• arvo pärt'in, müzigin yalnizca dalgaboylarindan ibaret olmadigini kanitladigi eseri.

    dinleyiciyi daha ilk dakikasindan itibaren içine çeker cantus ve kendisini bir bütünün parçasi gibi hissetmesine neden olur. fakat neseli, coskulu bir bütun degildir bu. milyonlarca insanin acisini katman katman dalgalar halinde bir denize dönüstüren ve dinleyiciyi bu denizde eriten bir bütündür. bu yüzden, eger zaten aci çekmiyorsaniz, cantus'u salt bir müzik parçasi gibi dinleyip, "o kadar da ahim sahim bir beste degilmis" gibi yorumlar yapabilir veya sikilabilirsiniz. fakat hani "tek ilaci zaman" denen acilardan birine düsmüsseniz, bu acida yalniz olmadiginizi bilmek istediginizde cantus ilaciniz olmasada analjezik olur size, hem de uzunca bir süre...

    eserin en önemli ani ise hiç kuskusuz sonudur. zira arvo pärt, parça boyunca dinleyiciye hissettirmeyecek yavaslikta fakat mütemadiyen süren bir crescendo yaymistir cantus'a ve onu var eden de iste bu crescendo'dur. parçanin son notasi ile birlikte müzik birden kesilir, geriye sadece son çanin tinisi kalir. arvo pärt artik sizi içine çektigi rüyadan uyandirir ve sessizligin müzigini dinletir. bir anda her tarafinizi saran müzigin ortadan kalkmasi buruk bir hafifleme hissi verir. elinizde kalan bir tek çanin uzaklasan, solan sesidir. iste o zaman siz de cantus'un bir parçasisinizdir artik, son çanin tinisini her zaman içinizde tasiyacaginizi bilerek...
  • 42 arkadasinizin(2 paket sigara, 2 sise sarap) yaninda yapayalnizsinizdir. her seneki gibi hayatinizin en kotu gunudur. yapmaniz gereken is, bir kazaya ugramis ve mazeretiniz kabul edilmemistir. kendinize olduren bir playlist hazirlamaya ihtiyaciniz vardir. 30 gb'lik mp3 arsivinden hicbir seyi begenemez cdlerinize bakarsiniz, eliniz istemsizce bir cd'ye kayar, seri hareketlerle kendisini cd okuyucunuzun laseri'yle basbasa birakir 2. parcayi winamp'e surukler repeat'e alirsiniz. hicbir sey yoktur icinizde aciyi tatli bir melankoliye cevirmek ve dibine kadar tadina varmak disinda. birisine soylemek istersiniz ne hissettiginizi ama mumkun degildir elinizden gelmez canlar sizin icin calmaktadir ve egomanyak olma korkunuz yuzunden susarsiniz bambaska bir ulkede yalnizsinidr. bilincaltiniz sizden daha kuvvetlidir ama her ne kadar susmak isteseniz de gun icerisinde basinizdan gecen her yorucu konusmanin bir yerine dogum gununuz gunun dogum gununuz oldugunu sikistirir bir sekilde. iste bu parcadir o anki haliniz. uyumlu bir kopus. huzunlu bir tatlilikla glory box'u alip 10 ile carpmis asiri doz bunalimdan gitmeyi beklersiniz sadece. her gun aynidir aslinda ama siz yalnizliginizi ancak hatirlanmaniz gereken gunlerde hissedersiniz. artik caniniz o kadar yanmistir ki sizi hatirlayan 3 bes insanin telefonlerina bile soguk ve kapali bir sekilde cevap verirsiniz. gitmissinizdir. aynen cantus gibi veya sizin tek yol arkadasinizdir bu cantus.
  • benim için batı müziğinin en güzel-gelişmiş yanı, acıyı-hüznü herhangi bir nedensel-anlamsal içerikten bağımsız böyle ince, ilahi, yüce ve saf bir şey şeklinde soyutlayabilmesi. böylece kişinin içinde bulunduğu son derece banal-bayağı kaynakları olabilecek yalnızlık, çaresizlik ve iç sıkıntısı kaynaklı hüzün-acı bileşimini bir anda mekan ve zamandan soyutlanmış saf ve yüce bir şey olduğu vehmedilebilecek bir bütünün-duygunun kendi ruhundaki yansıması sanmasını sağlıyor.

    dinlenmesi gereken, zamansız, devirsiz bir "faideli bir eser". bazı sanatçıların devirlerinin 250 yıl sonrasına ait "ultra-modern" eserler ürettiği söylenir, bu da bence çağının 200 yıl öncesinde, kimine göre ortaçağa ait, kimine göre zamanın dışında bir acayiplik.
  • batı kültürü hakkında derler ki(bende katılıyorum buna) tamamen depresyon üzerine kurulmuştur. ve anlamlı yaşamaya çalışma kaygısı da, hep bir kriz durumundaymış gibi dalgalanması da depresyonun üzerine kurulmuş olmasından denebilir.

    batı kültürünün depresyonunun üzerine 'ölümü yenecek' kadar güçlü bir anlam dünyası inşaa etmeye çalıştı ama yenildiler. fakat bu depresif kültürden tarihte yapılabilecek 'güzelliğe' en yakın teması yapabilen eserleri yaptılar diye düşünüyorum. ne doğu, ne de başka bir uygarlık müzik alanında bu kadar güçlü olamadılar.

    burda çan sesi anahtar ses. o çan sesi tanrının yargısı, son yargısı, geri dönüşü olmayan, kabullenmekten ve boyun eğmekten başka hiç bir şansın olmadığı judgement. benjamin britten hakkında kılınmış bir son karar ve arvo partin her çan sesinde isyan ve kabullenmeyle karışık duygu dünyasına bir tokmakla sızlattığı bir ses. arvo part, tanrısını baba gibi görse dahi onun yargısını kabullenmesi şarkı boyunca hiç kolay olmuyor. belki de tanrıya bize ölümle yalnız başına bıraktığından sitem ediyor şarkı boyunca. bilemeyiz.

    2 katman ses daha var. birisi yükselen tizler diğeri de kaderin sesi, baslar. kaderin sesi kabullenmek için hayatı kabullenmelerle örmeye çalışırken her çan sesiyle tizler yani vicdan tanrıya doğru yukarı kalkışa geçip isyanını ve sorgulamasını ortaya koyuyor. o çan sesi, ah o çan sesi. arvo partin ne kadar bu hayattan kurtulmak istediğini çağrıştırıyor bana. kendine işkence çektiriyor tanrıyı sevmeye devam edebilmek için adeta. son yargıyı ne kadar çok önemsediğini ama bir yandan da kabullenemediğini gösteriyor, bu tanrıya yakarış -meydan okumayla kaırşık bir yakarış- bu şarkıyı arabeskleştirse dahi, hüzün ve hristiyan vari kurtuluş hissiyatını en güzel betimleyen şarkılardan biri şüphesiz.

    şarkı sonunda yine son yargıyı her şeyden önem olarak daha yukarıya koyuyor ve ona boyun eğiyor, şarkı ne de olsa çan sesiyle bitiyor. o yargı hakkında artık söyleyecek, meydan okuyacak veya vicdanının kabullenmemek için fırlamak için mantıklı hiç bir nedeni kalmadığında şarkıyı bitiriyor. söyleyecek bir şeyin kalmamasıyla şarkı sona eriyor ki orda da vurucu bir etki var. şarkının sonuna gelmeden daha öncesinde, o hüzünle yükselen tizler kalmıyor, sesleri kesiliyor ve tizler artık fırlayıp fırlayıp durmaktansa düşünmeye ve kabullenmek için sağduyulu olmaya başlıyor işte bundan sonra kaderin sesleri rahat rahat örmeye başlıyorlar hayatın yeni boyutunu. sadece kaderin sesleri baslar kalıyor ve en son işte o çan vuruyor. şarkı bitiyor. kadere ve son yargıya boyun eğiliyor ama öncesinde her türlü sorgulama ve vicdanın seslerine kulak vererek.

    şarkıyı daha da parça pinçik edip tüm detaylarını anlatmak isterdim ama sanırım bu kadar yeter.
  • ölüm, sonsuz bir çavdar tarlasında büyümüş kıpkırmızı gelincik gibi dalgalanır. tintinnabuli o gelinciği uzaklara dağıtan bir sonsuzlukla başlar. sonsuzlukta bitemez, kaybolur içinde bir yerlerde. sanki cehenneme giden köprünün sıcaklığını taşıyan o magmatik asfaltın altında uzanan sel borusunun içine çırılçıplak uzanmış arafta olması gerekirken, yolu nerelere gelmiş özgün bir şizofren, anne karnına çekilir.

    lübnan ormanlarında nesli tükenmiş dev bir sedir ağacından yapılma, antik çağ gemisiyle ölüm ülkesine yol alırken, gökleri izlemektir bu sesler. sessizlik, sekizinci nota olarak eklenmiştir bu sarsıcı alfabeye. akşamın karanlığına çiziktirilmiş, paslı bir resim, migrene tutulmuş korkunç bir ışıkla boyanır. sonra otacı karanlık basar her yeri. suda sırtüstü yatan genç bir ceset yaşlı yüzünün tasvirini kabullenir.

    bir ağıt değil, sadece ağlamaktır.
  • gizli bahçede 2002 ilkbaharında kapanış parçası olarak da kullanılan o olağanüstü cuma akşamında bazı ilk defa dinleyen insanların transa geçmelerini sağlayan eser, birçoklarını kaçırmayı başarmıştı. sonra malum arkadaşlar dışarı uyarısıyla karşılaşıldı. ben ne kadar direndiysem de başarılı olamadım. ben ise alfred schnittke ile uğurlandım o unutamadığım akşam...
  • dünyanın acısını yüreklerinde taşıyanların kalbindeki acıdır. bir manada sırtta taşıdığımız çarmıh gibidir cantus. hüznünü boynunda çarmıh gibi taşıyanların milli marşıdır, yürek dağlar. ölüme huzur içinde gitmenin kapısını da aralar diyenler vardır, onların yalancısıyım.
  • kanınızı dondurabilecek etkiye sahip gözleriniz dalıp gittigi yerden eser boyunca cıkamaz ...
  • fahrenheit 9 11'in basinda, 11 eylul saldirisi görüntülerinin arkasindan çalan müzik parçasi. dökülen yapraklar gibi saçilan kül ve toz görüntüleri ile bu kadar güzel bir uyum yakalayacak baska bir müzik olamazdi zaten.
  • sanki bu yüzyılda değil de çok daha önceleri bestelenmiş izlenimi uyandıran, ilginç teorik denemeler yapmak yerine müziğin özü ve anlamıyla uğraşan eser. bu durum her dinleyeni bir anda kavramasıyla da ispat edilmiştir zaten.
hesabın var mı? giriş yap