• "sana tokat atana diğer yanağını da dön" felsefesini işleyen bir film. james'in kötülüğün karşısında iyi kalabilmenin mücadelesini vermesi ve nefsinin kaçma isteğine karşın geri dönmesi, inancının gereğini yapıp kaderiyle yüzleşmesi bunu gösteriyor. hattâ james'in geri dönüşünde kötülükle, inançsızlıkla, inanca karşı güvensizlikle ve küçük bir yere sıkışıp kalan kişilerde görülebilen insanlıktan çıkma ve vahşete meyletme eğilimiyle savaşmaktan yorgun düşmüş bir hâl de fark ediliyor.

    her sakin yer pastoral manzarasının ardında kirli ve karmaşık sırlar barındırır; bu film de o klişeyi fon olarak kullanıyor, ama sorgulamaları ve diyalogları klişeleri ekarte ediyor.

    "dostun, henüz edinmediğin düşmanındır sadece."

    "anılar unutulur. en kötü yanları da budur."

    filmin müzikleri patrick cassidy imzalı. lâkin filmin başlangıcında o güzelim manzaralar cassidy'nin melodileri ile geçit yaparken kulaklarımız lisa gerrard'ın sesini duymayı beklese de vokalde ıarla o'lionaird yer alıyor.
  • brendan gleeson'un başrolünde oynadığı istanbul film festivali kapsamında izleme fırsatı bulduğum başarılı bir film.

    --- spoiler ---

    ikili diyaloglar üzerinden ilerleyen film izlenebilirlik olarak özellikle mesai çıkışı izlemek isterseniz biraz yorucu ancak sonunda iyi ki izlemişim diyorsunuz. bir rahibin hayatının son bir haftasını gün gün ilerleyerek izliyorsunuz. kara mizah türünde olması sebebiyle ikili diyaloglardan iyi çıkarımlar yapmak mümkün. filmin bir yerinde rahip; "herkes neden hep günahlardan bahsediyor da hiç kimse erdemden bahsetmiyor." diyerek izleyici düşüncelere sevkediyor. filmin sarsıcı bir sonu olmakla birlikte en en son sahnede rahibin kızı ve rahibin katilini gördüğümüz anda kızın gözlerinden damlayan bir yaşla film sona eriyor. o anda hızlı bir flashback yapıp bağışlama üzerine rahibin kızıyla yaptığı diyaloğu aklınıza getirmenizi tavsiye ederim.

    --- spoiler ---
  • öncelikle john michael mcdonagh'dan konuya girmek istiyorum. hatta mcdonagh kardeşlerden. bunlar nasıl bir aile ki iki kardeşinde yazdığı dialoglar inanılmaz ince işlenmiş olabiliyor? ikisi de inanılmaz bir dialog ustası bana kalırsa. martin birazcık daha profesyonel olsa da (muhtemelen oyun yazarlığından dolayı) michael'ın da abisinden hiç aşşağı kalır yanının olmadığını bu filmle daha da iyi anladık. yönetmenin ardından başroldeki brendan abim -in bruges'den sonra tanıdığım ve içinde bulunduğu bütün mcdonagh filmlerini izlemiş biri olarak konuşursam eğer- insanlık dışı oyunculuklar sergilemeye tam gaz devam ediyor diyebilirim. calvary'de kendini ortaya alan filmi, kendi etrafında merkez kaç kuvvet kullanarak öyle bir çevirmiş ki anlatılmaz, izlenilmesi gerekir. son olarak filme gelecek olursak; michael mcdonagh ölüm üzerine bir güzelleme yapmış. her bir karakterin ölümle alakalı kafasına taktığı ve bunları çok şiddetli şekillerde tasarladığı, düşündüğü takıntıları var. hepsinden biraz biraz ama gayet derin bir şekilde ölüm hakkında yazılmış ince ve bilgece dialoglar dinliyoruz. takip etmesi bir yerden sonra zorlaşıyor çünkü cümleler ciddi aforizmik şekilde ilerliyorlar. sanki bir romanmışçasına ciddi edebi şekilde yazılmış dialoglar, aynı sahneyi ard arda bir, iki defa izlemeyi gerektiriyor. sinemada izlemediğime çok sevindim bu açıdan. ben tek başıma izledim ilk izleyişimde ama ikinci izleyişimde iki veya üç kişiyle izlemeyi istiyorum çünkü ölüm hakkında üzerinde konuşulacak çok cümle ve laf var. pederin ruh halini yönetmenlikten ziyade oyunculuk olarak brendan gleeson muhteşem aktarmış. oraları gittim görmedim ama herkesin bildiği gibi bir soğuk nevalelik mevcuttur uk'de. karakterlerin neredeyse hepsinin aşırı cool olmasını birazcık buna da bağladım. sonuç olarak ölümle alakalı farklı tatlar yakalamış ve -çok derin olmasa da- düşüncelere daldıran harika bir downtempo film olmuş cavalry.
  • bir websitesinden izledim filmi. önce yorumları okuyan bir insanım. yorumlar genel olarak " boş vaktiniz varsa izleyin" vs. boş vaktim vardı izledim.

    film sonunda bu " boş vakitçi " insanlara lafım. çok boşsunuz.

    7/10

    irlanda sinemasının güzel bir eseri. izleyiniz efendim.
  • yaşamak ve ölmek arasındaki ince çizginin bilincini kurcalayan karakomed(i)ram.

    diyaloglar fazlasıyla teatral, hesaplı ve sivri. oyunculuklar yalın, kararında, hınzır. doğa, manzara pastoral. inan, inançsızlık bağlamında ölmek- yaşamak, varolmak- yokolmak düşüncesi manidar.
    bol laforizmalı, bol kişisel hesaplaşmalı, az susmalı çıtır bir seyirlik. izleyin efenim izleyin.

    diyaloglar ustaca, akıcı ve lirik. zaten filmi kurtaran yegane şey (tüm gevezeliği ve yer yer lakırdıdaki didaktik söylemlere rağmen) bu diyalog yapısı.

    filmde en sevdiğim diyaloglardan biri:

    yazar: gerçekte ne zaman yaşlanacağını söyleyebilirim.
    rahip: nasıl?
    yazar: etrafındaki kimse “ölüm” kelimesini kullanmadığında. '' çohhh hoşşş ve zekice.
  • din adamı nasıl olmalı sorusunun cevabını veren film; brendan gleesonın canlandırdığı rahip james harika bir din adamı profili çiziyor.

    john michael mcdonaghın yönettiği the guard filminin yarı kadrosu bu filmde.

    http://www.imdb.com/…fullcredits?ref_=tt_cl_sm#cast
  • hesaplaşma dolu bir film; kendinle, geçmişinle, onla, bunla, şunla... evet, gülümseten ve hatta kahkaha attıran detaylar da vardı ama kendimle hesaplaştığım bir döneme denk geldiği için midir bilinmez, beni baya bir etkiledi.

    brendan gleeson almış götürmüş yine filmi zaten. onun haricinde chris o'dowd ve aidan gillen'i görmek keyifliydi. ne var ki kendi adıma daha da keyiflisi dylan moran'ı görmek oldu. baya bir yaşlanmış bernard black kardeşimiz. zaman çok acımasız...

    izlenmeli.
  • nasıl bir filmdin sen. soluksuz izleyemedim çünkü izlerken hayli sıktı beni. sıkması sıkıcı olduğundan değil beni hayli içine çektiğinden. ara verdim izlerken. nefes falan aldım pencereden.
    ısrarla tavsiye ettiğim filmlerden.
    filmden müthiş kareler burada!
    filmden müthiş alıntılar da şurada!
  • bir mcdonagh işi. aşırı teatral, dozunda minimal, ayriş aksanlı, ortanın üstü sinematogtafiye sahip ve kaliteli oyunculuklu, sligo/irlanda'da geçen güzel bir film.

    filme dair beni etkileyen ve düşündüren sahnelerden biri rahibin uçağa binmek için merdivende beklerken gördüğü ve donakaldığı sahneydi. çünkü iki gün önce acil yoğun bakımda cpr yaparken, hastanın başındaki diğer doktor ve hemşirelerin tutumu, lakayitliği, ciddiyetsizliği, ölüye/ölüme saygısızlığı beni çok üzmüştü. bu daha önce de başıma gelmişti ama filmde de benzer bir sahne görmek beni etkiledi.

    ayrıca baba-kız balık yedikleri restaurantı çok sevdim, sırf burayı görmek için sligo'ya gitmeyi aklımdan geçirdiğimi itiraf ediyorum ve balıkçının penceresinden görülen manzara bana oldukça brugge'ü hatırlattı. belki de yönetmenimiz abisine bi' selam çakmıştır? :p

    güzeldi.
    8.3/10
  • ölüm ve yaşam, inanç ve hiçlik ve sondakine eşantiyon olarak anlam ve anlamsızlık arasında eski yeşilçam filmlerinde yedi kişiden dayak yiyen jönün dönüp dolaşması gibi dönen ve dahi dolaşan film.

    kareler keskin, diyaloglar bilenmiş, film kanıyor. isa gibi. isa'nın öngördüğü gibi: teslimiyetle. bir rahibin sergileyeceği teslimiyetin ötesinde, herkes kendi anlam veya anlamsızlığını kabullenmiş, teslim olmuş. kilise bile teslim olmuş. kilisenin tek bir suçu var ki buna verilen hüküm de aynı teslimiyetle gerçekleşiyor.

    tüm bu ağır kabullenmişlik içinde, rahip başta olmak üzere ancak birkaç karakter buna karşın birçok tip o derin diyalogları bünyesine katılmak istenen kara mizah gibi yapmış film.
hesabın var mı? giriş yap