• henüz okumaya başladığım suat derviş romanı. ithaki yayınları basımı.

    tanıtımında şöyle bir bilgi var: "derviş , 1930'ların yoksulluğunu,istanbul'un işçi mahallesi olan edirnekapı civarını öyle sahici anlatır.öyle çarpıcı resmeder ki,yer yer emile zola'ın germinal romanındaki maden işçilerini,bezen de john steinbeck'in bu romandan iki yıl sonra yayınlanan gazap üzümleri'indeki mevsimlik işçileri görür gibi olursunuz"
  • suat derviş'in kadın işçileri anlattığı romanı. suat derviş'in gazeteci kimliğinin etkisi belki de en çok bu eserde karşımıza çıkar zira istanbul'u karış karış arşınlarken işçi sınıfını özellikle de kadınları detaylıca gözlemleme fırsatı bulmuştur.

    suat derviş ile alakalı bir tez de yazan bir kalemden romanla alakalı bir değerlendirme yazısı için:

    https://www.kadinisci.org/…olan-seylerin-romanidir/

    emeğine, kalemine sağlık.
  • işçi sınıfını romantize etmeden, slogana boğmadan yazabilmiş enfes bir suat derviş romanı.
  • 1937'de tan gazetesi'nde tefrika edilen suat derviş romanı. menekşe toprak’ın önsözüyle basıldı.
  • bir suat derviş romanı.

    derviş, bu romanı 1937'de tan gazetesinde 60 tefrika şeklinde yayınlamıştır. muhabir olarak çalıştığı bu dönemde kendisi sovyetler birliği'ne gittiğinden romanın kalan kısımlarını kemal tahir tamamlamıştır.

    ithaki yayınları derviş'in külliyatını yayınlıyor. ama editöryal kontrol biraz eksik kalmış olacak ki eserde çok fazla noktalama hatası var. ikilemelerin arasında bile virgül gördüğüm oldu. bir de menekşe toprak tarafından yazılan önsözde eserin adı; 'bu roman, olan şeylerin romanıdır' olarak belirtiliyor ama kitabın kapağında bu virgül ortadan kalkıyor. böylece kitabın ismini okurken insanda bir kafa karışıklığı oluşuyor. bana doğrusu virgül olan kullanım gibi geldi.

    1930'lar istanbul'u. tahtını kaybetmiş bir eski başkent. mütareke döneminin sonuna dek tüm mekansal ve toplumsal yıkımı yaşamış bir şehir. ankara bir başkent olarak yükselirken, devlet gözünü oraya dönmüşken ihmal edilen bir şehir. darmaduman bir kentsel alt yapı, yangın yerleri, izbelikler, enkazla dolu sur içi. eserde arka fon oluşturan kent bu. pis, gri, kokan, berduş bir istanbul.

    işte böyle bir kentin fabrikalarında günde on üç on dört saat bir kaç kuruşa çalışan insanlar. başta da kadınlar. fabrikadan eve evden fabrikaya; yani gün görmeden bir mağaradan bir mağaraya. baş kahraman nazlı da bu işçilerden birisidir ve henüz on on altı on yedi yaşındadır. orada burada çalışan ruhsuz bir annesi, kızının parasını içkiye harcayan işsiz bir babası ve babasının metresinden olma engelli bir kız kardeşi vardır. nazlı; başka bir hayat arzular, yaşadığının hayat olmadığını bilir ama sıkıştığı cendereden bir türlü kurtulamaz. derviş, eserde sömürülen işçi sınıfının insanca yaşama istediğini bu bilinçsiz işçilerin en basit gündelik talepleri üzerinden başarılı bir şekilde tasvir eder. fabrikada bir kaza nedeniyle bacağını kaybeden köylü arif'in zavallı mücadelesi ve bunun fabrika işçilerinde yarattığı hengame de dönem iş ilişkilerine dair çok şey öğretir bizlere.

    nazlı, babası parasına el koyup içkiye harcamasın diye bir cumartesi gününü gün eder ve dönüşte babasından ağır bir dayak yiyerek evi terk eder. zaten kafasında bu anı hep kurmuştur ama istediği hayatı yaşamanın o halde bir kadın olarak tek yolunun namusunu satmak olduğunun da farkındadır. yaşama arzusuyla dolu bir kadın işçi, bu hayatı yaşamanın tek yolu olarak fuhşu görmüştür çünkü arzu nesnesi olarak gördüğü şeyleri elde edebilmek için kendisinin arzu nesnesi olması gerektiğinin farkındadır. bu şekilde sürünür durur, dayaklar yer, para bulamaz, iyice arsızlaşır ve sonunda bir patronun metresi olarak apartmana yerleşir. vicdan azabı ile ailesine uğrar ve yanına gelmelerini ister. bir gece vakti babası apartman bekçisi tarafından alınmadığı apartmana mutfak penceresinden girer ve nazlı panikle babasını vurur ve aralarında kısa bir hesaplaşma yaşanır. yardım çağrısı ile de roman kapanır.

    derviş, roman sonunda konumu zaten düşük olan işçi sınıfı fertlerinin birlikte hareket ettikleri takdirde konumlarını yükseltebileceğini ve bireysel mücadelenin çöküşe neden olabileceğini vurgular. yer yer didaktik unsurlar barındırsa da iyi ve kötü karakterleri aşırı net çizmiş olsa da yazarın toplumsal gerçekçi bir zeminde yazma uğraşısının bir göstergesi bu roman. bir kadın yazar, kadın işçilerin sefil yaşamına hem ataerki hem de kapitalizm tarafından çift taraflı ezilmelerine kadın gözüyle mercek tutmak istemiş ve birtakım kusurlarla olsa da bunu başarmış gibi.
  • bir roman olmayan şeylerin romanıdır. yoksa anıdır.
  • "bu roman olan şeylerin romanıdır’ın ilginç bir özelliği daha var. romanın sonlarını, suat derviş’in muhabir olarak sovyetler birliği’ne gitmesi üzerine kemal tahir yazmış. romanın hangi sayfasından sonrasının kemal tahir’in kaleminden çıktığını bilemiyoruz, ancak başıyla sonu arasında anlatının hızı ve odaklandığı meseleler konusunda bir farklılık olduğu seziliyor. tahminde bulunabiliriz ancak. romanın başlarında duygusuzluğu, donukluğuyla ilgi çekici bir yan karakter olarak beliren huriye’nin son sayfalarda “insanlaşmış” olduğundan söz edilir; bu değişimin nedenini bilemeyiz, nazlı’nın kaçması ve düştükleri sefalet midir? önceki hayatındaki acılardan, yoksulluk ve yoksunluklardan onu böylesine derinden değiştirecek kertede mi farklıdır sonradan yaşadıkları? pek sanmıyorum; spekülasyon olacağını baştan kabul ederek, bu değişimin suat derviş’in kaleminden çıkmadığını zannettiğimi belirteyim."

    şurada
  • suat derviş'in bir romanı. toplumcu gerçekçi olarak niteleniyor. ulaşmaksa mümkün değil gibi...
hesabın var mı? giriş yap