• bir ki ki duk filmi, şöyle ki;

    manastıra açılan oymalı dövmeli renkli savaşçı motifleri , mevsimlerin her birinde açılırken, ilk bakışta içeride gördüklerimiz pastoral bir hikayeye giriyoruz hissi uyandırmasına rağmen hiç de öyle olmadığı açıkça dakikalar geçtikçe anlaşılır. yanıldığımızı anlarız. kapılar açılırken ellerin görünmemesi, o kapıyı açanın bizim olmadığımızı vurgular niteliktedir.

    bahar
    manastıra çocukluğa açılır gibi açıldığında, daha önce kendi ustasından başka insan görmediği bilmediğini düşündürten akış içinde, oyun çağındaki bu çocuğun fazlasıyla kendini - çevresinde başka çocuk hatta ustasından başka insan olmaması- tanımaması ile meydana çıkardığı biraz sonu düşünülememiş oyun, acımasız ama masum kahkahaları ile bizi dürter. o uyku ile uyanıklık hissi arasındaki halden, doğanın uyuklatıcı etkisinden sıyrılmamızı sağlayan keşişin çocuğa müdahelesidir. "doğaya ait olabilmek için aynı eziyetleri çekmelisin" de denilebilir, "kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma" da olabilir bu müdahalenin amacı. ancak taşı bağladığı balık ve yılanın ölmesi henüz hazır olmadığı şeyler hakkında keşişe dolayımlı olarak bize bilgi verebilir. filmde hiç "kuşlar" * ın geçmemesi "annesel süperego"nun oralarda olmadığını seyirciye anlatıyor da olabilir.

    kurbağa sembolünün, uzakdoğu da bir çok gelenekte ve inanışta kutsal bir canlı olduğuna inanılır, tılsımlarının ise sağlık, başarı ve kazanç getirdiğine inanılır. çin mitolojisinde ouroboros'u (yeniden doğuşu, sonsuz döngüyü simgeleyen kuyruğu ağzında yılan) simgeler. yılan , ölüp yeniden dirilmeyi temsil etmekte. kendi kuyrugunu isiran (ya da yutan) yilan, çemberin sonsuz dönüşünü anlatır. her sonun yeni bir baslangic ve bunun bitmeyen bir döngü oldugunu belirtir. bu haliyle filmin ismine de gönderme yapabilir. budizmde insanın aurasında dolaşan iki yılan olduğu kabul edilir. balık ise budizm'e göre bir "sonraki yaşamında" bir memeli olarak dünyaya gelebilir, bir insan sonraki yaşamında da başka bir canlı olabilir.

    bu haliylebalık, gelip geçiciliği . kurbağa dünyasal farkındalığı, yılan ise yeniden doğuşu göstermektedir. aralarından ancak dünyasal farkındalığın kurtulması hayatla ve anla çözülmez iplerinin olması bundan mıdır bilinmez.
    böylece o, hayatının geri kalanında , taşı yüreğinde taşıyacaktır.

    yaz
    kapı bu kez bir yaz vakti, keşişin gençliğine açılır. hasta bir kız ve aslında onu tedavi eden aşk arasında ihtiraslı, çekimli, ağırlıklı, ağırlıksız bir dağınıklık vardır. nemli ve
    sıcak bu hayatın yazı , tedirginlikler, hazlar, korkular, suçlanmalar, cezalandırılmalar , vecdler halinde geçer. anladığımız, görünen büyülü , tutkulu ve karşılıklı onaylı aşkın, aşamadığı toplumsal ,dini kurallar ve öğretiler , toplum iki kişi de olsa üç kişi de olsa geçerlidir. kız evine yollanır, keşiş kendini öldürmeye kalkar, kızın peşinden manastırı terkeder.

    sonbahar

    kıskançlık, cinayet, ve manastıra dönüş. ustanın, keşişi polisler gelip almadan önce yaptırmaya başladığı, boyadığı sutra'lar, ve ölme ritueli. görmememizin istendiği, cinayet , gözümüzden kaçmayan katil duruşu ile kapatıldı varsayalım. intikam, ne şekilde gerçekleşti. gözümüzden uzakta olan belki bir "femme fatale" hadisesi, uzakdoğu kültüründe görmek istenmeyen, yeni kurallar, yeni dış dünya ve değişmekte olan manastırın dışında kirli bir hayat . utancına dayanamayıp ölen ideal-ego.

    kış
    kapı kışa açıldığında, keşiş kendi ruhsal yolculuğuna başlar. kendini eğitir. yüzü görünmeyen kadın, bir çocuk getirir. giderken ölür.

    bahar
    kapı bir önceki bahar'a açılır. balığa, kurbağaya, yılana açılır.

    tekrar tekrar açılır, kapanır. sen de hayatının geri kalanında , taşı yüreğinde taşırsın.

    (bkz: kim ki duk)
    (bkz: the bow)
  • arkadaslar ne guzel yazmislar. zen'den girip yunan felsefesinden cikmislar. anlatmak istedigini basitce ama etkili bir bicimde anlatan guzel, durgun, huzur veren bir film. affiniza siginarak filmi beraber izledigim ev arkadasima yaptigim yorumu paylasayim ben de, allah belami versin benim:

    - su eve dort aydir dogru duzgun bir kiz girmedi, herif o yoklukta hatun goturdu...
  • seyrettikten sonra keşiş olma isteğini uyandıran film. bölümler arasındaki aktör değişimlerindeki seçimler daha güzel yapılabilirdi. yani elemanın büyüdüğünü anlıyorsunuz ama o mu değil mi ben pek anlıyamadım*. aldığı ödülleri de sıralarsak :
    2003 locarno c.i.c.a.e. ödülü; don quixote ödülü; netpac ödülü, (en iyi asya filmi); genç jüri ödülü 2003 san sebastian izleyici ödülü

    "şehvet, sahiplenme duygusunu doğurur. sahiplenme de öldürme duygusunu doğurur."*
  • yilanlar sirf bu film hatrina kis uykusuna yatmamislardir..
  • duvarları olmayan kapıların olduğu film. şeffaf, gözlemlenebilir ama kapılar ardında olduğu ölçüde yasak. yaşamdaki gibi. sadece tanıklık etmeye müsade var.
  • bir kim ki duk filmi , simgelem ziyafeti. işte ben böyle bişi izlemeyi çok özlemişim. ve bu soğuk günlerin verdiği ayarla, battaniye altında, elimde bi bardak çayla filmi az evvel izledim. ve sanırım daha çok zamanım olacak bu filmin üzerinde düşünmeye harcayacak.

    hemen sıcağından bi gözlemimi not edeyim buraya..

    her mevsimde başrolü alan bi hayvan var.

    ilkbaharda sevimli bi köpek yavrusu. ki en az ilkbahardaki masum çocukluk gibi sadık ve masum. oyuncu.
    yaza geldiğimizde ise kulübemizdeki başrolü alan hayvanımız horoz oluyor. ve evet keşişimiz de artık oyuncu çocuksu bi köpek yavrusundan ziyade bi horoz adeta. bi horoz kadar iddialı ve kabarık !
    sonbahar.. bi kedi. artık hayatta çok şeyler değişmiş. çok şeyler öğrenilmiş. masum duygular kirlenmiş , çocukluk terkedilmiş. birine güvenilmiş , değer verilmiş ancak karşılığında yara alınmış. sonbaharda hakim olan duygu, bağlılık ve sadakat duygularından daha baskın olan güvensizlik ve kendini garantiye alma duygusu..
    kışın diğerleri kadar keşişimize yakın olan bi hayvanı yok gibiydi.. ancak kulübede bi yılan vardı artık. ömrün o soğuk dönemini simgeleyen hayvan olarak yılan seçilmesi çok da garip değil sanırım. en bilge hayvan , yılan..
  • uzun suredir gordugum en 'guzel' film. sakin, sessiz, ama eglenceli bir yandan, hani boyle 'keske bitmese' dedigimiz filmlerden. yonetmen kim ki-duk ayni zamanda kis bolumunde oynuyor.
  • --- spoiler ---
    hiçbir ana karakterin ismi yoktur filmde.* çünkü budist felsefeye göre dünyevi acılardan muaf tutulmak için, varolmamak gerekir. budistler kendilerini birey olarak değil de, bir bütünün parçası olarak görürler. ancak keşiş'i tutuklamaya gelen iki polisin isimleri vardır, ji ve choi. çünkü onlar budist değildirler. kafadan anlaşılıyor.

    (adımı ji koysalar vallahi budist olurdum.)
    --- spoiler ---
  • hasta kızın mabede gelmesiyle birlikte cinselliğin ve ihtirasın farkına varan genç keşişin, mabedin kurallarını ve öğretilen değerleri görmezden gelmesi filmin akıbeti hakkında ufak ipuçları vermekteydi aslında. ilk günlerde, kızın oradaki bir oyma putun üstüne oturduğunu gören genç keşiş ilk önce 'puta oturulmayacağı' hususunda onu uyarmış, sonraki günlerde ise kızı kendi elleriyle puta oturtmuştur. keza, mabedin içerisindeki açık kapıların içinden geçmesi gerekirken, gece kızın yanına gitmek için kapı kuralını hiçe saymıştır. tüm bunlara şahit olan yaşlı keşişin, genç keşişe verdiği öğüt ise çok anlamlıdır: şehvet, 'sahiplenme duygusu'nu doğurur. bu da öldürme isteğini getirir.

    genç keşiş, sevdiği'nin sırtına taş bağlayamayacağını, bazen ne kadar sevse de gitmesine izin vermesi gerektiğini unutur. esasen, sevdiği kadını 'onsuz olamayacağı' için değil de 'bir başkasının olduğu için' öldürmüştür. yaşlı keşiş, 'senin sevdiğini, elbet başkaları da sevecektir' derken genç keşişi 'sahiplenme duygusu' ile yüzleştirmeye sevk eder.
  • - spoiler ! -

    bir bakıma nesillerin gittikçe daha da psikopatlaştığını gösteren (malum ilk nesildeki çocuk hayvanların bellerine taş bağlıyorken ikinci nesil çocuk ağızlarına taş sokuyordu!!) muhteşem , şiir gibi , insana huzur veren film..
hesabın var mı? giriş yap