• woody 81 yaşında! gene klasik temalarıyla şirin bir film çıkarmış ortaya. 30' lar los angeles ve new york' unda gangsterler ve hollywood yaşamı üzerine bir film. bunlar tabii işin sosu. asıl mesele, her woody filminde olduğu gibi romantizm, aşk ve cinsellik. genç insanların hayattaki tercihleri üzerine bir kapitalizm gerçeği aynı zamanda. yahudilik ve ince espriler de her zamanki kıvamında...

    woody allen' ın en iyi filmlerinden biri değil ama yönetmeni sevenleri tatmin edecektir. belki de artık son yıllarında olan ve tam 50 yıldır film çeken bu büyük entelektüel yönetmenin son filmini görmek için de herkes gidebilir tabii.
  • kendileri dışındaki herkesi sığ olarak gören 3 ana karakterin çok da derinlemesine anlatılmadığı bir film. (zorlama bir yorum gibi gözükecekse de bu üçlüyü birbirine bağlayan aşk değil de sahip oldukları bu kibir denilebilir.)
    woody allen fanlığı yapmayacaklar için açık açık soralım: bu senaryo, eğer 1930’larda geçmemiş olsaydı yine aynı tadı alıyor olacak mıydık?
    lafı uzatmadan muhteşem tespitler, psikolojik olarak derinlemesine eşelenmiş karakterler vb. şeyler ararsanız, beklediğinizi bulabileceğinizi söylemek zor. fakat müzikler ve görsellik her zamanki gibi. bana kalırsa, zaten sadece buna bakarak bir woody allen filmi havası yakalayabiliyor.
    lafı uzatınca ortaya çıkanlar ise şunlar:
    bobby ve vonnie, başarı hayali ile dolup taşan iki genç. fakat sonradan küçümser bir tavırla başka türlü bir hayatın (daha sade ve gerçek gözüken bir hayatın) hayalini kuruyorlar. phil ise amaçladığını başarmış bir adam, içinde bulunduğu grubun yaşam biçimine getirdiği bir eleştiri yok gibi fakat etrafındakilerin sığ kişiler olduğunu düşünüyor. öyle ki onlarla bir ilişki yaşama ihtimalinin düşünülmesi bile bir hakaret onun için. fakat yaptığı seçim ile vonnie, sonradan dönüştüğü adama baktığımızda bobby ve para kazanmasına sebep olduğu için sığ insanlarla iş yapmayı sorunu etmeyen phil, itiraf edilmemiş bir ikiyüzlülüğün çevresinde dolaşıyorlar.
    rahatsızlık duydukları tek nokta, aşk üzerinden hissettikleri ikiyüzlülük durumu. bu hissiyat kullanılarak, karakterler hafif çaplı bir ahlaki sorgulama içerisine sokuluyor. karar aşamalarındaki klişe laflar nedeniyle bu sorgulama da sahte duruyor. aşkın yüceltildiği ve dram sosunun boca edildiği bu noktada, insan aşka değil de duyacağı hazza ihanet etmemeli anlamı yükleniyor bana göre. (yine de karakterler bunu itiraf etmiyorlar.)
    filmin dram kısmı yukarıdaki üçlü etrafında kurgulanırken, mizah yan karakterlere düşen bir görev olarak kalmış gibi. burada da sadece anne ön plana çıkabiliyor. anne aracılığı ile yapılan yahudilik göndermeleri her zamanki gibi. bir de profesör var tabii. tam bir durum komiği. fakat film içindeki ağırlıkları oldukça az.
    film içindeki replikler o kadar zayıf ki adam, bu bir woody allen filmidir diyebilmek için anlatıcı olarak sesini dahil etmiş içine. daha ne olsun? sorgulanmamış bir hayatın, hayat olmadığı gibi karakterleri susturulmuş bir woody allen filmi de woody allen filmi gibi durmuyor işte.
  • tam bir yaz sonu sonbahar başı filmi. bu tip dönem filmlerini sevdiğimden midir bilinmez ama izlerken dev keyif aldım. filmin her karesinde woody allen imzası var. jesse eisenberg ile woody allen nefis bir kimya tutturdular. eisenberg bütün filmi taşımış resmen. blue jasmine'de de olduğu gibi yoğun bir sarı filtre kullanımı vardı gözümden kaçmadı. woody allen ve karl lagerfeld gibi büyük ustalar kristen stewart'ta ne buluyor bilemiyorum ama kristen aktrislik yapamayacak kadar donuk bir kız. vonnie'yi rooney mara oynasaydı film uçar giderdi, film boyunca rooney'i o rolde hayal ettim. yine de çok güzel bir film. 30'ların atmosferi, caz müzik, hollywood, new york derken film akıp gidiyor. iyi ki de bruce willis filmden kovulmuş ve yerine steve carell geçmiş. jesse eisenberg'le dayı-yeğen gibilerdi. woody allen prof enişte leonard'ı yazarken kesinlikle kendisinden esinlenmiş. filmin en ilginç karakterlerinden biriydi kesinlikle. izleyin derim ben, bir şey kaybetmezsiniz keyifli 1.5 saat geçirirsiniz en azından.
  • filmin kime ait olduğunu söylemeseler, oturup izlesem daha 10 dakika geçmeden woody allen filmi derim. adam bütün filmlerine öyle kalın ve parlak imza atıyor ki yönetmenin kim olduğunu anlamak çok kolay oluyor.

    cafe society kaliteli bir film, izlemesi keyifli (woody allen filmi seviyorsanız tabii).
  • hikâye çok özgün ve güzel değil. ama ana hikâyeye 'fon' sayabileceğimiz ve amerika'daki yahudi tecrübesine ilişkin ayrıntılar diye tanımlayabileceğimiz 'iç desen' çok özgün ve güzel.

    yönetmen woody allen, woody allen da âhir ömründe olunca... böyle oluyor demek. (sözkonusu 'iç desen'deki felsefi ve dini nitelik bilgice zenginleştirici ve ilginç).

    --- spoiler ---

    "first he becomes criminal, then he becomes christian"

    --- spoiler ---
  • bu aksam sinemada izleyerek tüm woody allen filmlerini izlemis bir woody allen delisi olarak bayildigim film. ben woody allen filmlerini her daim keyifli bir kitap okuma deneyimine benzetirim filmini izleyecegim zaman konusuna bile bakmam kitaplari filmleri benim icin essiz bir hazinedir. sonsuza kadar yasa be ustad ve bu sonsuzlukta kamerani surekli biz insanliga dogrult... son olarak filmden bir replik "sokrates'in de dedigi gibi sorgulanmamis bir hayat hayat degildir, gerci sorguladigimiz hayat da bir seye benzemiyor..."
  • sayesinde yahudilikte ahiret inancının olmadığını öğrendim.
    en büyük kozlardan birini kullanmamışlar, ilginç
  • tam bir woody allen filmi. eğer kendisini, filmlerini seviyorsanız bitişinde mutlaka gülümseyerek ayrılırsınız salondan.* ha diğer filmlerinden bi tık altta kalmış ama olsun. büyük beklentiler ile gitmezseniz, yazın şu son günlerinde izlenebilecek en güzel filmlerden. zaten vizyonda da saçma sapan korku filmlerinden başka bir şey yok.

    mekanlar, kıyafetler, saçlar inanılmaz güzel; bir midnight in paris olmasa da ben beğendim. zaten woody allen dağı taşı çekse severim gibi geliyor.
  • woody allen'ın 11-22 mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleşecek cannes film festivalinde prömiyerini yapacak son filmi.

    filmde 1930'lu yıllarda sinema endüstrisine girmek için hollywood'a gelen bir senaryo yazarının başından geçen aşk hikayesi anlatılıyor. başrollerini jesse eisenberg ve kristen stewart'ın paylaştığı, woody allen'ın gözünden dönemin ruhunu ve sinema endüstrisini anlatacak bu film yönetmenin klasikleri arasına girmeye aday gibi duruyor.
  • film ortalama bir woody allenfilmi. şişirilmiş balon kristen stewartla, blake livelynin felaket oyunculukları yanında, başrol jesse eisenberg ile yan karakterler filmi kurtaran asıl unsurlar. hikayesi anlatılan esas oğlanla esas kız (kristen stewart) dan ziyade, yan karakterlerin öykülerinden daha çok zevk aldım.

    kötü film değil, yer yer komik hatta. woody allen hatrına izlenir.
hesabın var mı? giriş yap