• sözlüğümüz yazarlarından guardbreak'in kendi youtube kanalı geekteori'de, asoiaf'la ilgili çok çeşitli bir materyal havuzundan ayıklayarak derlemiş olduğu a song of ice and fire teorisi.

    17.12.19'da yayınlananla birlikte şimdilik 18 bölüm tamamlanmış durumda:

    1: azor ahai efsanesi aslında ne anlatıyor?

    2: ışıksaçan efsanesi aslında ne anlatıyor?

    3: azor ahai aslında kim?

    4: kantaşı ve zehir

    5: boz kral ve yeşilgörü

    6: coldhands ve son kahraman

    7: yeşil adamlar ve kral robert

    8: gece nöbetçileri ölüp dirilecek mi?

    9: brandon stark ve yaramaz yeşilgörenler

    10: zamansal durumlara bir çözüm

    11: starklar ve akgezenler

    12: buz, ateş ve güneş

    13: kuzeyin şafağı

    14: jon snow ve ışıksaçan

    15: azor ahai ve büvet ağaçları

    16: warg kralları

    17: yaz kralı kırık bran

    18: boz kral bran

    teori kitaplar içerisinde george r. r. martin'in asoiaf içerisinde kullandığı 'büvet ağaçları', 'vaat edilmiş prens', 'azor ahai', 'nissa nissa', 'efsanevi ejderhalar', 'efsanevi güneş' ve 'efsanevi ateş ayı' gibi unsurların hepsinin martinvari arketipler şeklinde sembolize edilerek seride işlendiğini öngörmekte.

    bu sembolizasyona göre george r. r. martin; eserini oluştururken kafasında belirli sembollere sahip ve hikaye örgüsünde kullandığı üslubu ve tasvirleri, kafasındaki bu sembollere paralellik çektiği arketipik varlıklara ve karakterlere oturtmakta. söz gelimi azor ahai; yazarın o an kullandığı anlatıma göre daenerys targaryen, brandon stark, jaime lannister gibi pvp karakterler veya kantaşı imparatoru, gri kral, şafak imparatoru gibi efsanelerde veya kurgusal folklorde geçen kültürel tipler olabilmekte. yani arketipler tek bir kişi değil sadece bürünülen bir roldür ve karakterler değil, yazarın anlatmak istediği esas.

    kanalın sahibi guardbreak'in bu mantığı anlaşılmazsa, teorisini ifade etmeye çalışırken öküz altında buzağı aradığı sanılabilmekte*.

    kanala göre asoiaf'taki olaylar; yazar tarafından bu arketiplere uygun akış sırasıyla anlatılır, tasvirler bu arketiplere paralellik çekerek kurulur, üslup bu arketiplerin rolleriyle ortaya konur. bu kadar arketipin birbiriyle çakışan onca rolünün her birini, olasılık teorisi dahilinde ele alıp kaç farklı son olabileceğini hesap etmeye kaltığımızda; sonsuza yakınsayan farklı sonlar içerisinde yazarın kitabı nereye çekerek bitirebileceğini ancak kendisinin bildiği de söylenebilir ki bu da tam george r.r. martin'lik bir iştir. kanal böyle noktalarda nadiren, george r.r. martin'in dizi yapımcılarıyla paylaşmış olduğu temel bilgilerle çekilmiş dizi sahnelerinden teorisine atıflar bulmayı dener. zira adı üzerinde bu, bir teori kanalıdır ve ilgili teoride ortaya konan varsayımlar, yazar kendilerini doğruladığı veya yanlışladığı ana kadar sadece birer olasılık'tan ibaret kalacaktır.

    peki bu teorilerden gelecek kitaplarda neler olabileceğine dair guardbreak'in belirtmiş olduğu öngörülerine bakalım.

    . valyria çeliği olarak bildiğimiz materyal, işlevinin tek örneği değil. planetos'un gökyüzündeki ateş ay'ının parçalanıp gezegene çakılan meteorlarından dövülerek elde edilen bir cevher. ancak aynı şekilde gezegenin yörüngesinde bir de bir buz ay'ı var ve ondan gezegene çakılan parçalar da house dayne'in yadigar kılıcı dawn'un hammadde cevheri.

    . euron greyjoy küçük bir çocukken, kendi yerine geçebilecek bir halef arayan brynden rivers tarafından varglanıp three eyed raven olması için ikna edilmeye çalışılıyor. euron ikna olmuyor ancak rivers'ın ona gösterdiği imgelerin ve anlattığı şeylerin cazibesine de karşı koyamıyor, three eyed raven olup büvet ağacı ağına bağlanmadan o ağın ve gezegen'in saklı bilgeliklerinin peşine düşüyor (buralarda yoğun ezoterizm ve cthulhu mitosu göndermeleri de var). bu adamın tywin lannister ardından asoiaf'ın 'esas kötüsü' olacağı, ancak bunun hiç de hbo fiyaskosundaki gibi 'frijit teyzeyle evlenen korsan kral' şeklinde gerçekleşmeyeceğini de belirteyim. three eyed raven'ın ilgisine mazhar olabilmiş bir insana yaraşır şekilde, geçmişin ve geleceğin (ya da bengidönüş'ün) tüm 'esas kötü' arketiplerini kişiliğinde birleştirmesi gayet muhtemel kendisinin.

    . stannis baratheon öldürülmedi ve mahsur kaldığı süsü verdirdiği buzlu gölde birleşik bolton, frey ve manderly güçlerine hayatlarında görüp görebilecekleri en sağlam pusuyu atmak için hazır bekliyor.

    . jon snow'un benliği yüksek ihtimalle tıpkı varamyr sixskins gibi, ten ölümü anında ulukurdu ghost'un bedenine varglandı ve hem cesedinin ateş büyüsüyle diriltilmesini hem de diriltilmiş bedenine ruh kavanozluğu yapabilmesi adına ghost'un kurban edilmesini gerektirecek bir ayinle bir fire wight olarak hayata geri dönecek.

    . güncel an'daki euron greyjoy ise üzerine yelken açmış paxter ve redwyne donanmalarını, bir çeşit blood magic ile denizler yüzeyine çıkmaya ikna ettiği kraken'leri kullanarak paramparça edecek.

    . anlamayan kalmış mıdır bilmiyorum ancak daenerys targaryen'in gerçekten delirmesi için ortada çok sağlam bir kurgusal altyapı mevcut ve bu yine çok yüksek ihtimalle gerçekleşecek.

    işbu entry reklam amacı gütmemekte olup sadece yüksek doz düşsel kurgu hayranlığı, eser miktarda mitolojik çözümleme ilgisi ve azamî miktarda a song of ice and fire tutkusu içerir. kişisel ilgim ise guardbreak'in kendisine de belirtmiş olduğum gibi işin matbah kısmına dahil olan george r. r. martin'in kitapları yazarkenki üretim düşünceleri, hangi kültür için hangi bağlantıyı nereden aldığı ve ne şekilde kullandığı, yarattığı evrendeki tabiri caizse taş kağıt makas dengelerini nasıl kurduğu ve tabi ki bunların hepsini kafasında nasıl tutup da yazıya, hem de böyle bir ustalıkla dökebildiği üzerine.

    what do we say to the george r. r. martin? as above so below, as below so above.
  • bir bütün olarak bakıldığı zaman kendi için tutarlı, mantıklı bir teori. özellikle mevsimlerin döngüsel olmayan bir düzende olmaması, astronomik çapta bir şeyler olduğunu konusunda beni de düşündürmüştü.

    (bkz: #60873569)

    uydunun parçalanması ve bunun mitolojik öykülere bürünmesi çok doğru bir yaklaşım.
  • 1: azor ahai efsanesi aslında ne anlatıyor?

    planetos, kendi güneş sisteminde biri kızıl (ateş ayı) diğeri beyaz (buz ayı) renkli iki uyduya sahip bir gezegendir. evvel zaman içinde güneşin etrafında dar bir eliptik yörünge takip eden bir meteor, seyri gereği güneşe çok yaklaşınca parçalanarak en az iki parçaya ayrılır ve parçalardan yörüngesinden sapanı, o an planetos'un gölgesinde bulunmakta yani tutulmakta olan ateş ayına çarpar. çarpışma sonucunda ateş ayı patlayıp parçalanarak hem kendi yörüngesinden çıkar hem de meteorlar halinde serbest saçılıma geçer. planetos'a denk gelecek olan dev meteorlar, gezegenin atmosferinden geçerken alev alarak kıtanın karalarına ve denizlerine çakılır. karalarda devasa toz ve duman bulutları havalanır, denizlerde ise yüksek buhar tabakaları ve dev tsunamiler oluşur. karalardan havalanan toz ve duman bulutları önce atmosferdeki su buharıyla birleşerek yerküreye kara yağmurlar şeklinde iner, sonra da atmosferi yavaş yavaş perdeleyerek güneş ışıklarının yerküreye ulaşmasına engel olur. denizlerde meydana gelen tsunamiler, giderek kararıp soğumakta olan gezegenin sahillerini döver. astronomik ölçekteyse bir uydu'nun katastrofik şekilde yok olması ve yok olurken de planetos'u kendi hacmince bombalaması, gezegenin eksen eğiminin ve de haliyle yörüngesinin bozulmasına sebep olur. gezegen genelinde mevsim süreleri, göksel dengeyi tekrar sağlamaya çalışan temel kuvvetler'in etkileşimleri süresince devamlı bir belirsizlikte kalır. aynı şekilde, uydu'larından biri yok olduğu için denizlerin gelgit döngüleri de değişmiştir. atmosferi perdeleyen toz ve duman bulutlarının dağılması, tozdan ve dumandan gezegene erişemeyen güneş ışıkları sebebiyle oluşan atmosferik kararma*nın ve makroklimatik soğuma*nın sona ermesi ile gelgit dengesizliği yaşayan çılgın denizlerin durulması, on yıllar sürer.

    azor ahai efsanesi en basitinde; planetos'un her tarafından gördükleri ancak kaydetmek veya yeni nesillere aktarmak için ellerinde mitolojik sözel ürünlerinden başka teknolojisi olmayan bilinçli türlerin, dünya'nın yaşamış olduğu bu karanlık kıyameti simgesel bir dille kendilerinden sonraki kuşaklara aktarma çalışmasıdır. efsanedelerde güneş azor ahai, patlayıp parçalanan kızıl renkli ateş ayı nissa nissa, ayı vuran güneş meteoru azor ahai'nin kılıcı/penisi olan ışıksaçan ve patlayan nissa nissa'nın ölü bedeninden evrene dağılıp gezegen atmosferine girerken alev alan meteorlar da ejderhalar olarak simgeleştirilmiştir. anlaşılabileceği üzere, george r. r. martin'in kurgulamış olduğu bu kozmik âfet aynı zamanda bir doğum süreci alegorisidir ve eski çağların tüm ozanlarının ellerinde kılıçlarıyla ölen savaşçı erkekleri anmalarına rağmen 'kılıçlanmış' halde, doğum yataklarında yavruları doğabilsin diye kendi canlarını vermeye ya da kurban etmeye hazır olan, ancak hiçbir ozan tarafından anılmaya değer bulunmayan anne'lere bir saygı duruşudur.

    âfete konu alan tüm doğal unsurların, asoiaf evreninde büyüsel güçleri vardır ve söz konusu unsurlar ile güçleri "yer'de nasılsa gök'te, gök'te nasılsa yer'de de öyle"* mantığıyla tasarlanmıştır. yani gök'sel (astronomik) düzlemde olan her şeyin yerel (planetos) düzlemde efsaneleşmiş bir anlatısı, yerel düzlemde efsanesi olan her şeyin de mutlaka bir gök'sel selefi vardır.
  • 2: ışıksaçan efsanesi aslında ne anlatıyor?

    aslen birer göktaşı olan kuyrukluyıldızların kuyrukları, uzay boşluğunda bir görünüme sahip değildir ve sadece güneş'e yeteri kadar yaklaştıklarında görünür hale gelir. renkleri genelde çelik mavisidir. bu göktaşları güneş'in yörüngesine girebilir ancak kendi yörüngeleri, gezegenlerin geniş yörüngelerine kıyasla oldukça dik eğimli ve dar elipslerdir. dolayısıyla güneş'e en yakın konumları aşırı yakın iken, en uzak konumları da aşırı uzak olur. yörüngede güneşe aşırı yakın oldukları vakitler kuyrukları, içerdikleri toz halinde madenlerin yüksek ısıyla tepkimesi sonucu kızarır ve bu yüksek ısı aynı zamanda, göktaşının baş kısmından da daha fazla parçayı kopartır.

    planetos'un yörüngesindeki ateş ayını parçalayan göktaşı, işbu açıklamadaki gibi güneş'e çok yaklaştığı bir anda tutuşup parçalanarak en az iki kısma bölünmüş ve sonra, bu kısımlardan hatırı sayılır devasalıkta bir parça bilinmeyen bir nedenle yörüngesinden çıkarak doğruca ateş ayının üzerine doğru savrulmuştur. tüm planetos'u ve üzerinde yaşayanları etkileyen 'ay faciası', işte bu şekilde başlamıştır ve bittiği vakit, günü geldiğinde tekrar yaşanacağına dair kehanetler de işte böyle oluşmuştur. gök'teki beyaz ay da bir gün patlatılacaktır ve işte o vakit, elinde alevli kızıl kılıcıyla azor ahai tekrar ortaya çıkacaktır*.

    gerisi için sizi, part 1'in özet kısmına alalım ve gök'te böyle gerçekleşen bir olayın, yer'de nasıl bir izdüşümü olması gerektiğine bakalım.

    işe önce, efsanelerdeki azor ahai karakterinin nasıl göründüğüyle başlayalım. karısının kalbine kan ve ateş büyüleri kullanarak dövdüğü alevli kılıcı korkunç bir âyinde saplayan, onun kanını ve ruhunu kurban ederek dövdüğü kılıcın alevli ve büyülü olmasını sağlayan bir kahraman kendisi. planetos'taki geleneklerden hareketle böyle bir kan ve can kurbanı âyininin karanlık bir kılıç üreteceği, uğruna ateş ve kan ile öldürülerek kurban verilen bir kılıcınsa daha çok esas kötülere layık bir silah olacağı ise görmezden gelinmekte (davos seaworth'ün bir kahraman olmadığını çünkü eşine asla kıyamayacağını düşündüğü ânı hatırlayın). haliyle ortada, azor ahai'nin ve ışıksaçan'ının nasıl olup da uzun gece'yi bitirecek niteliklere sahip olduğuna dair ciddi şüpheler var ki bu da bizi aslında, azor ahai efsanesinin uzun gece'nin bitirilişinin değil de başlatılışının anlatımı olduğu sonucuna götürmekte.

    efsanenin neden azor ahai'yi planetos halklarına esas iyi kahraman olarak sunduğunun cevabı ise; anlatının ortaya çıkmış olduğu asshai, stygai, yi ti, nefer ve hyrkoon gibi şehirlerin aslen; evvel zaman içindeki muazzam şafak imparatorluğu'nun önemli şehirleri olmasından ve imparatorluk halkının; ölümbüyü kullanarak kendilerine ceset kuklalar yapan, herhangi bir ahlakî değere bağlılık göstermeksizin büyü'nün istedikleri türünü istedikleri deneylerinde ve âyinlerinde kullanmakta serbest olan, kan ve ateş büyüleri ile kendi aç tanrılarına korkunç kurban adakları düzenleyen ve eğer arzuları buysa iblislerle yatmakta dahi serbest olan, dünyanın en karanlık insanları olmasından ileri geliyor. azor ahai'yi kıta'da kahraman olarak gören kültürler işte böyle kültürler ve dünyanın karanlığa boğulması gerekliliğine inançları gereği sıkı sıkıya sarılan böyle insanların, gök'ten ay'ı düşürtüp dünya'nın on yıllar boyu süren karanlığa ve kışa görünmesini sağlayan bir insanı kahraman olarak görmeleri anlaşılabilir bir durum. tabi burada bir taraf için esas kötü olan bir önderin, karşı taraf için esas iyi olduğu gerçeği* sürekli akılda tutulmalı.

    ışıksaçan efsanesi işte, as above so below şeklindeki mitolojik şiara uygun olarak gök'te gerçekleş(tiril)miş o semavî facianın yer'de de bir izdüşümü bulunması, hatta facianın belki de bizzat bu izdüşümsel varlıklar tarafından tetiklenmiş olması gerektiğini anlatmakta.

    kıssadan hisse; evvel zaman içinde, birleşik kıta'ya muazzam şafak imparatorluğu'nun hükmettiği günlerde; büyüsel güçlere sahip olan önemli bir kişi, bir silah elde etmek için eşini korkunç bir âyinle kurban vermiş ve bu âyin sonrasında uzun gece ile uzun kış başlayıp dünyayı on yıllar sürecek karanlık bir kıyamete mahkûm etmiş olmalı. uğruna ve silahına efsaneler türettirecek kadar kudretli bu kişinin ise "kim?" ve "uzun gece'yi getirmekteki amacının ne?" olduğu soruları, bir sonraki özetin konusu.
  • 3: azor ahai aslında kim?

    azor ahai efsanelerinin çıkmış olduğu topraklar üzerinde hüküm sürmüş muazzam şafak imparatorluğu'nun günlerinde, bulgularımıza uyan önemli bir karanlık büyücü gerçekten de yaşamış. muazzam şafak imparatorluğu'nun sekizinci hükümdarı olan kantaşı imparator, altıncı hükümran olan babası opal imparator'dan olma öz kız kardeşi olan ametist imparatoriçe'nin tahta geçirilmesini sindirememiş ve düzenlediği bir darbeyle kız kardeşini tahtından indirerek kendisini kantaşı imparator olarak tahta çıkarmış. hüküm sürmeye başlar başlamaz da karanlık sanatlara, işkenceye, ölüm büyülerine bulaşıp halkını köleleştirmiş, devrik kız kardeşini zorla eş olarak alıp ona tecavüz etmiş, köleleşmiş halkının etleriyle ziyafet çekmiş ve gökten düşmüş yağlı kara taşlar*'a tapmak için eski tanrılarını yere çalmış. yeni inancına mabet olarak yıldızlı bilgelik kilisesi'ni kurmuş ve tapınaklarını dünyanın birçok liman şehrine inşa ettirerek müritleriyle yer'e çakılan bu taşların bulunup ele geçirilmesi çalışmalarını yürütmüş.

    yi ti'de tutulan yıllıklarda ise uzun gece'yi başlatan olay, "kantaşı imparator'un eş olarak aldığı kız kardeşini yeni tanrılarına kurban vermesi" olarak geçmekte. bu olaya kan ihaneti denmiş ve muazzam şafak imparatorluğu'nun ilahî kurucuları olan ışıktan kadın'ın artık fanîleri kendi akıbetleriyle baş başa bırakmasına, gece aslanı'nınsa fanîlerin günahkârlıklarını cezalandırmak için bütün hiddetiyle öne atılmasına sebep olmuş.

    dolayısıyla önceki özetlerde ifade edilmiş onca saptamaya bu kadar sağlam şekilde oturan bunca tarihsel bulgudan hareketle iddia edilebilir ki azor ahai; eski muazzam şafak yeni uzun gece imparatorluğu'nun tanrı imparatoru, meşum yıldızlı bilgelik kilisesi'nin ilk yüce rahip'i, karanlık sanatlar üstadı, eş ve kardeş katili, eski tanrılar'ı yere çalan ve gök'ten düşme kara taşlar'a tapan, insanlarını hem köleleştiren hem de onların etiyle kendine ziyafet çeken karanlıklar efendisi'dir, hyrkoon'dur, yin tar'dır, neferion'dur ve eldric gölgekovalayan'dır.

    bulgular sadece azor ahai'nin kimliğiyle sınırlı kalmıyor, hükmettiği imparatorluğu da kapsıyor. muazzam şafak imparatorluğu'nun kıta genişliğinde bir sahada üstelik de binlerce yıl boyunca hüküm sürebilmiş olması, hükmettikleri yerlerde yağlı kara taşlar'dan dikilmiş binalar ve yapılar olması; onların tıpkı gelecekteki halefleri valyrialılar gibi ejder efendileri olduklarını, ateş ve kan büyüleri sayesinde ejderhalara hükmedebildiklerini ve belki de yer altında yaşadıkları bilinmekte olan alev nefesli yer yılanlarını, büyüsel müdahalelerle alev nefesli gök yılanlarına dönüştürdüklerini söylemekte. tarihsel olarak valyrialılardan önceki bir medeniyet tarafından, yağlı kara taşlardan inşa edilmiş beş kale ise bunun en büyük kanıtı. ejder efendilerinin kanlarını saf tutmak için başlattıkları ensest evlilik gelenekleri ise ametist imparatoriçe'nin, kantaşı'nın hem eşi hem de kız kardeşi olabileceğini mümkün kılmakta. ayrıca "tanrıları yer'e indirmek" anlatısı aynı zamanda onları gök'ten düşürmek demek olduğundan efsane aslen ay tanrıçası'nın dünya'ya düşürülmesini anlatmakta ve kıta geleneklerinde bu olayın "tanrılardan çalınan ateş" ile "yeryüzüne inen tanrılar" anlatılarına nasıl temel oluşturduğu görülebilmekte. mitolojik anlatılardaki "tanrıların ateşi" tamlamasının aslında "insanüstü bilgi" anlamına geldiğiniyse artık tam da bu noktada hatırlamamız gerekmekte.

    yani ay tantıçasını gökten indiren azor ahai, nagga'yı öldürerek tanrıların ateşini çalan boz kral, rüzgar ve deniz tanrılarının kızını eş olarak çalan durran tanrıkederi, tacı uğruna gök'ten yedi yıldız indirilen hugor tepe, saç rengini güneş'ten çaldığı ateşle değiştirip yatağına girmeleri için bakireleri ayartan zeki lann, ay kadar solgun bir kadınla evlenip onun uğuruna ağza alınmaması gereken ayinler yapan gece kralı, ormanın çocukları'nın büyüsüyle dorne kolu'nu çakılan deniz çekici, bizzat yiğitliğine aşık olan ay bakiresi'nden hediye olarak tılsımlı bir kılıç kazanan mornelu sör galladon ve düşen bir göktaşının cevherini hanedanın yadigar silahı şafak namıyla kullanan sabah kılıcı efsaneleri; taşıdıkları tanrılara meydan okuma, tanrılardan bir şey çalma veya kazanma, gök'ten bir şeylerin düşmesi ve ister uzun gece, ister deniz çekici, ister de kan dalgaları olsun âfetane bir yıkım barındırma gibi ortam desenlerle planetos'un başına gelmiş aynı göksel facianın kültürlere ve inançlara göre değişen farklı anlatılarından ibaret.
  • 4: kantaşı ve zehir

    vaktiyle kıta'ya hükmetmiş muazzam şafak imparatorluğu'nun bütün imparatorları, kendilerine cülus ismi olarak yer'den çıkarılan mücevherlerin adlarını seçmişler. altıncı imparator olan opal'in kızı ametist, oğlu da kantaşı adlarıyla imparator(içe) olmuş. aldıkları mücevher adları, imparatorların tahta çıkmadan önceki karakterlerini yansıtmakta olduğu için; "tanrıları yere çalan ateş savaşçısı" efsanesinin öznesi olan azor ahai'yi anlamak adına, kantaşı'nın özelliklerini ve göksel yansımasını iyi bilmek gerekli.

    kantaşı siyaha çok yakın bir yeşil renge ve yağlı yüzeyinde ona ismini veren kan rengi kızıl beneklere sahip bir taş. ışık emilimi oldukça yüksek ve bu özelliğiyle, içinde bulunduğu ortamın ışık ve gölge miktarlarını ayarlamak için kullanılabilmekte. ruhsal ve fiziksel gücü hem arttırmak hem de tek bir eyleme odaklamak için kullanılabileceği gibi, parçalara ayrılmış halinin zerreleri de zehir imalinde kullanılabillmekte. bu taşlara eski yunan'da heliotrop yani "günedönen" denirmiş ve aynı isim, hem yensel tohum sağlayan ayçiçeği hem de ısırgan zehri taşıyan beş mor yapraklı ve küçük bahçe çiçekleri için de kullanılırmış ki bu da kantaşı'nın hem "besleyici" hem de "öldürücü" olabilen özelliklerine harika atıflar yapan yan isimlere sahip bir cevher olmasını sağlamakta.

    dolayısıyla kıta kayıtlarında, cülus ismini bu özelliklerdeki bir taştan almış yani tahta çıkmadan evvel ismiyle müsemma hareket etmiş olduğunu varsayabileceğimiz bir imparator var. onun cülusuna gelene kadar geçmiş tüm imparatorların hükümleri, bir öncekinden daha kısa ve sancılı olduğu için de babası olan opal'i zehirlediğini, cinayeti de yeis ve keder içinde bir ölüm kisvesiyle maskelediğini düşünebiliriz. bu eylemin ardından babası yerine kendisinin değil de kız kardeşinin tahta çıkarıldığını öğrenenince bir saray darbesiyle ametist'in hem hükümranlığını hem de mürüvvetini gasp, kızı zorla kendi yatağına sokup iğfal ve son olarak da döveceği silahın imali için gerekli gerekli büyülere onun canını kurban eden bir imparator bu azor ahai. kendi desenleri kesinlikle ışık, aydınlık, gölge, karanlık, kan, zehir ve ateş. haliyle sonraki hareketleri ve bu hareketlerin göksel yansıması olarak hakkında türetilen efsaneler de onun bu temalarına uyumlu olmalı.

    azor ahai efsanelerine dökümünü çıkardığımız bu tematik perspektiften baktığımızda ateş ayı'nın kan ayı*, güneş'in kılıcı/penisi olarak yorumlanmış kuyrukluyıldızın da "bakireyi sokup zehriyle öldüren bir yılan" olarak yorumlanabileceğini fark ederiz. bu idrakta güneş'e aşık olan kanama* bakire onunla beraber olabilmek için güneş'in çok yakınına kadar sokulmuş ve güneş de "ay kanı" üzerinde olan bakireye yılanını sokmuştur. ancak kıta geleneklerinde bilinir ki "kanayan kızlara asla kılıç verilmez"*. kanlı bakire zehirlenerek gök'ten düşer ve kanıyla kararmış parçaları olan ay meteorları da planetos'a çakılır. burada ışıksaçan'ın temsil ettiği şey ya "ateş dönüşümü" ya da "kanın zehre dönüşümü" ki ikisi de asoiaf'ta, hem de önemli olaylarda bolca işlenen ve uzak geçmişte kantaşı imparatoru'na ait olan temalar (khal drogo'nun kanı zehirle kararan açık yarası, sansa stark'ın saç filesindeki zehirle suratı ve kanı karararak ölen joffrey baratheon, oberyn martell'in mızrak namlusundaki yalı kara zehir yüzünden darbe aldığı yerlerinden başlayarak bütün vücudu ve kanı karararak can veren gregor clegane vesaire). yani planetos'ta "zehrin kanı karartması" şeklinde kimyevi bir gerçek var ve yer'deki bu gerçek, elbette ki gök'ün işlerinin anlatıldığı efsanelere de yansımakta.

    gök'ten düşürülen ay tanrıçası'nın tüm parçaları azor ahai efsanesinin gayrîromantik tüm sürümlerinde, çakıldıkları noktaların hem doğal hem de büyüsel yapılarını "zehirleyici etkiler"* ortaya çıkarmış. karalarda olası çakılma noktaları oldukları tahmin edilen asshai'nin, nefer'in, hyrkoon'un, dorne kolu'nun, moat cailin'in ve skagos'un etrafında yağlı kara taşlardan* harabeler; çevrelerindeki gerçeklikte ise hem doğal hem de büyüsel bozulmaların olduğu aşikar. özellikle twoiaf evreninin "beşinci temel kuvveti" sayabileceğimiz büyü'nün tabiatının bu çakılma noktaları çevresinde bozulmuş olması, o çevrelerdeki mutajenik birçok yaratığın da varlık sebebi olarak gözükmekte. dolayısıyla düştüğü yerlere zehir saçan ay meteorları'nın birçok garip bölgeye ve mahluka sebep olması, gayet oturmuş bir fikir. denizlerde ise, meteor yağmurunun kaldırması beklenen dev dalgaların gerçekliğine dair elimizde yazım kanıtları bulunmasından ziyade, kıyıları vuran bu dev dalgaların bir de "zehirli kan dalgaları" olarak tanımlanmış olması durumu var. özellikle demirdoğan efsanelerinde ay, kan ve dalga çok sık rastlanan ifadeler ve "kan dalgalarının vurduğu 'yeşil topraklıların' demirdoğanlara karşı olağandışı bir hızda ve sayıda öldükleri" de göz önünde tutulduğunda; mineral olarak kantaşı'ndan oluşan ve halihazırda zaten özünde zehir barındıran bu taşın, ay meteorları cisminde çakıldığı denizlerin dalgalarını da karartmış* olması tamamen akla yatmakta.

    yer'el düzlemdeki bu gerçekliklerin gök'sel anlatılara da yansıması kaçınılmaz elbette. kıta geleneklerinde kadınlar ay'a, ilk kanamaları da çiçek açımı'na benzetilir ancak azor ahai efsanesindeki bakire'nin çiçek açmış olması onu ne daha talihli yapmış, ne umutsuz aşkının peşinden koşmasını engellemiş ne de yer'e çakılarak ölmesine manî olabilmiştir. hatta kanamalıyken ateş ve zehir dönüşümleri geçirmiş olması onu artık, güneş'in kendisini aydınlatan ışıklı parmaklarından yoksun "karanlık bir tanrıça" haline getirmiştir.
  • 5: boz kral ve yeşilgörü

    eski "muazzam şafak", yeni "uzun gece" imparatorluğu'nun önde gelenleri; dünya'ya karanlığı ve kışı getirdikten sonra kurdukları bu düzenin sürekliliğini sağlamak istemişler. yeni inançlarının mabedi olarak yıldızlı bilgelik kilisesi'ni kurduran kantaşı imparator, imanı için kutsal ve amaçları için gerekli yağlı kara kantaşlarını ele geçirmek için bir seferberlik başlatmış. kilise'nin müritleri, mevki olarak özellikle kıta sahillerine inşa ettirilmiş kiliselerinden karaların ve denizlerin dört bir yanına dağılarak gök'ten yere indirilen tanrıça'nın kalıntılarını aramaya başlamış. bulunan kantaşları devasa yığınlar halinde imparatorluk'un merkezine taşınarak; başta payitaht asshai'nin inşaası olmak üzere imparatorluk'un diğer büyük şehirleri olan nefer'in, hyrkoon'un, yi-ti'nin ve nispeten küçük yerleşimleri sayılabilecek moat cailin'in ve skagos'un yapılarında kullanılmış. kantaşı imparator'un meşum hükmüne karşı koyanları durdurabilmek için imparatorluk'un sınırlarını korumak amacıyla beş kale olarak bilinen "kantaşı seddi" ve şeytan yolu olarak kara yolu ağları inşa edilmiş.

    bu devasa kantaşı toplaması gerçekleşirken, imparatorluk'un kerameti kendinden menkul bir amirali, devasa ve beyaz renkli sancak gemisiyle demir adalar'a uğramış. ancak kıta sahasının dorne kolu batısında kalan ve westeros olarak bilinen kısmına gelen tek imparatorluk sefiri de kendisi değil. çünkü westeros'un en eski liman şehri olan eskişehir'deki, asoiaf hadiseleri sırasında üzerinde meşhur uzun kule'nin kurulu olduğu yağlı kara savaş adası'nı yükselten; boğaz'ın ortasındaki müstahkem mevki olan moat cailin'i diktiren ve moat cailin'inin kuzeyinde kalan uç bölgesini* sınırlamaktaki gece nöbeti'nin 'kara kalelerini' inşa eden başka sefirlerin de olması gerekmekte.

    devasa beyaz gemisiyle demir adalar'a gelen boz kral, beraberinde meşum yıldızlı bilgelik kilisesi'nin öğretilerini ve hikmetlerini de getirmiş. azor ahai efsanesinin demir adalar üslubunca yorumuna kendisinin özne yapılması da tesadüf değil elbette. boz kral'ı birbirinden farklı birçok azor ahai temalı efsaneden farklı kılansa, onun tıpkı prometheus ve lucifer gibi "tanrıların ateşini çalan" bir özne olması. "tanrıların ateşi" ya da "göksel ateş", bilindiği veya şu an öğrenileceği gibi tanrısal bilgeliği temsil eder ve boz kral'ın da efsanelerde, demir adalar'ın sakinleri olan demirdoğanlar'a ateş yakmayı ve gemi yapmayı öğreten kişi olması, onun bilge yönünü ortaya koyar.

    ateş'i gök'ten nasıl çaldığına yönelikse iki anlatı mevcut. ateşi dünya'ya ilk anlatıda bora tanrısı'nı kızdırıp bir ağaca yıldırım atmasını sağlayarak, ikinci anlatıda ise gazabının dalgalarıyla demir adalar'ı boğan efsanevi deniz ejderi nagga'yı öldürüp canlı ateşini kendisine köle alarak getirmiş. tıpkı azor ahai'ye dair farklı anlatıların aslında tek bir olayı anlatması gibi, boz kral'ın iki anlatısı da aslında öznesi kendi olan tek bir olayı anlatır. bu olaya göre, hem bora tanrısı'nın attığı yıldırım hem de demir adalar'ı öfkesinden kudurttuğu dalgalarla boğan nagga; aslında batı denizi'ne çakılan tek bir ateş ayı meteoru. uzun gece'nin bitişinin ardından, nedeni bilinmeyen bir şekilde yok olan imparatorluk'un bir suretini demir adalar'da kurmaya başlayan boz kral; büvet ağacından yapılma gemisini demir adalar'daki bir koy'da karaya çıkarıp ters çevirerek kraliyet konağı; "nagga'nın çenesi" olarak bilinen büvet koltuğunu kendi tahtı ve "nagga'nın dişleri" olarak bilinen dikenli büvet bir halkayı da kendi tacı haline getirmiş. adalar'a büvet konağından hükmetmiş, denizkızı eşini o konakta almış ve bora tanrısı'na karşı olan savaşını da o konakta planlamış. tam bin yedi yıl boyunca hüküm sürmüş ve sonunda derisi, tıpkı saçları ve sakalı gibi kuruyup ceset gibi bozarana dek demir adalar'a hükmetmiş.

    bin yedi yıllık hükmü sırasında, demirdoğanların yeşil topraklar diye bildikleri westeros'a akın ettikleri savaşlar başladığında; boz kral'ın demirdoğanları karşısında yeşil topraklıların, normalden çok daha kısa sürede ancak çok daha fazla can kaybı yaşadıkları rivayet edilmiş. demirdoğanların ıslak cehennemden şeytanlar çağırmakta, zalim büyülerle korunmakta ve ellerinde de silah olarak maktûllerinin ruhlarını emip onlarla beslenen kara kılıçlar taşımakta oldukları nakledilmiş. azor ahai'nin, zoraki karısının ruhunu ve canını emen ışıksaçan'ın alaşımına kantaşı eklediğini bildiğimiz için boz kral'ın demirdoğanlarının da aynı usûlü kullanma oldukları aşikar. yine bu kılıçların tıpkı ilkel-valyria çeliği gibi bir alaşımdan dövülen ışıksaçan gibi, siyaha çok yakın bir koyu gri renge sahip olarak anlatılması da boz kral efsanesi ile azor ahai anlatısında bir diğer paralellik. oluşan belirginliği taçlandıran şey ise demirdoğanların kökeni belli olmayan efsanevi deniztaşı tahtı'nın, azor ahai'nin tapındığı yağlı kara kantaşlarından şekillendirilmiş olması. iki kahramanın da aynı kültürün mensubu oldukları, bu paralelliklerle ortaya çıkar.

    boz kral'ın büvet ağaçlarına neden bu kadar bağlı olduğunun sırrı ise, kendisine dair ilk anlatıda gizli. kendisini kızdıran boz kral'a bir yıldırım atarak bir ağacı ateşe veren bora tanrısı, insanlara istemeyerek de olsa 'göğün ateşini' yani 'tanrısal bilgeliği' aktarmış. bu anlatıdaki "yanan ağaç" ise, kemik beyazı gövdeye ve kan kırmızı yapraklara sahip büvet ağacı. tıpkı dünyamızdaki çınarlarınki gibi çıkıntılı beş parmak şeklinde olan yaprakları, asoiaf'ta birçok kez "kanlı" ya da "yanan" bir el olarak betimlenir. yeşilgörü sayesinde büvet ağaçlarına zihnen bağlanıldığında hem gezegenin tüm geçmişinin hem de (ağaçların dikili olduğu yerlerle sınırlı olmak üzere) başka mekanların aynı ve farklı zaman dilimlerindeki hallerinin görülüp izlenilebileceği düşünüldüğünde; muhtemel bilgi'nin nitel ve nicel olarak ancak bir tanrıya ait olarak kabul edilmiş olması da anlaşılabilir. westeros'taki ilk insanlar zaten büvet ağaçlarını direk eski tanrılar olarak bilir ve işbu özellikleriyle büvet ağaçları, hem boz kral kültünün hem de azor ahai efsanelerinin ortak bir desenidir. boz kral'ınsa büvet ağacından bir tahtta, derisi tıpkı saçları ve sakalları gibi kuruyup ceset gibi bozarana kadar bir süre oturarak hüküm süren ve tanrısal bir bilgi ağına erişim sahibi bir insan olarak tasvir edilmesi; kendisinin zaten büvet ağına bağlanabilmek için bir yeşilgören olmasını şart kılmakla birlikte onu, ormanın çocukları'yla ilişkili kılar. çünkü yeşilgörü ve derideğişimi yeteneklerini kanlarında taşıyan ve yurtlarını istila eden ilk insanlar'ı durdurmak için, seferler esnasında kara köprüsü olarak kullanılan dorne kolu'na deniz çekici'ni indir(t)en yeşilgörenler ormanın çocukları'ydı. onların büyüsüyle dorne kolu'nu parçalayıp dalgalara gömen deniz çekici'ninse bir ay meteoru olduğu aşikar.

    westeros anlatılarında bu meteorun kol'a, çocuklar'ın büyüsüyle bir çekiç/bora/yıldırım gibi inmiş olarak anlatılması ise demirdoğanların, daha önce izah edilmiş "kanlı ay" ve "kanlı dalgalar" desenleriyle bir araya otuotururünkü alevlerle yanan ay meteorları ateş'i yücelten bir kültür için ejderha olarak yorumlanabilecekken kan'ı, bora'yı dalgalar'ı yücelten bir kültür tarafından da "kanlı kılıç", "yere akan ay kanı damlaları", "büvet ağaçlarının yapraklarını kızartan yıldırım" ve hatta "tanrıların ateşiyle alev almış bir meşale" olarak dahi yorumlanabilir. kantaşlarına tapınmanın boz kral tarafından adalar'ın demirdoğanlarına boğulmuş tanrı inancı, uzun gece'den sonra gök'teki diğer tanrıça olan buz ayı'nın tekrar doğuşunun da "zaten ölmüş olan ölemez ancak yeniden doğar, daha güçlü ve daha zorlu!" şiarı şeklinde öğretilmiş olduğunu fark ettiğimizde ise taşlar iyice yerine oturur. buradan hareketle boz kral'ın ya bizzat azor ahai ya da inanılmaz karanlık güçlere sahip yeşilgören bir müridi olduğu sonucuna ulaşırız.

    büvet ağaçları ilişkisine dair güzel bir temel de demirdoğan efsanelerinde boz kral'ın gemisiyle birlikte konağını, tahtını ve tacını oluşturan beyaz ağaca ygg ağacı dendiğinin geçmesinden oluşur (nordik mitolojiden yggdrassil atfı elbette). ygg ağacı'na bağlanıp dünya'nın o anki tanrısal bilgisine sahip olan bir yeşilgören ise elbette halkı için güzel bir odin the allfather tasviri. beyaz ağaçların ortasında, o beyaz ağaçtan yapılma bir tahtta oturup yine o beyaz ağaçtan yapılma bir taç giyerek, bedeni cesetleşinceye dek uzun yüzyıllar hüküm sürmek ise; çok muhtelemen boz kral'la başlayan ancak onun bu yeşilgörü yeteneğini bilişsel miras sayıp kendilerince sürdüren ormanın çocukları'na mâlolan bir gelenek. hem "yürek ağacı" hem de tahtı olan büvet'e zihnen ve bedenen bağlı olarak tanrısal bilgeliğiyle demir adalar'ı, boğulmuş tanrı inancını, eskü usûl'ü ve demir bedel'i yüzlerce yıl yönetmiş olan boz kral'ın; ya bizzat kantaşlarını ele geçirme harekatına katılan azor ahai ya da azor ahai'nin, güçlerini gerektiğinde kendi emelleri için kötüye kullanmaktan çekinmeyen karanlık ve güçlü bir yeşilgören müridi olduğu sonucuna ulaşırız. her iki ihtimalde de ateş ayı âfeti'nin göksel etkilerinin yerel düzlemde de tekrarlamakta olduğunu fark ettiğimizdeyse söz konusu âfet'in; gezegenin yalnızca fiziksel varlığını sarsmadığını, uzay zaman dengesindeki kararlı halini de bozduğunu ve gezegeni, geçmişte yaşanılanları gelecekte de tekrar yaşayacak şekilde bir bengidönüş'e hapsetmiş dahi olabileceğini idrak ederiz.

    azor ahai efsanelerini boz kral kültü olarak westeros'a eklemleyecek son bağıysa bize demirdoğan efsanelerinde; demir adalar halkının neredeyse her şeyleri olan gemilerini sıklıkla tanrılar, su ejderleri/yılanları, krakenler ve hatta balıklar ile ilişkilendirmeleri verir. yerel düzlemdeki göksel anlatılar olan bu anlatılarda demirdoğanların gemilerini su ejderlerine benzetmeleri; 'su ejderi'ne benzetilen gemilerin 'deniz ejderi' olarak da simgeleştirilebileceğini, bu 'deniz ejderi'nin eğer bir de tanrısal ağaçların kerestelerinden yapılmışsa 'yüzen tanrılar' olarak bile anlaşılabileceğini gösterir. asoiaf'ta stannis baratheon'un ejderkaya'da reinkarne olmuş azor ahai ilan edildiği sahne bu minvalde incelenirse r'hllor rahibesi melisandre'nin, vaktiyle targaryen'leri essos'tan ejderkaya'ya taşımış ve eski valyria tanrılarının adını taşıyan ancak sonra hanedanın ibadet gereksinimi için keresteleri yedi'nin suretlerine dönüştürülen gemilerin kalıntılarını yakmış olduğu idrak edilir. nasıl ki azor ahai tanrıçayı gök'ten indirip kalıntılarının gezegen atmosferine girerken alev alarak ejderha olarak anılmasını sağlamışsa; boz kral'ın da gök'ten düşen yıldırım, ejderha, çekic, tanrısal kan yağmuru ve hatta bizzat bir tanrıça olarak yorumlanabilecek bir göksel varlığın tüm bilgisini ve gücünü kendi amaçları için kullandığını fark ederiz.

    son olarak boz kral'ın asoiaf için ne anlam ifade etmekte olduğuna gelelim. göksel olayların yerel anlatıları olan efsanelerin, twoiaf bengidönüşünün arketiplerini oluşturduğunu biliyoruz. bu minvalde boz kral arketipine uyan bir asoiaf karakterimiz olup olmadığına geldiğimizdeyse karşımıza; tıpkı kantaşı imparator gibi kardeşini öldürüp onun tahtını alan, eski inancının rahiplerinin görülerinde bilinen tüm tanrıları tahtının dibine sermiş olarak imgelenen, (varsa eğer kendi inandığı tanrı hariç) tüm tanrılara savaş açtığını açıkça söylemekten çekinmeyen, üç gözlü karga hakkında bilgi ve büyük ihtimalle yeşilgörü sahibi olan, gezegen üzerinde kimsenin görmek dahi istemediği metruk ve melun yerlere yelken açıp oralardan diğer pek çok egzotik ganimetin yanısıra bir de "ejderhalara hükmetmesini sağlayan bir valyria borusu" ile dönen bir karakter mevcut. kendisi demir adalar'ın meşru kralı ve şahsi arma olarak da "iki karga tarafından tutulan kara bir demir tacın altında siyah gözbebekli, kapaksız bir kırmızı göz" kullanan euron "kargagöz" greyjoy elbette. arması dahi şahsi arketipine dair dolunay kadar aşikar bir sembolizme sahip olan, muhtemelen küçüklüğünde sahip olduğu yeşilgörü yeteneği sebebiyle üç gözlü karga tarafından kendisinin yerini alması için tıpkı brandon stark gibi ikna edilmeye çalışlmış, boğulmuş tanrı'nın sehven hizmetkârı, eskü usûl'ün dirilticisi, kazandığı her şeye demir bedel'le sahip olan, demir adalar'ın yüzlerce yıl aradan sonra görmüş olduğu ilk kaya ve tuz kralı, sükunet isimli dargemi'nin kaptanı "sessiz kraken".
  • 6: coldhands ve son kahraman

    twoiaf'ın yaratıcısı george r. r. martin, asoiaf'ı bir düşsel kurgu olarak tasarlamış ancak aynı zamanda bir bilimkurgu yazarı olduğu için de, eserinin kurgusal iç tutarlılığının gücünü bilimsel fenomenlerden almasını istemiş. dolayısıyla kurgusunu twoiaf'ı bilim ile yeterince rayına oturttuktan sonra kurgusunu düşsellikle zenginleştirerek örmüş. bu evrende temel kuvvetler'in beşincisi olarak addedilebilecek büyü bile gerçeklik sınırları içerisinde bilim ile sınırlandırılmış durumda ve gerçeküstü şekilde zuhur ettiği her bir olay da, planetos'un bilimsel ve doğal varoluşunda birer kırılma anlamına geliyor.

    bilimsel fenomenlerin dahi kendisini ve ötesini açıklamakta yetersiz kaldığı ölüm ise, büyü'den sonra twoiaf için en güçlü ikinci temayı oluşturuyor. bu evrende ölenler eğer büyüsel bir 'benlik muhafazasına'* sahip değillerse; ölümün yarattığı şoktan, ölüme yol açan fiziksel hasarların etkilerinden ve ölümlerine neden olan durumlarla koşullardan zarar görerek dünyayı terk ediyorlar. büyüsel bir şekilde dirildiklerindeyse evrenin fiziksel gerçekliğine geri dönmüş oldukları için ölüm şokunu, canlarını alan fiziksel hasarları ve etkilerini, ölümlerine neden olan durumları ve koşulları yaşamaya devam eder biçimde geri dönüyorlar (robert baratheon öldüğü halde kendisi adına verilmiş nehirdiyar'ı koruma ve gregor clegane'i tevkif etme görevlerine saplantılı beric dondarrion, neredeyse tüm ailesini kızıl düğün'de elinden alan frey'leri tek tek ipe çeken catelyn stark gibi).

    asoiaf'ta büyüsel bir şekilde ölümden dönen cesetlere hortlak manasında wight deniyor. wightları sınıflandırmak gerektiğindeyse karşımıza; buz büyüsü'nün tanrısı büyük öteki'nin kulları akgezenler tarafından diriltilen buz wightları, ateş büyüsü'nün tanrısı r'hllor'un kızıl ruhbanları tarafından diriltilen ateş wightları, kan büyüsü'nün kısasa dayalı gücüyle ölüm büyücüleri tarafından diriltilen kan wightları, su büyüsü ile deniz rahipleri tarafından diriltilebilen su wightları ve doğa büyüsü'nün yeşil ruhbanları tarafından derideğiştirme ve belki de önceki yüce büyülerden birinin karışımı kullanılarak diriltilen derideğiştiren wightlar çıkmakta. asoiaf'ın güncel ânına göre bu wight cinslerinin ilk ikisi yazar onaylı iken son üçü henüz onaysız ve haliyle de teorik durumdaki cinsler.

    ilk cins olan buz wightları, büyük öteki'nin yer'deki kuvveti olan buz büyüsü'nü kullanan müritleri akgezenler tarafından diriltilen cesetler. dolaşım sistemlerinde çürümeden kalabilmiş kanları, el ve ayak tabanlarında toplandığı için ilgili kısımlar haricinde ölü beyazı bedenlere ve buz büyüsü'nün tezahürü olan, içeriden parlak mavi ışıklarıyla parlayan gözlere sahiplerdir. destek ve hareket sistemlerinin çürümüşlük düzeyine göre olan işlerde, genellikle bir noktadan diğerine giderken yollarına çıkan tüm canlıları öldürüp efendilerine yeni kukla cesetler haline getirerek hizmet verirler. çürümeleri dirildikleri andan itibaren buz büyüsü tarafından durdurulmuştur. insanî benliklerini ve gereksinimlerini hatırlamazlar, korku türündeki hemen yapımda karşımıza çıkan tipik zombi tiplemesidir.

    bilindiği kadarıyla, tüm bilinçli varlıklar ve hayvanlar buz wightı yapılabilmektedir. hareket ederken çevrelerini saran bir soğuk hava dalgası tarafından takip edilirler. ateş*, ejdercamı/donukateş/obsidiyen* ve valyria çeliği* onları tekrar diriltilene dek ebedi uykularına geri yollayabilmektedir.

    bu wight cinsinin tek istisnası ise tekinsiz orman'ın koruluklarında nöbet tutan ve üç gözlü karga'nın emrinde çalışan soğukel'dir.

    ikinci cins olan ateş wightları ışık tanrısı r'hllor'un kızıl ruhbanları tarafından, tanrılarının yer'deki kuvveti olan ateş büyüsü kullanılarak diriltilen cesetlerdir. diriltme âyini ve sonrasında verilecek yaşam öpücüğü, töreni gerçekleştirecek kızıl rahibin tasarrufunda bulunduğundan genellikle ilgili ruhbanların r'hllor uğruna diriltilmeye layık gördükleri kişilerin bedenlerine uygulanır. cesedin ölü kalmışlık ve çürümüşlük süresi, dirilmiş halinin niteliklerini belirler. bir tür büyüsel yan etki veya ateş büyüsü'nün tezahür imgesi olarak gözbebeklerinde kırmızılaşma görülebilir*.

    buz wightlarının aksine ateş wightları, bütün vücut sistemleri çalışır halde dirilirler ancak vücutlarının gereksinimlerini dikkate almak zorunda değillerdir ve zihinsel olarak ölümü onlara yaşatan zamana, mekâna, kişilere ve olaylara saplantı edinmiş şekilde geri gelirler. bu özellikleriyle korku yapımlarının hayalet'lerini anımsatırlar. dirildikleri anda çürümeleri ateş büyüsü tarafından durdurulur hatta insanî yaşamın fiziksel gerçekliğine tüm boyutlarıyla tekrar geri dönerler ancak canlarını almış olan veya dirildikten sonra uğramış oldukları hasarlar iyileşmez. kanları dolaşım sistemi dışına çıktığında isteklerine bağlı olarak tutuşturulabilir ve bu yüzden 'alevli korkuluk' olarak da anılırlar. dirilmelerini sağlayan ateş büyüsü, hayattaykenki benliklerinin ölümden ve çürümeden kurtulabilmiş kalıntılarını günbegün tüketir; her dirilmede bu süreç daha hızlı ve güçlü işler, öyle ki bir ateş wightı olarak uzun süre yaşamak gerçekten bir insan korkuluğuna ya da cismanî bir hayalete dönüşmek demektir. diriltme âyininde kızıl ruhban tarafından hayat öpücüğüyle içlerine üflenen yaşam ateşini, seçmiş oldukları başka bir cesede üfleyerek ateş wightı suretindeki süregidişlerinden vazgeçmeyi seçebilirler.

    yazar onaylı olarak beric dondarrion ve catelyn stark, onaysız ve teorik olarak da asshaili melisandre ve daenerys targaryen bu türdeki wightlardandır.

    sıralamada üçüncü, teorik olarak birinci cins olan kan wightları, hem marwyn gibi 'büyük' ve qyburn gibi 'yarım' üstadların hem de ölüm büyücülerinin; ölüm'ü ve doğasını anlamak için canlı canlı üzerlerinde çalıştıkları kurbanları yavaşça öldürüp cesetlerini, onlardan elde ettikleri bilgileri kan ve ölüm büyülerinin gücüyle birleştirerek diriltmeleriyle oluşur. maliyet/fayda oranı en yüksek olan wightlardır çünkü frankenstein misali farklı bedenlerden alınan değişik vücut sistemlerinin, dokularının, organlarının ve hatta kanlarının tek bir konak bedende birleştirilmesiyle oluşturulurlar. hareket güçlerini bedenlerindeki kara renkli büyülü kandan alırlar, itaatleri yalnızca onları dirilten ve diriltenin devr-i itaat yaptığı kişileredir, insanî gereksinimleri yoktur ve benliklerini pek az anımsarlar, çürümelerinin ve almış oldukları beden hasarlarının sağaltılması gerekir. bedenlerinin fiziksel veya büyüsel bütünlüklerini bozan ya da tahrip eden şeyler ile hasara uğratılıp yok edilebilirler. kan wightı yaratımı, muhtemelen eskilerin muazzam şafak imparatorluğu'ndan kalan tehlikeli ve müsrif bir disiplindir, asoiaf'ta bilinen tek örneği ise gregor clegane'in mantikor zehriyle haşredilmiş bedeninin nice başka insandan alınan vücut kısımlarıyla sağaltılabilmiş hali olan robert strong'dur.

    sıralamada dördüncü, teorik olan ikinci cins olan su wightları; denizel inançları olan ruhbanlar tarafından bir çesit subüyüsel dirilme âyini sonrasında içlerine yine hayat öpücüğüyle, ama bu kez yaşam nefesi üflenerek diriltilen cesetlerdir. demirdoğanların "bir kez ölen bir daha ölemez ancak daha güçlü ve daha zorlu olarak yeniden ayağa kalkar" şeklindeki inanç şiarları ve inanç'larına katılmak isteyenleri 'boğulmuş rahipler'ce önce dalgalarda boğarak bayıltıp sonra da nefes öpücüğüyle ayıltma âyinleri düşünüldüğünde, boğulmuş tanrı inancının su wightlarıyla bir bağlantısı olduğu düşünülebilir. onları diri tutan yaşam nefesini paylaşma tercihleri olup olmadığı bilinmese de, fiziksel ve zihinsel olarak ateş wightlarına oldukça benzemektedirler. baratheonların aile soytarısı yamalıyüz, oldukça muhtemel bir su wightı'dır.

    hem sırada hem de teoride sonuncu ve en ilginç wight cinsi olan derideğiştiren wightlar ise insan bedenlerini ölüm ânından hemen önce terk ederek hayvan yoldaşının derisine kaçan derideğiştirenlerin; ateş, buz, su ya da kan büyülerinden biriyle önce insan bedenlerinin diriltilmesi; sonra da derisine kaçmış oldukları hayvan yoldaşının bedenindeki ruhlarının bir çağrı kurbanı âyiniyle, diriltilmiş ve koma halinde olan insan bedenlerine kaçırtılması suretiyle meydana gelir.

    bir derideğiştiren, beden ölümü yaşarken kendi derisinden içgüdüsel olarak kaçıp kendisine en yakın hayvan yoldaşının bedenine bürünür ve bu şekilde insanla hayvanın bilinci tek bedende birleşir. beden hayvana ait olduğu için hayvanın benliği bir süre sonra insanınkine galip gelir ve derideğiştirenin insanî benliği giderek hayvanın sadece bir benlik parçası olmaya kadar indirgenir. bu sebeple diriltilmelerinden önceki en önemli mefhum, ölüm ve kaçış ânından sonra geçen zaman miktarıdır. beden ölümünden saatler veya günler sonra diriltilen bir derideğiştiren çok az bir miktarda hayvanlaşmışken, haftalar veya aylar sonra diriltilen bir derideğiştirenin insan benliğinden geriye çok bir şey kalmamış olabilir.

    derideğiştireni içine kaçmış olduğu hayvan derisinden kendi derisine çağırmanın iki yolu vardır, konak canlı olan hayvana çok şiddetli bir acı yaşatmak veya konak canlı olan hayvanı doğrudan kurban etmek. böyle bir acı veya ölüm ânında insanın benliği, tıpkı vaktinde içgüdüsel olarak kendi bedenini de terk etmiş olduğu gibi, zaten kendisine ait olmayan ve onu insan yapan her şeyi günbegün silen ve bir de artık ölmekte olan hayvanın bedeninde kalmaktansa diriltilmiş kendi bedenine kaçmayı tercih edecektir.

    derideğiştirme ve belki de yeşilgörü bu dirilişte başrol oynadığı için, derideğiştiren wightların sadece ormanın çocuklarına ve çocuklarla simbiyotik bir yaşam sürmeyi başarabilmiş yeşil insanlara mahsus olduğu varsayılır. wight'ın dirildikten sonra sahip olacağı fiziksel özelliklerini beden ölümünü gerçekleştirmiş şartlar ve dirilmesini sağlayan büyünün çeşidi belirler. zihinsel özellikleri ise dirilene kadar uğramış olduğu hayvanlaşma haricinde hasar görmemiş durumda olacaktır.

    derideğiştiren wight olduğundan şüphelenilen asoiaf karakteriyse bedeni bariz şekilde buz büyüsüyle diriltilmiş ancak insanî özellikleri beden ölümü anındaki durumunda kalabilmiş olan soğukel'dir.

    açıklanan wight cinsleri içerisinde en ilginci, tabi ki derideğiştiren wightlar. buz, ateş, kan ve su wightları ölümden sonra gidilen yerden bir şekilde fiziksel ve zihinsel hasara uğramış olarak dönüp dirilirken derideğiştiren wightlar, insan bedenlerinin ölü kaldığı süre miktarınca zihnen maruz kaldıkları hayvanlaşma haricinde bir hasara uğramamış olarak dirilebilmekteler. bu da onları ne uzun geceden; ne de uzun kış'ın otuz metre yağan karlarından, gözyaşı donduran soğuğundan, kıtlığından ve açtığından etkilenen; tüm bunlara karşı ölümüne bir bağışıklık kazanmış, benliklerini ve zihin sağlıklarını da yitirmemiş olma durumlarıyla en iyi nitelikteki wightlar yapıyor.

    aslen ormanın çocukları'na mahsus olduğu düşünülen derideğiştirme ve yeşilgörü, dorne kolu'ndan geçerek westeros yarımadası'na ulaşan ilk insanlar'ın çocuklar ile kurduğu temaslar sayesinde insanlığın becerileri arasında da görülür olmuş. çekişmektense anlaşmayı seçen iki tür arasında, bu temasları sıhhatli şekilde sağlayıp yürütebilmeleri için yeşil halk olarak bilinen türlerarası simbiyotik bir topluluk kurulmuş. yeşil halk'ın ilk insanlar kanadı olan yeşil insanlar; tunç madenini işler, sahip oldukları derideğiştirme yetenekleriyle genellikle onları taşıyabilecek ebattaki geyikleri* sürer, derisine büründükleri kuzgunlarla haberleşir, muhtemelen hayvan üslubuyla işli geyik temalı zırh takımları kuşanır, yeşilgörenler ve üç gözlü karga ile de büvet ağacı ağını kullanarak iletişime geçer imişler. her bin insandan bir derideğiştiren, her bin derideğiştirenden bir yeşilgören ve her bin yeşilgörenden bir tane üç gözlü karga çıksa da yeşil insanlar öznesinde ilk insanlar; iki türün tümevarımsal şekilde oluşturup inşa ettiği eski inanç'ın yeşil peygamber'i sayılabilecek üç gözlü karga'lık makamına dahi ulaşabilir olmuşlar. çocuklar'ın yeşil peygamber'i ya da ilk insanlar'ın üç gözlü karga'sı, uzun gece'yi sona erdiren şafak savaşı sırasında iki türün direnişini örgütlemiş ve ilk insanlar'ın umutsuzca çocuklar'ı arayan son kahramanı'na hayatî yardımlar ihsan etmiş. eski inanç'ın kalbindeki varlıktan aldığı yardımla direnişi toparlayıp önderi haline gelen son kahraman da, elinde sihirli kılıcıyla önderlik ettiği yeşil halk ittifakına zaferi getirmiş.

    üç gözlü karga veya yeşil peygamber makamının yüzlerce ve binlerce yıl boyunca sayılamayacak kadar çok kaimi olsa da, yeşil ittifak'a zaferi getiren bu son kahraman'ın "kim?" ya da durumu "artık canını kaybedecek kadar umutsuzken onu birden ittifak güçlerinin kudretli kumandanına dönüştürebilecek ne gibi yardımlar almış?" olduğu soruları; ancak twoiaf'ın her anlatısı gibi onun da kendi efsanesinin incelenip göksel ve yerel düzlemlerde çözümlenmesiyle aydınlanabilecek gizemler.

    efsaneye göre uzun gece sırasında ittifak güçlerinin kaybetmiş olduğu şeyleri artık sadece üç gözlü karga'nın ve emrindeki yeşil halk'ın büyüleri sayesinde geri alabileceklerine inanan son kahraman; yanında köpeği ve 12 yoldaşıyla birlikte at sırtında gece nöbeti'nin kalelerinin dahi kuzeyine geçerek tekinsiz orman'a girmiş. yeşil halk'ın gizli korunağını* bulmak için karlarla kaplı, gözyaşı donduracak kadar soğuk ve uzun gece kadar zifirî karanlık ormanda yoldaşlarıyla birlikte önce atları, sonra birer birer kendileri ve en son da bizzat kendisinin köpeği öl(dürül)üp kal(k)acak kadar uzun yıllar boyunca ormanda aranıp durmuş. akgezenlerin ölen her canlıyla birlikte güçlenen ölüler ordusu daima etraflarındaymış. o amansız soğukta cesetlerle savaşa savaşa elinde kırıklara ayrılmış tunç kılıcı artık kabzasız kaldığı için kendi ellerinden kanlı parçalar koparmaya başladığında, tazı büyüklüğündeki ölü örümceklerinin sırtından kanının kokusunu alıp onu takip etmeye başlayan akgezenler tarafından sıkıştırılmış. içine düştüğü bu umutsuz durumdan ise onu arayışında olduğu yeşil halk kurtarmış. büvetaltı'nda "iyileştirilen" ve silah olarak da çocuk işi donukateş bir kılıç kazanan son kahraman, savaşa efsanevî bir şekilde geri dönmüş. tekinsiz orman'dan başlayarak bütün kuzeydiyar onun önderliğindeki ittifak güçlerince temizlenmiş ve şafak savaşı'nın kaderini belirleyen son çarpışmada kazandırdığı nihaî zaferden sonra, güneş yeniden doğmuş.

    ilk safhası son kahraman ve 12 yoldaşı için ehven-i şer bir son, ikinci safhası ise ilk insanlar ve ormanın çocukları için muazzam bir zafer ile biten bu anlatıda son kahraman'a ormanda öldürülmek üzereyken sağlanan ilk yardımın; içine ne akgezenlerin ne de kukla cesetlerinin girebileceği bir sığınak* temini olduğu kesin. o şartlarda ölmek üzereyken kendisine edilebilecek tüm diğer yardımların ilk basamağı sığınak temini ile başlar çünkü. ancak onu sadece buz büyüsü'nün 'beyaz gölgelerinden'* ve kuklalarından korumak, ittifak güçlerine zafer kazandıracak şanlı kumandanı yaratmaya yetmeyeceğinden son kahraman'a başka yardımlar da edilmiş olmalı.

    o'na dair ileriki çağlarda gece nöbeti tarafından tutulmuş bir kayıt, edilen bir diğer yardımı açığa çıkarmakta. büvetaltı'ndan daha güçlü ve daha zorlu şekilde iyileşmiş olarak çıkan son kahraman, ilgili kayıtta "elinde ejderçeliğiyle savaşır halde" rivayet edilmiş. maden işleme hünerine sahip olmayan ormanın çocukları'nın imkânları, sahip oldukları maharetleri ve kurulmuş olduğu ilk günden itibaren gece nöbeti'ne sağlamış oldukları ejdercamı/donukateş/obsidiyen istihkakı düşünüldüğünde; bahsi geçen ejderçeliği'nin bir obsidiyen metaforu olduğu açıkça anlaşılabiliyor. ancak eline sihirli bir kılıç vermek de son kahraman'ı ilgili efsanevî kumandana dönüştürmeye yetmeyeceğinden, almış olduğu en büyük yardım tüm şafak savaşı'nın seyrini degiştirebilecek bir şey olmalı. bu şey; uzun gece'nin karanlığına, akgezenler'in soğuğuna, her ölenle güçlenen ölüler ordusu'na, kıtlığa, açlığa ve tüm bunlar yüzünden gerçekleşeceği neredeyse kesin olan ölüm'e bile dayanabilmenin bilgisi olmalı.

    bu varsayımdan hareketle 'yeşil halk' öznesinde ormanın çocukları'nın son kahraman vesilesiyle tüm insanlığa, daha güçlü ve zorlu bir yaşam gücü kazanmak için usûlüyle bir kez ölmeyi ve hem derideğiştirme hem de büyü sayesinde bir wight olarak dirilmeyi öğrettiklerini çıkarabiliriz. son kahraman ve bir ihtimalle de 12 yoldaşı, birer wight haline gelerek akgezenler'i yenme konusunda yeşil ittifak'ın elindeki en etkili silahı oldular zira uzun gece'nin getirdiklerine insan veya canlı kalarak dayanabilmek mümkün değildi. onlar halklarının iyiliği için nöbetleri gece çökünce başlayan ve son uykularına kadar devam edecek olan; diyar halklarını koruyan kalkan, uyurları uyandıran nida ve karanlıktaki kılıç olan; tüm hayatlarını çökmüş olan o gece ve sonrasındaki tüm gecelerde tuttukları nöbet'e adayan; "bilerek ve isteyerek bilinçli derideğiştiren wightlar'a dönüşmüş" ilk gece nöbetçileri oldular.

    yerel anlatısı bu şekilde olan efsanedeki 12 yoldaş ise gerçek hayatta muhtemelen gece nöbeti'nin ya ilk 12 mensubu ya da ilk 12 lord kumandan'ı idi ve kumandan ihtimali doğruysa, önderleri olan son kahraman'ın da 13. lord kumandan, yani sur hattının kuzeyinden bulduğu ay tenli ve yıldız gözlü bir kadını eş olarak alıp kendini gece kralı ilan eden kişinin ta kendisi olması gerekiyor.

    twoiaf'ta efsanevî kahramanların asoiaf için birer arketip veya bürünülecek rol oluşturduklarını biliyoruz. ancak derideğiştiren wightk söz konusu olduğunda, asoiaf'tan 8000 yıl önce son kahraman'ı oynamış olan derideğiştiren'in hâlâ hayatta olması ihtimali doğmakta. bu derideğiştiren ayrıca varsayılan üzere nöbet'ine ihanet edip adı kayıtlardan silinecek şekilde lanetlenen* biriyse, belki de utancı yüzünden kendi kefaret yürüyüşünü başlatmış ve samimiyeti sayesinde yeşil halk'ın yardımını kazanabilmiş de olabilir. kazandığı yardımla elde ettiği sihirli silahı ve güçleri ile de halkına ve müttefiklerine nihaî sanılan zaferi getirmiştir belki. kazanılan zaferin nihaî olmadığını ve hem uzun gece'nin hem de beyaz gölgelerinin geri geleceğini bildiği için de belki kefareti gereği nöbetini hâlâ tutmaya devam ediyordur.

    asoiaf'ta ve hatta twoiaf'ta ilgili efsaneden çıkardığımız özelliklere ve ihtimallere uyan bir karakter olup olmadığına baktığımız zamansa karşımıza asoiaf'tan soğukel ve gece kralı, twoiaf'tan azor ahai efsanelerinin hem kuzey westeros yorumu olan 12 yoldaşlı son kahraman ve hem de nordik yorumu olabilecek eldric gölgekovalayan çıkmakta. tıpkı azor ahai efsanesinin anlatılarında olduğu gibi, belki de tüm bu kahramanlar aslında aynı kişidir ve o kişi de bizim soğukel'imizdir.

    fiziksel özelliklerinden kesinlikle bir buz wightı olduğunu çıkardığımız soğukel, ormanın çocukları'na göre "çok uzun zaman önce öldürülmüş" bir geçe nöbetçisi. bir insan ile bir çocuk'un "çok uzun yıllar" ile kastetmiş olabilecekleri şeyleri kıyasladığımızda, karşımıza en azından yüzlerce ve yüksek ihtimalle de binlerce yaşında bir varlık çıkıyor. bu soğukel boynuna yüz hatlarını gizleyen ve asla çıkarmadığı bir atkı takıyor, olağan şartlar altında tüm hayvanlar wightlardan ölümüne tiksinir ve korkar iken tıpkı yeşil insanlar gibi bir sığın geyiğine binebilip keşif ve iletişim faaliyetlerini sürekli yakın çevresinde dolanan bir kuzgun sürüsüyle halledebiliyor, bindiği sığını öldürmesi gerektiğinde ona ölümü sanki bir dosta veda eder gibi ve ilk insanlar'ın farika alâmeti olan tunç bir bıçakla anlaşılmayan bir dilde ağıt yakarak sunuyor.

    bu sunu gerçekleştiğinde yanında bulunan brandon stark'ın ve reed kardeşlerin anlamadığı bu dil, eşleşmekte olan onca diğer özelliğin işaret ettiği üzere ya ilk insanlar'ın* ya da bizzat ormanın çocukları'nın* dili olmalı çünkü westeros'ta son birkaç bin yıldır ortak dil haricinde türlerarası müşterek şekilde konuşulan başka bir dil yok. canını alanların wightlar olduğunun ima edilmesi, o'nun yaşadığı dönemin wightların son kez görüldüğü şafak savaşı günleri olduğunu gösteriyor ve bu da kendisini, aynı kişiler olduğuna şu aşamada emin olmamakla beraber, son kahraman'la ve eldric gölgekovalayan'la aynı döneme oturtuyor. tüm bunlarsa asoiaf'tan 8000 yıl öncesine ait ve buradan da soğukel'in son 8000 yıldır gece nöbeti kalelerinin dahi kuzeyindeki ıssız ve ölü topraklarda nöbet tutan, birileriyle çok nadir iletişime geçen, insanı insan yapan tüm gereksinimlerden uzakta, sürekli tek başına, bu şartlarda binlerce yıl süregidip de intihar etmemiş olması çok ilginç bir karakter olduğunu çıkarıyoruz. dolayısıyla bu soğukel ya twoiaf'ın en özverili ve fedakâr karakteri ya da işlemiş olduğu cürümler yüzünden tuttuğu nöbet'in bittiği kendisine takdis edilene kadar bir kefaret nöbeti tutmaya mahkum edilmiş biri. bu öyle bir kefaret ki ona ne gece nöbeti'nin siyahlarını bıraktırabiliyor ne de kendi canını aldırabiliyor.

    işlediği suçlar yüzünden gece nöbeti tarihi boyunca bu kadar ağır bir cezaya çarptırılabilecek tek bir gece nöbetçisi var: uzun gece'de kendisine ay kadar beyaz tenli ve yıldızlar kadar mavi gözlü bir kadın alıp gecekalesi'nde bağımsızlığını ilan, akgezenler'e insan kurban, ağza alınmayacak denli karanlık âyinlerle buz büyüsü'nün tanrısı büyük öteki'ye ibadet eden; nöbet'in 13. lord kumandanı, bu isimle anılan ilk ve tek gece kralı. nöbet'in kuzeyindeki ve güneyindeki ilk insanlar'ın ittifakıyla gecekalesi'nden sökülüp atılan, akıbeti hakkında sadece "lain adının insanlığın tüm hafızasından silindiği" bilinen melun karga.

    bu özellikleri planetos'un gezegensel fenomeni olan azor ahai efsanelerine uyarladığımızdaysa elimizdeki desenlerden ortaya çıkan karakter özgeçmişi bizi, elinde ışıksaçan'la şafak savaşı'na önderlik edip insanlığa zafer kazandıran efsanevî kahraman azor ahai'nin kuzey westeros ya da nordik bir sürümü olduğunu düşünebileceğimiz eldric gölgekovalayan'a ulaştırır (eldric nordik dillerde yaşlı kral demek). eldric şayet bir yeşil insan ise bu onu derideğiştirme ve büvet ı yüzünden boz kral'ın halkıyla, gece nöbetçisi ise şafak savaşı'yla, 13. lord kumandan ise gece kralı'yla ve son kahraman ise de soğukel'le ilişkili kılar.

    bu dört ilişkiyi tek bir cv'de topladığımızdaysa boz kral'ın büvet ağı ve yeşilgörü bilgeliğini bir yeşil insan olarak kullanan, gece nöbeti'ne katılıp teşkilatın 13. lord kumandanı olan, nöbet hattının kuzeyinde tanıştığı ay tenli ve yıldız gözlü bir kadını eş olarak alıp kendini gece kralı ilan eden, nöbet'in kuzeyindeki ve güneyindeki ilk insanlar'ın ortak harekâtıyla hükmü elinden alınıp eşinin topraklarına kaçmak zorunda kalan, kefareti için yıllarca büvetaltı mağarasını arayıp ölmek üzereyken üç gözlü karga'nın yeşilleri tarafından kurtarılan, hayata eli donukateşli bir derideğiştiren wight olarak geri dönen, son kahraman olarak yükselip yeşil ittifak'ın önderi haline gelen, anlatılara göre sihirli kılıcıyla kuvvetlerine zafer kazandırıp güneş'in tekrar doğmasına vesile olan, zafer ânında belki de ömrü boyunca ilk ve tek kez atkısını açıp kimliğini ve artık kefaret nöbetiyle görevli bir wight olduğunu açıklayan, tekrar "karalara bürünmek" karşılığında adını ve geçmiş günahlarını sildirip gece nöbeti'ne katılan ve son 8000 yıldır kefaret nöbetine devam edegelen bir tövbekârla karşılaşırız.

    kefaretinin nitelikleri ise bize gece nöbeti'nin neden "aşk görevin ölümüdür" gibi bir şiara; asla evlenmeme, çocuk yapmama, taç takmama ve muzaffer olmama gibi yeminlerine kadar girmiş geleneklere sahip; diyar halklarını koruyan kalkan, uyurları uyandıran nida ve karanlıktaki kılıç olmanın aslında ne demek; çökmüş olan o gece'de ve çökecek olan bütün gecelerde yaşamını ve ölümünü gece nöbeti'ne adamanın ne kastetmekte olduğunu açıklar.

    zira kargabaşı yoren'in de belirttiği üzere, "gerçek kuzey'de neyin ölü neyin diri olduğunu ayırt edebilmek" kolay değildir ne de olsa.
  • 7: yeşil adamlar ve kral robert

    "konsept kralları", a game of thrones'tan beri sıklıkla bahsi geçen ve kurgunun o anki odağında bulunan hanedanlarla ilişkilendirilen bir desen. hanedanların geçmişleri asoiaf'ın öykü düzlemi'nde ortaya konarken starklar "kış kralları", boltonlar "kızıl krallar", yabani beyleri "surötesi kralları", bataklılar "batak kralları", greyjoylar "tuz ve kaya kralları", hoareler "ada ve nehir kralları", lannisterlar "kaya kralları", baratheonlar "bora kralları" ve efsanevî gardenerlar ise "bahçe kralları" olarak geçer. ilk insanlar'ın essos'la kara bağlantıları koparıldıktan sonra westeros'ta "bin krallık" kurdukları bilinir ve 'doğa'yı kutsal saymış oldukları için de yakınına yöresine yerleştikleri her doğal unsuru krallıklarının isimlerinde yaşattıkları görülür. "konsept kralları" kavramıysa bu bin krallığı altında birleştiren ortak bir çatı olarak ortaya çıkıyor. bu 'konsept kralları'nın bir alt kümesi ise "mevsim kralları".

    anlaşılan o ki george r. r. martin kaleme alacağı asoiaf'ta mevsimlerin ve değişimlerinin önemli yeri olacağını aklında oturttuktan sonra, olay örgüsüne dünyamızın mevsim döngülerini konu edinen mitlerinden ve inançlarından arketipler ve roller devşirmeye başlamış. ancak bu arketipleri ve rolleri, esinlendiği kök anlatılarda sahip oldukları akışlarından farklı olarak kendi yazacağı olay örgüsüne uyar şekilde seyir ve akıbet değişikliklerine uğratmış. aslen birer 'bereket korkuluğu' olan 'mevsim kralları'nın kurban edilmesi martin'de "intihar" ya da "cinayet", vakti geldiğinde kurban edildikleri aynı şekilleriyle yeniden inşa edilmeleri "dirilme" ve ölüm'le dirilme arasında geçen zaman da "korkuluğun kurbanıyla geçmesi umulan mevsimin kalbinde geçirilen koma uykusu" olarak karşılık bulmuş. kurban, ölüm ve dirilme; altıncı bölüm'ün ana karakterlerininin ortak temalarıydı ki bu ortaklıklar sayesinde martin'in esinleri ve kurduğu olay örgüsü arasında bağlar kurabiliyoruz.

    değineceğimiz ilk "konsept kralı", aslen bir bereket korkuluğu olan mısır kralı*. dünyamızda doğa'yı; insan'ın doğa karşısındaki ilkel acziyetini ve bu acziyete tepki olarak doğayı sınırlandırabilmiş oldukları tarlaları, bahçeleri ve tarhları; haliyle bu sınırlama çalışmasının mesleğe dönüşmüş şekilleri olan ormancılığı, çiftçiliği ve bahçıvanlığı yüceltip ilgili geçim yollarıyla hayatlarını sürdüren insanlarca kutsal bulunan 'mısır kralı', sonbahar yaklaşırken doğanın yeşil örtüsünü temsil eder şekilde çalı çırpıdan inşa edilip yapraklarla kaplanarak önce inşa sonra da kurban edilen bir 'bereket korkuluğu'dur. kış'ın gelmesini ancak vakitli şekilde de bahara dönüşmesini dilemek amacıyla ağustos'ta yakılarak kurban edilir ve şubat'ta aynen kurban edildiği şekliyle yeniden inşa edilerek 'diriltilir'. dirilirken de yanında bereket, üretkenlik ve doğurganlık getireceği umulur. aslen birçok mitte ve inançta yer alan bir "tanrı/tanrısal varlık" olup 'yeşil', 'yeşil bey', 'yeşil adam', 'boynuzlu bey', 'hasır adam'* ve 'kış kralı'* olarak da anılır. esinlenmiş olduğu her miti ve inancı kurgusunda birer arketipe ve rol modele dönüştüren martin'in twoiaf'ında her bir farklı isimine alegorik atıflar yapan hanedanlar, olaylar ve karakterler mevcuttur ki asoiaf'ın öykü düzleminde de, erkek nesli tükenmiş efsanevî gardener hanedanı'nın kurucu ata'sı garth yeşilel'le temsil edilir.

    twoiaf'ta garth yeşilel şahsi olarak 'ilk insanlar'ın yüce kral'ı, arketip olarak da 'ilk insanlar'ın westeros'un yerlileri olan ormanın çocukları'yla ilişkilerini yürüten ve çocuklar'la simbiyotik bir ilişki içerisinde olan yeşil halk'ın yeşil insanlar'ında örnek alınan rol model olarak karşımıza çıkar. 'yeşil halk'a yapılan "taht olarak kullanılan ağaçlar", "başa giyilen boynuz işli ve süslü başlıklar" ve "bedene giyilen yaprak renkli/desenli/kesimli giysiler" şeklindeki atıfların hepsine insani yönüyle sahiptir. bir insan olarak kendisi twoiaf'ta ister güneyli ister kuzeyli pek çok irili ufaklı hanedanın ata olarak sahiplendiği biridir ve yeşilel'in yanısıra yeşil, yeşilsaç, yeşiltanrı gibi lâkaplarla da anılır. bazı anlatılarda insanüstü vasıflar kazanırcasına doğrudan "kafası geyik boynuzlu" ve "derisi yeşil" olarak betimlenen, yarı-tanrı yarı-efsanevî bir bereket figürüdür. hem toprakların hem de insanların bereketli, üretken ve doğurgan olmalarını sağlar. bir dokunuşuyla çorak arazileri yeşillendirebilir, ekinleri olgunlaştırabilir, bitkileri uyandırıp onlara çiçek açtırabilir ve hasta ya da kısır insanların bile doğurganlaşmasını sağlayabilir. rivayete göre 'ilk insanlar'a tarla ekmeyi ve hasat kaldırmayı kendisi öğretmiştir. tüm bu yönleriyle de dünyamızın bereket tanrılarıyla ortak pek çok yöne sahiptir. bunlar onu idealize edilmiş iyi yönleri olmakla beraber twoiaf'ta kendisini; hasat zamanının bereketli olması için kullarından kurban vermelerini isteyen, her sonbaharın yaprak dökümü zamanında öl(dürül)en ve ilkbaharın çiçek açımı zamanında yeniden diril(til)en karanlık bir tanrı suretinde tasvir eden anlatılar da mevcuttur. frp'lerden biliriz ki bir tanrı'nın alignment'ları kesinlikle önemlidir ve tüm bu anlatılarını birleştirdiğimiz zaman garth yeşilel'inki, net şekilde true neutral gibi görünmektedir.

    tanrısal kimliği bu verilerle ifade edilen garth yeşilel insanî yönüyle ise oldukça renkli ve eğlenceli bir kişiliktir. hükmettiği topraklarda ekimlerine ve hasatlarına yardım ettiği kullarının karıları ve kızları ile fazlaca ilgilenip onlarla tarafların rızası dahilinde alenî olarak yatan; doğanın üretkenliğini bu şekilde kutsayıp kullarına ihsan eden; yataklı köçekli işleri olduğu kadar hasat ürünlerinden elde edilen mahsulleri yiyip içmeyi çok seven; dorne hududu*na başta en büyük oğlu bahçevan garth* kurduğu gardener'lar olmak üzere irili ufaklı pek çok hane kuracak kadar çocuk bırakan; giydiği orman yeşili kıyafetler sebebiyle yeşil, boynuzlu başlıklar dolayısıyla da boynuzlu bey/tanrı* olarak anılan; oğlu bahçevan garth'ın üzerinde oturarak hüküm süreceği efsanevi meşetaht*'ı onun için canlı meşeden büyütüp şekillendiren; gardener'lara makam olarak devasa bir 'kaleli bahçe' mimarisindeki yücebahçe*'yi inşa eden; yücebahçe'deki tanrı korusuna üç ozanlar olarak bilinen üç büvet ağacını bizzat dikip yetiştiren, ilk insanlar'ın bin krallığının yüce kral'ı olan ulu bir şahsiyettir. insanî kimliğinin oluşturduğu arketipler ve roller twoiaf'ın hem öykü* hem de anlatı* düzlemindeki pek çok karakter ve tip ile örtüşürken tanrısal kimliği de bizim dünyamızın mitlerinde ve inançlarında yer bulup tapınılmış hasır adam, mısır kralı, kış kralı ve boynuzlu tanrı figürleriyle bire bir uyumludur.

    ilimlerine sahip oldukları gayritabî güçlerle kendi hayatlarını destansı şekilde yaşayıp ölümleriyle önce tarih, ardından efsane ve son olarak da masal haline gelen ilk insan krallarının asoiaf için birer arketip ve rol model teşkil ettiklerini biliyoruz. garth yeşilel efsanelerine bu perspektifen bakıp gezegensel fenomenlerimiz olan azor ahai, uzun gece, uzun kış ve muazzam şafak adına incelediğimizdeyse ortaya, tıpkı boz kral ve halkından edindiklerimiz gibi ilginç sonuçlar çıkıyor. boz kral'ın ve yeşilgörü'sünün odin ve dünya ağacı atıfları olması gibi, yeşil bey garth da dünyamızın 'boynuzlu tanrı' ve 'tanrısal doğa' inançlarıyla eşleşiyor. her sonbaharın yaprak dökümünde "hayırlı ve vakitli bir kış için" kullarından kendisini kurban etmelerini ve her ilkbaharın yaprak açımı zamanında da yeniden diriltmelerini istediğinin ağır şekilde ima edilmesi, "ne hayırlı ne de vakitli sürmüş uzun kış'ın sona erdirilmesinde acaba kendisinin kurban edilmesinin ne gibi bir rolü ve ne kadar payı vardı?" sorusunu sordurtuyor. ayrıca boz kral'ın kendi makam konutunu ve koltuğunu inşa etmesine benzer şekilde garth da kendi nesebi için yücebahçe'yi ve meşetaht'ı inşa ediyor. 'yaşayan ağaçlardan bir tahtta oturarak hükmetmek' deseni zaten boz kral'ın, üç gözlü karga'nın veya benzer yeşilgörenlerin farika alameti olduğundan kendisi ile 'yeşil halk', 'yeşil insanlar', 'yeşilgörü', boz kral ve boz kral'ın bağlantılı olduğunu öne sürebileceğimiz muazzam şafak imparatorluğu arasında paralellikler kurabilmemizi sağlıyor (belki 'muazzam şafak' yerini 'uzun gece'ye bıraktığında kantaşı'nın zulmünden kaçan bir elendil figürüdür). ayrıca hudut*tan fersahlarca kuzeydeki surötesi*nde yaşayan özgür halk'ın kültüründe dahi 'geyik boynuzlu şapka'ların, adı 'boynuzlu bey' olan ve sur'u yıkmak için dahi olsa büyü kullandığı bilinen bir kralın bulunması; kültürel bakiyeleri hudut'tan surötesi'ne kadar takip edilebilen bir ilk insan göçü'ne hatta belki de, göç eden sülalelerin daha hudut civarlarındayken 'yeşil'in, 'boynuz'un ve 'doğa'nın kutsal olduğunu bilip gittikleri yerlerde türettikleri sonraki nesillere de aktardıklarını gösterir. insanî kimliği ve etkileri bu şekillerde olan garth yeşilel'in de, hudut'taki ilk insan sülaleleri dışında westeros'un başka hangi yerlerindeki kimlerin ecdadı olduğu ise; bizlere gizemi aralanacak* başka "konsept kralları", roller ve arketipler çıkarır.

    garth yeşilel'in fanî hayatı son bulduğunda en büyük oğlu ve babasıyla müsemma bahçevan garth*, babasının bahçe hisarı olan yücebahçe'yi ve makam koltuğu olan meşetaht'ı miras alarak hudut'ta gardener hanedanı'nın hükmünü başlatmış. kardeşleri 'meşe john' oakheart, 'asmalı gilbert' redwyne, 'tilki florys' florent, 'zarif bakire maris' hightower, 'okçu foss' fossoway, 'boğaç bors' bulwer, 'alagöllü rose'* crane, 'pürneşe ellyn' beesbury, 'altınağaç rowan' rowan ve rowan'ın piç oğlu 'zeki lann' lannister, 'avcı harlon' ve 'boynuzlu herndon' tarly ve 'kanlıkılıç brand' da brandon* hanedanlarının kurucu ata'ları olmuş. bu çocukların hepsi, az veya çok miktarda babaları garth yeşilel'in özelliklerine sahipler (mesela 'alagöllü rose' turna'lara derideğiştirebildiği için hayvan yoldaşlarının ismini kendisine soy adı seçmiş) ve üreyip çoğalmak da sahip olunan başat özelliklerden. dolayısıyla her biri, hudut'un farklı anlatılarının arketiplerini ve rol modellerini oluşturmuş olsalar bile bu bölümün ilgisi gezegensel fenomenlere ait desenler oluşturmuş çocuklarla sınırlı kalacak.

    bu nitelikteki çocukların ilk ikisi, tarly'lerin ataları olan ikiz kardeşler 'avcı harlon' ve 'boynuzlu herndon'. bu kardeşler 'bahçevan garth'ın derebeyleri olarak atandıklarında, 'kızıl dağlar'ın eteklerinde seçtikleri bir konuma boynuztepe'yi inşa ediyorlar ve ilgili konum civarındaki bir ormanda yaşayan bir cadı'yı kendilerine ortak eş olarak alıyorlar. kendilerinden türeyenlere soy adı olarak tarly'i seçiyorlar ve nesilleri, asoiaf'ın güncel ânındaki samwell tarly'e kadar böylelikle ulaşıyor. tarly'lerin bizi ilgilendiren kısmı ise bizim dünyamızdaki avcı herne karakterinin twoiaf'taki sureti olarak tasarlanmış olmaları.

    avcı herne ingiliz kültüründe yer alan bir hayalet avcı figürüdür. kafasında doğuştan geyik boynuzları vardır, bedenine pranga zincirleri sarılıdır ve orman'ın bereketini kaçırmak için hayvanları korkutup onlara işkence etmesiyle; et verecek hayvanların etini, süt vereceklerin sütünü bozmasıyla ünlüdür. ilhamını inançlarında dünyamızın ormanlarını yücelten keltlerden ve onların boynuzlu tanrısı cernunnos'tan aldığı söylenir. ingilizlerin daha sonraki dönemlerine ait kültürel anlatıları olan robin hood ve yeşil adam* efsanelerinin ilhamını kendisinden aldığı iddia edilir. gece ve kış ile ilişkilidir, hayattayken işlediği günahların kefaretini kendisini bir meşe ağacından asıp intihar ederek ödemiş; sonrasında da ruhunun dünyada kalan bir yankısıyla içinde öldüğü ormana musallat olmuş karanlık bir hayalettir. bu özellikleriyle, 'ormanları koruyan boynuzlu tanrı' inancının bir şekilde başarısızlığa uğrayıp karanlık taraf'a geçmiş hali gibidir ki bahsi geçen boynuzlu tanrı aynı zamanda yeşil adam olarak da bilinmekte olup özellikleri bakımından mısır kralı inancının ormanlık sahalardaki avcı toplayıcı kültürlerde var olan halidir.

    ormanların 'boynuzlu tanrı'sı ya da 'yeşil adam'ı, tıpkı mısır kralı'nın kış yaklaşırken yakılıp bahar yaklaşırken diriltilmesi gibi, sonbahar yaklaşırken yakılarak kurban edilir ve kurbanının yine, besleyici bir kış ve bereketli bir bahar getirmesi umulur. bu mit'in karanlık hali olan avcı herne de ormanında, bilinmeyen bir nedenden ötürü bir meşe ağacında ölü bulunmuş ve aydınlık halinin tam tersi işleri yapan bir varlık olarak ölümden geri dönmüştür. twoiaf'ta ise hem ayndınlık hem de karanlık hallerini rol model alan aileler ve karakterler mevcuttur. mısır kralı arketipi garth yeşilel'in ikiz oğulları 'avcı harlon' ve 'boynuzlu herndon', avcı toplayıcı yaşamın 'avcı/boynuzlu bey'leri olarak tarly'lerin kurucu ataları olurken; önceki bölümden hareketle güneyli bir insan, muhtemel bir yeşil insan hatta artık belki de bir tarly olabileceğini düşünebileceğimiz soğukel de; avcı herne arketipinin twoiaf'taki rol modelidir. boynundan hiç çıkarmadığı atkısıyla tatsız bir kurban hatırası olabilecek muhtemel yarasını saklayan bir atkısı vardır, tekinsiz orman'da kefaret nöbeti tutarak büvet ağı'nı korur ve bir wight olduğu için de derisine bürünmemiş olduğu tüm hayvanları ürküterek kendisinden kaçırır. martin'in kendisi hakkında avcı herne rolüne ilişkin yerleştirmiş olduğu ilave bir detayla, 'surötesi'ne gelen samwell tarly'yi wightların elinden kurtarırken ona ettiği ilk laf da "kardeşim!" olmuştur. bu detay gece nöbetçileri'nin görev kardeşliğini kastetmiş olabileceği gibi, tarly arketipleri ile 'surötesi'nin avcı herne rol modeli olan soğukel'in kardeşliğine de yapılan bir atıf olabilir.

    soğukel'in boynuzlu tanrı, yeşil adam ve mısır kralı mitleriyle olan benzerliklerini görmek; onunla avcı herne ve asoiaf'ta bu arketipleri canlandıran karakterlerle olan ortak yönlerini de fark etmek demek. kendi zaman dilimlerinde hem soğukel/son kahraman/eldric gölgekovalayan/gece kralı hem de jon snow 'gece'ye ve 'kış'a karşı çalışmış, bu savaşımları uğruna katl ya da kurban edilmiş, kendilerine karşı sorumluluk hissettikleri halklara kış çökmek üzereyken güvenli bir barınak ve yeter miktarda erzak sağlamış, dolayısıyla da kış'ın sonunu getirecek olay akışlarını bizzat başlatmış olan kişiler. dördü soğukel'in farklı anlatılardaki hali, diğeri de bizim hiçbir şey bilmeyen piçimiz olmak üzere bu iki karakterin akıbetlerinin de benzer olma ihtimalleri bu yüzden çok yüksek. bu ihtimalden hareketle tıpkı soğukel'in bir derideğiştiren wight olarak geri dönmüş olması gibi, jon snow da kurdu ghost sayesinde bir wight olarak geri dönüp kış'a karşı olan savaşına devam edecek ve uğurlarına canından olduğu özgür halk için, katli sayesinde kazandığı bereketli bahar rüyası*nı savaşı kazanmaları halinde onlarla yaşamaya devam edecek (game of thrones'un kapanış sahnesi de ufak bir pekiştireç olsun buraya).

    boynuzlu tanrı/yeşil adam/mısır kralı konseptlerini bir arketip olarak ele alıp bunlara asoiaf'ın güncel ânında uyan ve westeros'un seyrini değiştirecek olaylara karışan "boynuzlu insanlar" olup olmadığına baktığımızda, a game of thrones'tan beri aile armaları olan 'taçlı geyik' ile 'boradiyar* beyleri' olan baratheon'ları görüyoruz. kendileri westeros çapında büyük etki bırakmış son üç olayın (beş kralın savaşı, greyjoy isyanı, baratheon ihtilâli) doğrudan içinde yer aldılar. ailenin en büyük üç kardeşinden ikisi, iki arketipimizin birleşimi olan "boynuzlu yeşil (adam/tanrı)" olarak tanınmaktaydı ve geri kalan kardeş de; hem hanedanının ona sırt çevirmesi hem de ağabeyinin ölümünden sonra taht üzerindeki meşru talebinin reddedilmesi üzerine, armasındaki 'taçlı geyik'i simgesel olarak kurban eder ve karanlığa düşürür şekilde r'hllor'un alevli kalbinin ortasına koydu.

    aile kültürlerine baktığımızdaysa binlerce yıllık 'bora kralları'nın* doğrudan veliahtı olan baratheon'ların; varisi oldukları durrandon'lar gibi, 'boradiyar'a ait geyik boynuzlu taçlar ve miğferler giyerek hükmettiklerini okuduk. asoiaf'ın anlatı düzleminde en büyük oğul robert'in gençliğinin "eli çekiçli boynuzlu tanrı", en küçük oğlu renly'ninse "robert'in yeniden doğmuş hali" olarak anlatıldığını gördük. her iki oğul da; savaşlarına boynuz taçlı miğferlerini giyerek gittiler, tanrılara benzetildiler, sevişkenlikleriyle ünlendiler, 'yaz kralları' olarak bilinip son nefeslerini uzun yaz'ın bitimine denk gelen vakitlerdeki karanlık ve soğuk sahnelerde verdiler. robert, garth yeşilel'in üretkenliğine sahip olduğunu westeros'taki her bölgeye, hisara, kaleye, karakola, bayilere ve temsilciliklerde birer piç bırakarak kanıtladı. renly ise "boynuzlu yeşil tanrı" rolüne oturacak şekilde hep altın işlemelerle süslü orman yeşili elbise ve zırh takımları kuşandı. her iki oğul da kral oldukları dönemde; güneyin bereketini taht makamlarından, gerçel olarak kuzeye götürdüler (robert kışyarı'na, renly acıköprü'ye); simgesel olarak kardeşleri, oğulları, suretleri halinde ölümden geri geldiler (robert hem renly'nin hem de kendi erkek piçlerinin endamlarında hayalet olarak hatırlandı, renly'nin ünlü orman yeşili zırh takımı karasu çarpışması'nda garlan tyrell tarafından giyildiğinde hayalet olarak geri döndüğü sanıldı); saltanatları süresince kendileri 'yaz kralları', emirleri altındaki beyler de 'yaz şövalyeleri' olarak anıldı; kana susadıklarında 'boynuzlu şeytan'a benzetildiler (robert greyjoy isyanı, renly karasu çarpışması sırasında); bora konseptiyle olan bağları yüzünden öfkeleri de sık sık yıldırımlar ve tufanlar şeklinde anıldı. yine her iki oğul da 'kurban edilen boynuzlu tanrı' konseptine uygun ölümlerle (robert kendi hanedan simgesinin canlı halini avlarken yani sembolik olarak intihar ederken kendini öldürterek, renly de boğazı bir uçtan diğerine kesilerek), üzerlerinde yeşil kıyafetler varken (robert'in av, renly'nin zırh takımları) ve son nefeslerinde loşluktan veya soğuktan şikayet ederek (simgesel olarak "çöken gece ve kış ânları") can verdiler. renly ölürken başında, dilimleri 'geyik boynuzları' şeklinde işlenmiş tacı vardı ve krallar, halihazırda ilahî hükümranlık haklarını güneş'ten aldıklarını ifade etmek üzere başlarına altın halkalar taktıklarından, taç'ın düşüşü 'güneşin ölümü'nü de temsil etmiş oldu ki yer'dekilerin gözünde güneşin ölümü, zaten uzun gece'yi ve kış'ı getiren hadise olarak görülmüştü. adı en az geçen ve yoldaşları dışında kimsenin sevmediği ortanca oğul stannis ise kendisine, yine hanedan arketipine uygun biçimde "(yakılarak) kurban edilen geyik" rolünü seçti. tıpkı robert'in geyik avlayarak kendi canını çıkarttırması gibi, o da şahsi armasında geyiği yakarak simgesel olarak; melisandre'den doğurttuğu gölge katile hem yaşam özünden bir parçayı verip sonrasındaki günlerde "yarı-ceset" gibi görünerek hem de kardeşi renly'i öldür(t)erek gerçel olarak 'karanlık tarafa geçişiyle alev alıp şeytanlaşan boynuzlu tanrı' haline gelmeye başladı.

    "kefaret çemberi" denen simgesel olay akışı örgüsü sayesinde; bir mitte, arketipte ya da rolde can bulan bir karakterin yaşam özü; kendisiyle aynı aile ağacından olan karakterlerde de yaşar. böylece simgesel olarak olay örgüsünde bir kardeş, ölen kardeşinin ardılı; bir çocuk da annesiyle babasının yeniden vücut bulmuş hali kabul edilebilir. bu simgesel çember sayesinde bir çocuk, aile ağacının kendisinden önceki dallarında işlemiş kusurları düzeltebilir. kronolojik sırayla baktığımızda garth yeşilel, avcı harlon, boynuzlu herndon, son kahraman, soğukel, baratheon oğulları ve hatta jon snow tümevaran şekilde ve bu kadar çok karakter suretinde tek bir arketipi; yani kış'ı ölümleriyle başlatıp dirilmeleriyle sonlandıracak mısır kralı'nı kendi zaman dilimlerinde tekrar ve tekrar canlandıran oyuncular. bu kişilerin hepsi, ister nesiller ister çağlar öncesinden olsun ortak bir ata'dan* geldikleri için de aralarında, kefrat çemberinin işlemesini sağlayacak yakın veya uzak derecede akrabalık ilişkisi bulunan karakterler.

    peki her konsept kralı bir şekilde ilk insanlar ve onların yüce kral'ı garth yeşilel ile bağlantılıysa, tüm asoiaf boyunca sekiz bin yıllık geçmişleriyle mazilerinin ilk insanlar'dan geldiğini söyleyerek övünen stark'ların ve kendi konsept hatta mevsim krallıkları olan kış kralları'nın da benzer bağlantıları mevcut mudur?

    hem arketipik hem de karakterik olarak george r. r. martin bu kısmı da boş bırakmamış ve yarattığı rollerin kurgusunu örmeyi burada da sürdürmüş. garth yeşilel'in, lakabını ormanın çocukları'nı çarpışmalarda acımasızca katlederek kazanan "kanlıkılıç" brandon adında bir oğlu var. babalarının en büyük ağabeylerini veliaht ilan etmesinin ardından her kardeşi gibi, brandon da hudut'ta veya ötesinde kendi yuvasını ve hanedanını kurmak istiyor, muhtemelen de kuzey'e doğru göç başlatan ilk insan topluluklarının önderlerinden biri oluyor. yukarıda bir noktada ima edildiği şekliyle eğer garth yeşilel'in yaşlı ve ağarık hali gerçekten de boz kral ise, göç kafilelerinin arada bir yerlerde durup demir adalar'ı ıslah ve oradaki yağlı kara taşlardan deniztaşı tahtı'nı da inşa etmiş olması gerekiyor. bu, hem essos'un muazzam şafak imparatorluğu'yla westeros halkları arasındaki kültürel benzerlikleri tesis etmesi gereken bağ'ın ne olduğunu açığa çıkarıyor hem de bize garth yeşilel'in halkı için nasıl, düşmanları gözündense nasıl göründüğünü ortaya koyuyor. hudut'taki işlerinden sonra hükmünü ve bilgeliğini demir adalar'a götüren garth, bir geleneği daha başlatıyor ve "yeşil topraklar'a hakim olan bir demirdoğan kralı'nın kalesinin yeşil topraklar'da olması gerekliliğini" kendi eylemiyle göstererek, nehirdiyar'a geçip oradaki yağlı kara taşlardan inşa edilmiş bir başka yapı olan moat cailin'le ilgileniyor. ömrünün son günlerinde ise, moat cailin'i ele geçirmiş her kral gibi boğaz'ın ilerisine yani kuzeydiyar'a yürüyor ki oğlu kanlıkılıç brandon'ın krallığı da tam o vakitten sonra başlıyor.

    hatırlarsak martin twoiaf'ta daha önce "-don" ekini, "-oğulları" manasında kullanmış ve bu örüntüyle durran tanrıkederi'nin hanedanını durrandon koymuştu. buradan hareketle ortaya konmuş bir fikre göre ise, yolculuğunu bu noktaya kadar getirmiş brandon aslında "kanlıkılıç" değil, kanlıkılıç'ın soyundan gelen oğullarının neslini temsil eden ortak bir isimdi ve nesle ismini veren kanlıkılıç'ın orijinal ismi de, babası garth'ın büvet ağaçları'nı göksel bilgeliğin sembolü bir meşale olarak görmesinden hareketle, eski dil'de meşale anlamına gelen brand sözcüğüydü. bir şekilde neredeyse ölümsüzlüğe erişmiş garth yeşilel'le birlikte farklı topraklara, farklı konsept krallıklar adı altında ilk insanlar'ın hükmünü yayan branddon'lar da, isimlerinin aşınarak brandon'a dönüşmesinden hareketle meşale anlamına geldiğini unuttular ve kendilerine yıldırım, gök ateşi, tipi şimşeği anlamlarına gelen stark soy ismini seçtiler. ilk starklarca hükmedilen ilk insanlar, hudut'ta uyguladıkları geleneklerin de sürdürücüleriydi aynı zamanda ve her kış yaklaşımında mısır kralı'nı inşa edip yakarak kurban etmeyi de sürdürdüler ancak güney'de bulunmayan zorlu kış şartları yüzünden, yanık dalları kuruyup büzüşmüş olan mevsim korkuluğuna bir de yeni isim vererek ona kış kralı dediler. mısır kralı nasıl ki yaşam, üretkenlik ve bereket ile ilişkiliyse onun canı çekilmiş hali olan kış kralı da ölümün, kıtlığın ve verimsizliğin bir korkuluğu oldu. bu simgesel ayini yapmayı da muhetemelen gerçek bir olaydan, yani ömrünün son uykusuna yatmak isteyen garth yeşilel'in canı çekilmiş ve her yeri ağarmış vücudunu bir ayinle kurban edip kış kralı'na dönüştürerek yaptılar.

    asoiaf'ın güncel ân'ında, boğaz'ın kuzeyindeki höyükler yöresinde, dustin hanedanının denetiminde olan kocahöyük'ün sakininin ilk kral olduğu söylentileri de böylece bir anlam kazanmış oluyor. hudut'un, boradiyar'ın, demir adalar'ın, nehirdiyar'ın ve kuzeydiyar'ın hakimleri olan ilk insanlar'ın kendi kültürlerince "imparator" karşılığı olarak kullandıkları "ilk kral" ünvanlı efsanevi yüce kral'ı garth yeşilel; vakti geldiğinde göreneklerini hatırlayan kişilerce bir kez daha diriltilmek ve uzun kış'ı sonlandırmak için kocahöyük'ün altında uyuyor, hem de bizzat soyundan gelen brand oğulları stark'ların hükmü altındaki kuzeydiyar topraklarında.

    bizim dünyamızda nordik kralların altında uyuduğu höyüklerin, efendilerini korumak için onunla birlikte 'huzursuz bir nöbet uykusu'na yatırılmış ölüler olan draugr'larca korunageldiği anlatılır. tüm bu arketipleri, öldürme ve diriltme ayinlerini, asoiaf'ın güncel ânındaki wight muhabbetlerini bir araya getirdiğimizdeyse ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: twoiaf'ta aslolan şey, gezegensel güçler arasındaki savaşı ateş ya da buz büyüsünün kazanması değil, bu güçlerin birbirlerini dengeleyecek ve haliyle de gezegenin yaşam dağarcığına bir tehdit oluşturmayacak şekilde bir güç dengesi'ne* ulaşmış halde varlıklarını sürdürmesi. ateş büyüsü'nün bir şekilde güçten düşmesiyle buz büyüsü'nün şaha kalktığını ve yaşayanların cesetlerini dahi emrine alarak kendisini gezegen'e hakim kılmaya çalıştığını biliyoruz. yaşam'ın savunucuları ise buna, ormanın çocukları'ndan edindikleri wight yaratımı sayesinde karşı koyabiliyorlar çünkü buz büyüsü'nün hüküm ortamı olan efsanevi kış şartlarına olağan insan yaşamının dayanabilmesi mümkün değil. dolayısıyla uzun gece ve kış ile başa çıkma konusunda yüksek ihtisas sahibi olan ilk insanlar'ın ve onlara bunu ormanın çocukları'yla tesis etmiş olduğu bağlar sayesinde öğreten garth yeşilel'in, "ölüp dirilme" törenlerini farklı konsept krallıklarda farklı ayinlerle gerçekleştirtmesinin ve bu törenlerle wight yaratımını teşvik etmesinin sebebi de vakti geldiğinde insanlarının uzun kış'la savaşabilmesini sağlamak.
hesabın var mı? giriş yap