• birkaç sene önce bir arkadaşım buraya gitmiş ve gezisi sırasında buradaki maden işçilerine de bir ziyarette bulunmuş. buldukları rehber, işçilerin ağır çalışma koşullarına sahip olduklarını söyleyince bizimkiler de onlara birer hediye götürmeye karar vermişler, ne alalım diye düşünürken rehber hemen atılmış, "onlara iyilik yapmak istiyorsanız ya bir kilo dinamit, ya da bir torba marijuana alın". arkadaşlar tabi başta şaşırmışlar, rehbere neden böyle dediğini sorunca ise daha da şaşırmışlar. çünkü avrupa vatandaşı olan bu insanlar hayatlarında böyle çalışma koşulu ne duymuş, ne de görmüş...
    şöyle ki; bolivya'da maden işçilerinin her biri, kendi çıkardığı maden üzerinden para almaktadır. bu yüzden madenlerde kullandıkları dinamiti de kendi ceplerinden finanse ederler. madenlerdeki çalışma alanları da kendileri tarafından açıldığı için o kadar ilkel ve tehlikelidir ki işçiler madene sabah girip, 14 saat boyunca, acil bir durum olmadıkça açık havaya çıkmazlar. çünkü her giriş-çıkış canları için tehlike arz eder. 14 saat boyunca havasızlığa, karanlığa, pisliğe vs. dayanabilmek için de içerde bol bol ot çiğnerler. çünkü kafaları uyuşmadan o çileye katlanamazlar. işçiler gün boyu aç kaldıkları bu 14 saat sonunda çıktıkları delikten eve gittiklerinde ise birer tencere makarna yerler. çünkü en ucuz enerji kaynağı makarnadır.

    kim bilir hayatta başka neler var...
  • basligindaki hemen hemen bütün entry'ler politikayla ilgi, bu ülkenin turizm yönüne pek bir sey yazilmamis, bari biz deginelim.

    bolivya'ya 10 sene once gittim, gayet memnun kaldim ve herkese de tavsiye ederim. ucakla giderseniz ulkeye buyuk ihtimalle başkent la paz'dan giris yapacaksiniz. la paz, 3650 metre rakimiyla dunyanin en yuksekteki baskenti. ozellikle dusuk rakimli ya da deniz seviyesindeki bir yerden buraya geliyorsaniz oksijen azlığından dolayı ilk 1-2 gun sizi sersemletebilir. bende bir etki yapmadi ama eşimin ilk gunu baya kotu gecmisti.

    ilk gun, fazla bir aktivite yapmayin. sehri dolasin, koloniyal doneme ait kilise ve manastirlari gezin. cok goze hitap eden bir sehir değil, fazla bir numarası yok. bol bol koka cayi icin, zira yuksek rakim sersemligine iyi geliyor. (koka, adından da anlaşılacağı gibi kokainin hammaddesi. çayı kafa yapmıyor, sadece rahatlatiyor ve tamamen yasal. alışkanlık da yapmıyor)

    ikinci gun tiwanaku harabelerine gidebilirsiniz. la paz'dan yaklaşık yarim saat uzaklikta, antik bir kent. erich von daniken'in tanrilarin arabalari belgeselini izlemis kisiler hatirlayacaklar, yekpare yapilmis gunes kapisi buradadir. 12-13 yaslarinda ergenken erich von daniken'in kitaplarini okurdum,simdilerde buyuduk, ne uzaylilara ne de dinlere inanir olduk. neyse...

    ucuncu gun ise meshur ölüm yolu'nu bisikletle gecin. bu yol la paz ile yungas bolgesini birbirine baglayan, 40 km uzunlugunda, 3-4 metre genisliginde, yeryer 600 metre ucurumdan gecen patika bir yol. eskiden burada her yil bircok arac ucuruma yuvarlanirmis, yilda 200-300 kisi ölürmüş. o yuzden dunyanin en tehlikeli yolu diye gecer kitaplarda. ucurum o kadar yuksek ve assagisi o kadar sık ormanla kaplı ki, dusseniz büyük ihtimalle cesediniz bile bulunmayacak. yakın zamanda bu iki sehrin arasina yeni bir yol yapildigi icin, eski yok artik turist atraksiyonu olarak kullaniliyor. sehir merkezindeki acentalar, size kiyafet, rehber, bisiklet temin ediyor. turlar genelde 4 kisilik oluyor. rehber önde sizler arkada pedallıyorsunuz. la paz'dan yungas yonune asagiya dogru egim oldugu icin, bisikletle gitmek insani cok zorlamiyor, fazla efor harcamiyorsunuz. rakim farki o kadar buyuk ki, la paz'da hava buz gibiyken yungas'ta sicaktan terliyorsunuz. donus yolunu ise minibusle yapiyorsunuz. sofor bize eski yoldan mi yoksa yine ölüm yolundan mi gidelim diye sormustu. biz de ölüm yolunu istemistik. boylece ayni yolu bir defa da minibusle gectik. hakikaten urpertici bir deneyimdi. ben baracuda adindaki acenteyle bu tura katilmistim, gayet de memnun kaldim. death road

    dagciliga merakliysaniz la paz'in cevresi yuksek daglarla cevrili, tirmanmayi deneyebilirsiniz. huayna potosi dagi, dunyada tirmanisi en kolay olan +6000 metre dagi olarak geciyor. ben denemedim ama zamaniniz varsa ilgilenebilirsiniz. sehir merkezinde size yardimci olacak acentalar mevcut.

    la paz'dan sonra ulkenin diger baskenti sucre'ye gecebilirsiniz. evet, bolivya'nin 2 baskenti var. burasi mimari bakimdan la paz'dan daha guzel bir sehir. koloniyal doneme ait daha cok yapi var.

    oradan siradaki durak uyuni sehri'ne gecin. sehir dedigime bakmayin, anadolu'daki bir kasabadan daha buyuk degil ama burayi ozel kilan sey meshur salar de uyuni. burasi gezimizin şahikası; dunyanin en buyuk tuz havzasi. bu sehirden kalkan 3 gun-2 gecelik turlarla bu buyuk havzayi gezebilirsiniz. "yaa haci, tura ne gerek var, ben araba kiralarim, kendim gezerim" filan demeyin sakin, cunku havza dedigim yer tuzla kapli ucsuz bucaksiz bir çöl. yon bulma yeteneginiz tamamiyle kayboluyor, rehbersiz araba kullanmak nerdeyse imkansiz.

    4x4 jiplerle yapilan bu 3 gunluk turlar size harika bir deneyim sunacak. colde duvarlari tuz kaliplarindan yapilmis, elektrik olmayan kucuk pansiyonda geceyi gecireceksiniz. gunduz hava serince olmasina ragmen gece muthis bir soguk basliyor, uyku tulumuyla yatiyorsunuz, kiyafetinizi bile cikartamiyorsunuz. elektrik ya da isitici vs yok. lambalar gunduzleri gunes enerjisiyle sarj edilen pilli cihazlardan ibaret, hepsi bu!

    gece yildizlar o kadar parlak ve net ki, gozlerinize inanamayacaksiniz. bulut yok, isik kirliligi yok ve rakim fazla oldugundan atmosfer ince. gece gokyuzune bakmaya doyamayacaksiniz. arjantin, bolivya, sili sinirlarinin kesistigi yerdeki gayzerleri, flamingo dolu golleri, salvador dali colu de bu turda gorulecek yerler arasinda.

    salar de uyuni'den sonra otobusle tekrar la paz'a, oradan da titicaca gölünün kiyisindaki copacabana sehrine otobusle geciyoruz. burasi ufacik bir sahil kasabasi. rio'daki meshur copacabana plaji'nin ismi buradan geliyor. titicaca, dunyanin en yuksekteki golu olmasindan dolayi, buradaki plaj da dunyanin en yuksekteki plaji oluyor haliyle. sahilde, ufak barakalar var, golden tutulmus taze baliklari pisiriyorlar, gayet lezzetliydi. sehrin biraz disinda tarihi harabe sehir var, gezebilirsiniz.

    copacabana, peru sinirina cok yakin bir sehir. buradan otobuse atlayip, peru'ya gecebilirsiniz. bolivya gezinize mutlaka peru'yu da ekleyin derim. orasi hakkinda da yazilacak cok sey var ama bu baska bir entry'nin konusu.

    bolivya gayet guvenli bir ulke, bu konuda hicbir sorunla karsilasmadik. pahali saat ve ziynet esyasi filan tasimayin, (aslında avrupa da dahil, hicbir ulke gezisinde bunları tasimayin) sorun yasamazsiniz. bolivya, bolca backpacker dedigimiz turistlerin ilgi odagi, bolca turist cekiyor. hangi mevsimde giderseniz gidin, yaniniza mutlaka kalin kiyafet, bot, iclik, parka vs almayi unutmayin. özellikle geceleri tahmininizden cok daha soğuk. sehir merkezinde kislik kiyafet satan cok magaza var, getirmediyseniz de cok sorun degil.

    sozun ozu, bolivya ve peru mutlaka gorulmesi gereken ulkelerden. harika bir kultur, muthis bir doga, inka ve koloniyal donemden kalma muhtesem mimari ve guzel yemekler... görülmesi gereken ülkeler siralamasında en önleri hak ediyor.
  • gayri safi milli hasilalari 2400 dolar civari ve halkin %70'i açlik sinirinin altinda yasiyor. ayrica belirtmek isterim ki bu çoook fakir, çoook harap bitap, eeeennn az gelismis ülkenin okuma yazma orani bizden fazla. bilemiyorum artik daha ne denir.
  • türk vatandaşıları peru vizesini buradan kolayca alabilir. direkman bolivya'ya giderseniz amuda kalkabilirsiniz, başkenti 3600 m irtifada. girerken sarı humma aşınızın belgesini isteyebilirler. ayrıca yola çıkmadan hepatit b ve tifo aşısı yaptırmakta fayda var. otobüs, oteller gayet ucuz. 3 dolara otel bulunabilir. amazon ormanlarında safari ve yürüyüşler yapılabilir, gaspa uğranıp bir araba dayak yenilebilir. kısacası çok renkli bir yer bolivya. yaşanası bir yer latin amerika.
  • bu yazı bir gezi yazısından ziyade bir sosyolog gözüyle, bir özet mahiyetinde, bolivya'nın politik ve toplumsal çözümlemesi olacak.

    bolivya bulunduğu coğrafyanın bir zorlaması sonucu iki farklı kültür atmosferi oluşturmuş kendi bünyesinde ve bu kültürel farklılık politik arena başta olmak üzere toplumun neredeyse her katmanında hissedilebilir. öncelikle bu farklılığı doğuran koşulları bir inceleyelim;

    bir defa bolivya'nın yüzölçümü neredeyse türkiye'nin bir buçuk katı kadar var ve türkiye'ye kıyasla çok daha engebeli arazi. yani gerçek yüzölçümü çok daha büyük. büyük (pasifik) okyanus tarafında kalan kısım and dağları'nın üzerine kurulu oldukça yüksek ve kurak, yer yer çöllerle bezeli plato ve yaylalarla kaplıyken, diğer taraf neredeyse atlas (atlantik) okyanusu ile hemzemin olan geniş amazon ormanları ile kaplı bir arazi. dolayısı ile ova ile yayla kültürleri birbirinden oldukça farklı. öncelikle insanların hayata bakışı farklı, görünüşleri, yemekleri, doğaya karşı duruşları, zihniyetleri farklı.

    yukarıda yaşayan insanlar daha pratik, az ile yetinmeyi bilen değil buna zorunlu olan, doğanın kendisine karşı olan cimriliğine alışmış ve buna göre kültürü şekillendirmişken, aşağıdaki ovalarda yaşayan insanlar bol kepçeye alışmış, biraz daha nefsani, daha eğlenceye ve keyfine düşkün, zora gelemeyen kültürel özellikler taşıyorlar. bunları yargılamak için söylemiyorum, her iki kültürün de iyi ve kötü yanları var bakış açınıza bağlı olarak. yalnız şunu unutmamak lazım; varlık ve yokluk göreceli kavramlar. bolivya genel olarak fakir bir ülke, kişi başı gelir 7,500 dolar ortalama ile bölgenin paraguay'dan sonra en kötüsü (venezuela'yı saymıyorum çünkü her ne kadar şimdilik kötü durumda olsalar da ellerinde ciddi imkanlar var) ve bolivya'nın denize kıyısı yok(tu). yoktu diyorum çünkü şili ile 1883'te yaptıkları pasifik savaşı(war of the pasific) sonrasında okyanusa olan kıyılarını şili'ye kaptırdılar ve o günden 2010 yılına kadar bir kara devleti idi. 2010 yılında hala görevdeki başkan evo morales, peru ile anlaşarak peru sahillerinin bir kısmını kiraladı ve deniz ticareti için önemli bir nefes kapısı oldu buralar. artık başkalarına muhtaç değiller.

    fakat bolivya'nın bambaşka sorunları da var; örneğin altyapı. burada ciddi birkaç ikilemi var bolivya hükümetinin:

    1) demografik ikilem: bolivya'nın toplam nufusu 11 -12 milyon civarı. koca arazide yaşayan kimse yok neredeyse. haliyle bir avuç insanın yaşadığı kasaba ve köylere elektrik, su, yol gibi hizmetleri götürmek (hele de geçilmez dağların olduğu platolarda) çok masraflı ve sürdürülebilir değil.

    2) doğanın korunması: öte yandan aşağıda ve nisbeten ulaşılabilir yerlerde ise yol demek amazon ormanları'nın tırtıklanması demek. zaten böyle bir sıkıntıyı başkan morales iktidar olur olmaz yaşadı. amazon bölgesine yol yapacağını söyleyince o tarafta yaşayan insanlar ayaklandılar ve morales şimdilik geri adım atmış gibi görünüyor.

    3) doğal kaynaklar: bolivya, başta lityum olmak üzere doğal mineral zengini bir ülke ve adeta varlık içinde yokluk çekiyorlar. bilmeyenler için, bugün lityum petrol ve doğalgaz kadar önemli bir maden çünkü bilişim çağının en önemli hammadelerinden biri ama bu madenleri çıkarmanın da bir maliyeti var. bolivya'nın yol ayrımı, büyük bir turizm potansiyeline sahip bölgede turizme dayalı nisbeten daha temiz bir ekonomiyi mi yoksa uluslararsı neo-liberal sitemin bir parçası olacak ve bu uğurda doğanın yok olmasına neden olabilecek bir ekonomik sistemi mi tercih edecekleri sorusunda yatıyor.

    4) uluslararası sermaye: bütün gelişmekte olan ülkelerin sorunu bolivya'da da var. yukarıdaki üçüncü maddeyle alakalı olarak, madenlerin işletilmesine karar verilirse bu madenleri kim işletecek? bolivya kendi başına yatırım yapıp, madeni çıkarıp, işleyip, satacak kabiliyete sahip değil. dış yatırım elzem ama dışarıdan yatırım almak demek, aynı zamanda uluslararası sermayeye bazı tavizler vermek demek (yeri gelmişken bu durumla alakalı olarak ispanya - bolivya ortak yapımı olan ''tambien la lluvia'' (yağmur bile) adlı filmi hararetle tavsiye ediyorum. hem bölgenin tarihi hem de bolivya'nın bugünü ile ilgili oldukça çarpıcı, tarihle bugünü gayet başarılı bir şekilde ele alan bir başyapıt. hayli etkileyici sahnelere sahip olan filmin sonunu getirebilmek için bir kutu mendile ihtiyacınız olabilir. tecrübe ile sabit. linkini de koyuyorum. merak edenler izleyebilirler. netflix'te de var, abone olanlar hemen bulabilirler. link ayrıca filmi şurada daha detaylı incelemiştim (bkz: #65521078))

    bu arkaplan ister istemez politik atmosferi de etkiliyor. başkan morales yüksek plato kültüründen geliyor. morales yerli kültürün çıkardığı ilk başkan. aymara kökenli olan başkan morales sol bir hükümete başkanlık ediyor ve 2006 yılından beri iktidarda. iktidarı bırakmaya pek niyeti olmayan morales, gittikçe arkasındaki halk desteğini kaybediyor. kaybediyor demeyelim de (çünkü hala ciddi bir destek var kendisine, özellikle de yerli halktan) otoriter eğilimleri olduğu yönünde eleştiriler daha şiddetli yükseliyor. bir saha araştırması yapmadım ama ovada yaşayanlar, plato kültüründen gelmiş olan morales'e karşı daha bir mesafeliler. zaten yukarıda da bahsettiğim gibi coğrafi sebeplerle bir kültürel yarık var ülkede ve ülke siyasetine de sirayet ediyor bu yarılma.

    ya işte böyle... gidiniz geziniz efenim!.. iyi yolculuklar...
  • mcdonald's'a siktiri çekebilecek şekilde örgütlü ve bilinçli bir halkı var.

    https://www.google.com.tr/…8,d.yms&biw=1366&bih=643

    2002 yılında, bolivya'daki sekiz mcdonald's restoranı kapısına kilit vurdu.
    bu medenileştirme misyonu sadece beş yıl sürmüştü.
    kimse onu yasaklamadı. sadece bolivyalılar ona sırtlarını döndü ya da daha güzel bir ifadeyle, ona ağızlarını açmayı reddettiler. bu nankörler, bulunduğu ülkeyi varlığıyla onurlandıran gezegenin en başarılı şirketinin kendilerine yaptığı jesti görmek istemediler.

    geri kalmışlık aşkı bolivya'nın fast food'la ve modern yaşamın baş döndürücü ritmiyle tanışmasını engelledi.
    evde yapılan poğaça ve kurabiyeler ilerlemeyi bozguna uğrattı. aile ocağında doğmuş eski tatlara inatçı bir biçimde bağlı bolivyalılar, ağır ilerleyen bir tören havasında, hiç acele etmeden yemeye devam ediyorlar.

    bütün dünyada kendini çocuklara mutluluk dağıtmaya, sendika üyesi çalışanlarını işten atmaya ve şişmanların sayısını arttırmaya adamış olan bir şirket bir daha geri dönmemek üzere çekip gitti.
    (bkz: los hijos de los dias) *
  • bölgeyi tanımayan ya da ideolojik sebeplerle son günlerdeki eylemleri darbeeee darbeee girişimi diye nitelendirenlerin türediği ülke.

    20 ekim’de başkanlık seçimi yapıldı ama resmi sonuçların belirlenip açıklanması süreci muhalifler için bardağı taşıran son damla oldu. bolivya’da anayasaya göre bir başkan en fazla 2 dönem başkanlık adayı olabilir/ başkan olabilir. morales is bu seçimle birlikte 4. döneminde. 4. dönem için koltuğu garantilemek adına referandumda hayır sonucu çıkmasına rağmen anayasa mahkemesine giderek kendi atadığı hakimlerin(başkanlık sistemi oleeey) “seçime girebilir” onayı ile seçime gidildi. bununla birlikte ilk turda başkan olabilmek için %50 oy almak gerekiyor ya da %40 oy almakla birlikte en yakın adayla arasında %10 fark olması gerekiyor. son seçim 2. şekilde kazanılmış görünüyor ancak aradaki fark sınırda ve seçim sonuçları açıklanırken aynı istanbul seçimlerinde olduğu gibi veri akışı uzun süre durduruldu. veriler toplanmadan erkenden kendisini kazanan ilan etti bu da seçim sonucu ile ilgili şüphelerin artmasına sebep oldu ve muhalefet sokağa döküldü.

    seçim sonuçlarına baktığınızda kentlerde carlos mesa (muhalefet adayı) öndeyken kırsalda morales önde, ve kırsaldan sonuçların gelmesi uzun sürdü, antidemokratik şartlarda gidilen seçimde de muhalefet bu süreci şaibeli buldu. olan biten bundan ibarettir.

    latin amerika’da her protestoyu abd güdümlü görmeyi bırakmalısınız. cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra türkiye cumhuriyeti vatandaşları olarak latin amerika’daki seçimleri dikkatli takip edip yarın başımıza nelerin gelebileceği konusunda ders almalıyız.

    edit: uluslararası gözlemciler seçime müdahale edildiği konusunda tespitte bulunduktan sonra morales seçimlerin yenilenmesini kabul etti.

    edit2: morales’in seçimi yenileyelim çağrısından sonra ordu istifasını istedi, bakanlar istifa etti. morales ise ortalıkta yok. günlerdir süren muhalefet eylemleri artık bugünden itibaren darbe olarak adlandırılabilir.

    edit3: ve morales istifa ettiğini duyurdu.
  • şu adamların mücadele tarzına bakıp feyz almadıkça, daha çok tartışırsınız tayyip erdoğan 3. kez cumhurbaşkanı adayı olabilir mi olamaz mı diye. bak tam örnek. seçimse seçim oğlum işte. adamlar baya bildiğin darbeci, paramiliter çetelerle mücehhez bir cuntayı tamamen halk hareketiyle ve seçimle iktidardan indirdi. ben böyle taşşaklı, böyle mağrur bir zafer görmedim. helal olsun. türkiye’de siyaset arenasında söz söyleyen youtube profesörü liberal hıyarlar da kuş diliyle millete yol göstersin, efendilik telkin etsin.

    ben peşinen söyleyim. tayyip erdoğan 3. kez aday olacak, sağlığı el verirse 4. kez de aday olacak. mevcut muhalefetin bunu önleyecek bir stratejisi yok. sizin muhalefet dediğiniz güruh daha soma’da yürüyüş yapan madencilere bile şöyle yalandan bile olsa sahip çıkmadı. bak yalandan lan, ağzının kenarıyla bile sahip çıkmadı, çıkmıyor. çünkü örgütlü bir mücadeleye, halkın gücüne inanmıyorlar. siyaseti masa başı meşguliyeti ve daire grafiğinden ibaret gören bir anlayışları var. e sizin de oyun oynamak işinize geliyor. işte ekrem başkanım, mansur başkanım diye dolanmak hoşunuza gidiyor. öyleyse buna alışın. boşuna histeri krizine girmeyin.
  • muhalefete açıktan destek veren abd büyük elçisine kapıyı göstermiş ülkedir.
    ülkedir, eyalet değildir.
  • bugüne kadar tarihinde en çok askeri darbe yaşanmış dünya ülkesi.öyle üç basamaklı sayılarla ifade edilen bir darbe ve darbe teşebbüsleri tarihleri vardır.
hesabın var mı? giriş yap