• felsefe ve teoloji açısından büyük patlama öncesi düşünülebilir. ancak bilimsel açıdan bakıldığında zaman da uzayzamanın bir parçasıdır ve büyük patlamayla oluşmuştur. büyük patlama öncesinde einstein'ın genel görelilik teorisine göre zaman kavramı yoktur.

    bunu ister büyük patlama öncesi bilinemez ya da yoktur olarak yorumlayın, ister allah, tanrı falan vardı/yoktu diye. bu size kalmış ama bugünün bilimine göre büyük patlamanın öncesi diye bir kavram yok, varsa da mevcut evren anlayışımız ve fizik yasalarımız bunu bilmeye anlamaya yetmiyor.

    bu konuda nobel ödüllü fizikçi frank wilczek'in fundamentals ten keys to reality isimli kitabında da şöyle bir bölüm yer alır: görsel

    antik dönem teologlarından aziz augustinus 'a "tanrı evreni yaratmadan evvel ne ne yapıyordu" sorusu yöneltildiğinde, ilk başta "böyle sorular soranları içine koymak için cehennemi hazırlıyordu" şeklinde espirili bir cevapla olaya yaklaşmak istese de sonrasında ciddi üzerine düşünmüş ve şu sonuca varmış:
    - zaman, saatler tarafından ölçülen bir olgudur
    - yaratılış öncesi saatler de var olmadığına göre zaman da yoktur.
    - dolayısıyla yaratılışın öncesi diye bir şey olamaz.

    din ve bilimin böylesine derin bir meselede çok paralel çıkarımlarda bulunması da bana her daim ilginç gelmiştir.

    edit: okumak isteyenler için birkaç yerli ve yabancı kaynak bırakıyorum:
    https://evrimagaci.org/…amadan-once-neler-oldu-7999
    https://www.exactlywhatistime.com/…nd-the-big-bang/
    https://www.bbc.com/…at-existed-before-the-big-bang
    https://www.forbes.com/…does-time-have-a-beginning/
    https://www.youtube.com/watch?v=k8gv05ns7mc
  • modern bilimsel metot sadece 400 yılda insanlığı neredeyse sıfırdan kuantum fiziğine, yerçekimi dalgalarına, genel göreliliğe ve 14 milyar yıl öncesi hakkında tutarlı teoriler oluşturabilecek yöntemlere ulaştırdı. insanlığın organize olarak emek verdiği bu sistemin çalıştığının kanıtı şu an içine yaşadığımız çağdır. elektrik var, modern tarım var, modern tıp var, astronomi var, silikon çip teknolojisi ve internet var. son 50 yılda tüm insanlık tarihi boyunca biriktirilen bilgiden daha fazlasını ürettik arşivledik, değerlendirdik.

    içine doğunca pek anlaşılmıyor sanırım ancak düşünüldüğünde görüleceği üzere 400 yıl gibi kısa bir sürede dünya düzdür ve güneş ay ve tüm evren onun çevresinde döner görüşünden, yaşı bilinen, şekli ve boyutu bilinen, fiziksel özellikleri henüz tamamlanmamış olsa da çok yüksek doğrulukla hesaplanabilen bir evrene vardık.

    önce şu konuda anlaşalım; bilimsel yöntem dışında herhangi bir çaba bize en ufak cevap sağlamamıştır. bu söylediğim şey ideolojik subjektif bir tespit değil. kapı gibi, cam gibi gerçek. eğer elimizde modern bilim olmasaydı şu an hiçbir halt bilmiyorduk. 40 yaşında diş ağrıları içinde sıtmadan ölüp gidiyorduk ve ölürken de birkaç aydın insan dışında güneş sistemi hakkında bile en ufak bir fikrimiz olmuyordu.

    bilme yönteminin bulunması insanlığın en büyük keşfidir. nasıl bilebiliriz dendiğinde dogmalara kaçmadan objektif ve tekrarlanabilir bir yol bulmuş olmamız büyük bir şanstır. sanırım insanlar modern bilimsel metodun mutlaka ulaşılacak bir basamak olduğunu düşünüyor ama değil. çok ufak oynamalarla içinde yaşadığımız galaksiden bihaber bir 2022 yılı gayet mümkündü.

    daha önce de yazdığım üzere insan bilmediği, korktuğu her şeyi yücelterek onu tanrılaştırmak gibi bir zaafa sahip. ateşe taptı, yanardağa taptı, güneşe taptı, diğer yıldızlara ayrı ayrı taptı. bilim anladıkça tanrıyı ileri ve daha uzağa itti. somut bir varlıktan soyut bir varlığa tanrının evrimi anlamakla oldu. şu an geldiğimiz noktada büyük patlama veya evrenin başlangıcına ilişkin teoriler asıl derdiniz değil görüyorum ki. öyle olsa yazılan harika makaleleri okur, konuyu kapardınız. yazdıklarınızdan görüyorum ki dert, tanrının henüz bilimin açıklamaya zaman bulamadığı bir alana sıkıştırılması.

    hakkıyla anlamak çokça çaba gerektirdiğinden, anlamaya gerek yok her şeyin açıklamasını zaten biliyoruz demek. zor olanı küçümseyerek değersizleştirmek, kendi ideolojinizin ve bu yolla da kendinizin kıymetli olmaya devam etmesini sağlamak. dünya düz diye kıçını yırtanlar da bunun peşinde, güneş atmosferin içinde diyenler de. kendi anlayabilecekleri yeni oyuncak bir bilim üretmeye çalışıyorlar. bu cehalet kültürünü yüceltmek için de çelik bir kolon gibi göğe yükselen modern bilimsel metodolojiyi henüz cevabını bulamadığı alanlardan sorguya çekerek sarsmaya çalışıyorlar.

    ancak bu bir yöntem değil çünkü hastalanınca hastaneye giden, internete giren, navigasyonu kullanan, uçaklara binen, modern tarım sayesinde karnı doyan insanların ikiyüzlülüğü kabak gibi ortada duruyor. gerçek bir cevaba ihtiyaç duyulan her anda öngörü üretemeyen tüm metotlar gerçeğin karşısında eriyip gidiyor. kast ettiğim şey sadece din değil, sahte bilim (pseudoscience) işe yaramıyor, çalışmıyor, sonuç üretmiyor.

    yakın geçmişe kadar evrenin genişlemesi bir noktada duracak ve evren kendi içine çökecek sanıyorduk mesela ancak şimdi yapılan yeni çalışmalara göre biliyoruz ki evren kendi içine çökmeyecek genişleyerek soğuyacak ve bir noktada mutlak sıfır sıcaklıkta enerjisiz bir boşlukla sonlanacak. ışık yok, sıcaklık yok, hareket yok, zaman yok (fizik kanunlarına göre 0 kelvin mümkün değil o nedenle şerh koyayım. sıfıra çok yakın bir değerde durulacak demek daha doğru).

    geçmişe dönersek de birkaç farklı görüş var evrenin başlangıcına ilişkin. ben anahtar kelimeleri vereyim derinlemesine girmek isteyenler oradan devam ederler. cyclic theory, inflation theory. bu iki temel teori de zamanın başlangıcı konusunda sahip oldukları nüanslar dışında aslında big bang teorisini içeriyor. big bang teorisi de her teori gibi kanıtlara dayanıyor. nerden biliyoruz big bang diye bir şey olduğunu? çünkü galaksilerin bize göre konumlarını ve hızlarını biliyoruz (var ol doppler effect). ikincisi de cosmic microwave background radiationı biliyoruz.

    ondan önce ne olduğunu ise henüz bilmiyoruz. 1960 yılına kadar cosmic microwave background radiation bile bilinmiyordu. bilmemek bilimsel metodun mucizesidir. bilmediğini kabullenmek bizi bu güne getirdi. neyi bilmediğini bilen insan o konuda gerçek bir çaba göstermeye başladı. sonra da bilmediği olgunun ne olduğunu öğrendi. burada çokça insanın bilemeyiz orası gizemli bir duvardır dediğini görüyorum oysa durum asla bu değil. eğer insanlık böylesi büyük soruların cevaplarını bulamayacağını düşünseydi asla ilerleyemezdi. yeterince süre ve kaynak sağlanırsa bu evrendeki her şeyi açıklamak mümkün olacaktır. konuyu sürekli dini bir yere çekiştirdiğiniz için şunu da eklemek istiyorum ki eğer bir tanrı varsa bu evreni neden ve sonuç ilişkisi içinde yarattığına göre o da bilinmesi için çabalanmasından memnundur. böylesi detaylı ve zarif bir evreni yarattığına göre herhalde en saygı duyulası çabalardan biri onu anlamaya gayret eden insan bilincinin gösterdiği emektir.

    ateşe tapanlar onun anlaşılmasından önce eminim çok memnunlardı tanrılarından. sonra ateş kontrol edilince "bunu anladınız da, şu nedir peki" diye güneşi işaret eden adamdan bir farkınız olsun. boşlukların tanrısına (god of gaps) tapmanın bir anlamı da faydası da yok. ötelene ötelene bilinen evrenin sonuna koyulan tanrı fikri eğer varsa bir tanrının yüceliğine de yakışmıyor.

    asıl olan bu evrenin her zerresinde fark edilen o estetik ve zerafettir. içi tamamen veri ile dolu olan bu evrene bakıp soru sormayan, öğrenmeye, anlamaya çalışmayan insan benim hayal edebileceğim tanrının ciddiye alabileceği bir varlık değildir. her şeyi bildiğini sanan insana öteki tarafta newton fiziği sorulması en büyük fantezilerimden biri hatta. kurallarla tutarlı bir evren yaratan tanrı, bilinç verdiği canlıya içinde yaşadığı evrenin temel fizik kurallarını sorsa ne diyeceksiniz.

    özene bezene yaratılmış, detay üzerine detay hassas kurallarla donatılmış bu evrende, "söyle bakalım kütle çekimi nedir ve neden olur?" dendiğinde elinizdeki tek cevap "sizin hikmetiniz tanrım." olduğunda hiç mi içiniz burulmayacak.

    sanırım burulmayacak.
    çünkü anlamaya çalışmak zahmetli.
    her şeyin cevabını bildiğini sanmak kolay.
  • astrofizik jargonunda kozmik dutluk olarak da adlandırılan belirsiz zaman.
  • papa bilim adamlarına "o zamanları fazla kurcalamayın. orası bizim işimiz" demiştir.
  • kuantum fiziği nedenselliğin iki yönlü gerçekleştiğini söyler bize. buna göre geçmişteki olay ve yasalar, günümüzdeki gözlemlerden etkilenebilir denilebilir.
    yani bildiğimiz üzere gelecek belirsizdir, ancak geçmiş de belirsizdir. ve gözlem bu belirsizlikleri olasılıklara indirger, ve kuantum dalga fonksiyonunu çöker. bu gözlem, herhangi bir gözlem olabilir. salt bilinçli gözlemci değil varolmuş varlıkların da etkisi söz konusudur.

    kuantum kütleçekim teorilerinin hiçbirinde zaman yoktur. evrenin başlaması gerektiğini de söylemezler. bir başlangıç şart değildir.
    aksine kuantum fiziği, yasaların big bangden önce de var olduğunu söyler.
    bu açıdan yasalar sonsuzdur ve zamandan bağımsızdır. varlıkları zorunludur. her biri birer olasılık denizidir. kuantum hiçlik olasılık denizi olan dalga fonksiyonuna dahildir ve evrendeki her bir durum, bu dalga fonksiyonunun olasılıklarından biridir. bu olasılık hiçbir şeyin olmamasından her şeyin olmasına kadar tüm olasılıkları kapsar. henüz bir varoluş aşaması olmadığı için bu yasalar zamana tabi değildir. zaman burada potansiyeldir. tıpkı varlık gibi. zorunlu varlık.

    olasılık denizindeki tüm potansiyeller ve ihtimallerin denendiği bir sonsuzluk düşünün. herbir ihtimalin gerçekleşme olasılığı vardır. bir yanda hiçlik; diğer yanda ise her şeyin binbir çeşidi. dolayısıyla zamansızlık ve sonsuzluğun hakim olduğu bir noktada, bir şeyler muhakkak oluşacaktır. çünkü bir şeylerin oluşma ihtimali, hiçbir şeyin oluşmama ihtimalinden çok daha fazla derecede yüksektir. ünlü fizikçi sean carroll böyle açıklar hiçlik yerine neden bir şeyler var sorusunu.

    bu açıdan bakıldığında big bang, sadece olasılık denizi içinde, sonsuz potansiyel zamansızlığında “varolmaya başlamış ve dolayısıyla zamana tabi olmuş” evrenimizin başlangıç noktası olabilir.
    diğer yandan, ortada bir tekillik olmayadabilir. ne demektir bu?
    en başta, geçmişin de gelecek gibi belirsiz olduğundan bahsetmiştim. mantıksal ve matematiksel olarak bu mümkündür. herhangi bir gözlem, geçmişteki bulanıklıkları azaltır ve bizim onu düşük entropili olarak görmemize sebep oluyor olabilir. böylece günümüzü büyük patlama anına bağlayan, kuantum ölçeğinde birden fazla tarih yaşanmış olabilir.

    olasılıkları sınırlandırdığında (ki bunu gözleyerek yani etki ederek yaparsın, bunun için illa ki bilinçli bir gözleme gerek de yoktur) entropiyi düşürmüş oluyorsun bir bakıma. o sınırlandırılan yapının veya parçacığın olası durumlarını daha cok biliyor oluyorsun ve bu onun gerçek duruma (senin o an var ettiğin gerçekliğe) çökmesine veya bu olasılıklardan bir tanesine çökmesine neden olur. bu da o durumdaki entropiyi düşük yapar.

    sınırlandırılmamış her yer için entropi her zaman yüksektir. çünkü belirsizlik yüksektir. belki de evrenin oluşumu da bu şekilde gerçekleştir. potansiyeller havuzundaki herhangi bir belirsizlik sınırlandırılması veya belirsizlik sebebiyle gerçekleşen bir etkileşim, o noktada entropinin düşmesine neden olur ve varoluş başlar.

    bu bize geleceği de benzer şekilde düşük entropili yapabileceğimizi vaat eder. geleceğe dair ne kadar çok şey bilir veya öngörürsen, onu inşa edersin.
  • beynimiz sadece var olan verilerle hesaplama yapıp bir sonuca ulaşabildiği için ve evrenin öncesine dair hiçbir veri olmadığı için ne olduğunu asla bilemeyeceğiz.
  • öncesini henüz bilinmese de büyük patlamanın ilk anları -daha doğrusu bize göre ilk anları, zaman mevhumu orada henüz yok- hakkında detaylı bilgi almak isterseniz steven weinberg - ilk üç dakika isimli kitabını okuyabilirsiniz.

    he derseniz ki zaten ne bilmediğimizi bile bilmiyoruz, atış serbest, bence şu oluyor:
    içinde bulunduğumuz evrende hiçbir şey rastgele olmuyor, her şey kozmik bir hesap dahilinde baştan-sona hesaplı. finalinde cümle alem supermassive karadelik oluyor ve yeterli kritik kütleye eriştiğinde tekrar büyük patlama olarak başlıyoruz. sürekli bir sonsuz döngüdeyiz ve döngüler arasında bir atomun bile pozisyonu öncekiyle farklı değil. bire bir aynı şeyler oluyor.

    belki milyon kere doğduk, milyon kere sevdik, milyon kere öldük. bana bu fikir hiçte kötü gelmiyor.
  • bu konuda stephen hawking'in teorisi şöyledir:
    "kozmoloji üzerine ne zaman ders verilse, ben büyük patlamadan önce ne olduğunu sık sık sormuştum. öncenin olmadığı, şüpheyle karşılanır. çünkü büyük patlama zamanın ortaya çıkışını sağladı, bir şey ona sebep olmuş olmalıdır. fakat ‘neden’ ve ‘etki’ zamana ait kavramlardır. ve zamanın var olmadığı durumlara uygulanamazlar. bu yüzden soru anlamsızdır."

    bu durumu mantıksal olarak açalım, ilk olarak büyük patlamanın ilk anını düşünün tüm evren enerjisi yani sonsuz diyebileceğimiz kadar büyük bir enerji mikron bazında bir noktacıkta mevcuttu. enerjiyi sonsuz sıkıştırabilirsiniz. peki ya maddenin bu kadar sıkışması mümkün mü? diye sorarsanız; ilk patlama olmadan önce sadece enerji vardı, sonrasında büyük patlama ile beraber madde oluştu. bu süreç higgs bozonu yani diğer adıyla tanrı parçacığı adı verilen ve cern deneyinde de varlığı kanıtlanan( 14 mart 2013'te bilim adamları higgs bozonu'nun varlığından emin olduklarını, yani diğer adıyla tanrı parçacığı'nı bulduklarını açıkladı) tanecikler enerjiyle birleşerek maddeyi meydana getirdi; yani parçacığa kütleyi kazandırdı. peki ya öncesinde ne vardı? hawking bu soruyu anlamsız buluyor çünkü: zaman ve mekân kavramları ancak madde oluşumundan sonra var olan kavramlardır. madde oluşmadan önceki sonsuz enerji varlığı sıfır zaman demektir. yani zaman hiç var olmadıysa öncesi nasıl olabilir?( “zamanda büyük patlama anına doğru seyahat edersek kâinat giderek küçülür. daha küçük daha da küçük sonunda tüm kâinat, aslında sonsuz derecede küçük sonsuz derecede yoğun bir kara delikten ibaret küçük bir alana sıkışıncaya değin küçülür. bu gün uzayda dolaşan kara deliklerde olduğu gibi doğa yasaları oldukça sıra dışı bir şey anlatır. bu noktada da zamanın durması gerektiğini söyler. büyük patlama'dan önce zamanı bilemezsiniz. çünkü büyük patlama'dan önce zaman diye bir şey yoktur.” stephen hawking) öyleyse daha iyi anlamak için kara delikleri düşünelim. ömrünü tamamlamış yani yakıtı tükenmiş bir yıldızın merkezinde çok büyük bir çekim kuvveti oluşur. yıldız kendi maddesini merkezine doğru çekmeye başlar. öyle ki bir nötron yıldızından bir çay kaşığı kadar alırsanız, 1,000,000 ton ağırlığında gelecektir. bu çekim gücü merkezdeki madde yoğunluğu arttıkça artmaya devam eder ve bir süre sonra ışığı dahi soğurmaya başlar. böylece kara delikler oluşur. kara deliklerin içinde madde inanılmaz yoğun ve çekim gücü çok büyük şiddettedir. einstein'ın görecelik kuramını hatırlayın, ışık hızında zaman sıfırdır. ve kara delikler ışığı bile soğuracak güçtedir. kara deliklerin içinde zaman kavramı yoktur. yani madde yoğunlaşmaya bir kısmı enerjiye dönüşmeye ve çekim gücü artmaya başladıkça zaman yavaşlamaya başlar. bir kara deliğe doğru çekilen bir cisme uzaktan baktığınızı düşünün. cismin bir süre sonra yavaşladığını ve sonra durduğunu görürsünüz. belki de o cisim çoktan kara delik içinde atomlarına ayrıştı bile ama sizin bulunduğunuz zaman diliminden baktığınızda o cismin tamamen durduğunu göreceksiniz. içinde bulunduğumuz mekân ve enerji zamanımızı belirliyor. yani madde enerji ilişkisi olan e=mc2 denklemi içindeki kütle ve enerji değerleri değiştikçe içinde bulunduğunuz zaman da değişecektir. öyle ki bir gün yeniden tüm madde enerjiye dönüşür ise zaman yeniden sıfırlanmış olacaktır. zamanın hiç başlamadığı bir noktanın öncesini ele alamayız. ne olduğunu, ne bittiğini sorgulayamayız. siz yine de sorgulamaya devam edin, çünkü bilimde sınır yoktur. kim bilir, belki de evrenimiz sonsuz sayıda evrenin arasında oluşuverdi, zamanın ötesinde bir yerde...
  • kimilerine göre evren big bangler ile big crushlar arasında salınım yapıp durmaktadır.
    eğer bu kuram doğruysa soruyu ilk büyük patlamadan öncesi olarak değiştirmek gerekir.
  • -ulan sabah işerim artık n'apalım, uyuyayım şimdi...
hesabın var mı? giriş yap