• sabah uyanıp, kahvemi yaptım. rutin bir sabahta olduğu gibi spotify'ı açıp "senin için derlendi" kısmından bir playlisti açtım. bir anda bu şarkı çalmaya başladı ve ben yok oldum. öylece kalakaldım. 2004 yılına gittim ve o yıla geri dönme isteğiyle baş edemedim. üniversitemin ilk yılına, çocukluk çağıma, ilk aşkıma. o kadar aşık olmuştum ki aklımı yitirmiştim o gidince.

    o zamanlar hayatım bir daha asla normale dönmeyecek sanıyordum. eve kapanmış ve sadece bu şarkıyı dinliyordum. yemek yemiyordum, okula gitmiyordum. hiçbir şey yapmak istemiyordum. sadece bu şarkıyı dinliyordum ama gerçek anlamda "sadece". yatağımın başucuna bile bu sabahların bir anlamı olmalı yazmıştım. geç kalınmış bir ağır ergenlik dönemi mi, gerçekten sonra hiç bulamadığım aşk mı, adı her neyse o dönem yaşadığım şeyin, bu şarkıyla sabah yine aynı duygulara gömüldüm. sosyal medyayı açıp, adını arattım. takip edip, hayatlarımızın artık ne derece farklı olduğuna baktım. şarkıyı dinleyerek işe geldim ve karmakarışık bir güne başladım.

    bu sabah bir umut var içimde..
  • garip bir vega şarkısı...genelde sabahın bir vakti denk gelinen, nedense alıp götüren bir şarkı...bir anlamı, sabahların?

    ve sözler, adet olduğu üzere...

    "...
    yastığına senin sarılıp kokunla uyumuşum
    üstüm açılmış, ürperirken sabah olmuş
    "uyan" dedi bir ses, "uyan,o burada"
    uyandım, aradım, bulamadım

    suçum neydi?
    neden böyle oldu?

    bu sabah bir umut var içimde;
    nasıl olsa geri gelirsin diye
    her şey yerli yerinde yine
    bu sabahların bir anlamı olmalı

    koltuğuna senin kıvrılıp, hayalinle uyumuşum
    camlar açık kalmış, üşürken sabah olmuş
    "uyan" dedi bir ses, "uyan,o burada"
    uyandım, aradım, bulamadım
    ..."
  • uzun zamandir muzik acikken uyumuyordum. uyusam bile sadece farid farjad keman caliyordu. dun gece ne zaman olusturdugumu hatirlamadigim bir listeyi baslattim yataga giderken. uykuya hangi parcada yenik dustum bilemiyorum. sonra gecenin ortasinda uykumu delip gecen bir ses duydum. oda karanlikti. telasla telefonu aramaya basladim. gece gelen aramalar beni hep cilginca bir korkuya esir eder. bir sure sonra gercegi kavradim. sesin kaynagi telefon degil, muzik calardi.

    bu sabahlarin bir anlami olmali, bes yil boyunca kullandigim telefon melodisiydi. bircok telefon degisti ama o degismedi. artik bir sarki olmanin otesine gecmis, bana gelen her turlu iyi ya da kotu haberin uyaricisi haline gelmisti. onun sesinde ogrendim cici'nin kaza haberini ve devaminda giristigi buyuk savasi kaybedisini. saat gece yarisini gecmisti. yine kanepede yatiyordum. uzunca bir donemdir salondaki mavi kanepe bana yataklik eder olmustu cunku odamda uyuyamaz hale gelmistim. yatagin bos yani beni delirtecek kadar rahatsiz ediyor; bir sise parfumu bosaltsam da, defalarca yikasam da yataktaki -aski ve nefreti basima yikan- kokudan kurtulamiyordum. kahkahalar cinliyordu kulaklarimda. onun hicbir kaygi ile perdelenemeyen kahkahalari... o kahkahalar atar bense o gulebiliyor diye mutlu olurdum, yuzume hastalikli bir gulumseme takinarak. o yanimda, yatakta huzur dolu uyur ben sabahlara kadar dusunceler firtinasinda mucadele verdikten sonra gunese onu gosterirdim gururla. ciplakliginin verdigi ilginc bir korku sarardi bedenimi. bir kizin cirilciplak yatarken bu kadar huzur dolu uyuyabilmesinin size guvenmekten baska bir anlami olabilir mi? bana guveniyordu. bana guveniyordu. bana guveniyordu. siz birinin size sozle degil de tavirla 'sana guveniyorum' demesinin omuzlara yukledigi o tasinamaz agirligini bilir misiniz?

    ben tasimaya calistim. cok calistim hem de! ta ki vega bana her seyin anlamsiz oldugunu fisildayana kadar. fethiye'deydim, sessizlik diyarimda... hava yine cok sicak ve cok nemliydi. annemle birlikte televizyon izliyorduk telefon caldiginda. annemin yaninda konusmak istemedigimden disari ciktim. o gun defalarca yapmis oldugum ve karsiliksiz kalmis aramalarin ardindan kendileri saatler sonra geri aramayi akil edebilmisti. bana "seni eskisi gibi sevmiyorum artik" dedi. o anda kapadim telefonu tek bir soz soylemeden. icerdeki beni gercekten seven ve sevgisini asla sorgulamayacagim kadinin kucagina basimi koyup saclarimi oynattim. gozumden suzulen yaslari farketmesin diye deli gibi bir ugras veriyordum bir yandan da! sonrasinda vega sayisiz ozur girisimine, pismanlik sozlerine de araci oldu ama her sey icin cok gecti. istanbul'a dondugumde basladi iste mavi kanepe ile mesailerim.

    ben mavi kanepede uyumaya calisiyordum ve saat gece yarisini gecmisti vega seslendiginde. kalbim hizla carpmaya basladi. "cici kaza yapti" dedi abisi. bir ciglik dahi atamadim, soru dahi soramadim. ikimiz de biliyorduk kaza kelimesinin ne demek oldugunu. kendisi 96 yilinda ayni seyi tecrube etmis ve bu yuzden yarim kalmisti. gurbetteki siradan bir yildi. yilbasina uc gun varken sirtimda kocaman bir valizle indim fethiye otogarina. kimse gelmemisti karsilamaya. bir dolmusa atlayip, amcamin magazasina gittim. ne amcam ne de ablam oradaydi. orada calisan kiz "bir yere gittiler, simdi gelirler" dedi bana. ilk ablam geldi. kizin fisildayarak "chunksia burada" deyisini ve onun da "soyledin mi?" diye sorusunu duydum. ondan sonrasi kaldirimlarda ucarcasina kosan bir cocuk goruntusu. hastaneye nefes nefese geldigimde koridorda karsilastim cici'yle. birbirimize sarilarak hickirdik hastane koselerinde. ben saniyordum ki bu motorsiklet sevdasi orada o hickiriklarla akip gidecekti ama yanilmisim.

    abisi yenik bir tonla "cici kaza yapti!" dediginde yanimda olsa; kaza yapmis haline bakmadan, komada olusunu umursamadan tekme tokat dalardim. o kadar dedim su motorsiklet sevdasindan vazgec diye ama dinlemedi beni. yarim kalmis abisine ragmen hic inmedi uzerinden. babasinin olum haberini aldiginda acisini benle degil de yagmurun altinda motorsikleti ile paylasinca vazgectim beylik laflar etmekten. ama iste olmustu. gecenin ortasinda vega usulca fisildamisti kaza haberini. ben tam bir gun boyunca cilginca bir sekilde inanmadigim tanriya dualar ulastirmaya calistim. kimse cesaret edememis olsa gerek ki; olum haberini siradan birinden bana gelen bir taziye mesaji vasitasiyla aldim. atakoy'e gidiyordum. midemde bir bulanti basladi. e-5'in ortasinda arabayi saga cekip kusmaya basladim.

    vega bir daha hicbir sey fisildamadi bana. iste dun gece, gecenin ortasinda o essiz-harika girisi ile basladiginda bilinci yerine gelmemis birinin refleksi ile telefonu aramaya koyuldum. oysa benim telefonumda ne vega vardi artik ne de telefonun calan bir hali! sarkiyi basa alip bir kez daha dinledim yatagin ustunde bagdas kurarak ve gecmisin guzel insanlarini hatirladim ozlemle. bir daha hic goremeyecegim guzel insanlari...
  • sabah 6:54, gozlerimi karanlik bir sabaha aciyorum. 7'deki servise yetisip taksim'e gitmem gerek.

    hasktir.

    gune hasktir'le baslayanlar bilirler, o gunler asla iyi gecmez.

    belli kara bulutlardan, hava buz gibi disarida, ama vakit yok, sabah cisini bile yapamadan lensleri takmaya yuz yikamaya calisiyorum. ne giysem? ne giysem de usumesem? kazak? tisort ustu hirka? kazak ustu hirka? giyin artik! uzun kollu tisort, bez converse, mont. telefon, cuzdan, pasaport, karma. saclar? bosver saclari. kos.

    kostum, sonra biraz daha kostum, biraz daha. dalagimin patlayacagini hissedene dek.

    7:01. servisteydim. buz gibiydi icerisi, usuyordum. uykusuzdum, yalnizdim.

    motor calisti, gidiyorum. daha uzaklara gitmek icin uzaklara gidiyorum. gun aydinlaniyor, hala usuyorum.

    bombos otoyolda camin buharinin ardindan etrafimi gormeye ugrasiyorum, griyi... kulagimda muzik, isinmaya calisiyorum:

    bu sabahlarin bir anlami olmali...
  • on yılı geçti belki karanlıkta uyanışım. güneş görsem neyse de, karanlıkta uyanmakla içe yapışan sıkıntının aynı zamana denk geldiği son beş yıldır uyanır uyanmaz camdan bakma alışkanlığımı yitirdim. sövmenin işe yaramadığını anlamam da aynı zamana denk gelmiş olabilir. evden çıkana kadar geçen sürede beynim mi bedenime, bedenim mi beynime yetişemiyor, bilmiyorum. ama beni bekleyen servise yetişemediğim kesin. çantama ve cebime doldurduğum başkalarının verdiği yüklerle servise koşmam zor. kafam ve yüreğimi saymadım dikkat ederseniz. sadece cebimdeki bile 53 kg. ağırlığındaki bir insan için fazla. dağıla dağıla kendimi attığım ve günümün ortalama 2,5 saatinin geçtiği 15 m2 lik dikdörtgenin en başındaki adamla 3 dk.nın kavgasını ediyorum. ne zaman küçük hesaplar yapar oldum, kim bilir. aslında genelde yuvarlarım. kabalık, giderek büyüyen kara bir delik ve her türlü kabalık karşısında beni kendimden uzaklaştırarak oraya çekmeye çalışıyor. her sabah, kaba bir adamın karşısında daha fazla kabalaşmamak için büyük ihtimalle beyin hücrelerimden bir kaçını öldürüyorum. umursamıyor görünüyorum. en kötüsü bu. okuduğum, konuştuğum, baktığım, bildiğim, gördüğüm, öğrenmek istediğim, öğrenemediğim, bulduğum, kaybettiğim, büyük, küçük, orta boy, çocuk, kadın, yaşlı, başbakan, genel müdür, duraktaki adam.. her şeyi ve herkesi çok umursuyorum. umursamıyor görünerek çok umursuyorum ve az önce saymadığım kafam ve yüreğimin, bu umursamıyor görünen umursamalar için bir şilepe ihtiyacı var. o şilepten bu yükleri açık denize dökerim belki. belki balıklara yem olurlar. ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler. onlar sağ ben selamet.
    bir de sesler var tabi. yanına oturduğum adamın gazete sayfası sesinden, öndeki kadının tiz ve yırtıcı sesine oradan havalandırmanın sesine, tüm sesler, umursamamaya çalışan ama umursayan içimde uyuyup kalmış öfkenin kaşağısı her sabah. içimde bir murdor var. öfkeliyim. en çok kendime belki. her sabah. her sabah bu seslerden, yüzlerden uzaklaşmak için açtığım radyoda ağız burun birbimize girdiğimiz bir şarkıyla karşılaşıyorum muhakkak. üzgünüm black, bu sabah seni dinlemek için hiç uygun bir zaman değil. but why why.. nedenini düşünüyorum...

    bu sabahların bir anlamı olmalı. yoksa uyandığım karanlıktan aydınlığa geçemeyeceğim.
  • tek başına uyanmaktan sıkılmış bir insanın sabahlarını anlamlandırma isteği.

    bundan başka, hele hele sabah güne başlarken insanın diline yapışmışsa, "bu sabah bir umut var içimde.." cümlesiyle kişinin kendini iyi hissetmesini sağlayan, çok tatlı bir vega şarkısı.
  • sabahın beşinde uyanıp sigara yakarsınız. pencerenin kenarına yaklaşırken pc yi açarsınız. belki mail atmıştır. belki de en uzaklarda da günlerden cumartesidir ve bu saatte ayakta olmanızın bir anlamı olarak sevdiceye tutunmaya çalışırsınız. windows cıngılı olur ilk duyduğunuz. ama msn de yoktur, mailboxta da ondan gönderilmiş bir mail görmeyince mouseun okuyla masaüstü yaptığınız sevgilinin resminin üstünde gezinirsiniz. şeffaf ellerinizle seversiniz. ve kızarsınız. ama kalbinizin kırıkları ona hiç batmaz. zira kıyamazsınız da. istersen hiç başlamasın demek gelir içinizden.ama sesiniz çıkmaz. windows kapanış cıngılını duymadan pcyi kapatırsınız. pencerenin kenarına yeniden yaklaşıp bu sabahın anlamını ararsınız, boşlukta sallanıyormuş hissiyle... onunla iç diyaloglar halinde konuşurken. o hiç duymazken.
  • vakti zamanında yapılışını takiben sözü edilen benzerlik grup tarafından farkedilince memnuniyetle ve gururla aynen bıraklılmış şarkıdır ...çünkü çok çok güzel ve özel bir melodiye tam tadında bir benzerlik ortaya çıkmıştır. yıllardır aman hırsız canım hırsız diyenlere istediğini düşün denmiştir içten.cevap bile verilmemiştir.
    memlekette hırsız aramaya buraya mı geldiniz.yol tarifi yanlış alınmış
  • öğleleri çözdük zincirlerinden
    öğleden sonrası bir martı kanadında uçtu
    akşam üstü hafif hüzün kondu denizin üstüne
    akşam rakı bardağının yanındaki üzüm
    geceler mi boncuk boncuk ter, sevgi de var içinde...

    işte böyle günün diğer saatleri
    ama
    bu sabahların da sadece uyanmaktan farklı bir anlamı olmalı...
  • her sabah içimden geçirip yaşadığım günde bulamadığım anlamları hatırlatan vega şarkısı
    "bu sabah hiç umut yok içimde
    galiba dönmeyeceksin yine
    herşey yerinde olsa bile
    bu sabahlar yine bir bok olmadı" diye değiştirdiğim şarkı
hesabın var mı? giriş yap