• derdiniz ne oğlum, ne istiyorsunuz bu adamdan? neden bu kadar kötüleme, laf sokma, canını acıtma isteği duyuyorsunuz ki? adam kendi halinde, tatlı, egosu olmayan iyi bir insan. kendi filmlerini bile ti'ye alıyor çoğu zamam. size ne zararı var bu adamın da bu kadar öfke duyuyorsunuz? tabii biliyorum sebebini de öylesine soruyorum. türk insanının efendi, saygılı, bilgili insana karşı alerjisi var. kendi boktan dünyanızda sizi aşağılayan pisliklere laf etmezsiniz hatta hayran olursunuz özenirsiniz, böyle güzel adamların bir şekilde canını acıtmak için elinizden geleni yaparsınız. çünkü aşağılık kompleksli, cahil ve ruh hastası bir toplumuz.
  • bugünkü debe entarisindeki okuduğum kadarıyla, depremden korkup, yunanistan'a yerleşmiş.

    işim gereği sürekli atina-selanik-bükreş-brüksel dörtlüsünü seyahat eden biri olarak, türkiye'den daha kötü bir konut stoku olan ve deprem kuşağında seçebileceğiniz yegane ülke yunanistan'dır. daha bu kasım ayında, selanik'te bir otelin çatı barında oturup, iş arkadaşları ile laflarken şehire şöyle bir yukarıdan bakıp, evlerin bakımsızlığından şikayet ettiğimizi hatırlıyorum.

    türkiye komple bir inşaat alanı iken, 10 yılı aşkın, uzun süreli ekonomik sıkıntı nedeniyle, yunanistan gerek konut, gerek araç stoku olarak avrupa'nın en yaşlı ve dayanıksız ülkelerindedir.

    zira 99 yılında bizimle benzer dönemlerde atina, 5.9 gibi türkiye için zayıf bir depremle yerle bir olmuştu. bilmeyenler için 1999-türkiye-yunanistan deprem diplomasisi. atina zaten 1981, 1999, 2019 üç büyük deprem olmak üzere 15-20 yılda bir sallanır.

    buraya yazdım ki, gaza gelip ünlüler gitmiş, biz de gidelim diye ölüme yelken açmayın.
  • bir süredir neysene kanalında hazırladığı içerikleri seyretmediğimi fark edip ''dur lan bi bakayım'' dediğimde atina'ya yerleştiğini öğrendiğim şahıs.

    depremden sonra daha sağlam bir ev arayışına girip fiyatların çılgın attığını görünce böyle bir karar almış. valla kendisi adına çok sevindim.

    kendi kendine sohbet edip yine kendi kendini darladığı ''holistik turizm'' adında yeni bir formata da başlamış. podcast gibi arkaya atıp dinledim ve oldukça keyif aldım. tabii bildiğimiz caner halleri aynen devam. yeryüzünde bu kadar doğal bir şekilde herşeye/herkese boş vermiş görünüp bu kadar kaygı yaşayan bir adam var mıdır bilmemekle beraber, kendisine gurbet ellerde başarılar diliyorum. denk gelirsek feyrouz'da bir lahmacun gömeriz artık. *
  • ön edit: youtube eleştirisi gibi oldu ama yine konuyu caner'e bağlıyorum sonunda.

    karantina yüzünden içerikleri mantara bağlasa da youtube kanalını takip ediyorum bu adamın. eğer konuk sağlam ise keyifli oluyor sohbeti.

    fakat instagram'da bugünün tabiri ile çok boş yapıyor hikayeleri üzerinden. bu sansür falan muhabbetlerinde duyar kasıyordu ama şu son duyarından sonra yeter dedim, yollarımızı ayırdım orada.

    adam adblock kullananlara hırsız diyecek kadar uçmuş. "5 saniyelik reklama sabredemiyorsunuz hepimiz enes batur değiliz" diye ağlıyor.

    öncelikle ben 4 yıldan fazla bir tanesi kanal d olmak üzere 2 medya şirketinin reklam departmanında çalıştım. yani uzun süre reklamdan para kazandım. hani senin tarafına da geçtim yani. ondan önce de, o zamanda da, şimdi de masaüstünde adblock kullandım, kullanıyorum. tv'de de reklamları hep zaplarım.

    bir.

    senin mantığınla tv'de dizi izlerken reklama girdiğinde zap yapan herkes de hırsız ya da hırsız adayı. zap yapmak suç olsun mesela. survivor izliyorsan o reklamı da izleyeceksin kardeş! taş mı yesin acun. zaten çuvalla nafaka ödüyor. nasıl fikir?

    iki.

    isterseniz sabaha kadar da konuşsak, youtube reklam olayının bokunu çıkardı. bu çok açık ve net. önce bunu bir kabullenin. evet bahsettiğimiz süreler tv'ye göre çok kısa ama tüketici alışkanlığı denen birşey var. yıllardır mobilden reklam izliyordum ben. ama bu yıl youtube vanced kurdum artık.

    neden yaptım bunu, gel sana açıklayayım caner.

    eskiden kısa bir reklam girerdi. ya tıklayıp geçiyordun ya da zaten kendi kendine bitiyordu hızlıca. şimdi hem reklam kalitesi düştü. hem süreleri uzadı. hem sayısı arttı. geç desen de ikincisi başlıyor. geç diyorsam geçeceksin arkadaş. insan psikolojisi bu, çok basit. thank you mario but princess is in another castle mevzusu gibi. diğer bölümü bitiriyosun, şimdi yakaladım diyosun: thank you mario but princess is in another castle. bak bu ne kadar boktan birşey ise geç demene rağmen geçmemesi de o kadar boktan. anlatabildim mi?

    bir sorun daha var ki bu daha büyük bir problem. defalarca aynı reklamı seyretmek.

    bir ara tiktok tecavüz etmişti zaten. şimdilerde de trendyol, hepsiburada vs vs bastırıyor parayı black friday ayağına 1 hafta youtube'u esir alıyor.

    geç diyosun yine çıkıyor. ilgilenmiyorum diyorsun yine çıkıyor. yahu sizden alışveriş yapacak olan enayi zaten 1-2 seferde düşer zaten o ağa. neyin zorlaması bu?! bu da yetmiyor, yorum kısmına hayvan gibi kocaman banner koyuyor.

    youtube premium'a geç olayından bahsetmiyorum bile. bak bunu teklif et, teklif etme demiyorum. ama insan gibi kararında. ne bileyim 1 haftada 1 kez-2 kez çıkar mesela. 2 video arasında devamlı darlama premium premium diye.

    e insanı kıstırırsan kedi gibi köşeye o da en sonunda tırnaklarını çıkartır yani.

    eveeeet. şimdi eğer buraya kadar okuduysan gelelim senin için çözüm önerilerine.

    birincisini zaten yapıyorsun aslında. içerik sponsorluğu. post42 âlâsını yapıyor bu işin. tanıdığın adamlar zaten. bir kere gördün mü "adblocker :(" diye ağladıklarını. al sana daha yakın olan ikinci bir örnek: ciddiyetten uzak. anlaştılar tadım markası ile dünya kupası boyunca çekirdek çitleye çitleye içerik çektiler. bu iş böyle oluyor demek ki.

    gerçi sponsorluğun da cambly bokunu çıkardı ama olsun. reklam olayına göre herkes çok daha memnun bu işten. hele ki mizahla vs güzelce yedirirsen içeriğe *** hem sen para kazanıyorsun hem izleyici rahatsız olmuyor.

    ikincisi de şu.

    adblocker yüzünden para kazanamıyor musun caner? çok basit. ağlamak yerine o zaman o işi bırak caner.

    bak ben de televizyon medyacılığı denen bok çukurunu bıraktım kendi başıma eğitimini aldığım öz mesleğimi freelancer olarak icra etmeye çalışıyorum. beceremezsem bir yerde patlarsam paşa paşa beyaz yaka kölesi olacağım. artık sen de yönetmenliğe dönersin herhalde, ne bileyim. orada da mı para kazanamıyorsun. o zaman başka alternatif bakacaksın. kalıbına uymayan formayı giymeyeceksin süpermen.

    ne yapacaksın caner hayat böyle.

    av mevsimi filminde geçtiği gibi, hedefi göremiyorsak bakış açımızı değiştiriyoruz. konu bundan ibaret.
  • az sonra tarihteki en anlamsız yazıyı yazacağım ama içimde varsa yazıp kurtulayım bu konu da böylece kapansın. zamanı kıymetli olanları uyarıyorum bu yazıda genel okuyucu için herhangi bir fayda yok koşarak uzaklaşın.

    lafı daha fazla uzatmadan anı formatındaki dramatik eserimize geçiyorum.

    ben caner özyurtlu'dan nefret ediyorum.
    bilinçaltımdaki ergenlik kalıntılarının ve anlamsız tesadüflerin neden olduğu bu durum benim için çok enteresan çünkü normalde kimseden nefret edebilen bir adam da değilim. bir insana verebileceğim en büyük tepki umursamamak. hatta umursamamak bile değil birinden hoşlanmıyorsam o kişi anında silinip gidiyor evrenimden. arkasını görmeye başlıyorum, saydamlaşıyor insanlar bir anda.

    ama caner'in yeri ayrı.

    ne zaman bir yerde bir şey yaptığını görsem irite oluyorum adamdan. çok da bir şey yapmıyor gerçi ama yaptığı kadarı bana yetiyor. ev diye bir film yaptı mesela zamanında, daha fragmanının ilk üç saniyesinde puanını zihnimde verdim.

    bant magazinde bir şeyler yapıyordu, onu sevdim ama keşke bu işi başkası yapsaydı falan dedim için için. korku filmleri çekti, cumali ceber'e göstermediğim reaksiyonu o zaman onlara gösterdim. ulan adam elinden geldiğince film falan çekiyor kimseye de bir şey dayattığı yok neden bu kadar nefret ediyorum mantıklı düşününce bulamıyordum ama sonuçta hayatta tek nefret ettiğim adam olduğu için numune olarak bulunması da hoşuma gidiyordu.

    mantıklı bir gerekçem yoktu gördüğünüz gibi ama mantıksız bir gerekçem vardı, hala da var.

    melikşah!

    melikşah benim lisede alt sınıflarımdan birinde bulunan bir karakter. kendisini tanıyor olma sebebim onunla aynı sınıfta bulunan iki kıza ayrı ayrı zamanlarda, hatta sanırım bir dönem de aynı zamanda, aşık olmam. melikşah bu iki canım insanla sürekli takıldığı için ben kendisini sevemiyordum. melikşahın da hiç suçu yok gördüğünüz gibi ancak aşık ve ergenseniz egonuzu dizginlemek pek mümkün değil.

    bu caner denilen şahıs melikşah'ın lisedeki haline bana göre tip olarak çok benzediğinden, ben de ilk ünlü olduğu zamandan beri melikşaha olan anlamsız tepkimi canere yönlendirmiş durumdayım. işin garip tarafı ise çok sonradan bu aynı melikşah'ın caner ile baya kanka olması. bu durumu ilk kez fark ettiğimde "ulan bu nası mümkün olabilir bu insanlar benim zihnimde bile uzak mesafelerde duruyorlar" diye garipsedim ama 18 milyonluk şehirde gerçekten de buluşmuşlardı. şu an da hala beraber bir ton güzel iş yapıyorlar.

    anlattığım durum aşırı saçma olduğundan anlamayanlar için bir özet geçeyim şuraya;

    1) lisede aşık olduğum insanlara yakın olduğu için rahatsız olduğum bir melikşah var
    2) melikşah'a benzediği için nefret ettiğim bir caner var.
    3) bu caner, bu melikşah'la sanki 90 m2 bir evrende yaşıyormuşuz gibi kanka.

    bu eşsiz, sıradışı, beynimize bin muşta gibi inen kıssa gösteriyor ki aslında simülasyonda yaşıyoruz. birbiri ile zorlasanız bile yanyana gelemeyecek bu iki insanın benim nefretim neticesinde biraraya geldikleri dışında bir açıklama yapmak da mümkün değil. elbette bilim bunu başka yönlere çekmeye çalışacaktır ancak bu saatten sonra herhangi bir açıklamanın beni tatmin edeceğini de sanmıyorum.

    melikşah ve caner.
    kusura bakmayın sizi benim anlamsız negatif duygu yoğunluğum tanıştırdı.
    memnun değilseniz arkadaşlığınızı sürdürmeye çalışmayın.
    ben davamdan vazgeçiyorum.

    sağlıcakla kalın.

    zaten birbirinize de benzemiyorsunuz.
  • kendisi hakkında bildiklerim liseden arkadaşım ibrahim ersoylu'dan duyduklarım ile sınırlı idi.

    birkaç kez loş sohbet programını izledim: herkesin her şeyi söylebildiği, herkesin her konuda şaka yapabildiği bir ortamın özlemini duyuyor. en saçma, en olmayacak fikrin de söylenebilmesini savunuyor. farklı kafaların, farklı fikirlerin oluşturduğu çeşitliliğin birçokların aksine iyi bir şey olduğuna inanıyor. bildiğini göstermeye değil, bilmediğini öğrenmeye oynuyor. kutsallar olmasın istiyor.
    kafa yapısı, bakış açısı ve üretmek istedikleri türkiye ortalamasına hitap eden şeyler değil. onlara hitap eden şeylerin peşinden giderse ideallerini cöpe atacak, ideallerinin peşinden giderse para kazanamayacak ikilemi arasında sıkışmış, sıkıştığı için de karamsar ve mutsuz olmuş.

    o kafa yapısı ile bu türkiye'de mutlu olması imkansız. kendisine kolaylıklar diliyorum.
  • loş sohbet'ten sonra , ayak işleri caner özyurtlu'nun bence en iyi işi. açıkçası virgülü özellikle koydum; loş sohbet'teki eğitim süreci olmasa idi ayak işleri'nin bu şekilde çıkabileceğini sanmıyorum. loş sohbet bu adamın kafasını açtı. seyirciyle ayrı bir diyalog ve bağın oluşmasını sağladı. seyircinin kim olduğunu daha iyi anlamaya başladı. netice olarak, iyi bir cast ile geek ve geek'e saygılı delikanlıyı birleştirerek başarıya ulaştı. öyle kolay gülmem; yarıla yarıla güldüm ayak işleri 2. sezonda.

    dizide ilk sezonla 2. sezon arasındaki gelişim diyagramını seinfeld'in ilk ve 2. sezon arasındaki farka benzettim. onda da karakterler ön planda idi ve "hiçbir şey hakkında" bir dizi idi. bölümler arasındaki bağlantı kaygısı 2. plana atılınca bence çok daha iyi oldu. onda da "spongeworthy" gibi bölüme yayılan vurgular vardı. (kaldı ki, jerry seinfeld de kahvesini alıp loş sohbet benzeri bir programa başladı diziden sonra. bence bu iki format arasında bir güç var.)

    ayak işleri bu akıcılık ve bu dakikalarla 9 sezon yapılsa sıkmaz. özellikle son 2/7-8'den sonra baya baya fan oldum. ayrıca, uraz'la yapılan seyircili programın seyircilerindendim. loş sohbet senin hem kendinden hem diyalog halinde olduğun insanlardan beslenme ve kendini geliştirme alanlarından biri bence.

    teşekkürler ürettiklerin ve zamanımıza değer kattığın için.
  • özgür turhan tarafından yok edilmiş genç yönetmen.

    özgür: caner bey ''biz böyleyiz'' filminizi daha yeni izledim, çok beğendim, elinize sağlık. imdb'ye girdim dedim ki ''ben buna 10'dan yüksek verebilir miyim?''
    caner: özgür bey, biz böyleyiz'in şivelisini yapacağız senin için, bir dahaki sefere.
    özgür: niye beyaz türkler izlemesin diye mi?
    caner: hayır sen de kendinden bir şeyler bul istiyorum filmimde.
    özgür: yok ben maide'nin altın günü'nde buldum.
  • a random guy:
    nazara inanırım
    caner:
    amına koduğumun beyinsiz orospu çocuğu 21.yy'da yaşıyoruz, bu çağda nazara inananı sikeyim
    berkcan güven:
    nazara inanırım
    caner:
    ben de
  • taşşaktan yürüyemiyo öz abim be. böyle tuzu kuru huurların yüzüne çat diye gerçeği vurmuş, iyiyim demek için bir şeylere sahip olmak lazım. ona da bu ülkede belli bir kesim sahip. işte halktan bir sanatçı, insanların sesini duyuracak yalnızca hayat pahalı çığırtkanlığı değil de buna hayat mı diyorsunuz lan diyebilecek caner abiler lazım.

    edit: yanılt be adam
hesabın var mı? giriş yap