• adını kiraz ağacı yapraklarının düşüş hızından alan, 2007 tarihli, makoto shinkai başyapıtı bir anime. toplam bir saate yakın süren üç kısa öyküden oluşan film, ailelerinin japonya'nın iki ayrı köşesine taşınmaları nedeniyle ayrılmak zorunda kalan takaki ile akari isimli iki çocukluk arkadaşının hikayesini anlatıyor.

    mükemmel bir görsellik ile büyüleyici müziklere sahip olan bu animeyi izledikten sonra etkisinden çıkmak bir hayli zaman alıyor.

    --- spoiler ---

    "seni bir kez daha görebilmek için hangi hızda yaşamalıyım?"

    --- spoiler ---
  • detaylar, animasyon falan şahane. fakat odun bir ruh halinde izlendiğinde çok etkilemiyor galiba. suserlerin genel yorumuna bakıldığında bir duygu patlaması, ağlama, romantizm nidaları görülüyor. bende böyle bir etki görülmedi.
    önemli not: bu şahıs grave of the fireflies izlerken ağlamıştır. bu sebeple gözyaşı üretme yeteneğine sahiptir. olsa olsa ruh haliyle ilgilidir bu durum... tabii canım, kalas değilim yani.
  • adamın ağzına yüzüne sıçan inanılmaz güzel bir animedir. adına ilham olan sakuraların naifliğini ve hepsinin bir zaman gelince yere düşeceği, en güzel olduğu anında o düştükleri saniyeler olduğu gerçeğini gözlerimize sokar. tabii gözümüze sokunca yaş gelir doğal olarak. izledikten aylar sonra yazıyor olmama rağmen bok varmış gibi hüzünlendirmiştir, bu sebeple spoiler kaçarsa filan affola...

    daha önce söylenmiş olduğu gibi konumuz üç ayrı parça halinde işlenmiş. parçalar boyunca kahramanımızın (her ne kadar işin içerisinde 3 kişi olsa bile, esas oğlan merkezde) ilkokuldan beri sevdiceği olan hatun ile aşklarının birbirlerine itirafından, lisede ayrı düşmelerine, orada kahramanımıza platonik aşk besleyen başka bir hatunun işin içine girmesine, oradan da esas kızın evliliğine kadar giden hüzünlü hikayeler serisinden mürekkeptir. hani ileriden çok basit, hatta üçüncü sınıf romantizm filan gibi görünmesine rağmen öyle bir işleniyor ki... adamın kalbine kalbine dürtüyor okları.

    izlerken uyanması muhtemel olan "lan bunu yaşadım ben" duygusu bir kenarı dursun, sadece elemanların ruh halinin yansıması bile tek başına yetiyor da artıyor. bir yerden sonra insan sadece hikayenin verdiği hüzünle bile dertlenebiliyor. hele bir de, benim gibi hayatınızın en boktan dönemlerinden birinde izlerseniz, hele bir de kız/erkek meselesi varsa işin içinde, hah o zaman boku yediriyor avuç avuç. siz siz olun sakın bu animeyi ayrılık ya da platonik aşk gibi bir derdiniz varsa izlemeyin, önden uyarıyorum.

    sonuç olarak romantizmi böyle sağlam işleyen tek bir yapıt dahi izlemediğimi açık yüreklilikle söyleyebilirim. hani benim gibi bu tür hikayelerden hoşlanmayan biri olmanız bile fark etmemekte bu anime söz konusuysa. ne olursa olsun izlemenizi tavsiye ederim; lakin yukarıdaki uyarım boşuna değildir, sonra odunla kapıma dayanmayın.
  • bir trene binip, hiç bilmediğin yerlere gitmek, sonunda orada kavuştuğun kızı sadece öpüp geri dönmek vardı bir zamanlar evet. ama bunun gençlikte mi, geçmişte mi kaldığından pek emin değilim. ikisi birden belki.
    tıpkı bir gün ayın, mars'ın çok ötesine ulaşmayı hayal etmek gibi. saatte kaç santimetre veya metre pek önemli değil, yaklaştıkça uzaklaşıyoruz.
    ah, bu japonlar, amma romantiğe bağlamışım yine sayelerinde, neyse, yaşlı bir adam olarak gerçekleri söyleyeyim bari, aşk da yok olm, kendine kavuşmak da.
  • görselleri o kadar güzel ki ekran koruyucu niyetine izlense bile olur.
  • --- spoiler episode 1: cherry blossom ---

    - saniyede 5 santimetre olduğunu söylüyorlar.

    - neymiş o?

    - kiraz çiçeğinin açılma hızı, saniyede 5 santimetreymiş.

    --- spoiler ---

    --- spoiler episode 2: cosmonaut ---

    - hayret.

    - saatte 5 kilometre gidiyormuş. minamitane fırlatma üssü'ne gidiyor. bu sene, en sonunda bir fırlatma izleyebileceğiz.

    - durmaksızın güneş sisteminde dolaşıp bilgi toplayacakmış.

    --- spoiler ---

    --- spoiler episode 3: 5 centimeters per second ---

    - bir başkası gibi yaşarken, her tarafı hüzün kaplar. güneşte kavrulan çarşafları, banyodaki diş fırçasını ve telefondaki mesaj kutusunu. üç sene önce birlikte olduğum bir kız e-postasında "hâlâ senden hoşlanıyorum, şimdi bile." diye yazmış ama birbirimize binlerce e-posta göndersek de muhtemelen kalplerimiz birbirine doğru bir santimetre bile yaklaşamayacak.

    --- spoiler ---
  • makoto shinkai'nin o kendi estetik algısına mahsus muhteşem görselliğiyle hafızama kazınan, birbirinden koparılması imkansız, farklı müzikleriyle ve manzaralarıyla bütünün birbirine kaynamış üç parçasının hikayeleştirilmesiyle ortaya çıkan anime şaheseri. görmeye övgü şeklinde an an aklın meydanında duralayan ve kusursuz, gerçekçi bir masal ahengi ile akıp giden bu filmin kurgusallığının sadeliğinin yarattığı boşluğu duyguları tetikleyen biçim muazzamlığı dolduruyor, her sahne bir öncekinden doğan bir başka güzelliğe, her öykü diğerinin küllerinden sendeleyerek doğan ve şimşek gibi kanatlanan bir başka anka şarkısına dönüşüyor. gerçeğin yüceltilmeye ihtiyaç duymadan insanda kendiliğinden yücelen yanını resmediyor shinkai. gözden kaçanın büyüsünü seyretmemizi istiyor.

    --- spoiler ---

    hikayenin bütünü içinde ön planda olan üç karakteri de yakından anlama şansına sahibiz filmde. yalnızca akari diğer ikiliye oranla daha çok ikinci kişi olarak karşımıza çıkıyor. ancak olayları özellikle takaki ile kanae'nin doğrudan sırtından, tepkilerini yüzlerinin ötesinden görüyoruz. hepsini anlamak can sıkıntısına sebep oluyor. ikinci öykünün sonunda kanae'nin eksik oluşu kabullenme haline kimin içi sızlamadı ki? bir yandan onun beklentilerinin saflığını anlamlandırırken bir yandan da takaki'nin onu düş kırıklığı duvarına toslatacak iç dünyasını biliyor olmanın acı farkındalığında yol alıyoruz bir süre.

    ilk bölüm ilk öpücüğe adanan bir kiraz yaprağı. üstü kar ile örtülü ve yumuşacık uzanıyor. masumiyetin tam içinden küçük yüreklerin buluşması bozulmamış olanın, müdahaleye uzak ve ihtiyaçsız olanın sakinliğini getiriyor. takaki'nin endişelerine ortak ediyor o göz okşayan tren yolculuğu esnasında. endişenin güzeli olur mu? olur. kiraz ağacının dibinde endişeler buluşunca güzellik de çiçekleniyor.

    ilk bölümün taze mutluluğunun ikinci bölümün dallanmış iç burukluğuyla yıllanmasının ardından üçüncü bölüm geliyor ve şişeyi duvarda parçalıyor. takaki'nin içkisini bırakma vakti geliyor. izleyiciyi de bu sarsıyor, can acıtıyor. anlamını kaybeden her şeyin içenden geçerek yürüyor, herkese o yürüyüşlerin kasvetini hatırlatıyor.

    şarkı girdiğinde gerçek sonun değişmez kütlesi çöküyor insanın içine. akari mesafenin kapanamayan, yani ölçülmesi imkansız tarafında kalıyor. bu mesafeyi anlamaya uğraşırken aradan trenler geçiyor ve yıllardır kapanmaya eğilimli mesafelerin, adımları birbirine dönük uzakların, terse doğru yenilenme vaktini çarpıyor surata. bu uzaklar arada bir bakış mesafesi varken bile itişiyor artık. izleyicinin de gözlerinde bu anlar doluyor en çok. anlayamamak, bu noktaya gelişin manasızlığı akıp gidiyor gözlerden. ama film sonlarında teselli sunan umut kavramı çiziliyor yönetmen tarafından, sırt okşanıyor, son gülümseme karakterin yüzüne ekleniyor.

    "uzak olmanın aslında mesafeyle hiçbir alakası yok" diyor. kanae buna tanık oluşunun, asla "yakın"a ait olamayışının kederiyle dip dibe olduğu umudundan vazgeçiyor. takaki yıllardır trenler kadar uzaktayken aynı yerde durabildiği akari'ye yalnızca bir hatıra kalışına gülümseyebiliyor. "kiraz yaprakları kar gibi düşerken" arkasını dönüp uzaklaşıyor. sahte unutuş işleniyor insana.

    --- spoiler ---
  • çok sade ama çok gerçek öyle ki insanın içini acıtıyor.

    --- spoiler ---

    insanların arasına giren mesafeler, zaman ve hayatın akışı ve beraberinde getirdikleri, insanın içindeki boşluklar, kişinin yalnızlığı, duyulan özlemler, büyük buluşlara imza atan insanoğlunun birbirine olan aşılamayan uzaklığı ve hayatta ikinci şansların olmayışı vs...yamazaki masayoshi' nin "one more time, one more chance"' ı da üzerine tuz biber olmuş...

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    üç sene önce birlikte oldugum bir kız, bir mailinde, 'hala senden hoşlanıyorum, şimdi bile' diye yazmış. ama birbirimize binlerce mail göndersek de muhtemelen kalplerimiz birbirine dogru bir santimetre bile yaklaşamayacak."
    --- spoiler ---

    bu kadar etkilenmemin sebebi, her insanın hayatında deli gibi sevdigi, onu fazlasıyla etkileyen biri olur ya hani, seneler geçse bile o farklı kalır, özeldir. başkaları gelir, gider, ama aynı duyguları hissettirmez. kalbin çürümeye başlar, kendine, herkese yabancılaşırsın. işte bütün bu ruh hallerini çok iyi göstermiş film, fazlasıyla hem de.

    "ama birbirimize binlerce mail göndersek de muhtemelen kalplerimiz birbirine dogru bir santimetre bile yaklaşamayacak."
  • --- spoiler ---

    finalde bir anda şarkı girince insan ambale oluyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap