• best of kervanına katılan amerikalı şarkıcı
    (bkz: the essential)
  • 2 kasim 2004 icin sahaya inmis abilerin abisi. slogan: degisim icin oy ver maksat: pust yeniden secilmesin. (bkz: vote for change)
  • 1975-85 live albümünden thunder road'u dinleyin bir kere, bruce icin bir daha sozlukte yazı yazmazsınız. sözlerle anlatılamayacak kadar güzel sanatçı çünkü o..
  • prozac toplumunda yazar elizabeth wurtzelın 12 yas ve sonrası bunalımı tetikleyen amerikalı ozan.
    (bkz: for you)
  • seksenlerin ortalarinda turkiye'de rapci metalci kapismasinin tirmandigi, agabeyin kardesi dovdugu, huzur ve guven ortaminin tarumar oldugu o firtinali yillarda tanistik muhteremle. aslinda bilen daha oncesinde de biliyordu ama biz bilmiyorduk. 1975-1985 yillari arasi the e street band'le verdigi konserleden murekkep 3 kasetlik* guzelligiyle icimiz ciz etmisti. bir grup genc erkegin jersey girl dinleyip sevdigi kizin adini kirik lowenbrau siseleri ile bilegine kazidigina bile rastlamistik. aslinda icimizdeki springsteen sevgisi bu kadar dramatik boyutlarda degildi elbette. agabeyler dinliyordu onu ve o donem radyo eksen olmadigi icin muzik zevkimizi de agabeyler yonlendiriyordu. diyecegim cok agir agabey bir donemdi.

    omer karacan'in populer kultur anlaminda turkiyeyi yonlendirdigi o yillarda "ki simdi 80'ler olarak adlandiriliyor ama doksan baslariydi* " dinlenecek o kadar az seyimiz vardi ki. paula abdul, iron maiden, bon jovi ve mc hammer gibi isimlerin arasinda agebeyi olan sanslilar dinliyordu patronu. tamam cok amerikaliydi. kicinda amerikan bayragi ve fender'le inleyen nagmeler soyluyordu. anlamiyorduk born in the usa diye bagirdiginda. bir takim sari adamlari oldurmenin sacmaligindan bahsediyordu ama blue jean bunlari konu etmediginden biz cahil kaliyorduk. cehaletimizi heavy metal'le tazmin ediyorduk. agabeyimiz yoktu ne de olsa ama muzemiz icin agabey figurleri topluyorduk.

    editsiz edit: simdi bastan okudugumda bu entari biraz uzun olmus pot yapmis. ama tum samimiyetimle demek istedigim su: sadece amerika icin degil zamanin kucuk amerika'si turkiye icinde oldukca muhim bir figurdu sayin springsteen. yolda olmak, kucuk kasabalardan cikmak (kabul.. pek azimiz iowa'yi gorduk),sikilmak, cok sikilmak, cok cok sikilmak, asik olmak, issiz kalmak, yapacak daha iyi bir seyi olmadigi icin askere gitmek vb. cok hayati cok kritik kavramlari bu adami dinleye dinleye ogrendik. nur ol springsteen pasa!!!
  • 60'ların sonu ya da 70'lerin başında ortaya çıkmış rock'çılar arasında müzikalitesi en üst seviye de olmuş müzisyenlerden, sürekli orta sınıf amerikalıların sorunlarından bahsettiği için halk ozanı olarak adlandırılan, terden sırılsıklam olarak tamamladığı ve kendini deli gibi yırttığı muhteşem konserlerini sarı gitarıyla birlikte 30 yıldır sürdüren, albümlerindeki müzikal kalitenin büyük bi bölümünü e-street band'e borçlu olan, o kadar yıl sonra bile istese yılın en iyi rock albümünü yapabileceğini kanıtlayan (bkz: rising), müziğindeki ve sözlerindeki gücü yaşadığı ya da çevresinde yaşanan trajedilerden alan, kanımca en iyi albümü born to run ve en iyi şarkıları atlantic city, river, thunder road olan boss...
  • penn statein 9-11 eylül tarihlerinde "glory days: a bruce springsteen symposium" başlığıyla bir sempozyum düzenleyip onurlandırdığı patronumuz.. burada akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, din adamları, sanatçılar ve eğitmenlerden oluşan katılımcılar springsteenin amerikan edebiyatı, toplumu, dini düşüncesi ve politikası üzerindeki etkisini araştıran 150den fazla bildiri sunmuşlar. bildiriler arasında en ilginç bulduklarım şunlar: "shedding light on the darkness: springsteen and the art of psychotherapy", "you ain't a beauty but hey..: feminist reflections on springsteen", "springsteen and the puritan ideal of the promised land" ve "a marxist perspective on 'darkness on the edge of town'".. bence thunder road gibi bir şarkıyı yazmış olan bu adam için az bile..
  • 9-11 eylül tarihleri arasında new jersey(şaşırmadık tabii) monmouth university(bbc öyle diyor) tarafından hakkında düzenlenen sempozyumun konu başlıkları şöyle olan adam :

    activism and springsteen
    artistic expressions and springsteen
    authors and springsteen
    biography and springsteen
    citizenship and springsteen
    community and springsteen
    comparative studies and springsteen
    creative writing and springsteen
    crime/legal issues and springsteen
    ethnic diversity and springsteen
    feminism and springsteen
    folk music and springsteen
    gender and springsteen
    iconography and springsteen
    leadership and springsteen
    literary analysis and springsteen
    musicology and springsteen
    narrativity and springsteen
    new jersey music critics panel
    nostalgia/theory and springsteen
    online communities and springsteen
    politics and springsteen
    psychological alienation in springsteen’s music
    psychology and springsteen
    redemption and springsteen
    rock music and springsteen
    springsteen and new jersey
    springsteen and place
    springsteen and the working class
    springsteen as narrative poet
    steinbeck and springsteen
    teaching/pedagogy and springsteen
    the rising, 9/11 and springsteen
    theology and springsteen
    vietnam and springsteen

    sunumlara dair bilgi için:

    http://app.outreach.psu.edu/…ist.asp??tt=61#details

    ayrıca sempozyum kapsamında bir de asbury park turu düzenlenmiş.

    sempozyumun organizatörlerinden prof. womack springsteen'in sınıf ve toplum üzerine yazdığı sözlerin gerçekten de akademik bir tartışma konusu olmayı hak ettiğini söylemiş.

    bir de "springsteen is to new jersey what santa claus is to the north pole" başlıklı metni gerçekten merak ettim.
  • devils and dust albümü amerikan müzik piyasasında etkin bir rolü olan ve ülke genelinde 4400 kadar şubeyle faaliyet gösteren strbucks kahve zinciri tarafından california daki iki şube haricinde yasaklanmış olan mükemmel müzik insanı.

    gerekçe olarak albümdeki "reno" isimli şarkı gösterilmiş. fakat asıl sebebin antigone rising isimli grubun yeni albümünü tanıtmak olduğu dedikoduları var.
  • devils and dust albümünü aldığınızda bir adette dvd geldiği için internetten indirmek yerine paraya kıyıp aldım.. sonra geldim önce dvdsini koydum, bi bira açıp izlemeye başladım, zanettim ki manyak bir kalabalık, deli bir sahne, o aşmış karizmasıyla patron akustik olarak şarkıları söyleyecek...

    alakası bile yok.. patron yıkık ve terkedilmiş bir evde merdivenleri tırmanarak bir hikaye anlatmaya başladı, sonra gitti sadece bir abajurun olduğu odanın ortasına oturup eline gitarı aldı ve çalmaya başladı.. şarkılara ara verdikçe hikayeler anlattı.. bende oracıkta monitörün karşısında elimdeki sigara kül haline gelmiş, bira bitmiş, köpükleri bardakta kurumuş şekilde, hayranlık ve aşmışlık denizinde dalga sörfü yapar halde kalakadım.. "bitti ya" dedim kendi kendime.. keşke o dvd günler boyunca devam etse, sabahlar olmasa..

    zannetmeyin ki yıllardır bu adamdan başkasını dinlemiyorum.. tesadüfen aylardır aklımda olan bu albümü almayı hatırlayıp alıverdim. ilk bruce springsteen albümüm, patronu ilk dinleyişim, ve ben kendimden geçmiş durumdayım.

    guns n roses'ın dağılması ve bir türlü birleşmemesi yüzünden senelerdir kaliteli müzik hasreti çeken bir adamdım.. bir ara velvet revolver geliverdi güzeldi ama kaldılar öyle anlamadım.. şimdi tabi burda birçok kişi torbalar dolusu kaliteli müzik yapan grupların isimleriyle bana saldırabilir.. hayır ben doğru düzgün, hisli, dolu, birşeyler anlatan, ya da birşeyler paylaşan, en azından yüzüme bir gülücük getiren bir müzik arıyordum.. kafa sallayıp stres atmak için bende bir sürü rock veya metal grubu biliyorum..

    patron, bir paket sigara, iki kutu bira ve cdsi eşliğinde kaç yıldır hasretini çektiğim şeyi sunuverdi önüme, hemde gümüş tepside..
    bu adama neden "patroooooooooooon" diye bağırıldığını şimdi anlıyorum.. neden david bowienin "stadyumu köşedeki bara çevirebilir` dediğini anlıyorum.. tek üzüldüğüm şey çok geç kaldım bu adamı ve müziğini tanımakta.. gıpta ediyorum 40 yaşında olup bu adamın müzikleri ile 20li yaşlarını yaşıyan nesile, ne mutlu.. adam bir gitar, bir mızıka ile insanı alıp götürüp geri getirmemeyi sanat haline getirmiş hatta nerdeyse bu sanatı bıraktı bırakacak..

    söylenecek tek birşey var, "selam olsun sana patron"
hesabın var mı? giriş yap