• (tennenbaums'da da olacagi gibi) wilson kardesler*'in ucu de bu filmde yer alir. luke wilson bir a$ik mecnun (inez'e a$ik) olan anthony rolunde, owen wilson tabi sarisin olan, ve de bob'u devamli doven abisi rolundeki future man de andrew wilson'dir. future man'in country club'da hirsiz mr. henry tarafindan bozum edilmesi sahnesi ile inez-anthony ilk interaksiyonlar benim gibi averajustu tuzaklara kolay dusen bir izleyici tarafindan hayli takdir gormektedir. abartmiyim ama wes anderson bence mutevazi bir dehadir.
  • kitapci soyan soyguncularin hikayesi. "do you have bigger bags for atlases and dictionaries, sir?"
    nefis 60'lar muzikleri ile bezelidir bir de. love'in alone again or'u calar en guzel sahnelerden birinde.
  • yönetmenlerin takıntılı oldukları meseleleri hastalıklı biçimde çözmeye çalışmaları, tabiri caizse aynı filmi üst üste çekmeleri ve zaman ilerledikçe bu alışkanlıktan aşamalı biçimde kurtulmaları beklenir ancak bu wes anderson'ın ilk filmi ve meselesi aile değil. ama şimdi sinemasının alamet-i farikaları olan, tarzının en belirleyici noktaları bu filmde de saptanıyor, travmatik durumlar karşısında kahramanların hep serin kanlı duruşu, dramatik olması gereken olayların özellikle saçmalaşması, sonra bu olayların parça parça ve müzik ile tersten dramatize edilmesi, ferahlık veren mekanlar, resimler. film bitince seyircide yarattığı garip, ismi konamayan his. kahramanları hep deli,bencil ama hayranlık uyandıran kişiler.

    james caan,bill murray,gene hackman ve bill murray üzerinde aynı karakterin izi sürülebiliyor, böyle benzersiz bakış sahibi bir sinemacının ilk filmini seyretmek mühim ama kronolojik davranmaya gerek yok, geriye bakılarak da çözülebiliyor, öylesi daha zevkli hatta.
  • 25-35 yas araligindaki amerikali alternatif gencligin kult filmleri arasinda yer alir. gecen ay anthology film archives' de gosterimi vardi, igne attim yere dusmedi. film baslamadan salondaki herkes dignan'in 'ku-kaah, ku-kaah, ku-kah' taklidini yapiyordu.
  • eger ki anderson filmografisine dogrusal bir sekilde baslamadiysaniz, yani demek istiyorum ki siralama bakimdan rushmore, the royal tenanbaums'ı daha onceden izlediyseniz, ki ben boyle yaptim, sizde hayal kirikligina neden olabilecek bir film.. evet, anderson'in absurt mizah anlayisi, huznu vs.si var.. ama bu sefer senaryoda bosluklar da var..

    --- spoiler ---
    mesela anthony'nin kardesiyle olan iliskisi cok guduk kaliyor.. sonrasinda ona yazdigi mektup vs. vs. vs.. bunun yani sira bu filmde huznun tonu da cok koyu degil.. yani diger filmlerine bakacak olursaniz anderson'in, iciniz acir.. dayanamazsiniz.. ama bu sefer boyle degil.. ayrica inez'in neden anthony ile gelmedigi falan da belli degil.. yani tamam duzgun bir iliski istiyor ama inez, anthony'nin o motelde kalmasina da karsi cikiyor.. ama inez, anthony'i seviyor.. bir de inez-anthony arasinda gerilimi yukseltmeyen bir kiskanclik sahnesi var.. ispanyolca konusan, barda ikisinin yanina gelen inez'in arkadasini - ki cinsiyeti erkek, ama inez'in sevgilisi degil- kastediyorum.. belki bu sahnede, dilin bir zorluk oldugu gosterilmis olabilir tabii.. ama biraz havada kalmis bence..
    --- spoiler ---

    sonuc itibariyle, anderson'in tarzina bir adim atmak icin, belki.. ama su andan bakarsak, anderson'in ne kadar da yol kat ettigini gorebiliyoruz..
  • martin scorsese 90'ların en iyi 10 filmi listesine koymuştu bu filmi. şimdiye kadar izlediğim en komik soygun sahnesini içeriyor. 92'de siyah beyaz olarak çekmeye başladıklarında paraları bittiğinden kısa metraj olarak bırakmak zorunda kalmışlar.

    http://littlebanana.com/videos/index.htm adresinden ilk çekilen kısa film ve birkaç ekstra izlenebilir. (hatta filmin kendisi bile var)
  • uykusuz bir gecenin ardindan izlense bile*, lazanyalari mideye indirirken james caan'in pareo'suna hayran hayran bakmaktan geri kalinmayan film, bir diger wes anderson harikasi.
  • wes anderson'ın debut filmi, aynı konseptin girişkenliğini simgeleyen, siyah/beyaz 15 dakikalık bir başka metraj ve format açılımından uyarlanmıştı. aslında bu; ilk film yaratma fırsatı bağabında, söz konusu filme para yatırmak isteyen azınlık için bir tür anahtar işlevi görüyor. wes'in aynı isimli kısa filmi, bir müddet sonra bildiğimiz bottle rocket'i oluşturdu. film kendini, kendi kahramanlarının gözünde çok ciddiye almayan; bir tür pre-crime parodisi-aynı zamanda yönetmenin tüm sanatsal takıntılarınıda belirli hedeflere ulaştırmakta kullandığı portakal rengi bir tür arka plan. özellikle 'kumar' ın kendiyle hesaplaştığı soygun sekansı litaratürlere sızacak cinsten.
  • çok çok iyi bir film olmasa da soygun sahnesini aklıma getirip getirip gülüyorum..
  • sıcak ve samimi bir wes anderson filmi.

    bir yönetmenin nasıl tüm filmleri ,eski ya da yeni, bu kadar kendine has olur insan şaşırıyor. olmadık anda da güldürüyor. geç karşılaştım ama, pişman oldum.

    sinemanın en enteresan aşk ve aşık olma sahnelerinden birini(serisini) muhteva da eden bu yapım kesinlikle tavsiye olunur.

    7 / 10.

    imdb
hesabın var mı? giriş yap