• artik kadinlarin da bosanabiliyor olmasindandir.
  • kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almasının da yeri vardır. dolayısıyla daha fazla eşitlik ve hak talep ederken sanırım sosyal kültürümüz bu hızda değişmiyor.artık evde eğitimsiz , suskun ve hakkını aramayan kadın sayısı da hızla azalıyor. eşit söz ve karar hakkı için erkeği sıkıştırmaya başlıyorlar. bir kadının çalışma hayatında olduğu kadar da bir erkeğin ev işlerinin içinde olduğunu düşünmüyorum. ayrıca nerden bakarsan bak nasıl bir ten uyumundan bahsediliyorsa aynı şekilde bir ruh uyumu da mevzubahis. olmayınca olmuyor. insanların tahammül sınırı da düşük.yeter artık çoluk çocuk bir yana benimde bir hayatım var demeyi de biliyor. vurdu kırdı gibi abuk subuk olayları kaale bile almıyorum.
  • e askerliği de yaptın, işin gücün de var artık seni evlendirmenin zamanı geldi diye kafa ziken adamdır.
  • kadınların gelişmesi, erkeklerin hep yerinde sayması. erkekler artık elinde balta ormanda odun aramıyor, avlanmıyor, evin damını tamirle uğraşmıyor yani çok ağır şartlarda çalışıp yorulmuyor, evin tüm geçimini tek başına üstlenmek istemiyor, evde daha çok para olsun alım gücü daha çok olsun istiyor ama hala ortak işler söz konusu olduğunda kadın erkek işi ayrımı yapıyor.
    toplumda erkekler zaten pohpohlanarak yetişiyor, hepsi ayrı ayrı ailesinin ya da toplumun aslan kralı oluyor, istiyor ki evde de aynı olsun.
    evlilik zaten maksimum fedakarlık istiyor. sevgililik gibi birşey değil. istersen 10 yıl sevgili ol, evlenince aynı eve girince, sorumluluklar ortaya çıkınca işler değişiyor.

    evde yapılması gereken işler var. bunu siz yapmazsanız eşiniz yapacak. siz yorgunsanız eşiniz de yorgun. yani şartlar aynıyken sürekli kendi yorgunluğunuzun farkındaysanız, her işi eşinize kasıyorsanız, bir yerden problem çıkması kaçınılmaz.

    boşanma oranları ile ilgili veriler çok önemli değil. boşanma sebepleri ile ilgili veriler üzerine konuşmak lazım.

    çünkü bence
    -aldatma- aşk evlilikleri ile ilgili değil mantık evlilikleri ile ilgili bir sorun.
    -şiddetli geçimsizlik- aşk evlilikleri ile ilgili bir sorun. burada aşık olunan erkeğin evin içine girince evin işlerini, çocukların sorumluluklarını hiç üstlenmemesi üzerine kadının sinirlerinin yıpranması evliliğin sonunu hazırlar.
  • erkeğin malı olmadığını idrak edebilen kadın sayısının artması.
  • sevgiliyken her şeyin yaşanması sonucunda evliliğin "monoton" olması veya "rutine" binmesi.
  • teknolojik gelişmeler, kadınların üretime aktif olarak katılması, hatta dünya toplumunun kabuk değiştirmesiyle şu an sular bulanık makro bakınca.. bundan yaklaşık 100 yıl sonra homosapien'in geçirdiği evrimle kadın erkek arasındaki ilişki de modern toplumla birlikte şekil değiştirip yerini bulacak ve kadın hakettiği değeri görüp eşitlenecek.

    aksi halde insan soyuyla ilgili ve aile yapısıyla ilgili ciddi moral çatlaklar ortaya çıkabilir. özellikle nesil devam ettirme konusunda modern toplumların isteksiz olmasıyla 100 yıl içinde eğitimli bireylerin nüfusu hızla düşerken, gelişmemiş toplumlar tavşanlar gibi üremeye devam edecektir gibi gözüküyor ki aile birliğinin bozulması malesef alt kültürlere de yansıdı.

    avrupa toplumları neslin devamı için ailelere maddi yardımda bulunurken refah düzeyi yüksek olduğu halde boşanan çiftlerin olması yalnızca maddi durumdan dolayı değil kadın erkek eşitliğinin son sancılarından dolayı kaynaklanmaktadır.

    artık kadın mecbur olduğu için değil keyfiyetten evliliği tercih etmektedir. hala iç güdülerine yenik düşen kadının çok eşliliğe yönelmesiyle ahlaki çöküşte son aşama tamamlanmış olacaktır ki asıl anarşik toplum ve kaos ekonomik açıdan değil sosyal paylaşımın artmasıyla ilişkiler boyutunda olacaktır. ama insanoğlunun en temel iç güdüsü yaşama isteği olduğu için eminim evrim buna da uyum sağlayarak neslin devamlılığını koruyacaktır. teknolojinin son 20 yılda aldığı korkunç ivme toplumlara da yansıdığı için sosyal ilişkiler; teknolojiye ayak uydurmakta ve yetişmekte zorlanıyor.
  • erkek ve kadının yıllar içerisinde başkalaşma göstermesinden kaynaklanmaktadır.

    şimdi sözde batılılaşıyoruz ama toplumun ikili ilişkiler konusunda değer yargıları git gide katılaşıyor. bir kadınla bir erkeğin facebook'da birbirlerinin gönderilerine yorum yapmaları bile yanlış anlaşılır halde artık. yani erkekle kadının beraber olması için evlenmeleri şart. bu net. evlenmek de kolay artık. bugün aylık, mütevazi bir geliri olan insanlar, ceplerinden 5 kuruş çıkmadan istedikleri her şeye sahip olabiliyorlar. 480 ay taksitle her bi şeye sahip olunabiliyor. bu paragrafın özü; toplumun katı erkek kadın ilişkilerinin sonucu olarak birbirlerini tam tanımayan yada emin olamayan çiftlere evlenmek kolay, şakk diye basıyorsun nikahı.

    diğer yandan maddi özgürlüğünü eline alan, ve yıllar geçtikçe çok yönlü bir hal alan kadın ve erkeğin birbirlerine tahammül etme eşiği azaldı. belki de hayatın kısa olduğunu da eklemeliyiz buna. yani hayat o kadar kısa ki, bir evliliğin geri dönülmez bir karanlığa veya monotonluğa girdiği kanısına varan bireyler, vakit kaybetmek istememektedirler. hani dedelerimizin ninelerimizin evliliklerinde olan kol kırılır yen içinde kalır tarzında atasözleriyle bağdaştırılabilecek kıvamda evlilikleri artık yok. çünkü herkes hayatını başka biri olmadan idame ettirebilecek yaşantıda. müdana etmek, muhtaç olmak, minnet etmek artık günümüz insanları için çok uzak kavramlar. maşallah herkesin siki taşşağına denk.

    öte öte yandan, aldatmak, aldatılmak, ilişkiyi üç kişi yaşamak, tecavüze uğramak, başkalarının hakkına tecavüz etmek, işkence etmek, işkence görmek, şiddet gibi aile yaşantısını etkileyen konseptler her gün, her dakika salonumuzun baş köşesinde bize haldır haldır aşılanırken evlilik ve boşanma konusu üzerinde bir kere daha durulmalı sanıyorum.

    bazı şeyler o kadar sıradanlaştı ki, bir zaman sonra hepimiz sıradan gideceğiz.
  • eskilerle karşılaştırıldığında günümüz insanının aramaya fazla inanması ve kendini kaybetmesinden kaynaklanmaktadır.
    (bkz: aramaya inanmak)
    eski insanın (çok eski değil ebelerimiz, dedelerimiz) -doğruluğu tartışılsa da- evliliğe fatalist bir yaklaşımla yaklaştığı görülmektedir. eski adam evlenirken kabullenmiş. bu (eşim) benim kaderim, bununla ömür boyu devam edeceğim diyerek başta kendini ikna etmiş. bulduğuna inanmış ve öyle de devam etmişler. mutlu olmuşlar mı tartışılır.
    şimdiki insan ise (biz) bulamadığına inanmış en başta. gözümüz hep etrafta. ne işimizi kabulleniyoruz ne eşimizi. mutlu olabiliyor muyuz? hayır. sonuç mu, başlıkta yazıyor.
    (bkz: basit yaşamak)
  • (bkz: sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa)

    en sık karşılaşılan bir misalle açıklamak gerekirse;
    adam işten gelir "off çok yorucu bir gündü, yemek var mı?" der; hanım işten gelir "off bütün gün işte canım çıktı, bi de mutfakla uğraşamam bu akşam da geçiştiriverelim" der; geleceğin obez** adayı çocuk okuldan gelir "neyse ben gelmeden önce dışarda bir şeyler atıştırdım yae" der. ve bu mutlu aile ya az yiyip hizmetçi tutarak mutlu mesut yaşar ya da işler karışabilir.
hesabın var mı? giriş yap