aynı isimde "bohemian rhapsody" başlığı da var
  • kesinlikle bu yıl izlediğim en tatmin edici film.

    queen'le tanışmam lise yıllarına denk gelir. ne kaa sert o kaa iyi mantığı ile metal dinlediğimiz, metallica, megadeth, slayer derken daha sert daha sert diye diye deicide, morbid angel falan duyunca "yeaa aslında metallica falan yeterince sert deil abi yeaaa" diye salak salak konuştuğumuz yıllar.

    rock saati miydi neydi bir program var, olur da sert bir şey yayınlarlar diye kaçırmadan izliyoruz. arada bir queen çıkıyor. i want it all diyor, the invisible man diyor, en sonunda bir gün eskilere gidip bohemian rhapsody diyor. oha bu ne? sert mi, değil. ama bir büyüsü var bu şarkının. sert metalci ergen arkadaşlarımdan gizli gizli the miracle albümünü alıp queen dinlemeye başlıyorum. internet yok o zaman, şarkı sözlerini bulamıyorum kırklareli'nde, mecburen götten sallamalı şarkı sözü uydurma cihazını devreye sokuyorum ve kendi yazdığım sözlerle queen şarkılarına eşlik ediyorum. hatta "manyak mı lan bu, neden bismillah desin ki bir şarkıda" diye o kısımları "we sit now" falan diye geçiyorum. ehe.

    sonra karanlık bir kasım günü okuldayken freddie mercury öldü haberi geliyor. nasıl lan? adam tanrı gibi bir şey. tanrı hiç ölür mü? aids imiş. aids farkındalığım çok düşük, neden tedavi olmamış ki diye düşünüyorum. deli gibi innuendo albümünü dinlediğim dönem. bıçakla kesilmiş gibi bırakıyorum queen dinlemeyi bir süre. elim gitmiyor kasetlere. en büyük hayalim sevdiğim grupları bir gün canlı izlemek. ama queen için o şans kaçtı artık.

    günümüze gelirsek, sinematogrofiden çok anlamam, salak-saçma filmleri bile beğendiğim olur sardıysa azıcık. ancak bu film, senaryo kurgusuyla, oyuncu seçimi ve bu oyuncuların rollerini yaşamasıyla, kullanılan queen şarkılarıyla, dönemin kostümlerine gösterilen özenle, lgbt bireylere yönelik tarafsız duruşuyla, freddie mercury'nin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini ekrandan alıp yüreğinize sokmasıyla, birbirlerini aile gibi seven bir grubun iç dinamiklerini öyküye yedirebilmesiyle, marş haline gelmiş bohemian rhapsody, we will rock you veya another one bites the dust gibi şarkıların yaratılma sürecini göstermesiyle cidden bir başyapıt olmuş.

    tüm grup elemanlarını oynayanlar harika iş çıkarmış, ama rami malek'e ayrı bir parantez açmadan olmaz. bu adam freddie mercury'i oynamamış, bizzat freddie mercury olmuş film boyunca. mr.robot sağolsun, kendisini zaten çok severdim, artık iyice sevdim. tv'den gelip sinema ekranını bu kadar domine edebilmek bence büyük bir başarı.

    bu film halen gösterimdeyken mutlaka ses sistemi iyi bir salonda izlemelisiniz. queen seven bir insansanız da belki birden fazla sayıda izleme gerekebilir. şarkılarda kaybolup filme odaklanamamak söz konusu olabiliyor çünkü.

    salondan çıkarken gözümde yaşlar vardı. beni üzen şey queen'i canlı olarak izleyemeyecek olmam mıydı, yoksa freddie'nin çok genç yaşta daha pek çok mükemmel eser verebilecekken göçüp gitmiş olması mıydı bilmiyorum. ama benimle birlikte lise yıllarında queen dinleyip seven o ergen dallamanın da gözleri dolu dolu oldu, onu biliyorum.
  • hastalıktan acılar çeken bir freddie görmek istemesem de farklı bir yaklaşımla bir devam filmi olması gerektiğine inandığım baş yapıt.
    adı : the show must go on...çünkü hastalığına rağmen bu şarkıyı bir kerede okumuştur ve 1985'ten sonrada her şeye rağmen kendisi olmayı başarmıştır ki bu da müthiş bir hikayedir. umudun, mücadelenin adıdır freddie. gücünün üstünde bir coşkuyla üretmeye devam etmiştir ve ölürken yanında olan mary ile sevgisini paylaşmıştır. onu sevenler ve grup ile yaşananlar ve ekipçe mücadeleleri. o sahneleri görmeyi çok isterdim. ne film olurdu. bitişin değil başlangıcın filmi olurdu.
  • muhteşem bir film. kisa ve net
  • duygular arasında koşturan keşke o yıllarda yaşayıp canlı canlı dinleyebilseydim dedirten film
  • müslüm filmi yönetmeni tarafından tekrar çekilmesi gereken film.
  • en iyi film ve en iyi erkek oyuncu kategorilerinde altın küre'ye aday olan filmdir.

    kaynak
  • rami malek ,hayatının rolünü çıkarmış desem yalan olmaz. aslında tüm grup üyeleri casting i çok iyi oturmuş, brian may i kendisi oynasa bu kadar olurdu heralde. 3 saat su gibi geçti, oysa tam bir queen hayranı da değilim, biraz da bundan dolayı objektif baktığımı düşünüyorum filme.

    --- spoiler ---

    şarkıların film içinde dağıtılışı muazzam olmuş, enerjik bir başlangıç yapılıyor. uyku getiren durağanlık yaşamadım, film kısa da değil hani. queen in nasıl queen olduğunu, müziği nasıl evirip çevirip her seferinde en orjinal haliyle şarkılarını bize sunduklarını ders gibi anlatmışlar. gwilym lee bildiğin brian may olmuş, yani herkes gibi ben de en çok bu karakterizasyonu beğendim. rami kardeşim resmen freddie mercury hissini verdi bana, yürüyüşünden nefes alış şekline kadar acayip güzel hazırlanmış filme. freddie ye ait her detayı işlemiş adam. çok başarılı buldum kendisini bu yüzden. genelinde film çok güzeldi, o kadar ki izledik izledik filmi, konser vs. sahneleri bitti, film sonunda bildiğin queen konserinden çıkmış hissiyatı vardı bende (son konser sahnesindeki piyano üzerindeki bardakların duruşu bile orjinal videoyla eşti bu arada). homofobik değilim ama filmde eşcinsel temaya haliyle değinilen sahneler oldu ama çok dozunda ve insanların rahatını kaçırmaktan uzaktı bunlar da. özetle, buralar daha çok entry dolar..

    --- spoiler ---

    gidin izleyin, her şekilde gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında yerini alacaktır zannımca.
  • bir önceki hafta müslüm izleyen bana, ertesi hafta biyografik filmin nasıl çekilmesi gerektiğini gösterdi. ajitasyon yok, şiddet yok, gazete haberciliği yok. duyguların aktarımı var. su gibi geçti 2,5 saat.
  • tadı damağımda kalan film.
    şimdi ilk önce bir şey itiraf etmem gerekiyor. bu filme gitmeden önce queen ve özellikle de freddie mercury hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum, herkesin bildiği çok meşhur olan şarkıları dışında. queen hayranlarının aksine pek bir beklenti ile gitmedim dolayısıyla. belki de bu yüzden resmen mest olmuş bir şekilde çıktım sinemadan. yaklaşık bir hafta sonra tekrar gidene kadar bir queen ve yine özellikle freddie mercury hayranı olmuştum. filmin gücünü buradan anlayabilirsiniz sanırım. bu tamamen filmin etkisi değil tabii, perdeye yansıtılan queen grubu olduğu için sadece konser sahneleri bile insanı büyülemeye yetiyor tahmin edersiniz ki. etrafımdaki insanlar bana biraz şaşıran gözlerle bakmaya başlamış olsalar bile filmden çıktığım günden beri queen parçalarından başka herhangi bir müzik ürünü dinleyemediğimi belirtmeden geçemeyeceğim. kısacası i'm "queen"ed.
    film, queen hayranları ve birçok eleştirmen tarafından birçok açıdan yetersiz, kronolojik olarak hatalı bir akışa sahip ve hatta çok fazla manipüle edilen bir senaryoya sahip olduğu şeklinde eleştirilmiş. ancak bunların hiçbiri filmin çok güzel bir seyirlik olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 70-80'li yılların atmosferi gayet başarılı bir şekilde resmedilmişti.
    rami malek kesinlikle çok iyi bir iş çıkartmış. freddie mercury'nin dehasını, içsel gelgitlerini, aykırılığını, enerjisini çok güzel yansıtmış. keşke dişlerini daha az karikatürize yapabilselermiş, ama olsun insanın gözü bir süre sonra alışıyor.

    --- spoiler ---
    live aid konserinin neredeyse bire bir aynısı olan son 20 küsur dakikalık bölüm muhteşemdi. hem çok heyecanlanıyorsunuz oradaymışsınız gibi, bir yandan da gerçekten orada olamadığınız için, içiniz içinizi yiyor. kıskançlık duygusu demeyeyim ama o konseri izleyenlere imrenmemek elde değil. filmden sonra gerçek konser videosunu izledikten sonra freddie mercury'nin o muazzam enerjisine tanık olmamak çok eksik hissettiriyor.
    --- spoiler ---

    hala vizyondayken kesinlikle izlemenizi öneririm, aksi takdirde evde izlerken pişman olmanız kaçınılmaz görünüyor.
  • vizyona girdiği günden bu yana sözlük yazarları tarafından abartılı bir biçimde övülen film. peki bu kadar övgüyü hak ediyor mu bohemian rhapsody? maalesef pek de ettiği söylenemez. bunun en temel sebebi filmin aşırı derecede yüzeysel olması. sanki her şey oldu bittiye getirilmiş gibiydi ve live aid haricinde, filmin atmosferi seyirciyi içine çekemiyordu. dolayısıyla karakterlerle psikolojik bağ kurabilmek neredeyse imkansızdı. ayrıca herkes rami malek’i övünce herhalde freddie mercury ’nin kayıp ikizi gibi oynadı sanmıştım ama o da tam bir hayal kırıklığıydı. “bakın ben çok yetenekli oyuncuyum, nasıl da role giriyorum” diyebilmek adına gözlerini pörtlettikçe pörtletmiş fakat freddie mercury’den çok hayrettin’e benzemiş. gerçek queen hayranları bilir ki; freddie mercury, jest ve mimikleri itibarıyla böyle biri değildi.. haa gerçi bu ekşiciler ayla isimli dandik filmi de haftalarca övmüştü. o nedenle çok da dikkate almamak lazım bu başlığa yazılanları. puanım 6/10.
hesabın var mı? giriş yap