• zveg'in `insanlık tarihinde yıldızın parladığı tarihsel anlar` adlı kitaptan istanbul fethi kısmını yayınevleri paragözlük yaparak kitaplaştırmışlar. ama kitap demeye bin şahit ister. her bölüm 3 sayfa. bölümler arasında boş 3 sayfa var. yarım saate bitiyor. kitapçık mı broşür mü bilemedim. bunun yerine `insanlık tarihinde yıldızın parladığı tarihsel anlar` alınmalıdır. böylece istanbul fethiyle beraber 14 tarihi olay zveg'in anlatımıyla okunur.
  • surlarda açık unutulan kapı sayesinde gerçekleşmediğini söyleyebilirim. tabi burda bir metafor da olabilir..
  • stefan zweig'ın insanlığın yıldızının parladığı anlar kitabının ikinci denemesi. biz tabii taraf olduğumuzdan yazarın olayları ele alış biçiminin pek çok yerine muhalefet şerhi koyarız. onun dışında genel olarak iyi bir anlatımı var. bir de zweig'ın vahşi ve acımasız güç (güçlü) ile duygusal ilişkisi hayranlıktan nefret ve tiksintiye kadar çok geniş yelpazede dalgalanıyor. örneğin fatih sultan mehmet için sultan veya padişah/imparator diyecek yerde diktatör diyor, bu tanımlama onun asıl gözünün ii. mehmet'te değil, çağında ve adolf hitler ile nazizm'de olduğunu gösterir. o zaman okuma yeni bir ruh kazanır. zaten tarihi hiç bir zaman özgün zamanının matriksinde okumayı başaramayız ki. tarih her zaman bugün ve gelecek zaman için okunur ve yazılır.

    "daha ilk hükümet uygulamaları, mehmed'in verdiği kararlardan asla geri dönmeyen, çevresine dehşet saçan çok acımasız biri olduğunu göstermektedir. taht için rakip gördüğü yakınlarını öldürtürken, daha reşit bile olmamış kardeşini de hamamda boğdurtur ve cinayeti işlettirdiği katili de onun arkasından ölüme yollar. ağırbaşlı bir devlet adamı olarak tanınan murad'ın yerine bu genç, hırçın ve ve şöhret düşkünü mehmed'in türklerin sultanı olduğu haberi, bizans'ı dehşete düşürür." stefan zweig - sternstunden der menschheit

    "mehmed hem dindar hem acımasızdır, hırslı ve gaddardır. oluk oluk kan akıtmaktadır. caesar'ı ve romalıların yaşamöykülerini latince özgün metninden okuyabilen bir bilimadamı ve sanatseverdir de. baygın bakışlı, zarif gözlü ve papağan burunlu bu adam, yorgunluk bilmez bir işçi, yaman bir asker ve başarılı bir diplomattır." agy

    "ancak mehmed, geçerli hiçbir neden ileri sürmeden, pers seferleri sırasında cesur hükümdar kserkses'in boğaz'ı geçtiği yere, avrupa kıyısında bulunan ve rumelihisarı denilen boğaz'ın bu en dar yerine, bir kale inşasını başlatarak bu geçidi kapatır ve bir gece içinde binlerce ve on binlerce rençberi anlaşma gereği tahkim edilmemesi gereken boğaz'ın avrupa kıyısına yerleştirir. (...) kaleye taş sağlamak amacıyla evleri ve bu arada ünlü aziz mikail kilisesi'ni de yıkarlar." agy

    "gecenin karanlığı düşmanın görme olasılığını ortadan kaldırır kaldırmaz, bu mucize yürüyüş başlar. büyük ve yüce olan her şeyde olduğu gibi, sessizce, zekice olan her işte olduğu gibi iyice düşünüldükten sonra gerçekleşir mucizeler mucizesi: bütün donanma tepeleri aşıp haliç'e iner." agy

    [bu dahi sultan, bir keresinde kendi kendine şöyle demiştir: "eğer sakalımın bir teli bile aklımdan geçenleri öğrenmiş olsaydı, onu hemen yolardım."] agy

    "artık sultan, birliklerini, kuracağı tombaz köprüden hiçbir engellemeyle karşılaşmadan geçirip surların en zayıf yerlerine sürebilecektir. (...) mehmed'in pençesi, düşmanının boğazını gittikçe daha çok sıkmaktadır." agy

    "en zengininden en yoksuluna kadar herkes "kyrie eleison" duasına katılmak üzere dini şarkılar söyleyerek önce iç mahalleleri, sonra da dış surlara kadar bütün kenti dolaşan bu görkemli alaydaki yerini alır." agy

    "surlara karşı önce, başıbozuk diye adlandırılan acemi bölükler sürülür acımasızca. bunlar yarı çıplak bedenleriyle yalnızca sultanın düşmanını yanıltma planına yardımcı olmak için görev başındadırlar." agy

    "fakat iki sur arasında şaşkın şaşkın dolaşarak çevreyi seyrederlerken kerkaporta* denilen küçük bir kapının anlaşılmaz bir tedbirsizlik yüzünden açık kalmış olduğunu görürler. aslında bu, büyük kapıların henüz açılmadığı saatlerde ve barışta yayalara ayrılmış bir sürü küçük kapıdan biridir. askeri bakımdan hiçbir önemi bulunmadığı için de varlığı son gecenin büyük telaşı içinde unutulmuş olmalıdır." agy

    "*müthiş bir çatışma ve boğuşma anında yere düşer ve kendisini tanımayan bir türk askeri tarafından öldürülür; ancak ertesi gün, ceset yığınları arasında altın kartallarla işlenmiş bir çift erguvan renkli ayakkabının fark edilmesiyle son doğu roma imparatorunun romalılara yakışır biçimde çarpışarak yaşamını ve imparatorluğunu kaybettiği anlaşılır."

    (bkz: bizans/@ibisile)
    (bkz: urban/@ibisile), urbas
  • bir stefan zweig kitabı. daha doğrusu kitabın bir bölümünün adı. ekşiden öğrendiğim kadarıyla, zweig önemli tarihi olayları kendi diliyle anlattığı bir kitap yazmış ve bizans'ın düşüşü de o kitabın kısımlarından biriymiş.
    bu incecik kitabı efes müzesinden almıştım. fatih sultan mehmet'in bolca övüldüğü ve fetihin yüceltiği bir kitap bekliyordum fakat tam tersi çıkmasıyla biraz şaşırdım. şaşkınlığım avrupalı bir yazarın fethi kötü sonla biten hikaye gibi anlatmasına değil de kitabın efes müzesinde satılmasındaydı. ismine aldanıp içine bakmadan mı sipariş verdiler yoksa aşırı fularlı bir edayla fethi karşı taraftan birinin bakış açısıyla da bakıp kendi tarafsız düşüncelerimizi mi oluşturalım istediler onu anlamadım.
    kitabın anlatımına göre 2. mehmed, yani hepimizin bildiği adıyla fatih sultan mehmet babasının ölümüyle 21 yaşında sultan oluyor. tahtını riske atmamak için 18 yaşının altında olan erkek kardeşini hamamda boğduruyor, daha sonra onun celladını da idam ettiriyor`:sanırım bu bilgiyle kardeşinin ölümüne cinayet süsü verdiği ima ediliyor`. konstantinopol'ü almak idealiyle yanıp tutuşan mehmed bu süreçte zayıflatılmamak için diğet devletlerle barış imzalıyor, niyetini gizlemek için roma imparatorluğuna barışçıl mesajlar yolluyor. zemini hazırladığında surları yıkacak güçte toplar yapması için macar bir mühendisle anlaşıyor. topları fırlatan aletin dev metal kaidesini yüzlerce işçi avrupadan anadoluya kadar taşıyor. bu iş için mehmed hiçbir masraftan kaçınmıyor. son derece hırslı, sinsi ve zeki biri olan mehmed istediğini elde edene kadar tuttuğunu bırakmıyor ve aylar boyunca elinden geleni ardına koymuyor. konstantinopolün alınması için donanmalarının haliçe girmek zorunda olduğunu ve bunun deniz yoluyla mümkün olmadığını anlayınca gemileri karadan yürütmek gibi daha önce hiç denenmemiş yönlemlere başvuruyor. osmanlı donanmasını haliçte gören romalılar şok geçiriyor.
    okullardaki tarih kitaplarında istanbulun alınmasının kilit noktasını gemilerin kızakla karadan haliçe indirme takdiği olarak öğrendik ama zweig'a göre kırılma noktası surların iç kapılarından birinin açık unutulması. fetih gemileri yürütmek ya da top atışları yapmaktan ibaret olmayan, aylarca süren bir çetin mücadele. romalılar var güçleriyle sonuna dek direniyor. çünkü konstantinopoldeki küçücük bir toprak dışında geride hiçbir şeyi kalmayan doğu roma imparatorluğu konstantinopolün alınmasının sonun gelmesi anlamına geldiğini biliyor. mehmed fethi gerçekleştirirlerse askerlere 3 gün boyunca yağmalama ve ganimetleri toplama sözü vererek savaşa giriyor. kırılma noktasına dönersek,surun iç kapısını açık gören askerler önce bunu bir tuzak sanıp temkinli davranıyorlar ama daha sonra tuzak olmadığını anlayıp içeri dalıyorlar. osmanlı ordusunu surların içinde gören romalılar konstantinopol'ün düştüğünü sanıp konstantinopol'ün düştüğünü ilan ediyorlar ve savunmayı bırakıyorlar. mehmed askerlerine verdiği sözü tutuyor. askerler şehri talan edip halkın mülkünü ganimet olarak alıyor. genç erkekleri ve çocukları esir pazarında satıyorlar, kadınları hareme alıyorlar. yaşlıları öldürüyorlar.

    özetle kitaptan mehmed'in müthiş azimli ve dahi olması yanı sıra sinsi ve zalim biri olduğu, osmanlının bizansı kanlı ve barbarca şekilde aldığı anlatılıyor.
hesabın var mı? giriş yap