• filminin çekilmesi gereken kitap.
  • ilk olarak ilkokul yıllarında okuduğum bu kitap ile tanışmam son derece ilginçtir. sevimli köy ilkokulumuzun kitaplığında hasbelkader bulunan bu kitap ile onun devamı addedilebilecek olan bozkurtların dirilişini bir solukta bitirmiştim.

    yalnız bir husus var ki zikretmeden geçemeyeceğim. bu kitaplar ile kütüphanemizde bulunan diğer kitapları ablalarımız yıllar önce ciltlemişlerdi ancak bu kitapları ciltleyen abla yanlışlıkla kitabın son iki sayfasını da yapıştırmıştı. kitabın sonunu okuyamadan defalarca bu kitapları bitirdim. aynı süper bir filmin sonunu izleyememe gibi bir etkisi olmuştu bu durumun bende.

    yıllar sonra bir kitabevinde bu iki kitabında sonunu okudum fakat bu sefer de bende o eski günlerdeki heyecan kalmadı.

    kitaba gelirsek, bir kere kitap adeta bir klişeler yumağı. isimler süper; gök börü, kür şad, yamtar, işbara han?, hepsi birbirinden cengaver savaşçılar. kür şadın farklılığı kanındaki kağan soyu. yoksa onun da pek bi farkı yok diğerlerinden.

    kitap göktürklerin yaşantısından da kesitler veriyor ancak bunlar ne kadar gerçekle ilintili ne kadarı atsızın kurmacası orası muallakta kalıyor. göktürkler kağan ailesi de dahil olmak üzere eşitlikçi bir toplumda yaşıyorlar.

    göktürk kadınları hep al yanaklı, cesur. yeri gelince erkeklere kafa tutuyorlar.

    bu kitaptaki bir diğer önemli husus da yazarın ötekilere bakışı. göktürklerin çevresindeki topluluklar bir çeşit piramit oluşturuyor; en kötüler tabiki çinliler. burada yazar çinlileri anlatırken bir takım sterotiplerden yardım alıyor. çinliler kitapta güvenilmez, kaypak, yalaka, yılışık, korkak, dalavereci tipler olarak görülüyor. göktürkler mütemadiyen çin topraklarına saldırılar düzenleyip(akın) buraları yağmalardı. orada ne buldularsa, canlı cansız, ağır hafif yüklenip götürürler ve bir dahaki akına kadar bunlarla idare ederlerdi.

    çinliler türkleri ancak yağmurlu bir havada( yaylar işe yaramayınca) ve diğer türk boylarını göktürklere kışkırtarak yenebildiler. tabi bu arada çinli prensesler de faaliyetlerine başlamışlardır.
  • her bölümün sonunda birinin öldüğü kitap. tüm ırkçılık saçmalıklarını bir kenara bırakıp objektif olarak düşünürsek gayet keyifli bir kitaptır. özellikle tarihe, eski toplumların adet ve yaşayışlarına ilgisi olan insanların zevk alacağı detaylar barındırır.
  • öztürkçe kelimelerin kullanılışında gösterilen çeşitlilik açısından türk edebiyatı için önemli bir eserdir.
  • atsız'ın siyasetine gayet uzak olsam da bu eserine kötü diyemem. güzel roman işte abi. kasmaya gerek yok.
  • alenen yapılan ırkçılık bir kenara bırakılacak ve eserin anlatımı, kurgusu üzerinden değerlendirilecek olursa kesinlikle bir başyapıttır.

    öylesine duru ve aynı zamanda edebi olabilen bir öztürkçe anlatım ve karakterlerle bütünleşmenizi sağlayan, sürükleyici kelimesinin tarif etmekte yetersiz kalacağı bir kurgu...

    bunun yanısıra serinin devam kitabı bozkurtların dirilişi de anlatım konusunda aynı şekilde iyi olsa da, ilk kitap kadar tatmin edici değildir.

    nihal atsız'ın siyasi kimliği bir yana bırakılarak okunması gereken bir kitaptır.
  • kitabın arkasında şöyle bir şiir vardır:

    geçmişi öğrenelim, gezip anayurtları;
    görelim, hangi tasa öldürmüş bozkurtları!
    çevirelim gözleri ondört asır önceye;
    sonra bugüne dönüp dalalım düşünceye…
    seni özünden vuran düşmanın kimmiş dünkü?
    göreceksin ki, yine aynı düşman, bugünkü!

    bizi üzen, ağlatan yahut güldüren nedir?
    düşmana tutsak edip sonra öldüren nedir?
    hangi sırla parlayıp büyüyüp açılmışız?
    hangi duyguyla sönüp dağılıp küçülmüşüz?

    bu düğümleri, birbir çözeceksin burada;
    bir gerçek sezeceksin, kanayan her yarada!
    sonra okuyup ulu atalar erdemini,
    duyacaksın o büyük günlerin özlemini!
    göreceksin ki, eşsiz yiğitlerin nicesi
    ölmüş… yaşasın diye, büyük türk düşüncesi!
    bileceksin, bu yolda nasıl akmış kanımız…
    ayaydın bir gecede başlıyor destanımız.

    ayrıca
    (bkz: geri gelen mektup)
  • eserin edebi olarak değer taşıdığını düşünüyorum. ruh adam gibi muazzam bir şaheser olmasa da gayet kaliteli bir romandır.

    taşıdığı tarihi bilgilere gelelim, esas değinmek istediğim kısım o.

    --- spoiler ---

    romanda kür şad çinlilerin eline esir düşer. gerçekte ise kür şad ile tasvir edilen chie-shih-shuai çin'e esir düşmez, kağanlık yıkılmadan önce kendi isteği ile çin'e giderek imparatorun hizmetine girer. atsız'ın gönlü kür şad'ın çin hizmetine girmesine müsaade etmemiş olsa gerek. halbuki gerçek hikâyede önce çin hizmetine giren chie-shih-shuai'ın daha kağanlık yıkılıp türkler esir edildiğinde bir özgürlük mücadelesine girişmesi bence gayet vurucu, etkileyici bir gelişmedir.

    romanın tarihi hakikat ile uyuşmayan tek kısmı, hatırladığım kadarıyla, burasıdır. belki ufak tefek birkaç şey daha bulunabilir.

    kür şad'ın çin sarayına yaptığı baskın ise, chie-shih-shuai'ın baskını hakkındaki çin arşiv bilgileri ile tamamen uyuşmaktadır, kurgulaştırmanın verdiği doğal farklılıklar dışında tarihi gerçekliğe aykırı bir yönü yoktur.

    --- spoiler ---

    romanda anlatılan dönem içerisinde arşiv bilgileri hangi olayda ve nerede yoğunlaşıyorsa, roman da orada tarihi gerçekliğe yaklaşıyor. buradan atsız'ın her şeye rağmen (siyasi görüşüne rağmen, bu bir akademik eser değil, roman olmasına rağmen, bir ölçüde propaganda amacı taşımasına rağmen) tarihi vesikalara önem verdiği ve tarihi, romanda bile olabildiğince gerçekçi anlattığı sonucuna varılabilir. bu babda değerlendirilmesi gereken hikâyenin elbette tarihi olarak doğrulayabildiğimiz kısımlarıdır. kurgu için böyle bir gerçekçilik aramak hem gereksiz hem yanlış olur.
hesabın var mı? giriş yap