• bugün başladım okumaya. birlikte görev yaptığım arkadaşım bir şeyler okuduğumu gördü ve sordu:

    - ne okuyorsun?
    + boğulmamak için. george orwell'ın.
    - yüzme bilmiyor musun?

    kitabın ayracını alıp araya sıkıştırdım ve şöyle bir göğe bakarak sordum, neden?
  • içinde, " bir insanın kalbi durunca -daha önce değil- öldüğünü söyleriz. bana biraz keyfi geliyor bu. sonuçta vücudun bazı kısımları çalışmaya devam ediyor; mesela saçlar, tüyler daha yıllarca uzuyor. belki insan asıl beyni durunca ölüyor, yeni bir düşünceyi idrak etme gücünü yitirince. gibi bir bölüm olan george orwell eseri.
  • kaçma isteği... çünkü neden? insan yaşarken boğuluyor da ondan. orwell de hep kaçmak istemiş. yerinde duramamış. 50'sini göremeden de ölmüş zaten.
  • yazarın diğer kitaplarını düşününce biraz kenarda köşede kalmış george orwell romanı. bu romanda anlatılan dönemin (2. dünya savaşı öncesi) kasvetine inat ironi var mizah var ve en önemlisi 1984'ün gelişinin küçük sinyalleri var. orwell'in bir de bu yüzünü tanımak için okunası.
    "...ilk evlendiğimizde bazen onu boğasım gelirdi ama sonra aldırmamaya başladım. daha sonra da şişmanladım ve sakinleştim. 1930'da şişmanladım galiba. bir top güllesi isabet etmiş de içimde kalmış gibi birdenbire oldu sanki. nasıl olduğunu bilirsiniz."
  • george orwell tarafından yazılan, orijinal adı coming up for air olan ve can yayınları tarafından ekim 2015'te basılan kitabın türkçe adı..

    kitabın arka kapağında şöyle yazmaktadır:

    'göbeğinin çapı giderek genişleyen ve evinin taksitlerini ödemekle uğraşan george bowling kırk beş yaşında, evli ve çocuklu -ve yeni aldığı takma dişleriyle kasvetli hayatından çaresizce kurtulmak isteyen- bir sigorta pazarlamacısıdır. 1939'da patlak verecek olan savaşın gelişini; yemek kuyruklarını, askerleri, gizli polisi ve zorbalığı görerek modern zamanlardan korkmaktadır. böylece çocukluğunun dünyasına, huzur ve sükun dolu bir yer olarak hatırladığı köyüne sığınmaya karar verir. fakat köyünde aradığını bulabilecek mi, orası şüphelidir..'
  • george orwell'in, 1984'ü aslında ne kadar zaman önceden kurgulamaya başladığını gösteren eseri.

    --- spoiler ---
    özellikle şu satırları okurken "aha!" diyorsun, "1984'ü anlatıyor":

    asıl önemli olan savaş değil, savaştan sonrası. içine batacağımız dünya, nefret dünyası, slogan dünyası. paramiliter üniformalar, dikenli teller, kauçuk coplar. ampüllerin gece gündüz yandığı gizli hücreler, sizi uykunuzda izleyen dedektifler.

    geçit törenleri, üstünde devasa yüzlerin olduğu posterler ve sağır olana, ona sahiden taptıklarına inanana kadar lider'e tezahürat yapan milyonlarca kişilik kalabalıklar... ama bu arada, içten içe ondan kusacak kadar nefret ediyorlar.

    bunlar olacak. yoksa olmayabilir mi? bazı günler imkansız diye düşünüyorum, bazı günler kaçınılmaz diye.
    --- spoiler ---
  • kitabın adının da geçtiği şu paragrafı okurken, ben de diye gülümsedim:

    ayağımı gaza iyice bastım. aşağı binfield'e gitmenin düşüncesi bile iyi gelmişti. nasıl bir duyguya kapıldığımı tahmin edersiniz. boğulmamak için su yüzüne çıkıyordum! kollarını bacaklarını çırpa çırpa yukarı ulaşıp burnunu uzatan ve aşağı dalıp yosunların,ahtapotların arasına dönmeden önce derin bir yutkunmayla ciğerlerini dolduran büyük deniz kaplumbağaları gibi. bir çöp kutusunun dibinde boğuluyoruz hepimiz; ama ben yüze çıkmanın yolunu bulmuştum.

    evet george bowling, nasıl bir duyguya kapıldığını tahmin ettik. dünyaya onyıllardır savaş yok güya. ama, huzur, sükun ve dinginlik bulabileceğimiz bir köşe de yok. yıllar önce kendimizi huzur ve dinginlik içinde hissettiğimiz o yer, kendimizdik aslında. o zamanki kendimiz.
  • george orwell'ın en keyifle okuduğum ve en samimi bulduğum kitabıdır.

    bazen herkesin aksine, pek bilinmeyen yahut daha az meşhur kitabıyla bağlanabiliyorsunuz yazara. ben de en ünlü orwell kitapları hayvan çiftliği ve 1984'ü beğenerek okusam da boğulmamak için'de yazarla bambaşka bir gönül bağı kurdum sanki.

    tıpkı dostoyevski'yi yeraltından notlar'la daha çok sevdiğim gibi.
  • "... ama kırk beş yaşıma gelip şişmanladığım, iki çocuğum ve banliyöde bir evimin olduğu şu halimle şimdi bile balık tutmayı içten içe arzuluyorum. niçin? çünkü deyim yerindeyse çocukluğuma hâlâ duygusal bakıyorum - kendi çocukluğuma değil aslında, içinde büyüdüğüm ve artık son nefesini vermek üzere olduğunu zannettiğim uygarlığa. balık tutmak her nasılsa o uygarlığın tam bir temsili gibi duruyor. balık tutmayı düşündüğünüzde aklınıza ilk gelenler modern dünyaya ait olmayan şeyler. sakin bir göletin yanındaki bir söğüt ağacının altında bütün gün oturmanın - ve yanında oturacak sakin bir gölet bulmanın - fikri bile savaştan önceki, radyodan önceki, uçaklardan önceki, hitler'den önceki bir çağa ait. amatör balıkçılıktaki balık adları bile bir sükûneti çağrıştırıyor. kızılkanat, akbalık, incibalığı, bıyıklıbalık, tilapia, kayabalığı, turna, kefal, sazan, kadifebalığı. tok isimler. bu isimleri koyan insanlar makineli tüfek sesi duymamışlar, işten kovulmanın korkusuyla yaşamamış, aspirin yiyerek vakit geçirmemişler, sinemaya gitmemiş ve toplama kamplarından nasıl uzak dururuz diye düşünmemişler."
  • george orwell kahramanlarını betimleme konusunda çok başarılı bir yazar. bu kitabında da -farklı olarak-kahramanlarına mükemmel bir yaşama alanı çizmiş. o kadar rahat girebiliyorsun ki kitaba, çoğu zaman bir hüzün karşılıyor empatilere...rahat okunabilen güzel bir sıkıntı arası kitabı.
hesabın var mı? giriş yap