin tarihinin bir parçasının temsiliyle sınırlıdır.

    biyografiye dair okuma litesi:

    19. yüzyıl osmanlı biyografi yazıcılığı ve problemleri üzerine bir değerlendirme
    teracim-i ahval araştırmalarında arşiv meselesi
    osmanlı tarih edebiyatında biyografi türünün ortaya çıkışı ve gelişmesi
    osmanlı şair biyografileri ve edebiyat eleştirisi
    16. yüzyıl sonuna kadar osmanlılarda biyografi geleneği
    osmanlı kronikleri ve biyografi
  • bir insanin oldukten sonra altina girilen entrylere verilen isim.
  • bir insanin hayatini ve tecrübelerini hap şeklinde alabileceğiniz eserdir biyografi denilen şey. görüldüğü zaman onlara sarılmalı ve o hapı özümseye özümseye sindirmelidir insan. onlarca yıl yaşamış bir insanın hayatında önemli gördüğü ve öğrendiği şeylerin yer aldığı o uzun zaman süresinden insanlara aktardığı özetin değeri tartışılamaz. sadece biyografiye konu olan insanin kişilik özelliklerini vermez size biyografi, bunların yanında karakterin yaşadığı dönemi, bulunduğu kültürü size küçük küçük örneklerle anlatır.

    kısacası insan bir biyografi gördüğünde üzerine atlamalı, elinden geldiğince anlayarak ve düşünerek okumaya çalışmalı. hele hele hayatındaki idollerin biyografilerinin her satırını yutmalı insan, onlarla birlikte yaşamışçasına hissedebilmek için.

    lütfen okuyunuz, okutunuz.
    ayrıca lütfen: (bkz: nehir söyleşi)
  • charles bukowski şiir yazmıştır bu yazı türü ile ilgili:

    biyografi üzerine

    ölüysen
    önemli
    değildirler.

    biyografi yazarlarının çoğu,
    tabii ki,
    özneleri
    hakkında
    doğru olmayan
    şeyler
    hayal ederler.

    daha da kötüsü,
    şakalarını
    ciddiye,
    ciddi sözlerini de
    şaka olarak
    alırlar.

    ve geçmişindeki
    kadınlarla
    röportaj yaptıklarında
    demeçlerini sorgulamadan
    doğru
    kabul ederler.

    kalın
    edebi dedikodu
    kitaplarıdır
    genellikle
    yazar biyografileri.

    ve hayatta olan
    bir yazara dairse,
    zaten ya
    bedensel olarak
    neredeyse
    ölüdür
    ya da
    çoğu zaman
    ruhsal olarak
    tamamen ölüdür.

    her çeşit övgüyü
    kabul eder,
    her türlü eleştiriyi
    görmezden gelir,
    biyografisinin yazarını
    mükemmel
    bir iş
    çıkardığı için
    kutlar
    ve neden
    bu kadar uzun
    zaman
    beklediklerine
    şaşar.

    ilham perisine oynamak / charles bukowski
  • behçet necatigil'in şahane bir şiiri vardır "kitaplarda ölmek" diye. tam da biyografinin tatsızlığını, ruhsuzluğunu anlatır. insandan başka bir şey vardır kısa biyografi yazılarında.

    kitaplarda ölmek

    adı, soyadı
    açılır parantez
    doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
    kapanır parantez

    o şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
    bir parantez içinde doğum, ölüm yılları
    ya sayfa altında, ya da az ilerde
    eserleri, ne zaman basıldığı
    kısa, uzun bir liste
    kitap adları
    can çekişen kuşlar gibi elinizde

    parantezin içindeki çizgi
    ne varsa orda
    ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
    ne varsa orda.

    o şimdi kitaplarda
    bir çizgilik yerde hapis,
    hala mı yaşıyor, korunamaz ki,
    öldürebilirsiniz.
  • http://www.biyografi.net/ ve http://www.s9.com/biography/search.html adreslerini tavsiye edebilecegim konu.
  • insana bir sekilde, baska birisinin evinde yalniz kalmak hissiyatini veren eserlerdir biyografiler.. hayatim boyunca onlarca, hatta ellilerce biyografi okudugumu soyleyebilirim; sanatcilar, bilim adamlari, politikacilar, dandik insanlar, ve cok eglenceli insanlar. bunlarin iyi yazilmislari, yani bir sekilde kimseyi kirmamaya calismayarak, kendisiyle bir hesaplasma yaparmiscasina yazilanlari, bir çok iç bilginin, sadece yazarin aklindan gecmis seylerin kagida dökülenleri ve ördeklerden bahsedilenleri (ciddiyim) feci iyi kitaplardir..

    ama gördügüm, tanik oldugum bir yanilsama var insan oglunda. herkes bir sekilde yasaminin essiz oldugunu dusunmekte. yani tanri ona oyle bir plan yapmis, öyle bir kader kilmis ki bir sekilde o tamamen herkesden farkli bir birey olmus.. yalan... cidden yalan.. herkesin hayati bir sekilde eslesiyor.. herkes bir sekilde ayni tepkileri verebiliyor bazi seylere, herkesin yasadiklari özünde ayni.. sadece ama sadece cok ufak farkliliklar var, onlar da yazilmaya deger görülmeyecek seyler.

    mesela kitabinda basina gelen korkunc bir seyden mi bahsettin, mesela ucagin afrikada kimsenin olmadigi bir yerde düstü, ve seni bir kaplan mi yedi? muhakkak ki dünyaya gelmis gecmis 15 milyar insan içerisinde birisi ayni tecrübeyi yasamistir, veya yasayacaktir. bununla ovunmeye, bununla cosmaya gerek yok gercekten. tanri birbirini tanima imkani olmayan insanlara ayni dertleri tasalari sunuyor anladigim kadariyla. ve biyografi yazildigi anda bu "tanimama ihtimali" düsüyor. aliyor okuyor insanlar senin biyografini ve bir yerini, bir anini, bir durusunu bir düsünceni kendilerine benzetiyorlar.. kimi az benzetiyor, kimi cok benzetiyor ama muhakkak benzetiyor..

    bunu anladigim vakitten itibaren cok da sikimde diil bir insanin basina gelen olaylar. benim derdim olan, ilgilendigim olaylar sirasinda orada olanlarin, o olaya baktiklari acidan gördükleri. benim "keske orada olsaydim" dedigim noktada orada olanlarin anlattiklari ilgimi cekiyor.

    bundan sonra biyografiler bu tarz yazilsin istiyorum arkadas. insanlar kendilerini degil, olaylari, karistiklari haltlari, yedikleri boklari anlatsinlar. bana ne kardesim senin icsel dünyandan, yasadigin acilardan, o acilari nasil karsiladigindan. ben olsam farkli bir sey yapmayacaktim ki! özünde kromozomlarimiz ayni, minnacik bes alti molekül farkimiz.. bu da seni cok essiz kilmiyor çok afedersin ama.. einstein olsan dahi..
  • ayrıntılı biyografileri okumaktan derin bir haz almışımdır her zaman. kafam karışsa ya da canım sıkılsa açar meşhur birilerinin hayat hikayelerini okurum.

    yazarların, ressamların, filozofların, müzik adam ve kadınlarının hayatlarını anlatırlarken "annesi küçük yaşta kendisini terkettiği için kadınlarla arası hiç düzelmeyen yazar" "ikiz kardeşi babası tarafından dövülerek öldürülünce erkek düşmanı olan şair" "genç yaşta kaybettiği ablasının hasretini bir ömür boyu çekmiş ressam" "karısı en yakın arkadaşı ile kaçtığı için güven problemleri çeken filozof " "dindar bir ailede yetişmiş bilim adamı" gibi sözler sarfederler. oysa yazara sorsanız kadınları çözdüğünü; şair, erkek egemen toplumdaki haksızlıkları görüp başkaldırdığını; ressam, kendisinden büyük kadınlara olgun tavırları yüzünden ilgi duyduğunu; filozof, insan türünün doğasındaki kötülüğü keşfettiğini söyleyecek; bilim adamı modern teorileri savunanları hayalperestlikle, geçmiş büyük zekalara saygısızlıkla suçlayacaktır. başarılarının ve takipçilerinin çokluğundan da destek alarak düşüncelerinin ve karakterlerinin üzerinde sonsuz hakimiyet hisseden bu insanların kendi kendilerini kavramadaki basiretsizlikleri gözkamaştırıcıdır. böylesine büyük zekaların dış dünya ile derinden etkileşimlerini görememeleri biz sıradan insanların bizzat kendimizi ilgilendiren konulardaki romantikliğimizi; kendi varlıklarını içerisinde yüzdükleri madde havuzundan soyutlayarak algılama eğilimleri, kendi nedenlerimizi tahayyul etmedeki husnu talil'e varan betimlemelerimiz mazur gösterebilir.

    yine bu biyografiler sayesindedir ki, insanların mağaralardan çıkıp bizzat inşa ettikleri evlerde yaşamaya başlamaları ile hemen hemen aynı zamanda filizlendiğini düşündüğüm hayatın doğasını anlamlandırma eğiliminden de kurtulabiliriz.

    (ara: bir tercihtir)
    bonus (bkz: ruhun kısa tarihi)
hesabın var mı? giriş yap