• kendisinden önceki stoacı filozoflar seneca ve cicero'nun bir nevi izinden giden romalı düşünür. hristiyanlığın ilk yıllarında eser vermiş olsa da eseri the consolation of philosophy'de hristiyanlıktan bahsetmez. bu eseri ise hapishane koğuşunda idam edilmeyi beklerken verir. tıpkı seneca ve cicero gibi insanın kendi kontrolü dışında olup biten şeylere kayıtsız kalması gerektiğine, gerçek mutluluğun ancak bu dingin ruh ile elde edileceğine inanmıştır. eseri yer yer şiirsel, yer yer de düz yazı gibidir ve boethius kendisini gökyüzünden izleyen bir kadın imgesiyle, yani felsefenin kendisiyle konuşur. içinden çıkılması güç konularda o kadının cevaplarını okuyucusuna aktarır. bunlar da esasında platon düşüncesine kadar giden ve boethius'un da halihazırda bildiği ve düşündüğü şeylerdir. özellikle tanrı, tanrının iyiliği, kötülük ve iyilik arasındaki çatışma, tanrının bizim seçimlerimizi biliyor olup olmadığı, hür iradenin varlığı gibi konularda kafa patlatmıştır.

    iyi ve kötü şansın bir karması gibi sürdüğü yaşam, kendi düşüncelerine de temel oluşturmuştur. got kralı teoderik tarafından konsül makamına getirilmiş hatta oğulları dahi konsül yapılmış, zengin, saygın bir adamken, üstelik bu görevlerinin yanı sıra düşünür ve yazarken işler birden tersine döner, teodorik'e komplo kurduğu iddiasıyla ravenna'ya sürgüne gönderilir ve korkunç işkencelerle, dövülerek ve nihayetinde boğularak idam edilir. işte tüm bu korkunç süreci yaşarken, mutluluğun yalnızca içten gelen ve kişinin kontrol edebildiği şeylerle ilgili olduğuna kanaat getirir.
    bu bağlamda geç dönem stoacılardan epiktetus'un düşüncelerine de yaklaşır. nitekim, hazret insan bedeninin köle olsa bile ruhun özgür kalabileceğini söylüyordu. hatta vietnam savaşı sırasında esir düşen amerikalı bir pilot james stockdale de esaret altında tüm işkencelere epiktetus'un görüşünü aklına getirerek katlanmıştır. esir düştüğü andan itibaren insanlar ona ne kadar kötü davransalar da buna kayıtsız kalması gerektiğine karar vermiş ve bu sayede hayata tutunmuştur. boethius da tıpkı epiktetus gibi öldükten sonra da ruhunun yaşayacağına inanmış, öldüğünde zaten kaybedeceği maddi varlıklar için ki buna bedensel varlığı da dahildir, üzülmenin yersiz olduğunu söylemiştir.
  • ortaçağ 'a etkisi en fazla olan bir filozoftur. çalışmaları batıda yeni bir medeniyet kuran (bilim öncülleri) kişilere kaynaklık etmiştir.

    sadece mantık üzerine değil, aritmetik, müzik, teoloji üzerine çok fazla yazmıştır. aristoteles'in organon adlı eserinin tüm kitaplarını latinceye çevirmiştir. böylelikle batıda mantık /bilim devinimi zaman içerisinde büyümüş oldu.

    eserleriyle aristoteles diğer bir deyişle klasik mantık öğretisinin yorumlamalarını ve modalite kuramlarının, kategorik ve hipotetik kıyasların incelemelerini yaparak ortaçağ'ın bilim deposu olmuştur.

    stoa ve aristotelesciler arasında ki görüş farklılıklarında aristotelesi ve onun olumsal önerme öğretisini savunmuştur. getirdiği yenilik ise ; hipotetik kıyaslar öğretisinde koşullu önermeleri consequentia çeşidine göre ayırmıştır.

    sonuç sözcüğünü hem bir sonucun öncüllerine olan bağıntısı hem de koşullu önerme de sonucun önbileşene olan bağıntısını kapsar şekilde kullanmıştır.
  • 480 yılında roma’da doğan anicius manlius severinus boethius (480-524), eski bir roma konsolosu olan babasını küçük yaşta yitirdiğinde önemli bir devlet adamı ve aile dostu olan symmachus tarafından evlat edinilmesi onun çocukluktan itibaren çok iyi bir eğitim almasına ve devlet kademelerinde hızla yükselmesine de olanak sağlamıştır. boethius, ailesinin soylu adı ve iyi eğitimi sayesinde dönemin kralı teodoricus magnus'un (büyük theodoricus) güvenini kazanmakta gecikmemiştir. milattan sonra 510 yılında roma'da konsolos seçilmiş, 520 yılında da kral tarafından magister officiorum (roma imparatorluğu ve bizans imparatorluğu'nun o yüzyıllarda en kıdemli idari yöneticilerinden) olarak ayrıcalıklı ve onurlu bir göreve atanmıştır. çocuklukta aldığı grekçe eğitimin sayesinde yaşadığı dönem boyunca grekçeden onlarca çeviri yapmış ve ömrünün çok büyük bir kısmını felsefi metinlerin yorumlanmasına ve çevrilmesine harcamıştır. boethius, yakın arkadaşı senatör albinus’u savunduğu esnada yanlış anlaşılmış theodoricus tarafından önce tutuklanmış, ardından da idam edilmiş ve işkence edilerek hayatına son verilmiştir.

    boethius platoncu bilgi anlayışına sahiptir ve platon ile aristoteles’i uzlaştırmak çabasındadır. bununla birlikte bu pagan filozofların düşünceleri, başında tanrı’nın bulunduğu bir dünyayı daha iyi anlamak için kullanılmıştır. ona göre tanrı salt formdur ve bu yüzden de o aynı zamanda saf varlıktır. o’nun varlığın bizzat kendisi olması, iyi olması anlamına da gelmektedir. bu yüzden, boethius’a göre, tanrı ile yaratılanlar arasındaki en büyük fark varlık ile öz arasındaki ayırımdadır. tanrı, özü ile varoluşu bir ve aynı olduğundan salt iyi iken yaratılanların özlerini eksiksizce varoluşlarına yansıtabilmeleri olanaksızdır.
  • “iyileşmek istiyorsan, yaranı açmalısın.” diyen mümtaz kişilik..
  • "tedavi olmak istiyorsan, yaranı açmalısın."
  • anicius manlius severinus boethius, 480 yılında roma’da dünyaya gelir. küçük yaşta babasız kaldığından dönemin önemli isimlerinden symmachus tarafından evlat edinilir. iyi bir eğitim görmesi sonucunda devlet kademelerinde önemli görevlere yükselir, dönemin imparatoru theodoricus tarafından konsül seçilir daha sonra saray görevine kadar yükselir. 523 yılında imparator theodoricus’a ve vatana ihanet suçlamasıyla, savunması dahi alınmadan, haksızlığa uğrayarak zindana hapsedilen ve alnına geçirilen sicimle beraber ölünceye dek sopayla dövülen romalı filozof boethius hayatının son yıllarında teselliyi biricik öğretmeni ve yol arkadaşı olan ‘’felsefe’’de bulur. zihninde canlandırdığı bir kadındır felsefe. ölümü beklerken tüm dertlerini, tüm çıkmazlarını, tüm cevapsız sorularını ona döker; onun ilaçlarıyla ruhunu âbâd eder.

    boethius’un savunması

    525 yılında idam edilmeyi beklediği zindanda kalemi aldığı eserinin adı philosophiae consolatio(felsefesinin tesellisi)dur. eserin ilk kitabında haksızlığa uğradığı için şiirle teselli bulmaya çalışan boethius daha sonra, yaşamını şekillendiren ve ona yapıp ettiği her şeyde yol gösteren felsefeye sığınmaya karar verir. zihninde felsefe isimi bir kadın yaratarak onunla dertleşmeye ve başına gelenleri tek tek sorgulmaya başlar. ikinci kitapta felsefe, boethius’a kader isimli tanrıçanın bir dönek olduğunu onun yapıp ettiklerinden dolayı üzülmesinin de akılsızca olduğunu söyler. insanın yalnızca kaderi tarafından terk edildiğinde huzura erişebileceğini söyleyerek şöyle der:

    --- spoiler ---

    çünkü, o seni terk etti ve hiç kimse onun tarafından terk edilmedikçe asla güvende sayılmaz. yanında kaldığında güvenemeyeceğin, gittiğinde de seni üzecek olan kaderin varlığı senin için değerli mi? … dostlarının hangisinin güvenilir, hangisinin riyakâr olduğunu ayırıp gösteren, seni terk edip giderken kendi yandaşlarını yanına alıp seninkileri sana bırakan o gaddar kaderin? henüz sana kimsenin dokunmadığı, kendine şanslı göründüğün o yıllarda bu tür bir bilgiye ne kadar çok sahip olmak isterdin, bir düşünsene! belki şimdi yitirdiklerine ağlıyorsun ama gerçek dostlarını buldun; aslında dünyanın en değerli hazinesi bu işte.
    --- spoiler ---

    boethius bu sözlerle kaderin dönekliğini ve güvenilmezliğini yavaş yavaş anlamaya başlar. konsül olduğu günleri, saraydaki görevini, mutlu yaşamını yâd ederek ve şimdi ne halde bulunduğunu felsefe’ye anlatarak feryat eder. o; hiç kimseye haksızlık etmemiş, daima dürüst yaşamaya çalışmış, gelecekte kendisini yargılamadan zindana atacaklar için dâhi imparatorun karşısında durmuş, onları savunmuş ve kendini ateşe atmıştır. şimdi karanlık bir zindanda tek başına kalmış, umudu yitirmiş ve yalnızlığın o bütün bedbinliğiyle ölümü beklemektedir. hâlbuki ne kadar iyi bir mânevi baba tarafından eğitilmiş, ne kadar önemli görevlere gelmiş ve kendine ne güzel bir aile kurmuştur. o, güzel günlerden artık eser yoktur. felsefe bu mutlu günlerine hitâben boethius’a şu güzel cevabı verir:

    ''çünkü talihsizliklerin içinde en berbatı, bir zamanlar mutlu olmuş olmaktır.''

    gerçek mutluluğun asla elde edilemeyeceğini söyleyen felsefe hiç kimsenin kendi konumundan memnun olamayacağını, daima daha fazlasını isteyeceğini ve mutluluğun ne tamamen ele geçirilebileceğini ne de sonsuza dek süreceğini söyler. insanın, tanrı’nın bahşettiği en güzel armağan olan aklıyla mükemmel bir varlık olduğunu fakat onun, cansız bir dolu ıvır zıvıra gereksiz anlamlar yükleyerek onlara sahip olmadıkça mutlu olamayacağını düşünmesinin ne kadar aptalca olduğunu vurgular. insanların mutluluğu kendinde değil dışarıdaki birçok mefhumda aradığını, oysa insana kıymet verenin ancak ve ancak aklını kullanarak mutlak iyiye doğru koşması olduğunu söyler. kendisine eklenen nesnelerle güzel görünmeye çalışan insanların ne denli akılsız olduğunu, bunlarla kendi kimliklerini örtüp takıp takıştırdıklarıyla ön plana çıkmaya çalıştıklarını ve her şeye rağmen ruhlarının çirkinliğini gizleyemediklerini belirtir. ve ardından şu dizeleri söyler:

    --- spoiler ---

    zengin adam altın içinde yüzse bile,
    paraya olan açlığını tam olarak doyuramaz.
    kızıldeniz’in incileriyle boynunu süsler,
    bereketli tarlalarını yüz öküz sürer,
    ama yaşarken içini kemiren endişeden kurtulamaz,
    ölünce de o dönek serveti onunla ölmez!
    --- spoiler ---

    böylesine akılsız bir hayat süren insanlardan nefret etmemiz gerektiğini, nasıl ki bedenleri hasta olan insanlardan tiksinmiyor ve onlara düşmanlık ile bakmıyor yalnızca acıma duygumuzla hareket ediyorsak; zihinlerini kullanmayan, akılsızca hayat süren ve zihnini kötülüklerin egemenliğine bırakan insanlara bedenleri hasta olanlara nazaran çok daha dehşetli bir acıma duygusu ile bakmamız gerektiğini belirtir. ardından akılsız insanların mutluluğu bulamamasını şu paragraf ile açıklar:

    --- spoiler ---

    ‘’nedir yani? üst üste para yığmaya mı çalışacaksın? o zaman para sahibi birini soyman gerekecek. yüksek mevkilere gelip herkesi gölgede mi bıracaksın? o zaman o onurları sana bahşedenin önünde diz çökmen gerekecek ve rütbece başkalarına üstün olmayı isterken rica minnet ederek kendini küçülteceksin. iktidar sahibi olmak mı istiyorsun? yönettiğin kişilerin hainlikleri yüzünden tehlikelerle burun buruna geleceksin. şöhret mi istiyorsun? belalara bulanıp güvenliğini yitireceksin. zevk içinde bir yaşam sürmek mi derdin? ama en bayağı ve en yavan şey olan şu bedene köle olmayı hor görmeyecek ya da ona sırtını dönmeyecek kimse olabilir mi?''

    gerçekten de bedensel vasıflarıyla böbürlenenler ne kadar boş ve ne kadar gelip geçici bir mülke dayanmaktadır! filden daha cüsseli, boğadan daha güçlü olabilir misin ya da kaplandan hızlı koşabilir misin? kaldır başını; gökyüzünün o muazzam boşluğuna, sağlamlığına ve hızlı devinimine bir bak ve şu bayağı şeylere hayran olmayı artık bırak. gökyüzünü yöneten aklı bir düşün hele, o zaman göğün bile bu görkemli özelliklerine hayret etmekten vazgeçersin. güzelliğinin ışıltısı ne kadra çabuk geçip gider, baharda açıp hemen solan goncalar gibi ne kısa ömürlüdür! seni güzel gösteren kendi doğan değil, sana bakan gözlerin kusurlu görüşüdür. ama bedeninizin özelliklerine ne kadar büyük değer verirseniz verin, şunu da bilin ki değer verdiğiniz üç gün ateşlenseniz hemen çözülüverecektir! bütün bu söylediklerimi şöyle özetleyebilirim: söz verdiklerini asla gerçekleştirmeyen ve bütün iyileri bir araya getirecek kadar mükemmel olmayan bu sahte değerler, çakıllı patikalar gibi ne sizi mutluluğa götürebilir ne de kendi özlerinde sizi mutlu kılacak bir şeye yer verebilirler.’’(felsefenin tesellisi, s.147)

    --- spoiler ---

    hülasâ; son kitabında boehius, felsefe aracılığıyla gerçek mutluluğu yeryüzünde değil gökyüzünde yani ancak ve ancak tanrı’nın mutlak iyiliğinde bulabileceğini anlar ve ona sığınır. mahkemeye karşı yapamadığı savunmasını consolatio isimli eseriyle yapan boetihus’u bizler, son olarak başını yeryüzünden kaldırıp gökyüzüne bakarkenki haliyle bırakırız. tarih ise onun, alnına geçirilen bir sicimle gözleri yuvalarından fırlayana kadar gerilmiş haldeyken kalın bir sopayla ölünceye dek dövüldüğünü kaydeder.

    felsefenin ve yüreğinin gücüyle boethius, tarihe adını şerefli ve altın harflerle yazdırmış, onun idamına karar verenlerin isimleri de yalnızca onun onurlu hikâyesinin kötü kahramanları olarak anılmıştır.

    yazıyı medium sayfamda okumak için tıklayınız.
  • "si tacuisses, philosophus mansisses" susaydın da filozof kalaydın demiş.
  • bakın, burada bir yanlışlık, bir gariplik, üzerinde durulmadığında insanlığımızdan kaybedeceğimiz bir garabet var.

    ortada olağanüstü bir acı var. dolu, dopdolu bir ömür damıtılmış, şuncacık kitaba (bkz: consolatio philosophiae) dönüştürülmüş ve son nefes gibi yazarın ağzından kolayca, yine acıyla ve gözyaşlarına karışmış inlemelerle, çığlıklarla çıkmış.

    elimizdeki kitap yalnızca sayfalarına mürekkep bulaşmış bir kitap değil. gerek akademik at gözlükleriyle gerekse ruhsuz filozoflarca bakıldığında ortada duran aşkı, felsefeye olan aşkı, tüm soruların ve cevapların bir kadın, son derece naif, latif, zarif, âlim ve arif bir kadına tutkun olan maşukun kederli, buna rağmen heyecan dolu, az, çok az vakti kaldığını, vakti dolduğunda çekeceği ıstırapları bir kenara koyup içli gözlerle muhabbeti kelime kelime, satır satır, sayfa sayfa, nefes nefese takip ediyoruz.

    cyrano de bergerac'ın, roxanne'la; romeo'nun juliet'le; mecnun'un leyla'yla; ferhat'ın şirin'le; tristan'ın isolde'la... olan son diyaloğunu hatırınıza getirin. işte consolatio philosophiae, boethius'un en sevdiğiyle son diyaloğu ve işte bu nedenle heyecanla ve gözü yaşlı okunmazsa, kitap bittiğinde de kendinizi uzun işkencelerle dolu rezil bir ölüme hazır hissetmezseniz hakkı verilemez.

    ah boethius... mahvettin. tüm dünyayı yıktın başıma da öyle gittin.

    bu duygular tanıdık. broch'un der tod des vergil'inde de aynı böyle canımdan can gitmişti.

    olsun... bu dünyayı aşkına o bir tek gülü büyütür gibi bakan o güzel insanlar kurtaracak.
  • dünya nimetlerinin sonuna kadar tadına varıp, yanlış bir tefekkür sonucunda kendisini zindanla bulan filozof. doğu romalı düşünür hayatında düştüğü en kötü durumu, kendisini en iyi anlayabilecek felsefenin kollarında aramıştır. de consolatione philosophiae* isimli kitabını böylesine çetin koşullar altında kaleme almıştır.

    --- spoiler ---
    insanın mutluluğunun özü kaygı uyandırıcıdır, ne tamamen ele geçirilir ne de sonsuza değin sürer. hiç kimse kendi payına düşenle bire bir uzlaşamaz. çünkü her durumun tatsız bir yanı vardır, bilindiğinde de ürkütücü olur. ayrıca çok mutlu kişiler müşkülpesent olur ve en ufak bir zorlukla karşılaşmaya alışık olmadıklarından, herhangi bir şey beğenilerine uygun düşmediğinde yere yıkılırlar. insanın mutluluğundan aldığı tada ne kadar acı karıştığını bir düşünsene! belki ağızda hoş bir tat bırakıyormuş gibi gelir ama gitmeye niyetlendiğinde hiç kimse onu yolundan edemez. işte dünyevi şeylerin sağladığı mutluluğun ne kadar sefil olduğunu görüyorsun; kendileriyle yetinen kişileri yüzüstü bırakırlar, endişeyle yaşayanları da zaten tatmin etmezler.

    insanın doğası, ancak kendisini bildiğinde diğer yaratıklardan üstünleşir. kendisini bilmediği anda ise vahşi hayvanların düzeyinden de alta iner. bütün diğer canlılar için kendisini bilmemek doğaldır ama insan söz konusu olduğunda bu bir ahlaki lekedir.

    gerçekten de sayısız insan, halkın yalan yanlış kanaatiyle büyük bir şöhrete sahip olmuştur. bundan daha aşağılık bir şey düşünülebilir mi? haksız övgü kazananlar alkışlandıklarını işittiklerinde utanç duymalıdır. (nedense cehalet konusunda ileri düzey ülkemizde çoğu şöhret budalası bu sınıfa girmektedir)

    burası çok güzel;

    bedensel zevkler konusunda konuşmama gerek var mı? bunlara duyulan açlık yükü, açlığın doyurulması ise gerçek bir kahır değil mi? ahlaksızlığın birer ödülü gibi, kendilerinden keyif alanların bedenlerine ne türlü hastalıklar bulaştırırlar, ne dayanılmaz acılar verirler! bedene çarptıkları anda yarattıkları zevki bilmem. ama her kim kendi şehvetini anımsayacak olursa, aldığı zevkin hüzünle sonuçlandığını da bilir. bunlar mutluluk yaratıyorsa, bütün yaşamları bedensel ihtiyaçlarını tatmine yönelik olduğuna göre, hayvanlara da neden mutlu denmesin! en onurlu olanı, insanın eşinden ya da çocuklarından aldığı zevktir ama ne kadar yerinde söylenmiştir şu söz: çocuk yapan kesinlikle kendisine işkence olsun diye yapmıştır. ne olursa olsun bu durumda olanların halinin ne kadar içler acısı olduğunu sana söylememe gerek yok, çünkü sen zaten böyle bir deneyim yaşadın ve bu kaygıdan uzak değilsin. bu bağlamda, sevgili euripides'in şu düşüncesine katılıyorum: çocuksuz adamın talihsizliği, ne mutlu bir talihsizlik!

    nedir yani hayattan istediğin? üst üste para yığmaya mı çalışacaksın? o zaman para sahibi birilerini soyman gerekecek. yüksek mevkilere gelip herkesi gölgede mi bırakmak istiyorsun? o zaman o onurları sana bahşedenin önünde diz çökmen gerekecek ve rütbece başkalarına üstün olmayı isterken, rica minnet ederek kendini küçülteceksin. zevk içinde bir yaşam sürmek mi derdin? ama en bayağı ve en yavan şey olan şu bedene köle olmayı hor görmeyecek ya da ona sırtını dönmeyecek kimse olabilir mi? gerçekten de bedensel vasıflarıyla böbürlenenler ne kadar boş ve ne kadar gelip geçici bir mülke dayanmaktadır! filden daha cüsseli, boğadan daha güçlü ya da kaplandan daha hızlı koşabilir misin? kaldır başını gökyüzünün o muazzam boşluğuna ve hızlı devinimine bir bak ve şu bayağı şeylere hayran olmayı artık bırak. seni güzel gösteren kendi doğan değil, sana bakan gözlerin kusurlu görüşüdür. ama bedeninizin özelliklerine ne kadar büyük değer verirseniz verin, şunu da bilin ki, değer verdiğiniz şey üç gün ateşlenseniz hemen çözülüverecektir! söz verdiklerini asla gerçekleştiremeyen ve bütün iyileri bir araya getirecek kadar mükemmel olmayan bu sahte değerler, çakıllı patikalar gibi ne sizi mutluluğa götürebilir ne de kendi özlerinde sizi mutlu kılacak bir şeye yer verebilirler.

    platon'un şu deyişi ne kadar doğrudur: sadece bilge insanlar arzuladıklarını gerçekleştirebilir, dürüst olmayan insanlar hoşlarına giden şeylerin peşinden sürüklenirler ama asıl özlemini duyduklarını gerçekleştiremezler.* çünkü bunlar özlemini duydukları iyiyi, kendilerine zevk veren şeylerle elde edeceklerini sanarak aslında sadece hoşlarına giden şeyi yaparlar. ama iyiyi asla elde edemezler, çünkü utanç verici işler asla mutluluğa ulaşamaz.

    --- spoiler ---

    enfes.

    aklı başında okuyabilen insan için, o kadar değerli cümleler ve fikirler barındırıyor ki... kavrayabilecek kişilerin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.

    askerde okurken, o kadar akıl yoksunu arasında ve kaotik ortamda kurtarıcım olmuştu resmen. çiğdem dürüşken hocam da latince aslından tertemiz çevirmiş, tekrar tekrar okuyası geliyor insanın.
  • ignatius reilly‘nin gözde filozofudur.
hesabın var mı? giriş yap