• çok genel bir ifade gibi görünse de darbe sonrası türk demokrasi tarihinde altın harflerle yerini almış bir cümledir. büyük türk düşünürlerinden eski diktatör kenan evren paşa güzel sanatların 7 dalından biri olan resim sanatına gönül vermiştir. paşamız, sergi açılışlarına katılmakta, sergiler dolaşmakta, hem baka baka, hem de akıldan resimler yapmaktadır. o tarihlerde yavşak türk medyasının da desteklemesiyle kenan paşa çoşturur ve bir sergide gördüğü picasso resmine bakıp bunu ben de yaparım der. oysa unuttuğu birşey vardır: tarih unutmaz.
  • dot kanyon'da bu aralar oynanan güzel mi güzel oyun.
    dünyamız küçüldükçe kendimizi daha büyük görme eğilimimiz, herkes anlam veriyor diye ilgimizi çekmeyen şeylerde anlam arama çabamız, anlam bulamamış olmamak için kendimizi bile kandırabilecek kadar kimliğimizden uzaklaşabilmemizi yetenekli bir oyunculukla anlatılıyor.
    nick hornby'nin ince gözlemciliği de naif bir adamın, geleneksel veya muhafazakar yargılarıyla eleştirdiği şey gün gelir de o'nu yanağından öperse nasıl yumuşayıp saf değiştirebileceğini, kendisine bir verilirse karşılığında bin vermek için kendini paralayacağını tatlı tatlı keşfettiriyor. benim kişisel kazanımım da sanatın işlevselliğinin, düşünceleri inançlarla sınırlanmış toplumlara nasıl hizmet edebileceği üzerine düşünmek oldu.
    oyunculuğa gelince, ibrahim selim, sen neymişsin be abi! kendisine bütün kişisel oscarlarımı verdim, oyuncu olması çok yerinde olmuş zira bu potansiyelin sanattan uzak bir işte hayat bulmaya çalışması yetenek israfı olurmuş.
    nick hornby'le tanışmadıysanız da bu oyun başarılı ve keyifli bir uyarlama, güzel bir başlangıç olabilir. oyun tek kişilik ve oldukça yalın bir prodüksiyon var (bir oyuncu, bir sigara ve bir soğan ağacından ibaret). monologları sevmem derseniz totalde 45 dakika kadar sürdüğünü, gereksiz bir sündürme olmadığını ve tam yerinde bittiğini söyleyebilirim. sanırım üreten açısından en zoru ve emek isteyeni bu, 'bu mektubu her zamankinden uzun yazıyorum, çünkü kısa yazacak kadar vaktim yok' diyen blaise pascal'a selam olsun.
  • bu talihsiz laf yüzünden hayatının geri kalan bölümünü egede bir tatil beldesinde resim yaparak geçirmek zorunda kalmıştır kendisi***
  • çok keyifli bir dot oyunu. tek kişilik oyunlara karşı genelde bir önyargı vardır, ama ibrahim selim'in, dave olarak o kadar akıcı, güzel, içten bir anlatımı var ki, gerçekten arkadaşınız gibi ona hak vererek, olaylarla bütünleşerek dave'in hikâyesini dinliyorsunuz.

    ibrahim selim'in duygu geçişleri, sinirlendiği zaman yüzünün kıpkırmızı olması, zaman zaman gözlerinin dolması etkileyiciydi, karakter üzerine tam oturmuş. yukarıda bir yazar arkadaşın dediği gibi, oyun bitince sarılmak istiyorsunuz. umarım bu oyunculuğu ödülsüz kalmaz.

    oyun dışında en etkilendiğim an ise, oyunun bittiği an ile selamlama kısmına geçiş arasındaki kısa sürede ibrahim selim'in yüzündeki muazzam değişiklikti. sanki yüzündeki görünmez bir maskeyi çıkarırcasına güvenlik görevlisi dave'den, öyle naif, mahcup ve çocuksu bir ifadeye büründü ki, bunca senedir tiyatro izleyicisiyim, şimdiye kadar hiçbir oyuncuda bu kadar bariz bir değişim görmedim.

    oyuncuya bu kadar övgüden sonra, biraz da dot'a söyleyeceklerim var, içimde kalmasın. bilet fiyatları pahalı, hadi bunu kabullendik zaten, fiyat politikalarını bu şekilde belirlemiş ve taviz vermek istemiyor olabilirler. herkes oyunlarını seyretsin istemiyor olabilirler, paşa gönülleri bilir ama anlamadığım nokta, istanbul'da geçerli olan 20 tl'lik son dakika bilet uygulaması neden turnede geçerli değil? asıl turnede geçerli olması lâzım değil mi, hem istanbul dışındaki şehirlerde insanlar 60 tl'lik fiyata alışık değil, hem de oyunu kaçırdığı zaman, başka zaman gitme gibi bir şansı olmuyor insanların, bırakın yer varken seyretmek isteyen seyretsin.

    ha almıyorum, tiyatro benim, keyif benim derseniz de, gazetelere "fiyat bahane ediliyor, hiçbir tiyatro 'oyununuzu seyretmek istiyorum' diyeni kapısından çevirmez" diye demeç vermeyin. çünkü sizin tiyatronuzdan insanlar kapıdan çevrildi. "bütçeniz uygun değilse, devlet tiyatrosu'na gidin, benim maliyetim fazla" deyin daha iyi, en azından samimi olursunuz.
  • 20. yüzyılın en popüler sanat akımı.
  • modern sanata eleştirel bir biçimde bakmanın gerekliliğini gösteren oldukça eğlenceli bir kitap. iyi eser sayısından çok daha fazla sayıda koleksiyoncunun var olduğu, sanat eleştirmenlerinin evcilleştirildiği, tuhaf olayların sıradanlaştığı ve sanatçı olmanın en büyük koşulunun imaj haline geldiği günümüz sanat dünyasında bizlerin yapması gerekenler oldukça güzel bir dille anlatılmış.
    burada da kitaba dair ufak bir yazı var.
  • harika.

    --- spoiler ---

    naif, samimi, gözlemci, sorgulayan, kafası karışık, algıları açık, komik, pek empatik, duygusallığında prensipli, içimizden bir adamın sanatla imtihanı.

    ya da sanatın bu adamla imtihanı.

    serbest çağrışım (bkz: ınside the white cube)

    --- spoiler ---
  • 45 dakikalık akıl almaz bir (bkz: ibrahim selim) performansı. 2016 senesinde izlemiştim, üzerinden geçen iki seneye rağmen hala arada aklıma geliyor ve 'keşke tekrar sahnelense de çevremdeki herkesi götürsem' diyorum.

    inanılmaz bir metne sahipti. sanat üzerine akıl almaz cümleler vardı ve tek kişilik bir oyun olmasına rağmen 45 dakika boyunca büyülenmiş bir şekilde oyunu seyretmiştim. keşke saatlerce sürseydi ve o olağanüstü deneyimi daha uzun süre tecrübe edebilseydim.

    umarım bir gün yeniden sahnelere döner.
  • ibrahim selim tarafından seslendirilen podcast kanalı.

    stolk yt kanalının ibrahim selim sonrası sunucu sıkıntısı çektiğini çok iyi hatırlıyorum. keza ben de abonelikten çıkmıştım.

    ibrahim selim gerçekten inanılmaz bir sunum yeteneğine sahip. enerjik bir şekilde konuşması en büyük avantajı.
  • şimdiye kadar ibrahim selim'in diğer işlerini çok takip eden biri değildim. ama podcast olayına cuk oturmuş her şeyiyle, kendisini ve ekibini tebrik ediyorum. öncelikle ses tonu, oha. bu adamın ses tonu, diksiyonu ve netliği ne kadar iyiymiş dinlerken fark ettim ve yer yer de yükseldim kendisine bir miktar, olur o kadarcık*.

    birkaç önemsediğim konu sebebiyle takip ettiğim bazı podcast yayınlarını bir yerde bırakmış devam etmemişliğim var. mesela sesin boğuk gelişi, nerede artıp azalacağı belirsiz volümler, dinlerken kaçırdığım takip ederken yorulduğum çok hızlı okuma modundaki yayınlar. bu anlamda bunu ben de yaparım'da her şey çok tadında ilerliyor.
hesabın var mı? giriş yap