• bazen canımızı sıkan, aklımızı kurcalayan, kafamıza takılan bir şey olur. buna canımız sıkılır. ama kötü şansımız yüzünden o anda bunun farkında olmayan neşeli bir arkadaş veya arkadaş grubunun yanındayızdır. neşesini kaçırmayayım kimsenin diyerek anlatmazsın da ama o anlarda o can sıkıntısı veren şey kafanda gezinmeye devam eder. bir an önce oradan ayrılıp bu işi çözmeye ya da düşünmeye çalışacağın bir yere gitmek istersin. bazı zaman o arkadaş veya arkadaşlarından biri durumunu fark eder. ama insan yine de derdini açmak istemeyebilir. çünkü bu can sıkıntısının nedeni acı dolu bir hatıra, ne bileyim ertesi gün yapılacak bir sınava çalışmamanın sonucu bile olabilir. dolayısıyla zoraki gülümseyişlere devam edilir.
  • eğer karşınızda gözünüzün içine bakan, sizi rol modeli olarak benimsemiş bir grup çocuk varsa yapmaktan gocunmayacağınızdır.
  • içiniz gülmüyorsa bi boka yaramayandır.
  • canım çok sıkkın, dünya başıma yıkılmış derdim dağları aşmış, kaşlar çatık, günü kendime zehir ediyorumdur..

    bir anda telefonumda 15 senedir değiştirmediğim gürültülü(!) melodi çalmaya başlıyor.

    açıyorum, eski bir öğrencim..
    ama nasıl minnoş, nasıl tatlı... bıcır bıcır başlıyor konuşmaya. beni çok özlemiş, şimdiye kadar en sevdiği öğretmeni benmişim, bugün eski fotoğraflarımıza bakmış. meğersem hiç değişmemişim, hatta yıllar bana çok yaramış, eskisinden daha güzelmişim. pandemi bitsin yanaklarımdan öpmeye gelecekmiş beni... dikkat edecekmişim; "yanaklarından" demiş, elimden öperse ayıp olurmuş... falaaan filan...

    kızıııımmm ! o köprünün altından çok sular aktı !
    üzdüler öğretmenini...
    hayat üzdü...

    ama tabii o bunu bilmemeli. nasıl neşeliyim, nasıl gülüyorum, nasıl sevişiyoruz kızla telefonda...
    show must go on...
    18 yaşına bastığı gün yanıma gelmesini söylüyorum.
    onu bir yere götüreceğimden bahsediyorum, o hep doğruyu öğreten öğretmen kimliğimden çıkarak.
    alıyor vermek istediğim mesajı, kahkahalarla gülüyoruz.
    "o gün"ü sabırsızlıkla beklediğini söylüyor.
    "birer tane içmek" konusunda söz veriyoruz birbirimize.
    dağıtmak yok !
    boyu boyumu geçmiş olan güzeller güzeline uyarıda bulunuyorum, dışarı çıktığımız gece benden daha güzel olmaması için.
    " estağfurullah öğretmenim, öyle bir şeyin mümkünatı yok." diyor. yine basıyoruz kahkahayı...

    kapatıyoruz sonra telefonu...
    ooouuuvvv... hemen bir ciddileşıp kaşlarımı çatıyorum tekrardan. az evvel gülerek, yapmamam gereken bir şey yapmışım gibi...
    sanki oruçmuşum da, iftarı beklemeden bir tava sucuklu yumurtaya dalmışım...

    sahi, depresyondayken gülersek depresyonumuz bozulur mu?
  • can acıtan, karşı tarafı da mutlu etmediğin gibi canının sıkkın olmadığına inandırtmaya çalıştığın samimiyetsizlikler silsilesi.
  • tiyatrocu olmaktır
  • 30'a geliyorum hala beceremiyorum ya
  • asla yapmadığımdır. canım sıkkınsa, sinirli ya da üzgünsem, başkasını memnun etmek için asla gülümsemem. ben mi eğlendireceğim başkalarını? sormayın, yaklaşmayın uğraşmak istemiyorsanız.
  • zordur. bir üst seviyesi, ağlama isteği gelip boğazınızda bir düğüm oluşturduğunda gözden kendiliğinden akacak yaşı tutup hiçbir şey yokmuş gibi gülümsemek, konuşmak zorunda kalmaktır. genelde sonu insanlardan uzak bir yerde ağlamak ile bitse de güçlü olunduğunun kanıtıdır.

    "ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?"
    (bkz: victor hugo)
  • benim için gülümsemek zorunda kalmaktır.
    çünkü zaten canım fabrika çıkışı default olarak sıkkın.
hesabın var mı? giriş yap