• 1990 yılında matis'le yaz işi aramak için gittiğimiz antalya yöresinde bir ara ayağımız kemer'e düştüydü. o zamanlar uzunca bir yol ile o yolu kesen üç beş yolcuktan oluşan kemer'in barlarında genelde yapılan müzik, tek ya da çift akustik gitarla çalınan ortaçgiller, kızıloklar, mazhar-fuatlar, yeni türkülerin yanında simon-garfunkel, beatles, elvis presley falan... biz de benzer şeyler çalıyoruz. "türk pop"u daha patlamamış, aşkın nur yengemizin ilk albümü yeni çıkmış, sezen aksu'nun "hadi bakalım kolay gelsin" rezaletine daha bir yıl var.

    matis'te şimdi bize oyuncakmış gibi gelen bir yamaha pss 570, bende 1966 yapımı bir fender mustang* ile küçük bir fender ampli*, o bar senin şu bar benim iş ararken, dışarıdan çok şık görünen bir yer görüyoruz. ulan diyoruz, burası kalın bir yer, burada canlı müzik olur mu? kesin işleticisi de hanzodur, kemer'de epeyisiyle tanıştık onların. ne yapalım, girelim mi? girelim be moruk ne olacak, giriyoruz içeri orange bar'ın kapısından.

    kır saçlı, kır bıyıklı, durul gence'yi andıran bir kişi duruyor tezgahın berisinde. önceki akşamın yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışan ortamı, bıyıklı kişinin arkasındaki, epey taşaklı olduğu ilk bakışta anlaşılan kat kat müzik düzeninden usulca yükselen nitelikli bir caz tınısı dolduruyor. müzisyeniz diyoruz, iş arıyoruz. buyur ediyor bizi bar tezgahına, koyuyor önümüze küçük biraları, güler yüzle dinliyor, kanımızın çok çabuk kaynadığı kır bıyıklı konuşması çok düzgün ağbi. anlatıyoruz, ankaralıyız, şunları şunları çalıyoruz diyoruz, sessizce dinlemesini sürdürüyor bizimle birlikte içtiği ufak birasını yudumlarken. bu arada kendisini de tanıtıyor, adım cahit diyor, cahit oben. müzik işlerine uzak olmadığını söylüyor biz karşısındaki iki gencin onu tanımayacağı olasılığını da düşünerek. bilmez miyiz cahit oben adını? matis'in de benim de annelerimiz iyi birer müzik dinleyicisi...

    biralar bitiyor, çalgılarımızı kurmaya başlıyoruz taşaklı müzik düzeninden ayrı duran şık ses düzeninin yanında, cahit oben de yardımcı oluyor bize. küçük fender amplimin bez örtüsünü çıkarıp fişini takıyorum. sıra gitarımda, onu da kılıfından çekip alıyor, amplime dayıyorum. iki fender'i yan yana görünce yan gözle, "fender sıcak bir ailedir, birbirinden ayıramazsın." diyerek matis'le yıllar boyunca unutamayacağımız özdeyişini söylüyor cahit ağbi. kablolar, mikrofonlar, akortlar, şunlar bunlar derken artık hazırız. yerli yabancı başlıyoruz çalmaya, çok uzatmadan birkaç parça sonra da bitiriyoruz. cahit oben bizi çok seviyor, gelin çalın bende diyor. üstelik matis'in uyduruk yamaha'sını gösterip, "bende hammond var bir tane, onu getirelim buraya, sen onu çal." diyor. uçuyoruz sevincimizden. birer bira daha içip biraz daha söyleştikten sonra ayrılıyoruz orange bar'dan, antalya'ya doğru yollanıyoruz ikimizin de dudağında belli belirsiz bir gülümsemeyle.

    iki gün sonra yine gidiyoruz kemer'e, konuşuyoruz cahit ağbi'yle. kesinlikle "manevi" olmayan, sanırım "maddi" bir nedenle çalamıyoruz orange bar'da. üzülüyoruz, o da üzülüyor ya, yapacak bir şey yok. kemer'den vazgeçip antalya kaleiçi'nde "yesterday's" adında bir bara çörekleniyoruz bütün yaz. ufak tefek sorunların dışında keyif de almıyor değiliz orada çalarken (matis yamahasından kurtulmuş barın piyanosunu çalıyor), ama yüreğimiz kemer'de, cahit ağbi'nin yerinde kalıyor. keşke orada mı çalsaydık lan, diye soruyoruz arada sırada matis'le birbirimize, bunca yıl sonra.
  • filme uygun müzik yapma konusunda doğuştan kabiliyeti olduğuna inandığım müzisyendir.

    herhalde şu ömr-ü hayatında, canım kardeşim ile en büyük şaban filmlerinin müziği dışında bir şey yapmasaydı yine dünyaya pek çok insandan daha fazla katkı sağlamış olurdu zannımca.

    nedir acaba filmin "dokusuna" münasip müzik yapmanın sırrı? nasıl olur da gelir ilham böyle taşarcasına? ne yapar bu insanlar bu müziklerin evvelinde? saatlerce bir odaya mı kapanırlar sessizce, yoksa çağrı filminin müziğini yapan maurice jarre gibi aylarca çöllerde mi kalırlar?

    ne çok isterdim sizlerdeki ilhamın zekatına sahip olmayı. heyhat...

    ama size aşk olsun; ve tabi bir de helal olsun...
  • diğer bir muhteşem eseri de en büyük şaban filminin müziğidir, bu muhteremin!
    dinledikçe hülyalara dalar insan...
  • altin mikrofon yarismasiyla adini duyurmus, 70'lerin turk beatles gruplarindan biri olmaya calisan grubuyla hos atraksiyonlar yapmis kisi.
    grup
    bas gitarda; koray oktay
    ritm gitarda; fikret kizilok
    bateride; emre ulastirdan olusmaktadir.
  • ertem egilmez'in yonettigi canim kardesim(1973) isimli filmin muziklerini yapmistir.
  • hayatı boyunca hiçbir şey yapmasa ( kaliteyi anlatmak için diyorum ) , sadece şu iki film müziği ile " helal olsunu " hak eden müzisyen...

    en büyük şaban

    canım kardeşim
  • uzun süredir beni alıp götüren ''film müziği'' manyaklığımın şu ömrüme kattığı en önemli artının sahibidir.
    tüm film müzikleri bir yana en büyük şabanfilminin müziği bir tarafadır.
  • ortalama bir film olan en büyük şaban'ı bi acayip müziğiyle türk sinema tarihinin en büyük romantik komedisi haline getiren fantastik müzisyen. hüzünlü desen hüzünlü değil, neşeli desen neşeli değil ama yine de çok güzel bir müzik en büyük şaban filminde yaptığı.
  • cahit oben dortlusu'nun cahit oben'i. orkestrasinin isim babaligini, sefligini, solistligini, melodik gitaristligini ayni anda yurutmustur. 1965 ve 1966 altin mikrofon yarismalarina bir tat bir doku katmistir. tum bunlari yaparken 19 yasindadir.
  • canım kardeşim filmine damgasını vuran olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap