• a.k.a savruklama. komedi filmlerinin en yalin, en ilken ve sinemanin ilk yillarindan sessiz sinemanin sonuna dek gelistirme gosteren cesidi. gulunc buluslar birbirnini izler, sopayla kovalama, pasta firlatma gibi kaba guldurme unsurlari bol bol kullanilir. ayreten sacmanin ve mantikdisinin da yer aldigi gorulur , davranislar hafif abartilidir.
    (bkz: charlie chaplin) (bkz: buster keaton) (bkz: marx brothers)
  • bildiğin striptizi al, biraz bale koy içine, biraz 18.yy modasını anımsatan kostümler, al bir sahneye jartiyerli hatunları olsun sana burlesque sanatı. yersen sanat, yemezsen striptiz. ha izleniyor mu, olabilir.
    bunun şahı dita von teese abla olmuş, kendisi ne asıllı amerikalı bilemiyorum ama bu 'sanat'ı havada kapanlar eski moulin rouge'cular - fransızlar olmuş. ha bir de ne var, tabiki new york'da burlesque festivali var.
  • ismi, italyanca "şaka" anlamındaki burla kelimesinden gelir. parody ve travesty adında iki de alt türü vardır. ilk defa 17.yy'da bir edebiyat akımı olarak ortaya çıkmıştır.
  • klişe bir hikayeyi işlese de, christina aguilera cimcimesinin güzel sesi ve sevimli oyunculuğu için kesinlikle izlenmesi gereken eğlenceli bir müzikal. bu filmi izleyince canım striptiz veya böyle bir şeyler izlemek istedi canlı canlı, tövbe estağfurullah.
  • isim vere vere the devil wears prada müzikali yapıyor olsalardı daha bire birini yapamayacakları 2010 yapımı film. ben artık bir yerden sonra şaşırmayı bıraktım, doğrudan gülmeye başladım.

    --- spoiler ---

    bir kere konu bire bir kopyaydı; hayallerini gerçekleştirmek için küçük şehirden büyük şehire gelen akıllı, hırslı, çalışkan ve hazırcevap kızın kaprisli ve ağır takılan patroniçesinin zamanla saygısını kazanması ve yükselmesi. hadi cher yine meryl streep'in yerini doldurmak için fenâ bir seçim olmasa da christina aguilera'dan ne kadar anne hathaway olmuş yorum yapamadım. konunun ilerleyişi ve hikâye bire bir aynı; başta gülünüp geçilen, kültür şoku yaşayan kızın yavaş yavaş yerini bulmaya başlaması, patroniçesinin kendisine alaycı bakışlarla yaklaşıp "seni mi işe alacağım hah." yapmasına karşın kızımızın onun dokunuşlarıyla güzelleşmeye ve bu yeni dünyânın parçası olmaya başlaması, bunu yaparken kendi reklâmını yapması (anne hathaway "zekiyim, çabuk öğrenirim ve çok çalışkanım." diyordu; christina aguilera ise "ben hiç geç kalmam." dedi.), esas oğlanla kavga edişleri ve bu arada flörtleştiği "kötü" adamın prada'daki christian (bkz: simon baker) karakterine gerek tip, gerek davranışlar olarak tıpa tıp benzemesi, ayrıca bu seksî âbinin esas kızımızın patronunun işini tehlikeye sokması, esas kızımızın ilk tepkisinin "oha patronumun haberi var mı?" olması ve esas kızımızın filmin sonunda kendisine attığı trip, esas kızımızın kötü kızın önce nefretini sonra saygısını kazanması, ama yerini alırken mutlakaaaa "aaa ama onu işinden ediyorum." diye numaradan ağlaması, yetmezmiş gibi stanley tucci'nin tek bir detayına bile dokunmadan nigel'ı canlandırıyor olması; hattâ esas kızımızın güzelleşme sürecinde yolda yürürken arka fonda madonna (bkz: ray of light) çalması (prada'da vogue çalıyordu; ayrıca jump vardı)... daha sayayım mı?

    kısacası çok ufak detaylar, tabii ki dekor ve bir-iki yan karakter (natalie, dansçı kızların esas kızdan yana olmaları, mark vb) dışında bire bir kopyalamanın şâhâne örneğini gerçekleştirmiş filmdir.

    --- spoiler ---

    yalnız filmin müzikleri fenâ değildir; özellikle de christina aguilera'nın bionic ve sonrası tarzını beğenmeyip back to basics dönemine daha yakın duranlar müzik albümünü alsınlar derim.
  • yarından itibaren işi ve okulu bırakıp öğrenmeye başlayacağım sahne sanatı.

    nefes kesici güzellikte bir bütünlük; müzik, dans, kostümler ve estetik bir figür.
  • film basliyor, kizimizi goruyorum "dans edebilen, sarki soyleyebilen guzel birini bulamamislar mi oynatacak bunlar" diyorum, imdb'ye bakiyorum, "christina aguilera"ymis. boyle bir surecten sonra christina aguilera'nin nasil da normalde cirkin (neyse boyle demeyelim de; olabildigince guzellikten uzak diyelim) oldugu sonucuyla filme bi start veriyorsunuz. film boyunca bi sure burunda kusur yokken nasil burnun boyle cirkin durduguna anlam veremiyorsunuz. sonlarina dogru ama nasil bir makyaj yapiliyorsa bu hatun taslasiyor. tanri makyajli halini sahibine bagislasin, makyajsiz halini cok da birilerine bagislamasin.
    konuya/filme geri donelim. film totalde gayet guzel. chicago'dan aldigim hazzi baska hicbir muzikalde almamistim su ana kadar. muziklerini download etme istegi uyandiran, kalkip seni de o sahneye cikma istegiyle dolduran vs... o acidan fazlasiyla sevdim ben filmi. chicago kadar iyi mi'yi su an bilemedim, izleyeli cok oldu chicago'yu ama en azindan bu bahsettigim duygulari uyandirabildi burlesque de.
    yalniz bir sahne fazla rahatsiz etti beni. cher'i o kadar oynattik bari 1 sarkiyla gondermeyelim araya bi tane daha sokalim cher'in sarki soyledigi bi sahne diye zorla cher koymuslar. ne sahnede dans etti -bi gorsellik katti-, ne sarkiyi canli soyledi filmde ne de konuya iliskilendirildi. bari bu kendince huzunlu sarki soylemesini kizimiz falan goreydi ya da iste dedigim gibi "playback degil de canli soyluyor su an" izlenimi uyandirilsaydi; "aa bak bi zamanlarin neysiymis bu hatun karakter. hak ediyor lan burlesque'in devamini" falan diyeydik. ama dedim ya fazla sacma bir sahneydi. orda film muthis bir dusus yasiyor. tey. cher gerci "bi sarki daha soyletmezseniz surdan suraya oynamam bu filmde" dediyse ve yonetmenin de boynu kildan inceyse onu bilemem.
    sonuc olarak; evet. guzel bi film. uzun zamandir her duygumu genel olarak neseye bogan boyle bi film/muzikal olmadiydi. nays.

    edit: dur karar verdim! chicago tabi ki de daha guzel. bu filmde rahatsiz edici bi diger noktayi hatirladim. paso christina aguilera soyledigi icin sarkilari bi sure sonra sesi bayabiliyor. tamam sesin guzel de hep ayni tonlamalarla, inis-cikislarla soylenince bayici oluyor. chicago'da sarki soyleyen bir cok kisi/ses vardi zira.
    ama sonuc degismedi; guzel bu film. ona gore.
  • sanattır. klas, şık ve seksidir. striptiz asla değildir, muhteşem bir dans gösterisidir. filmi de henüz listemde, izleyeceğim.

    çoğu insan için burlesk dita von teese'dir. kendisine ve memelerine saygı duyuyorum ama ismi yalnızca burlesk dünyasında bilinen başka cevherler de varmış, onu gördüm. mesela: miss miranda tek kelimeyle: muhteşem. bu kadın güzel bir de, diğer izlediğim kadınlar hep çirkindi. çoğunluk olarak da çirkin oluyorlar aslında, bence modu düşürür öylesi. neyse...

    ben ideal burlesk kadını vücudunu anladım ya: kum saati görünümünde, tercihen 90 ölçütlerinde göğüsleri olan, beyaz tenli ve kıçı sıkı olmayan kadınlar. hiçbirinin sıkı kalçaları yoktu, dikkat ettim de. bildiğin hamur kıvamında kalçaları var, bence diğeri daha hoş olurdu ama... belki de kültürü bunun üzerine kurulmuştur. hani; eski dönemlere ait bir kültür, o dönemin güzel bulunan kadın vücudu esas alınıyor belki.

    bir de belgesel izledim bir tane. burlesque heart of the glitter tribe diye. 2017 yapımlı, netflix'te var. bir tane burlesk mekanıyla ilgili bir yapım. bunların devamlı bir kadrosu var. belgesel de onların hayatlarını, röportajlarını içeriyor. değişik ama her biri. mesela, kadınlardan bir tanesi bir erkek işinde çalışıyor falan; gündüz eli çekiçli, akşam burlesk dansçısı. erkek dansçılar da var yapımda, sürekli farklı koreografiler üretiyorlar, her biri de yaptığı mesleğe aşık. güzel bir yapım, tavsiye ederim.

    bence şu kadın dergilerinde geçen "yatak odanızı canlandırmak için 15 ateşli yatak önerisi" diye geçen ama "birbirinizi bağlayın"dan öteye geçemeyen salak makalelere bu burlesk eklenmeli. miss miranda'yı izlerken ben bile heyecanlandım, etkisini bir erkek üzerinde düşünemiyorum. girişimci arkadaşlara tavsiyemdir: burlesk kursu açın.
  • kalın çizgili, kişileri ve olayları karikatürleştirerek veren ve genellikle yerici, taşlayıcı, abartılı güldürü türü '' şakacı'' sözcüğünden gelir. a.b.d' inde bu tür, kaba saba ve açık saçık gösteri durumunu almıştır.
hesabın var mı? giriş yap