• değerli dostlar gün geçmiyor ki yeni bir yer gasp edilip halkın elinden alınmasın.
    bu seferki hadise öyle tahmin ettiğiniz gibi boğaz kıyısında bir koru ya da park değil(oraları alan aldı zaten.gasp edecek yer mi kaldı.)
    neyse biz konumuza dönelim.bu seferki hadise pek kimsenin bilmediği,gidip de görmediği güzide adamız burgaz'da yaşanmıştır.
    dün sevgili eşim ile havanın güzel olmasını fırsat bilip kendimizi istanbul'un az da olsa dışına atmak ve yazın son günlerini değerlendirmek maksadı ile denize girelim dedik.
    sabah erken kalkıp hazırlamış olduğumuz salatalık,domates,peynir ve bilumum kahvaltılık malzememizi alarak saat 10:30 vapuruna yetiştik.
    iskele öylesine kalabalıktı ki kapıya yığılmış kalabalığa biraz yanaştığımızda dahil olduğunuz girdap bizi otomatikman vapurun ayakta durulabilecek bir bölümüne atıveriyor.
    öğlen saatlerinde burgaz'a ulaştığımızda karnımız epey acıkmış olduğundan çok fazla gezinmeden adaya her geldiğimizde denize girdiğimiz süt koyu'nun yolunu tuttuk.
    koya ulaştığımızda ilk dikkatimizi çeken eskiden 3/1 oranında koyu kaplayan şezlongların koyun tamamına yayılarak ücret ödemeden sahili kullanan bizim gibi insanların kullanım alanını ortadan kaldırdıkları oldu.
    işletmeciye bunun nedenini sorduk,aldığımız cevap 'geçen sene 450 tl ödedikleri kiranın bu sene 1000 tlye çıktığı bu nedenle şezlongları arttırdıkları oldu.
    peki dedik madem öyle fiyatlar nedir ? şezlongların kişi başı 10 tl olduğunu ayrıca şemsiyenin 10 tl olduğunu çayın 2 tl biranın 13 tl olduğunu söyleyen işletmeciye fiyatların yüksek olduğunu ve bu fiyatları ödeyemeceğimizi söyleyip teşekkür ettik.
    (bira fiyatının kadıköy'ün pahalı barlarıyla aynı olması sizce normal mi ? özellikle de ruhsatı olmayan bir işletme için.)
    istanbul'dan yola çıktığımız serin sular ve sahilde kahvaltı hayaline limon sıkmak isteyen işletmeciden uzaklaşıp şezlongların arasına serdiğimiz havlularımıza oturarak eşimle birlikte kahvaltı etmeye başlıyoruz.
    limon işinde uzmanlaşan işletmeci yanımıza gelerek bu yaptığımızın ayıp olduğunu ille de bir yere oturacaksak gösterdiği kayalıkların üzerine havlu sermemizi söyledi.
    biz de kendisine oturduğumuz bölgenin kimseyi rahatsız etmeyeceğini ayrıca sahil ve koyların halka ait olduğunu şezlong,duş,şemsiye gibi şeyleri kullanmadığımız sürece de ücret ödememe hakkımız olduğunu söyledik.
    kendisinin bize uygun gördüğü yere değil, diğer insanlar gibi sahile yakın bir yerde oturmak istediğimizi söyledik.
    limon işini geliştirip limonata işine de el atan işletmeci koyu'n temizliğini kendilerinin yaptığını,kira ödediklerini ve bu nedenle bizim istediğimiz yere havlu serip denize giremeyeceğimizi söyledi.
    konunun uzamasını istemeyen eşim susmamı rica ederek bu konuda ısrarcı oldu.o da haklı tabi.bir hafta sabah 07:00 akşam 17:00 arası her gün çalışıp haftanın kendine kalan tatil kısmını bu limoncunun mahvetmesini istemiyor.
    ben limonata işinden kazandığı parayla kendine limon bahçesi alan işletmeciye bu yaptıklarını adalar belediyesi başta olmak üzere büyük şehir belediyesine şikayet edeceğimi söylediğimde takındığı pişkin tavırla kime şikayet edersen et diyerek uzaklaşıyor.
    o dakikadan sonra inat olsun diye akşama kadar oturduğumuz yerden ayrılmamak var ama içimdeki sinirle bu pek mümkün olmayacağından ben ve eşim koydan uzaklaşıyoruz.
    bu sabah kalktığımda ilk iş konuyu anlattığım bir şikayet yazısı yazarak (ve de işin içine limon karıştırmayarak) başta adalar belediye başkanı olmak üzere zabıta müdürlüğü de dahil hepsine mail atmak oldu.
    yazmış olduğum şikayet yazısını büyük şehir belediyesine de göndereceğim.
    yetmez ama evet.
    bizim yaşadığımız belki de büyütülmemesi gereken ancak yaşarken sessiz kalmamın güç olduğu bir durumdur arkadaşlar.
    her yerin talancı bir zihniyetle işgal edilmesini sessizce izleyen ve yaşadığımız bu rahatsızlıkları içimize atmayan bizlere bakalım belediyenin yanıtı ne olacak.
  • hepimiz istanbul’u iki yakadan ibaret biliriz. avrupa, asya. aklımıza da hemen trafik gelir, kalabalıklar gelir, kaotik ortamı gelir. ama istanbul’un hemen yanı başında, 30 dakikalık keyifli bir vapur yolculuğu ile bizleri küçük ama şirin mi şirin bir ege kasabası havasıyla “burgazada” karşılar.

    prens adaları olarak anılan adalar, prenslerin ve imparatorların sürgün yeriymiş bizans zamanında. adanın tepesinde inşa edilen ancak şimdi olmayan kale pyrgos adanın şimdiki adının hikayesini anlatır. burgazada prens adaları içindeki en büyük 3. adadır. yuvarlaksı bir görünüme sahiptir. eni ve boyu 2 km civarında olan adanın; istanbul limanı'na olan uzaklığı 9, anadolu yakası sahil şeridine olan uzaklığı ise 3 mildir.

    adada her dini temsil eden ibadet yerleri var: cami, cemevi, kilise, havra; farklı kültürlerin bir arada barındığı kozmopolit bir yer burası.

    burgazada’ya nasıl gidilir?
    * adaya ulaşmak için en nostaljik hikaye istanbul şehir hatları vapurlarını kullanmak. kabataş, beşiktaş ve bostancı’dan düzenli seferler bulunuyor ve istanbul kartınız ile kullanabilirsiniz. mavi marmara isimli özel motor işletmesinin de bostancı’dan adalar’a seferleri bulunuyor. alternatif olarak kullanabilirsiniz.
    görsel

    * ada içinde bulunan faytonlu seferler artık yok. ada içi ulaşım onun yerine 8-10 kişi kapasiteli elektrikli araçlar ile yapılıyor.
    burgazada’yı gezmenin en iyi yolu yürümek adanın genişliği maksimum 2 kilometre, bir uçtan bir uca aheste bir şekilde yürümeniz ise 30-40 dakikanızı alıyor. isteyen bisiklet kiralayabilir. en uzak kalpazankaya’ya orman içerisinde güzel manzara eşliğinde yürüyebilirsiniz.

    gelelim bu yazının konusu burgazada’nın önce özeti sonra gezilecek yerlerinin tarihi ile ;
    evliya çelebi meşhur “seyahatname” sinde şöyle anlatır burgazada’yı. “kalesi deniz kıyısında yalçın kayalar üzerinde dört köşe küçük bir kaledir. ada 10 mil genişlikte ve oldukça verimlidir. 300 kadar bahçeli tatlı suyu olan kuyulu evleri vardır. halkı rum’dur. mamur kiliseleri vardır. keçi ve tavşan gayet boldur. dağlardaki bağların hesabı yoktur. halkı zengin gemicilerdir.”
    osmanlı toprakları olmadan önceki adı kale-burç anlamında “pyrgos” muş.
    burgazada’yı gezmeye iskeleye yaklaşırken gördüğümüz adanın en eski ve en önemli yapılarından olan aya yani ya da tam adıyla “ayios ioannis prodromas” kilisesi ile başlayalım.bu tarihi kilise 841 yılında hz.isa’yı vaftiz eden aziz ioannis prodromas adına, bizans imparatoriçesi theodora tarafından aziz metodios’un kapatıldığı zindanın üzerine yaptırılmış. istanbul’un fethinden sonra 2 kez tamirat görmüş olan kilise 1894 büyük istanbul depreminde yıkılmış. ada halkı kendi imkanları ile yeniden inşa ettirmiş ve 1899 yılında tekrar ibadete açılmış. 100. yılını kutlamaya hazırlanırken maalesef 1999 depreminde tekrar hasar görmüş. kilise yetkililerinin söylediğine göre, fransa’dan getirtilen kırmızı tuğlalar ile inşa edilen kilise, burgazada’nın hava şartlarından zarar gördüğü için bugün üstü sıva ile kaplanmış. ortodoks rumlar her sene 29 ağustos günü burada aya yani yortusu için toplanmaya devam ediyorlar.
    burgazada’da görülmeye değer 2 tanede manastır yer alıyor. bunlardan bir tanesi adanın en yüksek yeri olan bayrak tepe’de. eski adıyla hristos tepesinde yer alan “hristos manastırı”. burgazada’da en güzel manzarayı seyredeceğiniz bu tepeye çıktığınıza değecek.
    buraya kadar gelmişken aya yorgi garipi manastırının bitişiğinde eski adıyla paradisos, bugünkü adıyla “cennet bahçesi” yer almaktadır. mola vermek ve bir şeyler içmek için mutlaka uğrayın derim. burası burgazada tarihinde önemli bir yer. 100 yıl dan fazla geçmişi ile tüm prens adalarının en eski eğlence mekanıymış. 1903 yılında “madam eleni” tarafından kurulan paradisos, 1960’ların ortasına kadar dönemin parlak ve popüler eğlence yeri olarak istanbul’a kadar nam salmış. madam eleni yunanistan’a gidince uzun süre bakımsız kalan bu güzel bahçe, şimdi “cennet bahçesi” adıyla açık havada kültürel etkinliklerin ve konserlerin yapıldığı bir performans sanatları merkezine dönüşmüş.

    burgazada’nın hoşgörü kültürünü yansıtan kilise, manastır ve caminin yanında görülmesi gereken bir diğer ibadet yeri “adalar cemevi”.
    görsel
    görsel

    iskeleden indikten sonra sola döndüğünüzde biraz ilerde itfaiye binasını göreceksiniz. yanındaki sokaktan içeri girdiğinizde tabelalar sizi cemevine götürecektir. içerisini gezebilir, cemevine ait çay bahçesinde bir şeyler içip kısa bir mola verebilirsiniz.

    gelin biz sait faik’in ayak izlerini takip etmeye devam edelim, yolu biraz uzatıp, hikayesi ve eşsiz manzarası ile “madam martha” koyuna gidebilirsiniz.

    adı bir koya verilmiş kadın “martha arat”. günümüz türkiye’sinde bile marjinal kabul edilecek bir kadınmış martha arat. o zamanki adıyla “halikya” koyunda 12 ay çıplak denize girer, renkli elbiseleri, saçlarına ve kıyafetlerine bağladığı kurdeleleri, bileklerinde halhalları ile özgür ruhlu, renkli taşlardan kolyeler yapıp adalı çocuklara hediyeler dağıtan sevecen bir kadınmış.
    lübnanlı katolik bir ermeni olan martha arat, 1920 doğumlu. destansı bir güzelliğe sahipmiş. osmanlı bankası müdürü olan babasının tayini üzerine çocuk yaşta istanbul’a gelir. st. benoit lisesi’ni bitirdikten sonra 1921‘de sovyet devrimi’nden kaçarak ilk bale okulunu açan lydia krassa arzumanova’nın öğrencisi olur; türkiye’nin ilk balerinlerinden biri olarak tanınır. berc kazar’la evlenip burgazada’ya yerleşir, kendisini doğaya ve denize adar.
    erasmus ünlü eseri “deliliğe övgü” de şöyle yazar; “kim ruh bağlarını koparıp özgürlüğe kavuşmaya, zindanından kurtulmaya uğraşırsa, o zaman ona deli derler.” madam martha’da bu tür yakıştırmalar ve çeşitli ahlaksız dedikodulara dayanamayarak, ikinci denemesinde, 1986 yılında ilaç içerek intihar eder. bıraktığı notta “artık rahat edersiniz” yazar. bu olaydan sonra burgazada’da madam martha’yı seven insanlar “halikya” koyunun adını “madam martha koyu” olarak değiştirirler.

    burgazada’nın gezilecek yerleri

    aya yorgi manastırı ve kilisesi
    19. yüzyıl yapısı olan bu kilise üç çanıyla meşhurdur. adanın batısında, cennet yolu’nun altındadır. manastır dikdörtgen planlı biri bodrum olmak üzere 3 kattan meydana gelen taş bir binadır. koridor üzerine sıralanmış odalardan oluşan diğer manastırların aksine 7 ayrı kapıdan girilen bölümlerden oluşur. her bölüm kendi içinde birer merdivenle üst kata bağlanır. xvıı. yüzyılda yapıldığı sanılan bu manastırın büyük bir kısmı 1920-1923 yıllarında beyaz rus göçmenler tarafından kullanıldığı sırada yanmıştır. manastırdan daha yukarıda, yolun hemen altındaki çam ağaçlarıyla kaplı düzlükte bulunan kilisenin planı haç şeklindedir. orta açıklıkta 4 kare sütuna oturan bir kubbe ile örtülüdür. kubbeye pandantiflerle geçilmektedir. köşe açıklıklar 4 küçük kubbe ile, ara açıklıklar ise beşik tonozla örtülüdür.
    girişte basit bir narteks bulunur. gerek narteks gerekse kilise duvar resimleri ve ikonalarla süslüdür. bizans döneminde ilk kilise daha aşağıda bulunmaktaymış. harap olduğundan yıktırılmış yerine yeni bir kilise, bu ikinci kilisede 1894 depreminde yıkılınca 1897 de şimdiki kilise inşa edilmiştir.

    hristos manastırı
    bir bizans manastırı olan theokoryphotos (hz. isa'nın başkalaşımı), adının da söylediği gibi, hristos (isa) tepesi'nin zirvesinde yer alır. bizans kaynaklarınca doğrulanmamış olmamakla beraber, anlatılanlara göre, manastır makedonyalı imparator ı. basil tarafından bir antik yunan tapınağının kalıntıları üzerine kurulmuştur. 18. yüzyılın sonunda ise manastır terk edilmiş, bir harabe haline gelmiştir. manastırdan günümüze, eski manastır bölgesinin çeşitli yerlerine dağılmış, önceki yapılara ait harabeler ve mimari kalıntıların yanı sıra, 19. yüzyılda yapılmış bir kiliseyle 18. yüzyılda inşa edilmiş iki katlı bir yapı kalmıştır. manastır bölgesi girişinin içinde, çok güzel oyulmuş dört bizans sütun başını da içeren bir dizi antik mimari kalıntısı bulunur. manastır yöresinin sınırları içinde bugün bile hâlâ yağmur sularını toplayan dört adet kocaman, kemerli yeraltı sarnıcı bulunuyor.

    ayios ioannes prodromos kilisesi (aya yani)
    adanın en eski yapısı olan kilise 842 yılında inşa edilmiş ve vaftizci yahya'ya adanmıştır. 1894 depreminde ağır hasar gören kilise 1899 yeniden inşa edilerek içi
    ikonlarla zenginleştirilmiştir. kilisenin içinde on bir basamak ile inilen bir de zindan bulunmaktadır. rivayete göre rum ortodoks patriklerinden metodios 7 yıl burada hapis kalmıştır. kilisenin hemen arkasında yedi basamak ile inilen birde ayazma bulunmaktadır. neobizans üslubu ile inşa edilmiş nadide eserlerdendir. kilisede halen pazar günleri ve özel günlerde ayin yapılmaktadır. bunun dışında kapalı olan kilisenin giriş holü ve zindan sabah saat dokuzdan akşam saat beşe kadar açıktır.

    sait faik abasıyanık müzesi
    burgazada. adı usta öykücü sait faik'le bütünleşmiş, burası sanki onun adası.
    ünlü türk roman ve öykü yazarı sait faik abasıyanık'ın burgazada'da son on yılını geçirdiği ev 1959 yılında müze haline dönüştürülmüştür. yazarın da talebi üzerine, annesi makbule abasıyanık tarafından darüşşafaka cemiyeti'ne bağışlanan bu müze 2013 yılında yenilenmiştir. müze evde abasıyanık'ın yaşamına tanıklık etmiş eşyaları, fotoğrafları, eserleri, mektupları ve belgeleri sergilenmektedir.
    ada ile bağdaşlaşan bu müzeyi mutlaka gezmenizi öneririm.resmi tatillerde kapalı olduğunu unutmayınız.

    görsel
    görsel
    görsel

    burgazada cami
    adanın tek camisi olan burgazada cami, mimar burhan ongun tarafından tasarlanmış. sekizgen yapısı ve kubbesi ile öne çıkıyor. 1953 yılında istanbul'un fethinin 500 yılının anısına inşa edilmiştir.

    burgazada öğretmenevi
    gönüllü caddesi’nden devam ederken burgazada öğretmenevi’ni görüyorum. bence burgazada’da gezilecek yerlerden sayılır. ihtişamlı ahşap binası adaya hakim bir noktada bulunuyor.
    burgazada öğretmenevi, burgaz gezinizin sonunda iki çay içmek için harika bi yer. işletme halka da açık.

    *burgazada’da denize girme fikri yaz aylarında herkesin aklında olabilecek bir eylem. madam martha, çamakya ve sualtı sporları kulübü denize girmek için tercih edebileceğiniz yerler.
    *madam marta koyu’nda da ücretsiz olarak denize girme imkanınız var, neyseki büyükada’daki gibi değil !
    * son dönemlerde ismini duyuran bir mekan cennet bahçesi burgazada’nın etkinlik bahçesi olarak dikkat çekiyor. haftasonları yerdeki çimenlere uzanıp konser dinlemek keyifli olabilir. gönüllü caddesinde karşınıza çıkacaktır.

    burgazada yeme içme önerileri

    ergün pastanesi
    kahvaltı ve tatlı için burgazada’daki adres ergün pastanesidir. buranın tatlıları ve pastaları her zaman taze ve lezzetli. en meşhur tatlısı vişneli ve çilekli seçenekleri olan milföy pastasını denemeden adadan dönen yok diyebilirim. burgazada’da kahvaltı için eğer şansınıza çikolatalı ponçikler tezgahta varsa mutlaka deneyin.

    sinem dondurma
    1961’den bugüne gelmiş en eski dondurmacılardan biri olan sinem dondurma adada sıcak yaz günlerinde tatlı bir ferahlama noktası. iskelenin karşısında bulunan dondurmacı, kuşaktan kuşağa geçen bir aile işletmesi. tamamen doğal ürünler ile mevsim meyveleri kullanarak hazırladıkları dondurmalarını kendileri imal ediyorlar. en favori çeşitleri damla sakızlı, bitter çikolatalı, krokan, limon ve vişneli. sinem dondurma’dan da bir top dondurma yemeden adadan dönmeyin.

    kalpazankaya
    günbatımında nefis bir manzaraya eşlik edecek birbirinden leziz balıklar ve mezelerle dolu bir sofranın burgazada’daki adresi kalpazankaya restoran. bizans döneminde kalpazanların kalpazankaya sahilindeki büyük kayanın üst kısmında bulunan kuyunun içinde kalıp para basmalarından adını almış. mekanın manzarası kadar lezzetleri de oldukça başarılı, hem et hem de deniz ürünleri açısından menüsü oldukça geniş.

    four letter word coffee
    burgazada’nın üçüncü nesil kahvecisi four letter word’de bir kahve molası verip soluklanmak için aklınızda olsun. mekan dekorasyonu, çalan müzikleri ve kahveleri bayağı başarılı. kendi kahvelerini kavurup satıyorlar. diğer şubeleri chicago’da, kış sezonu ve bazen hafta içi kapalı olabiliyorlar. süt bazlı kahve seviyorsanız, bir de serinlemek isterseniz buzlu lattesini tavsiye ederim.

    burgazada''ya giderken...
    adalar''a giderken spor ayakkabısını tercih edin.
    fotoğraf makinenizi götürmeyi unutmayın.
    çantanızda mutlaka bir sait faik (mesela son kuşlar) kitabı bulundurun.
    eğer bisikletle aranız iyiyse adayı gezmek için ideal araç bisiklet.
    adada gece konaklamak için iki mekan var. birisi öğretmenevi, diğeri de bir butik oteller.
    biraz kıyıda köşede kalmış bir ada. sakin, tenha, kalabalık yok. martı seslerinin, kuş cıvıltılarına karıştığı miskin köpeklerin kedilerle oynaştığı çiçekli bir düş bahçesi gibi...

    yazıyı bitirirken de sözü sait faik’e bırakalım. “ne söylesem boş ne söylesem anlatamam ki iyisi mi susayım, bitireyim hikayemi…”
  • sahildeki mekanlar için konuşursak; fincan cafe tek geçilmelidir. ad olarak barba yani bilinir, tat olarak fincan.

    sinem dondurmacısının dondurması inanılmaz olmasa da güzeldir. öğretmen evi ucuzdur, kalpazankaya oturtur. lakin kalpazankaya'daki tandır kebabını yemeğe ingiltereden tur düzenlendiği rivayet edilir. her daim kalabalıktır. bu sebepten olsa gerek, eskiden mekanın ortasında duran sait faik büstü, yer açılsın diye içeriye taşınmıştır.

    yorgun atlar adası'nın fıstık çamları güzeldir, çok martı ve karga yaşar. sessizlik hakimdir adaya, çok az fayton vardır. sait faik müzesi 2 yılı aşkın süredir kapalıdır. yorgi manastırı maviliğiyle pek hoştur.

    burada sevgiliyle kavga etmek imkansızdır, mutluluk ve sükut mutlaktır. herkes kulüp rakısı içer, atatürk'ü sever. biz de bu insanları severiz.
  • birinin gerçekten sevilip sevilmediğini anlamak için tek başına gidilip denize karşı oturulması gereken yer. evlenmeye falan karar verirsem ilk durağım burgazada olur, gitmişken sahildeki balıkçılardan birine oturup türk sanat müziği dinlerken içerim falan. aşık olmadığınız insanın burada aklınıza gelme ihtimali yok bence. burgazada öyle güzel ki, rüzgarı, insanın hayatında tutmaya devam etmemesi gereken insanları ve anıları da uçuruyor.

    tamam bir kere gittim tamam. o da kaç ay önce. beğendim ama yani, ne var?
  • bir tane ekmek firini, bir tane kuruyemiscisi, bir tane gazetecisi, bir tane oyuncakcisi, bir tane pastanesi, iki tane eczanesi, iki üc tane büfesi olan, sinemasiydi, bankasiydi olmayan, ufacik tefecik boyuyla gercek bir ada. 20 senedir her halini bildigim, her ne kadar simarik zengin insanlari da olsa adaligindan, safligindan, mütevaziliginden bir sey kaybetmemis olan ada. köpeklerini tek tek tanidigim, köpeklerini bir cok insanin tek tek tanidigi, besledigi, sahiplendigi ada. evvelki senelerde vefat eden cocuklarin sevgilisi faytoncu apo'yu, gelen herkese ismiyle hitap eden anjelik kardesleri, terasin alt katindaki cay bahcesinde her gün yasli bayanlari agirlayan hakan'i, mavi gözlü beyaz sacli yillarin firinci amcasini, burgazada deniz klübünün yilmaz kapi görevlisi ibrahim abi'yi, aile olarak calisan kuruyemisci abileri, sinem dondurma'nin sahibi ayrik disli abiyi, yillardir kendi kendine konusa konusa, küfür ede ede elinde sopasi ile dolasan "deli kadin" veya "hala"yi, ismen veyahut sima olarak tanimayan hic bir adalisi olmayan ada. günün her saati güzel olan; gece yarisi bile ayak basilsa yapacak bir sey bulmanin asla zorlamayacagi ada. kalpazankaya, fulya, barba yani veya köfteci ali'sinde güzel yemeklerin yenilebilecegi, ataricisindeki yeni nargile bölümünde oturup demlisinden caylarin icilebilecegi, gece gec saatte anjelikte bir seylerin atistirilabilecegi, biralar & yemisler dolusu bir torbayi sirtlayarak camakyadaki o kücük iskelesinde sabahlanilabilecegi ada. ardindan yapilabilecek en güzel sey, saat tam 05:15'te leziz ergün pastanesi mamullerinden alarak deniz kenarindaki cay bahcelerine kurulmak ve o pürüzsüz denizi sükunet icinde seyretmek. iste bu an, bir yandan marti seslerinin, sabahin ilk vapurlarinin, gazeteciden taze taze gazetelerin, uykulu gözlerle agir agir dolanan köpeklerin, kapi önlerini süpürmeye baslayan caliskan esnafin fotograf karelerine sivistigi adadir burgazada. benim diye mi bilmiyorum ama üstüne ada tanimayacagim, bana daha huzurlu hissedecegim bir mekanin olmadigini düsündürten, adam.
  • 6-7 eylül olaylarında istanbul adaları içinde yağma, talan gerçekleşmeyen tek ada.

    istanbul'dan taka ve vapurlarla adalara gelen yüce vatanseverlerimiz, burgazada'da büyük bir direnişle karşılaşmış. adada yaşayan rum, türk ve ermeniler birlik olup adanın dört bir tarafında zaman zaman silahlı mücadeleye varan çatışmalar sonucu yağmacıları püskütmüş. hatta adalarda o zamanlar burgazada'da görevli olan bir polisten bahsedilir. vapur yanaşırken iskelede vapura doğru silahını gösterip "içinde yedi kurşun var. inen ilk yedi kişiye sıkacağım, cesedimi çiğnemeden adaya çıkamazsınız" demiş ve vapur heybeliada'ya devam etmiş...
  • istanbul'da öyle bir yere gitmek istiyorum ki ; deniz olsun aynı zamanda agaclar cicekler de olsun ve fakat piyasa olmasin ve sessiz de olsun diyorsanız gitmeniz gereken adadir.

    beni agirlayacak olan sevgili badime istedigim yeri tam olarak bu sozlerle tarif ettim ve burgazada'da buldum kendimi.

    ve benim istanbul'da ilk gittiğim ada özelliğini taşımasının yanında bunca yıldır neden adalar'a gitmediğimi ve görmem gereken daha ne kadar çok yer olduğunu da anımsatmıştır.

    kediye, kopege, martiya, kargaya, serceye doydum. kafam oksijen nedeniyle guzellesti, gozlerim denize, burnum binbir cesit agac ve cicek kokusuna ki özellikle lavantaya, gozlerim mavi ve yesile doydu. atlar yanınızdan evcil hayvanmış gibi geçiyor. serçeler masanızda yemeğinize ortak olmaya kalkıyor.

    ayrica kalpazankaya'da ki restauranttan da bahsetmezsem olmaz. bu tip yerlerde genelde manzaraya güvenilir ve manzara avantajı nedeniyle lezzete önem verilmez. ancak burada bu konuda da sorun yoktu. mezeler ve balık gayet lezzetli rakı baska guzeldi.

    zamanın kısıtlı olması ( uçaktan inip saat 14.00 de ki vapura ancak yetişebildim ) , pazar günü havanın kapalı ve benim yokuş çıkmaktan yorulmuş olmam nedeniyle kiliseleri gezemedim iyiki de gezemedim bu demektir burgazada'ya tekrar gitmem gerekiyor.
  • bugün gittim..

    sabah ve öğlen güneşli olan havaya sevindim, deniz kenarında bankda oturdum, pastanede çay içtim ve düşündüm hayatı..
    sonra hava bozdu biraz; güneş gitti, serinlik başladı, bulutlar bastı, ışık keskinliğini kaybetti ve fotoğraf zamanı geldi..
    sahilden kalpazankaya'ya kadar yürüdüm: sokak köpekleri geldi ardım sıra, bisikletli bir adam, bir-iki yürüyüş meraklısı..
    tenhaydı yani.. martılar, kediler ve böcekleri saymazsak..
    bir kaç tane hakikaten güzel kare yakaladım, çektiklerimin geri kalanının bir kısmı da vasatı aştı. iyi bir çalışma oldu.
    kalpazankaya da ıssızdı. lokanta kapalıydı, deniz gri..
    dönerken, müstahkem bir müstakil evin bahçesinden bir kurt köpeği havladı beni görünce, tehditkar bir edayla. biraz tırstım..
    pastanede bir çay daha içtim ve geri döndüm bostancı iskelesine..

    burgazada'da, böyle bir gündü işte..
  • vapur iskelesinden inince martilar karsilar sizi. birden bire kendinizi minik bir carsinin ve kafelerin arasinda bulursunuz. ama 2 dakika sonra is degisir. iki yani agaclarla donanmis patikalardan yurursunuz. eger bu yuruyusu cok kacirirsaniz kendinizi adanin arkasinda bulursunuz. güzel bir balık restorani ve kalpazan kayayi gorursunuz. mavi ve yesilin budenli güzel birlesiminden dolayi biranda kendinizi sarhos olmus bulursunuz. adanin bu denli güzel kokan denizimiydi sizi budenli sarhos eden , yoksa aksamleyin çamakyada mehtaba karsi otururken birayi mi cok kacirdiniz, ama bunu hic bir zaman bilemeyeceksiniz. güzel gecen bir günün ardindan martilar sizi ugurlar vapurdayken... karanlikta arkanizi donmus adanin yavas yavas kaybolan isiklarini izlerken kendi kendinize bu cümleyi söylersiniz "sait faik ne kadar da hakliymis..."
  • adalar arasinda bulabileceginiz en tenha ve dogal acidan guzel ada.
    cikan bir kac yangin nedeniyle ormanlik alanlarinin bir kismi yok olmus olsa da, yesillik anlaminda tum adalardan daha makbul bir adadir.
    ayrica kalpazan kaya gibi denizinden ziyade mekanin guzel oldugu bir yere sahiptir.
    kalpazan kaya'da sadece bir restaurant bulunur, buranin baligi ve tandiri epey meshurdur.

    bu bolgeye bu ismin verilmesinin sebebi, sahildeki buyuk kayadir. eski zamanlarda bu kayanin icinde bulunan oyuk, kalpazanlik mekani olarak kullanilirmis. bahsi gecen kayanin icindeki oyukta hemen hemen bir insanin sigabilecegi buyuklukte uc tane delik bulunur. bunlar simdi buyuk kayalar ile kapatilmistir. rivayete gore bu delikler denize aciliyormus ve kalpazanlar acil durumlarda buradan kacabiliyorlarmis. hakikatende kayanin altinda tunel agzi gibi bir delik bulunur.

    burgaz'in diger unlu yerlerinden birisi de, bayrak tepedir. adanin cepheden gorulen bir yerine agac ustune yapilmis ahsap bir bayrak tepenin bu ismi almasina sebep olmustur.
    bayrak tepe'de eskiden kamp yeri olarak adlandirdigimiz icmeye ve ates yakmaya musait bir kose vardir, burada yildizlarin altindan butun gece boyunca icip sabahi etmek inanilmaz keyiflidir.tepede birde manastir bulunur.

    ayrica adada biri spor klubu olmak uzere iki adet klup bulunur.spor klubunun ismi asskdir ve su sporlari ile ilgili hemen hemen tum spor dallari bu klupte yapilir. digeriyse lions klubu olarak gecen ve daha cok musevilerin gittikleri bir kluptur.

    adanin arkasindaki kumbaros koyuda gorulmeye deger bir yerdir. adanin cevresini zaman zaman suya girerek yayan olarak turlamak mumkundur ve cok eglenceli bir aktivitedir.

    adada denize girmeye elverisli iki plaj vardir. biri iskeleden sola dondugunuz zaman ulasabileceginiz 6 numara isimli plajdir. ikincisi ise iskeleden saga donuldugu taktirde ulasilan çamakya isimli plajdir. bunun disinda demin bahsettigim kluplerde de denize girilebilir ancak uyelik sistemi uygulandigi icin uye misafirleri disinda disaridan gelenler kluplere alinmaz.

    sait faik abasiyanikin evi bu adadadir ve muze olarak hizmet vermektedir.evin onunde misket falan oynamayin, evin bakicisi gelip sizi hortumla islatabilir. benden soylemesi.*
hesabın var mı? giriş yap