• bir yerli dizide oynuyor oldugunuzun resmidir. ve sette oldugunuzun.
  • sarıyer sırtlarında bir gecekonduda oturduğunuzun emaresi de olabilecek şey.
  • misafir olarak gittiginiz evin tablosunda bir gariplik sezeceginiz mekan. ta ki tablonun tablo degil de pencere oldugunu anladiginiz dakikaya kadar aptal aptal bos bulunup yuzup giden gemiyi gordukce "bu nasil olur ya" dusuncenizi agziniza tikayacak evde mekan bulmak.
  • bogazda yürüyüş yaparken, ulan bu manzaraya bakan binlerce ev var ama birtanesi bile benim evim diil diyerek kıskandığım durum...
  • uzun yıllar sonra sıkıntı verebilecek durumdur. hatta evi sattırıp muhit değiştirmekle sonuçlanabilir. bir akrabamız yapmıştı bunu, "yenge ne güzeldi evin?" dedik, "aman bak bak sıkıldım senelerdir aynı manzara.." dedi.
  • bir periskop, biraz soba borusu, uygun ebatlarda bir direk, yeteri kadar kablo ve bir hubble teleskobu yardimiyla, her evden rahatlikla yapilabilecek bir eylemdir. telasa mahal yok.

    efem, simdi catiya en olmadi balkona, uygun ebatlardaki direginizi dikiniz. simdi, bu diregin, evinizin bogaza uzakligiyla dogru orantili olmasi gerekiyor. hipotenus bogazi gorecek bir sekilde olmali. (bogaza uzakliginizin karesi + diregin uzunlugunun karesi = bogazin karesi) verdigim bu formulle, diregin uzunlugunu hesap edebilirsiiz. sayet, cok yogun yükseklikte binalarin oldugu bir muhitte oturuyorsaniz, diregin boyu da buna uygun olarak artmali. veya yorungeye, uygun yerli bir uydu firlatabilirseniz, bu diregin uzunlugu icin cok kasmaniza gerek kalmaz.

    neyse efem. diregimizi uzattik. ucuna da, artik nasil yapilacagi size kalmis, habil teleskopumuzu raptediyoruz. civi kullanabilirsiniz. yine, bogaza uzakliga gore bu habil teleskobu habil jr. veya habil sr. olabilir. tabi, eger "bogazsat" isimli bir uydu yapip firlattiysaniz, bu kismi dikkate almayin. habili gomun balkona, bahceye olsun bitsin.

    eger ki hala o teknolojiye ulasamadiysaniz dert etmeyin. habildan eve kabloyla hat cekin her seyden once. sonra habilin fisini pirize takin. bir de data aktarimi icin duruma gore televizyona, projektöre, dizustu veya masaustu bilgisayariniza ag kurun. neredeyse bitti.

    yukarida saymadim. ama simdi dusundum de, bunun bir manzara olabilmesi icin projeksiyon cihazi sart. soyle guzel bir taneyi 1000 dolara alabiliyorsunuz. alin bi tane, sonra kapatin isigi, mis gibi bogaz manzarasini yansitin duvara. herkes bogaz manzarasini gormek icin balkona cikmak, camin onunde durmak zorundayken, siz mis gibi duvariniza baka baka ferahlayin. hatta mümkünse bu soylediklerimi, bogaz lodosla veya daha buz gibi rüzgarlarla esim esim eser, sarsim sarsim sarsilirken yapin. o yalilar, köskler, hanlar hamamlar buz gibi iken, siz sotedeki evinizin sicaginda bir yandan sicak cikolatanizi yudumlayin.

    not: projeksiyondan ayar yaparken cozunurlüge dikkat edin. görüntü kayabiliyor.
    not2: bu recete sadece istanbul icin gecerli degildir. her yerden, her kesimden insan icindir.
    not3: soba borusunu unutmusuz. periskobu uzatmak icin kullanicaz.
    not4: ilerleyen safhalarda, periskopla projektörü yer degistirmisim. teknoloji hizla gelisiyor diye, ayak uydurayim dedim. nerede bu periskop diye aramayiniz. hat cektik o kadar.

    "hizmette sinir yoktur" -noroloji profesörü ismet sinirsiz"
  • istanbul,kabataş setüstünde oturan kişiler için gayette olabilecek eylem.
    ikinci evim olan ofisimden yaşadığım keyif hali.
    öyle bir manzara ki solda boğaziçi köprüsü sağda topkapı sarayına kadar tüm açı gözler önünde...
    muhteşem!
  • bugün bir eve bakmaya gittim, boğazla arasında sadece bir yol var. karşısı sarayburnu ve topkapı sarayı. hem salon hem yatak odası penceresinden deniz ayaklarınızın altına serilmiş. sessiz sakin bir sokak. ne vakittir böyle bir arzum vardı. eşyalı da. yarın akşam oraya yerleşiyorum. şimdi evimde, kendi kurduğum ama yarın terk edeceğim odama, eşyalarıma bakıyorum, her gece uyuyakaldığım kanepem, kitap okuduğum iki berjerim, kütüphanelerim. gideceğim yerde kanepe, koltuk hepsi var ama benim değil, benim hatıralarım sinmemiş. burası ne kadar bensem, orası o kadar yabancı. manzarası dışında her şeyi soğuk, bir yurda yerleşiyormuşum gibi. bu odadan bir yıl nefret etmiştim ben, soğuk, ıssız, dilsiz gelmişti ilk başlarda. sonra yavaş yavaş ısındım, adam gibi bir oda yaptım. tam benim kimliğimdi. sade, mütevazı, samimi, düşünceli. dışarının şamatasından sığındığım bir kale gibiydi. günlerce hiç çıkmadan kalabiliyordum, bıkmadan. yuva değildi ama evimdi işte. gideceğim yer ise benim evim bile olmayacak. naparım, nasıl ısınırım bilmiyorum. bu odamı bozmak istemiyorum, içimden bir his burayı çok özleyeceğimi ve geri döneceğimi söylüyor. kütüphanelerim duracak, kanepem de, halılar, perdeler de. sadece berjerlerimi götürmek istiyorum. bir de çaydanlığımı. en azından orada benden birşeyler olsun yanımda diye. hiç ama hiç gitmek istemiyorum fakat biraz da mecburdum. erteledim, erteledim, erteledim. allah yardım eder inşallah.
  • şiddetli grip olmuş bir insanın bademciklerini mesken tutmuş bakterilerin yaptığı şeydir. onları bu zevkten mahrum edecek şeyse 1920'lerde fleming* tarafından keşfedilmiştir: penisilin.
  • bir vakitler, şöyle uzaktan, boğaz manzarası şehrin gökyüzüne tanık çatılarının üzerinden de görünse üç yıl boyunca yaptığım şeydir... kimileyin çatılara kayar gözü insanın böyle bir durumda, kimi zaman boğaziçi'ne. çatılar kadınlar gibidir, çamaşır serili, biber dizilidir. deniz kadın gibidir, gemiler dizili, güneşli günlerde kıyısında insanlar serilidir. dolayısıyla hem çatılar hem boğaz * görünüyorsa tadından yenmez bir durumdur bu.
hesabın var mı? giriş yap