• yediğini içtiğini, evinin köşesini bucağını, nişanını, düğününü, balayını, hayatıyla ilgili her türlü detayı 7 milyar insanın bir tıkla ulaşabileceği şekilde paylaşan kişilerin olumsuz yorum aldıklarında mağduru oynamasını son derece iki yüzlü buluyorum.

    buse terim de onlardan biri.

    teşbih hata kaldırmaz ama hisselerini halka açıyorsan düştü çıktı diye ağlamayacaksın.
  • hastayım şu çalışıyor ama babasına ihtiyacı yok bu insanların diye humanistliğine. instagram da 1.1 m takipçisi var artık babasına ihtiyacı yok ne demek lan. babası olmasa kim tanır, kim iş verir, kim neden takip ederdi ? babası olmasa nasıl başlayacak o fırsatı ona kim verecekti humanist kardeş ? babasının adı olmasa sosyeteye tasarım yapacak merdivenleri nasıl çıkacaktı hele bi onu söyle bana. insanlar 50 sene çalışıp yamaklık yapıyor da tanınmış soyadları olmadığı için bu noktaya gelemiyorlar, hiç bir şey bilmiyorsan git nişantaşındaki terzileri gez, adam ölmeyi unutmuş hala tırmalıyor orada.

    evet belki hayatının sonuna kadar yan gelip yatabilir ama yapamaz ki çünkü hayali yok, hayal kurmasına gerek olmamış birisinden bahsediyorsun burada, ne isterse hemen kavuşmuş. hayali olmayan insana 1 milyar dolar versen ne yapabilir ki zaten ? dünyanın sonuna kadar yatacak paran olsa ne olacak hayal kuramadıktan sonra ?

    valla kıskançlık falan değil, allah daha çok versin verdiklerini benden almıyorsa sorun yok yani.

    edit buseterim sporlular yesilimi yakip mal mal mesajlarla telefonumun sarjini bitirmeyin. sizi de buse terim ve babasinin egolarini ciddiye aldigim kadar ciddiye aliyorum optum bys

    oha cus editi: olum siz manyak misiniz nasil bir issizsiniz lan yesilim sonmez oldu, karsi arguman sunacagim diye gotunuz yirtilacak. herkese toplu cevap verecegim bunu yaparken de ciddi ciddi parmaklarimi yoracagim sadece bu yazarlarin manyakligi icin yoksa buse denilen hatun hala umrumda degil.

    oncelikle neyi savunuyorsunuz hangi meslegi doktorluk, muhendislik, ogretim gorevlisi ? ulan ciddi ciddi bu meslegin tanimi ne nasil bir uretim soz konusu, yurt disindan elbiseleri toplayip kombin yapmak ne kadar zeka gerektiriyor hele bi anlatin bize ? neymis reklam postu atmak icin iki bin tl istiyorlarmis eeee mal misin verme ? bak istiyorlar diyorsun istiyorum diyemiyorsun he bu rakami sen istiyorsan sana saygi duyarim ama sen bunu diyemiyorsun ki istiyorlar diyorsun, elalemin seyiyle gerdege giriyorsun nasil olacak bu is ? hadi onu da gectim bahsettiginiz kizi turkiye de en cok kazanan sporcunun kizi yani senin su kadar istiyorlar dedigin rakamlara zaten ihtiyaci olmayan omrunun sonuna kadar da para sikintisi olmayacak bir insan. bu demek oluyor ki senin para ornegin buse terim konusunda zaten patates oluyor isin icinde para yok.

    tamam diyelim ki para var o zaman derim ki orda dur yigenim o zaman bu ise baslarken babasinin parasiyla londraya gideceksin dunyanin en seckin kiyafetlerini alacaksin babanin soyadiyla her kapiyi acacaksin sonra ben bu isi para icin yapiyorum diyeceksin oyle mi ? ustune elinde 3-5 binlik cantayla gezeceksin ortalama satis fiyati 50 lira olan bir sirkete koleksiyon yapacaksin ve ben seni basarili bulacam oyle mi ? yahu herseyi gectim kiloyla aldigi kitaplari rengine gore dizip sitesine koydu bu arkadas. icim acidi lan kitaplari rengine gore ayirmak nasil bir saygisizlik o kitaplarin yazarina, hikayelerine, yasanmisliklarina.

    ulan saka gibi ya adam cidden gelmis su kadar reklam parasi istiyor bloggerlar diye savunma yapiyor asafsdadsf
  • özendiğim ve özenilen insan...

    blog yazarıymış, hatta bunu da "işim nedir diye sorarsanızda? stil danışmanı, blog yazarı, ve buse terim markasının sahibiyim. daha 21 yaşında yolun başındayım. tanımayanlar tanıştığımıza çok memnun oldum" cümlesiyle ifade etmiş.
    haber
    kısa özet için,
    (bkz: stil danışmanı blog yazarı ve buse terim markası/#28598395)

    beni ne tuttuğu takım, ne de babası ilgilendiriyor. ben söylediği laflara bakarak iki kelam edeceğim. çünkü canımı çok sıktı.
    blog yazarı ve twitter'ı sık sık kullandığına göre, internetle oldukça haşır neşir, burayı da okuyordur kesin. kendisine bir mektup yazmak isterim.

    sevgili buse terim;
    nasılsın iyi misin diye soracağım ama belli ki keyfin yerinde, allah baba daim etsin bu keyif halini. beni soracak olursan senin kadar keyifli değilim, hatta hiç keyifli değilim. sağlık sıhhat yerinde ama hayatımda iyi gitmeyen bir şeyler var. ne kadar çabalasam olmuyor be buse terim...

    senin hayatına öyle çok özendim ki anlatamam. meslek olarak blog yazarlığı demişsin ya, içim cız etti. keşke senin gibi ben de bunu bir meslek olarak anlatabilecek rahatlığa ve genişliğe sahip olabilseydim ama maalesef değilim. babam muhasebeciydi, emekli oldu, annem de ev kadını. normal bir aile anlayacağın bizimkisi, ablam da var, senin alanında değil ama tasarımcı o da, trt'de belgeseli bile çekildi, "sanatcı" dediler ablam için ama sürünüyor be buse terim. babam da, dürüstlük adına çalıştığı şirketten çoğu muhasebeci gibi götürmeyince malı, orta halli bir aile olduk, şimdi de peder emekli, ben işsiz, ablam sürünüyor derken, resmen fakirlik sınırında yaşıyoruz.

    ablam mimar sinan'dan mezun, bense iletişim tasarımı okudum. ailem de senin gibi bizleri okuttu ama ben işsizim be buse terim. anlayacağın, senin alanında değil ama tasarımcıyım ben de. blogum var gerçi ama hiç bir arkadaşıma "blog yazarıyım" demedim, diyemedim, dilim varmadı. senin ne güzel dilin varmış ve bunu meslek olarak dile getirmişsin.

    lise yıllarında babamdan harçlık alırken durum iyiydi. hayat hep öyle gidecek sanıyordum. ohh ekmek elden su gölden. babam çalıştığı için o dönem harçlığım fena değildi. lise döneminde sezondaki tüm sinemalara, tiyatrolara gider, üstüne kitap fuarından 30-40 arası kitap alırdım (özel zevkimdi, bunun için para biriktirirdim). o dönem gittiğim filmin, tiyatronun haddi hesabı yoktur, içtiğim çaylar, biralar, okuduğum kitaplar, gerine gerine "hayat güzel" diye dolanmalar falan filan.

    ben üniversiteyi kazandığımda babam emekli oldu. maddi bir dar boğaza girdik. aa dedim hayat böyle değil. hayatın öyle olmadığını tabi biliyordum, yukarıda biraz abarttım durumumu anla diye, çünkü babam ve annem yokluk kültüründen geldikleri için, tutumlu olmayı, hesap kitap yapmayı, yarınını düşünmeyi öğrettiler bize. o minvalde yaşadım hep. üniversite yıllarında da parasızdım. haftalık işler yaptım kimi zaman ek gelir olsun diye. fuarlarda stant görevlisinden tut, festivallerde muz kıyafeti giyip insanları eğlendirmeye kadar...

    üniversite bitti, işsizim, para yok pul yok.
    güzel sanatlar fakültesine 3. olarak girdim. çizimim oldukça iyidir, hele kara kalem... kağıt üzerinde art direktör olabilirim ama işsizim be buse terim.

    basit bir arkadaşla buluşma eyleminde bile düşünüyorum, git-gel minibüs parasını düşünüyorum, dışarda arkadaşınla buluşsan tavuk döner yesen (en ucuzu o) , bir çay bahçesinde yerde oturup iki çay içsen 10tl gitti bile. normal bir insan gibi yaşamak istersen ne olacak peki? arkadaş evine çağırıyor, gidemiyorum. yol parası, 3 birası, çerezi derken girecek 15-20nin hesabını yapıyorum. düşün artık, içkinin ucuz olduğu bara filan gitmek hayal ya da sinemaya gitmek. sevgilin olsa durum daha beter. sevgilimde yok be buse terim.

    hikayeler yazıyorum, roman projem var, arkadaşla dizi senaryosu da yazdık. fena da olmadı hani. sinema sektöründe olan yapımcılar oldukça beğendi, senarist arkadaşlarım var onlarda oldukça beğendiler ama dizi yapımcısına ulaşmak zor. adamlara günde onlarca senaryo gidiyor. çoğu çöp iş olduğundan, okumuyorlar bile. zaten köşe başları kapılmış. bu ülkede nuri diye bir dizi oynadı. düşünsene ne kadar kötü bir işti, ama senarist tanınmış olduğu için işi kaptı, peki ya biz? elimizde süper senaryo olmasına rağmen, hiç bir şey yapamıyoruz. emeklerimizin karşılığını senin gibi alamıyoruz be buse terim...

    okul bitince stajyer olarak başlarım demiştim. işin mutfağından yani. alacağım para önemli değildi. 6 ay yol+yemeğe çalışır, sonra kadroya girersem, bir nebze rahatlarım diye düşünmüştüm, yavaş yavaş. zengin çocukları gibi, mezun olur olmaz, "yönetici olamayacağımı biliyordum"... reklam sektöründe iş bulabilen arkadaşlarım, geçtim cumartesini, pazar günü bile çalışıyorlar, ajanslarda bazen yatıyorlar hafta içi iş uzadığı için. kimse, karambole bulduğu işini kaybetmek istemediğinden, köpek gibi çalışıyorlar. ben, beni sömürecek köpek gibi çalıştıracak işveren bile bulamadım be buse terim...

    sen ne güzel 21 yaşında, stil danışmanıyım diyorsun. ne güzel blog yazarıyım diyorsun, 21 yaşında buse terim markasını yarattım diyorsun. keşke senin gibi kör olabilseydim be buse terim...

    millet 21 yaşında okuyor. insanlar köpek gibi çalıştıkları için blog bile yazacak zamanları yok. 21 yaşında senin gibi meslek sahibi olan çok az. marka yaratmak ise %99 için hayal bile edilemez bir durum. düşünsene, iş bile bulamıyorum ve benim durumumda milyona yakın insan var bu memlekette. millet ayağına alacağı donun parasını düşünüyor, sense "blog yazarım" diye ahkam kesebiliyor ve buse terim markasını yarattım diyebiliyorsun. ben de kendi adıma marka yaratmak isterim ama olmuyor be buse terim.

    ismim adına marka yaratayım desem ne olacak? komşumuz ayşe teyzeye mi, akrabamız neriman ablaya mı, annemin halası nurhan halaya mı marka yaratacağım. twitter da takipçi sayım bile ancak 100. sen demet akalına yazıyorsun, ben cemil abiye... ben yapımcı var mı biliyor musunuz diye yalvaran twitler, mailler atıyorum sürünüyorum, sen "aşkım bu işte" diye köpeğinin resmini twitleyip esma sultan da olacağının haberini vererek, jane fonda'nın versace elbisesiyle olan resmini atıyorsun. bense keriz gibi bakıyorum bunlara. işin ve seni takip eden kitle dolayısıyla elbette bunları atacaksın, neden attın demiyorum ama 21 yaşında geldiğin konumu överken biraz daha naif olmanı beklemiştim be buse terim.

    kendini överken biraz çekinmeni, iki kere düşünmeni, zengin çocukları gibi farkındasız olmamanı, yazdıklarını sadece seni takip edenler değil, benim gibi takip etmekten bile tiksinen ama gazete haberlerinde yazdıklarına maruz kalan kesimi de düşünüp biraz utanmalıydın gibi geliyor bana be buse terim...

    utanmak, yaptıklarından değil. yanlış anlama lütfen. millet köpek gibi çalışıp bir yerlere gelmeye çalışırken, nefesi açlıktan kokar ve işsizlikten sürünürken, "21 yaşımda bunları yaptım" demek biraz abesle iştigal olmuyor mu? ailenin çevresi, özellikle babanın konumu ve tanıdıkları vasıtasıyla bu yaşta bunları yapabildiğinin hiç mi farkında değilsin yoksa şaka mı yapıyorsun bizlere. çünkü ailesi tanınmamış ama senden daha yetenekli bu ülkede binlerce insan var. ama sen de ben de biliyoruz değil mi buse terim. çevresi olan, zengin olan, ismi olan malı götürüyor. pek çok kişi biliyorum, sanatçı/tasarımcı geçinen ama asıl işleri arka planda stajyer maaşına çalışmak durumunda kalan gerçek tasarımcı/yaratıcı kişiler varken, onların nasıl da tv'ler de boy gösterdiğini, dergilere çıktıklarını ve kendileri yapmışcasına anlattıklarını ikimizde biliyoruz. sen onlardansın demiyorum. dediğim şu, millet köpek gibi çalışırken bile senin geldiğin konuma, sahip olduğun paraya bırak 30-35'inde sahip olmayı, öldüklerinde bile görememiş olurken, lütfen çıkıp, "ben yaptım" deme. lütfen. çünkü neyi nasıl yaptığını az çok hepimiz tahmin edebiliyoruz be buse terim.

    trt'de, 1 saatlik programda "sanatçı" titri verilen ablam bile, iş yaptığı (sadece ablamın yaptıklarını satıyor) kişi tarafından eziliyor. çünkü adamın çevresi var. nato toplantısı oluyor, adam ablamın işleriyle orada. amerika başkanında, suudi arabistan kralında ablamın yaptığı işler var ama olmayan şey ablamın çevresi. o adam olmasa ablam da para kazanamaz ve o adam bazı tv programlarında kendisini sanatçı olarak tanıtıyor, ablamın yaptığı işleri kendi yapıyormuş gibi. oysaki fırça bile tutamıyor. işin komik tarafı ablamın yaptığı her işin altında, imzasının olması. düşün, buna rağmen ben yaptım diyor. neler gördük biz be buse terim. o yüzden tereciye tere satma lütfen...

    kimseyi salak sanma ve kimseyi salak yerine koymaya çalışma. emeğine, çevrene, doğuştan sahip olduğun şansa iyi bak. çünkü kimse senin kadar şanslı doğmuyor ve şanslı yaşayamıyor. sen de çalış olsun deme sakın. çünkü çabalıyorum ve emin ol senin çabaladığından da daha fazla. allah emeklerin karşılığını maalesef her zaman vermiyor, bu ülkedeki pek çok atama bekleyen öğretmenin emekleri, üniversite okuyup işsiz kalanların, it gibi çalışıp göçük altında kalan işçiler gibi. örnekleri çoğaltabilirim elbette ama yeterince uzun yazdım zaten be buse terim.

    buraya kadar okuduysan ne ala. uzun uzun yazmamın sebebi işsizliğimdendir, vaktim bol. başını ağrıttım kusura bakma. hayatta başarılar dilemiyorum, çünkü kaderin zaten bu... sadece yazdıklarını iki defa düşün tavsiyesinde bulunuyorum. çevrene istediğin gibi concon twitler atabilirsin, ilgilenmiyorum ama bizleri de kapsayan ve gazetelerde yayımlanması kuvvetle muhtemel mesajlarına daha özen göster, çünkü nefret kazanıyorsun...

    not: bu arada buse terimciğim, blog yazarlığından ne kadar maaş alıyorsun?

    sevgiler
    ipeksi dokunuş

    edit: suriye yerine, suudi arabistan düzeltmesi...
  • "bön bobom yözönden gelmödöm boroloro" diyen, diyebilen zat.

    busecim seninle 1 dakika da geçirsem 24 saat de geçirsem değişmeyecek bazı gerçekler var.

    arkadaşım olabilrsin mesela. seni sevebilirim de..

    iyi insan olmakla bunların alakası yok.

    turnikeli şirket açacağın günleri de görürüz inşallah

    da...

    allaşkına, babam yüzünden olmadı bunlar deme.

    senin yüz katın kadar iyi bir göz', daha doğrusu "sense of fashion"a sahip bir sürü genç kız var. bir sor bakalım hangisi 23 yaında bu kadar takipçiye, bir ofise vs sahip?

    onlar çalışkan mı değiller acaba?

    bir kere herkes zenginliği merak eder. elinde olmayana hayranlık duyar. bilhassa bizim gibi görgüsüzlüğün pik yaptığı ülkelerde, senin sofrana koyduğun çiçeğin onun evine girme olasılığı ne kadar düşükse o kadar "saygı duyar".

    fakat sanırım sen bu parayı babanın katkısı olmadan kazandın. yurtdışındaki okullara da hep kendi azminle burs alarak filan girdin.

    vallahi helal olsun sana cankuşum.

    bu kızın bu kadar şimşekleri üzerine çekme sebebi, süperim mütişim, şirket kuruyorum heleelöy demesi.

    zenginlik bir suç değil; hayallerinin peşinden gitmek bir suç değil, çalışmak da bir suç değil..

    ama sen kalkıp.. inanabiliyo musunuz sabah dokuzdan taaa akşam 5'e kadar çalışıyorum her gün dersen, vallahi kendimi tutamam basarım kalayı.

    insanlar kaçtan kaça çalışıyorlar; götlerinden ter çıkıyo evine üç kuruş götürücem diye.

    işe metroyla gidiyomuş, insanlar yo yo buse olamaz bu diyolarmış. bu da yanlarına gidip niye canım ben de sizin gibiyim diyormuş.

    he yav he!

    insanların arasına karışan über alles mübarek.

    yani cidden bi kızın hayallerinin peşinde koşması müthiş bir şey de burada içimizi daraltan bi şeyler var.

    benim var yani.

    nasıl bir gazla büyütüyorlarsa bu vatandaşları, ben de aynısından istiyorum.

    şu gün moda blogu kursam, hangi network'ümle gidip de celebrity dolabını karıştırabilicem?

    onlarla görüşmeye giderken, en az onlar kadar "iyi" olduğumu göstermek için markalara bulanmam lazım.

    hangi parayla alıyorum bebişim chanel'leri?

    para parayı çeker anacım.

    busecan çok para kazanır ve kazanacak. o kartlı turnikeli şeyi de kurar çünkü ona ağzı açık bakan bir hevesliler kitlesi var. sanki kendileri giymiş gibi seviniyor; sanki kendileri nişanlanmış gibi coşuyorlar.

    anlayamadığım bir psikoloji. her zaman da gizemini koruyacak.

    bu kadar yazma sebebim, kendisinin sosyolojik bir vakaya ayna tutması.

    hatun diyor ki : "you can't touch but only watch!"

    takipçiler diyor ki: ohşşş ne güzel elbise. annemle babamın toplam maaşının 85 katı. yeeeyyyy!!

    hayırlı günler dilerim.
  • buse terim, bir türlü adını koyamadığımız bir huzursuzluğun vücuda gelmiş hali, zaten rahatsız olduğumuz puslu havada boğazımıza dolan duman, zemheride buzdan bir heykel, uğursuz bir sembol. güçlünün her daim haklı da sayıldığı bir düzenin arsızca sırıtan sureti. buseterim, üretim araçlarının kamulaştırılması” denince, “ayhh benim iphonumu mu alacaklar” diyen ortalama insanların, “e tabiki de benim malımı mülkümü çocuğum yiyecek ayol sana mı vericem” diyerek yok saydıkları mülkiyetin miras yoluyla devrinin yarattığı eşitsizlik konusunda, izlemeye tahammül edebilirseniz muazzam bir örnek.

    konuşamadığımız şeyler var. sosyal medya’dan takip ettiğim lise arkadaşım, ulaşım, otelcilik vs bir sürü alanda yatırımları, şirketleri olan zengin bir ailenin oğluyla evlenmiş, boğazdaki yalısından gördüğü yunusların fotoğraflarını paylaşıyor. “çok şanlısın canımm” diye yorum yazan birisine hemen tepki veriyor : “ canım ona şans değil çalışmak diyelim”. konuşamadığımız şeyler var. işyerindeki sabancı mezunu ipek, açıköğretim mezunu burcu’dan daha kıymetli bir çalışan olduğuna inanmakla yetinmiyor, bunun herkesin kafadan kabul etmesi gereken bir gerçek sayılmasını istiyor. konuşamadığımız şeyler var. düzenin haksızlıklarıyla üstün kılınmışlar, bir de bu üstünlüklerinin hayatın doğal akışı sonucu, öyle olması gerektiği için, öyle olması hak olduğu için, öyle olmak zorunda olduğu için böyle olduğuna iman etmemizi istiyorlar.

    buse terim, hakikaten, gerçekten, kendini yoktan var etmiş, yeteneği, sanata yatkınlığı, tarzı, renklere olan aşkı, yazmasaydım çıldıracaktım diyen bir yazarın vecdi ile modaya sevdalanması ve güzelliğe meftun bakış açısıyla; emek vererek ve ah ne tavizlerle bulunduğu yere gelmiş modacıyı oynamak istiyor, hepimizin buna inandığı bir dünya hayal ediyor. desa’nın buse terim koleksiyonu düzenlemesini mesela, bu hakkedilmiş başarı ile açıklamalıyız. crate & barrel’daki buse terim köşesini mesela, “nazar etme ne olur çalış senin de olur” diyerek kendimizi motive edip kutsamalıyız. arkaplanında giderek daralan bir cenderenin olduğu, hayatlarımızı öğüten bu düzeni, mega machine’i yok saymalı, kitlelerin giderek yoksullaştırıldığı , birilerinin ise “başarıdan başarıya koştuğu” şu devranı, servet transferleriyle, sınıf savaşıyla, adam kayırmalarla, ahbap çavuş kapitalizmiyle, oligarşik yapılanmalarla değil, kişisel başarıyla, girişimcilik ruhuyla, risk almayla, zekayla açıklamalı, buseterimleşmeli, bu skalada payımıza düşene razı olmalıyız.

    buseterimleşme beraberinde bu düzeni destekleyen bir dil paketiyle gelir. sistemdeki boşluklardan ve adam kayırmalardan faydalanarak hakettiğinin çok çok üstünde bir konuma yükselmiş bir üst yöneticinin twitter hesabını karıştırırken, söz konusu kişinin buse terim’e bir mention attığını görmüştüm birkaç yıl önce : “siz üzülmeyin buse hanım, çekememezlik her yerde maalesef :(” düzenin dili, başarı kültünü kutsarken bizi sürekli meyve veren ağacı taşlayan olmakla, çekememezlikle, kıskançlıkla, hazımsızlıkla itham eder. uzanamadığımız ciğere mundar diyoruzdur, ciğerden pis kokular geldiğini söylemenize kulaklar tıkanır. tek istenen mış gibi yapmamızdır, buse modacıymış bir de tolstoy okuyormuş, ido şarkıcıymış, ayşe köşe yazarıymış, okan entelektüelmiş gibi yapmamız.

    gücü elinde tutan, bu başarı illüzyonunu devam ettirmek için dili incelikle kullanır, buse terim de tüm kifayetsiz muhterisler gibi, iktidarını pekiştirmek için, güç vurgusu için çırpınıyor: bt ekip, ekibim diyor, kadrom diyor, stajerlerim diyor, sizler için çok yoğun toplantılar yaptık bu hafta diyor, takipçilerim diyor, ne kadar zayıfladığımı gördükçe yaz diyetimi paylaşmam için sabırsızlandığınızı biliyorum diyor.

    diyor da, şişşşt kapitalizm, şişşşşt neoliberalizm, şiiiiiişt yeni türkiye, şiiiişt buse terim, çaktırma, verdiğin fotoğraflarda koca götün görünüyor.
  • kendisiyle ilgili tek bi' konu hakkında eleştiri getirebilirim, zira hanımefendiyi beyin olarak hiç kendi seviyemde görmüyorum.. prensesimiz türk kadını giyinmeyi bilmiyor buyurmuşlar.. sonra küfretmek ayıp, yakışmıyor oluyor.. bre andaval, bu ülkede kadınlar sokak ortasında bıçaklanarak, vurularak öldürülüyor, aşk cinayetlerine kurban gidiyor, kocasından dayak yiyor, değil sığınacak yer, bi'çoğu mahkeme tarafından koruma altına bile alınmıyor.. iktidar kadının eteği, kaşı, dekoltesi, yetmeyip rahmi vajinasına kadar her şeyini diline dolamış durumda, nerdeyse hukuksal bütün hakları çiğneniyor veya devletin hukuksal yenilikleriyle(!) "torba torba(!)" elinden alınıyor, ama ne?? türk kadını giyinmeyi bilmiyor, çünkü her bi' şeyimiz tam, bi' giyinmesini beceremiyoruz!! senin hemcinslerinin bu kadar toplumsal sıkıntısı varken, bunları dile getirmek insanların dikkatini buraya çekmek, toplumsal mesaj vermek yerine giyimine kuşamına laf atman.. ..

    hıııııı.. kocacığının ailesi > fenerbahçe > im'para'tor babacığın > demirören > iktidar .. sen de haklıymışsın şekerim ya ben de ne diyorum ki.. sori
  • hanım kızımızın hesap ödemeyi sevmemesinden ötürü nişantaşı'nda ve boğaz'da stresten saçları dökülen birçok işletmeci vardır. ben hayatımda hesap geldi diye bu denli şaşıran birini görmemiştim ama oluyormuş. önce çirkeflik yapıp kurtulamayınca telefona sarılıp yediklerinin parasını ödememek için büyük abilerini göreve çağırması da bambaşka. ne yazık ki orjinal bir örnek değil, kendisi gibi hayatı beleşe getirmeye alışmış büyüklerinin izinden gidiyor.

    edit: korkmayın, hesap ödeyenlerin götüne girmiyormuş.
    edit2: korkmayın, hesabı ödüyorsanız zarar verici nitelikte dezenformasyon olmuyormuş.
  • hangi dünyada yaşadığını merak ettiğim kız. "sabah dokuzda kalkıp işine gelen, akşam en az beşe kadar ofiste çalışan bir insanım. " diye bir cümle kurabilecek kadar kopuk. busecim sabah 6:30da kalkıp akşam 9a kadar çalışıyorum, muhakkak görüşelim.
  • insanlara kilolu zayıf vb. şeylerin dayatıldığından bahsetmiş anladığım kadarıyla peki her gün değişik kıyafetler bilmem neler yayınlayarak veya parası pulu, düğününde ne yaptığı ne ettiği ile sürekli gündemde bulunan bir kişinin dayatmadan bahsetmesi gerçekten komik .
    güzel ve şık olmayı dayatmaya çalışan bu tarz ünlü insanların kendileri eleştirildiğinde insan olduklarını söylemesi enteresan
  • abdullah gül'ün ticaret dehası oğlu, recep tayyip erdoğan'ın harvard'da okuyan dahi çocuğu gibi inanılmaz başarılara sahip moda tasarımcısı kişi.
    not: bir dönem abdullah gül'ün oğlu ana haber bültenlerinde 16 yaşında şu ülkeye bunu sattı falan diye haberler vardı. bilal zaten malum.

    bi biz başarılı olamadık kodumun dünyasında.
hesabın var mı? giriş yap