• saat 02.00
    - bu ilişkinin bir geleceği yok kızıl, hem bik bik bik bik ayrılalım.
    +peki

    saat 12.30
    -nasılsın?
    +pek iyi değilim, terk edilmiş gibiyim daha çok, sen nasılsın?
    -iyiyim çok, kafam rahatladı, mutluyum.
    +bunu söylemek için mi aradın beni.
    -evet.
    +tamam.

    saat 16.30
    -ne haber?
    +eh işte, iş var onunla uğraşıyorum.
    -hafta sonu görüşsek ya, gelsene.
    +neden ki? dün terk ettin sen beni.
    -ayrıldıysak da arkadaş değil miyiz? bak ne güzel konuşabiliyoruz işte.
    +peki.

    saat 18.00
    -çok özledim ben seni.
    +ben de.

    saat 21.00
    -çok seviyorum ben seni.
    +ben de.

    saat 23.00
    -keşke burda olsaydın, gelsene.

    saat 02.00
    -bu ilişkinin geleceği yok kızıl, siktirgit.
    + :/

    sonra da "kızıl sakal manyak oldu" aslında iyi bile dayandım bence.
  • " peçete koleksiyonu yaptığımızdan beri kadınız. oğlan çocuklarının yere çivi atarak oynadıkları oyunu öğrenmeye çalıştığımızdan beri de, daha çok. kanamanın ve sevişmenin bununla bir ilgisi olmadı hiç. 'hayal dünyasında' yaşadığımdan beri de kafam karışık biraz." cümleleriyle başlayan bir ece temelkuran kitabı...
    iki alıntı daha:
    "bu günlerde anneniz aklınıza daha sık gelmeye başladıysa, önemli suçlar işliyorsunuz demektir. baba, bu sırada kasvetli bir yalandır; kilitleri çıkarılmış giz kutuları, ölü kız çocukları, kırılmış eller.-"
    "bütün çocuklar, bir kez olsun, anne ve babalarını cezalandırmak için ölmeyi düşünmüştür mutlaka. ve nedense hep ağlamışlardır düşün sonunda. belki bu öykü de bir cezalandırma... ağlama?"
  • az ya da çok bütün kadınların kafası karışıktır çünkü erkekler gibi yalın düşünmezler.. yalın ya da bazen yüzeysel diyelim; bizim lügatta..
    bütün kadınlar bazen kararsızdır; hafızalarının bi yerinde daha önce yaşadıklarının kırıntısı vardır halı altına süpürülmüş ama yok edilememiş.. bütün kadınlar tedirgindir bazen; okyanusları geçer derelerde boğulurlar.. beklenmedik anlarda müthiş soğukkanlı olur; gördükleri en ufak ilgide paniğe kapılabilirler..
    bütün kadınlar (günümüzde) evlenme telaşında olmasalar da; geldikleri yaşın farkında olmasalar da; okuldaymış gibi gezseler, hobiymiş gibi çalışsalar da; babalarına torun vermek isteyebilirler zaman zaman; sırf bu sebeple allak bullak olabilirler..
    her ne kadar genellemelere inanmasalar da; karşı cinsi genelleyebilir, kalp kırıklıklarının acısını alakasız birinden çıkarabilirler; hepsini kötü, düşüncesiz ya da güvenilmez zannedebilirler hayatlarının bir bölümünde..

    bütün kadınların kafası karışıktır biraz..

    yaptıkları zeki hamleler onlara yalnızlık olarak geri dönebilir; bu sebeple, oynamayı öğrenirler az da olsa; hep diil zaman zaman..
    bütün kadınlar umursar, sezer, şüphe duyar, saçma sebeplere inanmaz, gözünüzden anlar olan biteni aslında ama bi kez daha boş yere sorar, kalbi kırılır ya da ilgi, şefkat ister farklı dozlarda.. bir verip bir alan, ne istediği asla tam olarak anlaşılamayan kısaca yoran karşı cinsleri; sürekli konuşan, yersiz ve zamansız kıskanan hemcinsleri yüzünden karışıktır kafaları.. kime güveneceklerini bilemez; sonunda sadece kendilerine güvenmeye karar verirler; o zaman da sertleşir, toleranssızlaşırlar ister istemez.. dinginlik ararken daha da karışırlar; yalnızlığa alışırlar, daha kompleks bir hal alır ve zeki hamlelerine geri dönerler.. dolayısıyla yalnızlığa iyice batarlar..

    bütün kadınların kafası karışmasın da ne halt etsin; karşılarında onlardan süper kahraman olmalarını bekleyen adamlar varken, güzel olmaları, hamarat olmaları, gerektiği kadar ve doğru yerde zeki olmaları gerekirken, hep bakımlı, hep istekli, hareketli, eğlenceli, uyumlu olmaları gerekirken naapsınlar.. kıskanç olmayacak, anlayışlı olacak, yeri geldiğinde her türlü sohbete adapte olabilecek, yeri geldiğinde dışında kalıp sadece hizmet edecekken, çocuk doğuracak, hamileyken diğer güzel kadınlarla başa çıkmak zorunda kalacakken naapsınlar; düşünmeyip de ne halt etsinler.. karışmasın mı kafaları..
  • "hayır neden öyle diyorsunuz ki. bir kere bildiğiniz üzere yuvayı dişi kuş yapar. ay tırnağım kırıldı manikürü de yeni yaptırmıştım üstelik. hem her başarılı erkeğin arkasında da bir kadın vardır malum... yemeği ocakta unutmadım di mi ben? biz kadınlar tarih boyunca hep önemli işlere imza atmışızdır. ay nazan'ın doğumgünü geldi unutmayım, o benimkini unutmamıştı. ama mecliste hala yeteri kadar temsil edilemiyor olmamız bir utanç kaynağı. çocuğun ateşi düştü mü ki... keşke okula giöndermeseydim bugün... başbakan bile demiyor mu, siyasete kadın zerafeti lazım diye! allah'ım tam 44 beden oldum inanabiliyo musunuz dostlar! bir kadın hem anne hem de bir eştir. kocam artık beni sevmiyor mu yoksa... hem o sarışın severdi zaten hep. hem ben artık "karısı" değil "çocuğunun annesiyim"... yeni nesilleri kadınlar yetiştirir. patlıcanın zamanı gelmedi, şimdi hem hormonludur hem pahalı. hede market'te çarşamba günü et reyonunda indirim var kaçırmasam bari. yeni nesli öğretmenlerden önce anneler, kadınlar oluşturur. üffff temyiz süresi geçti geçecek ben hala dilekçeyi tamamlayamadım. e tabii kocanın kaprisi çocuğun hastalığı... dilekçe mi kalır akılda! medeniyet seviyesine ancak kadınlar eliyle ulaşabiliriz. annem çok hasta. erkek kardeşim "erkek" işte, ne kadar ilgilenebilir. karısını bırakamıyor bile. iyileşmesi lazım annemin. kadınları eğitmeli büyütmeliyiz. ay arabanın yağ değişimi geldi. komple bakıma sokmak lazım, iyi de veremem ki arabayı. lazım bana. hem kesin yine bi ton masraf çıkacak. napsak... töre cinayetleri toplumsal aybımızdır. bunu engelleyememenin hiçbir mazereti olamaz. bir çocuk daha yapsak mı acaba... çok istiyorum bunu bir kez daha yaşamak ama ilgilenebilecek miyim ki...
    .... yemek yandı. unutmuşum.
  • eternal sunshine of the spotless mind da clementine ın dediği gibi;

    --- spoiler ---
    "çoğu erkek benim bir kavram olduğumu, onları bütünlediğimi, yaşadığını hissettireceğimi düşünür. oysa ben huzur arayan kafası karışık bir kızım o kadar. kendi dertlerini bana yükleme."

    --- spoiler ---
  • "öyle bir suçluluk duygusu var ki bende, yemeğin yemediğim yarısının bile kalbinin kırıldığını düşünüyorum. böyle yaşamak kolay olmuyor elbette. insan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor. yani merak ediyorum,insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar. bana gelince, ara vermek bir yana , yaşamak istediğimden bile o kadar emin değilim. o tür bir saplantım _ ya da kararlılığım diyelim_ hiç olmadı. kendimi dünya için o kadar zorunlu veya yararlı da görmüyorum üstelik. soğuk makarna gibiyim, ne dünyaya zarar vermek istiyorum ne de büyük bir yarar sağlamak gibi önlenemez bir siteğim var. var olmak o kadar da heyecan verici gelmiyor bana. buna karşılık , yok olmanın da anlamlı bir yanını göremiyorum.tavşan boku gibiyim bir bakıma; kokmaz,bulaşmaz. sizin anlayacağınız , eğer ölümü anlamlandıran yaşadığınız sürece yaptıklarınızsa, pek şansım yok."

    " ....
    hani bazen olur ya, ağlamak yetmez. ağlamanın hiçbir türlüsü yetmez. bağırmak da yetmez. çekip gitmeye bile gerek yoktur. garip bir gülme kaplar göğsünüzü. çünkü acı öyle büyüktür ki , bedeninizi kaplar, bedeniniz acı olur. acı yabancı değildir, batmaz, gülersiniz. gülüyorum. bütün gizlenmiş , yatıştırılmış, bütün yasaklanmış gülmelerimi gülüyorum."

    " 'yaşamak ,eskimektir' dediğim ilk gün , beklenmedik bir şey olmayacağaını da fark etmiştim. belki biraz daha iyi, belki biraz daha kötü. ama hiçbir zaman beklenmedik değil. insan , bekler çünkü, tetiktedir. beklemediğini söyleyenlerse, en çok bekleyenlerdir.
    .....
    ben mi? ben, gündüz uykularından," ben burada değilim aslında" diye uyanan biriyim."

    " alara,sen neleri terk ettin annen gibi yenilmemek için? biz ne zaman annemiz gibi olduk? aslında babamız olan o adamları nasıl bulduk? yenildiğimiz bir maçın rövanşı bu, alara , dikkatli ol. o adamlarda babanı öldürebildin mi? ihtimal , öldüremedin. yenildin.
    öfke , her yenilgiyle içimizde büyüyen cüzzamlı bir çocuk, alara. anlamsız ve zamansız ağlamalar. ve sonra:
    " neden oluyor biliyorum. ara sıra böyle olurum ben. aslında seni çok seviyorum. çok seviyorum. dengesizliklerim için özür dilerim."
    aslında ne sevdin ne de öldürebildin onları, alara. anlasana , biz yokuz aslında. yani ellerimiz hiçbir zaman temiz olamadı. yok yere topuklu ayakkabılar giymeyi öğrendik, kitaplar okuduk ve dolma sarma dersine çalıştık. psikoloji ve sosyoloji okuduk ve bol bol sustuk.
    alara , biz kaçtığımız tuzaklara yakalandık. bu kadar işte."
  • hayat üçlemesi'nin ilk kitabı.

    "kimsenin içine girmek için anlatmıyorum ben. akıp gitsin de istemiyorum. boğazınızda kalmalı" diyor ece temelkuran bu kitapta. ve her sayfada anlıyorsunuz ki bu cümleler gerçekten böyle. inmiyor aşağı. çıkmıyor da! kalıyor sadece.. öylece..

    "aklına çocuklar koyuyorum fidel. eline geçiyor mu, zeplinlerle kediler yolluyorum sana her gün. boncuklarımı, kutularımı, çantalarımı, kokularımı, çaylarımı ve her şeyimi, alıyor musun? seni seviyorum diyorum, boynunda böcekler oluyor mu?"
    her şeyini vermiş, verebileceği her şeyi vermiş bir kadın! düşünebiliyor musunuz? ama fidel.. of aptal fidel! kedilerin ölümünü bile umursamayan bir insan fidel.. bu yüzden ölüyor kadın.. yavaş yavaş.. anlatabiliyor muyum?

    tüm bu buhranlı ve karışık sayfaları okuduktan sonra...
    denize karşı bir sigara yak. tek şekerli, demli bir çay koy masaya. çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka. kapat gözlerini. gülümse. çünkü..
    bütün kadinlarin kafasi karişiktir
    çünkü..
    bir gün, bir anda, bazı kızgınlıklarını unuttuğunun farkına varacaksın. artık pek düşünmediğini, çünkü artık bildiğini anlayıp, ellerini bir klarnet taksimi gibi uzatacaksın. hala kafan karışık olacak. ama artık bunu seveceksin. sevmelisin de.
    çünkü..
    kadinsin...

    karışıklıklarınla, adamlarınla, kedilerinle, çocuklarınla, yamalarınla, ellerinle varsın.
  • ece temelkuran'in hakkinda "bugun yazsam o sekilde yazmazdim" dedigi kitap.
  • belli bir yaş grubu kafası karışık kadınla dallas dizisi sayesinde tanıştı. valla daha önce bizim kadınımızın hiç kafa karışıklığı yoktu. annemin ya da teyzemin ağzından duyulmuş bir şey değildir o.

    dallas'a gelince; hatırla, sue ellen çeker kafayı, içer viskiyi sonra dudaklarını titrete titrete o meşhur repliğini söyler kafam karmakarışık. hani öyle düz karışık filan değil, karmakarışık. ondan öğrendik biz. kocası ciğersiz (ki günümüz şartlarında zemzem suyuyla yıkanmış kalır o koca) parası gani, işi gücü olmayan kadınların kafası karışabilir. kafa karışıklığı değil o, vurucaksın terliği ağzına ağzına ayıklanacak o karışıklık.

    hey gidi dallas, bir nesle neler öğretti. biz de isterdik normal insanlar olalım ama dallas'a denk geldik.
  • bir erkek olarak, "bütün insanların kafası karışıktır" şeklinde düzeltmek istediğim önerme. kendimizi kandırmayalım.
hesabın var mı? giriş yap