• luccio dalla'nin yazdigi, dünyanin fikrimce en güzel melodilerinden biridir.
    gelmis geçmis en ünlü, en basarili tenorlardan enrico caruso'dur sarkiya adini veren insan.
    anlatilir ki, caruso sorrento'da (napoli yakinlarinda, körfeze bakan, ufak, sirin bir sehirdir burasi, dünyalar güzeli sarkilara -caruso gibi, torna a surriento gibi- konu olma serefini yasamistir), caruso hasta bir sekilde iste bu sorrento'daki otel odasinda yatarken bir aksam kalkar, odasini terk edip kiyinin en ucunda bir kayanin üzerine çikip sarki söylemeye baslar; muhtesem sesi duyan balikçilar toplanip saatlerce dinlerler onu. caruso odasina döner sonra. son gecesidir bu.
    sorrento körfezine bakan, biten hayati ve yaklasan ölümü düsünen adamdir iste bahsettigim anekdota dayanarak yazilan bu sarkida islenen.
    çok söylenmistir. bence pavarotti en iyi, julio iglesias ise en kötü yorumlayanlaridir.
  • burada denizin parladığı
    ve rüzgarın kuvvetlice estiği yerde
    eski terasın üzerinde
    sorrento körfezi'ne karşı
    bir adam bir kızı kucaklıyor
    ağladıktan sonra,
    ve sonra sesini temizleyip
    şarkısına yeniden başlıyor

    seni çok seviyorum
    çok, çok fazla, biliyorsun
    artık bir zincir ki
    damarların içindeki kanı eritiyor biliyorsun…

    denizin ortasındaki ışıkları gördü,
    amerikadaki geceleri düşündü,
    ama onlar sadece balıkçıların lambalarıydı
    ve pervanenin arkasından bıraktığı beyaz köpüktü
    müzikteki acıyı hissetti
    ve piyanosundan kalktı
    ama ayın buluttan çıktığını görünce
    ölüm ona daha sevimli bile göründü
    kızın gözlerine baktı
    o deniz gibi yeşil gözlere
    sonra aniden bir gözyaşı döküldü
    ve o boğulacağını zannetti

    seni çok seviyorum
    çok, çok fazla biliyorsun
    artık bir zincir ki damarların içindeki kanı eritiyor
    biliyorsun…

    liriğin gücü,
    her oyunun bir aldatmaca olduğu
    biraz makyaj ve mimikle
    başkasına dönüşebileceğin yer,
    ama sana bakan iki göz
    öyle yakın ve gerçek ki
    sana kelimeleri unutturuyor
    düşüncelerini karıştırıyor
    her şey öyle küçülüyor ki
    hatta amerika'daki geceler bile
    dönüyor ve hayatını görüyorsun
    bir pervanenin arkasında bıraktığı izde
    ama evet, hayat sona ermekte
    ve o bunu fazla düşünmedi
    bilakis, kendini şimdiden mutlu hissetmekteydi
    ve şarkısına yeniden başladı

    seni çok seviyorum
    çok, çok fazla biliyorsun
    artık bir zincir
    damarların içindeki kanı eriten
    biliyorsun…
  • ferhat gocer'in "gavurun şarkısını alalım acık anadolu işi yapalım, yorum katalım, kavır mavır... şanımız yürüsün" derken bir şarkının içine nasıl edilebileceğini gösterdiği şarkıdır. yüreğim kan ağladı o derece.
  • özcan deniz'in pavarotti yorumunu dinlemediğini farzettiğim eser. çünkü eğer dinleseydi, söylemeye cesaret edemezdi.*
  • pavarottinin yorumu kesinlikle bocellinin yorumundan bin kat daha iyidir.
  • andrea bocelli yorumunu da deneyin derim.
    lirikleri soyledir:
    qui dove il mare luccica,
    e tira forte il vento
    sulla vecchia terrazza
    davanti al golfo di surriento
    un uomo abbraccia una ragazza
    dopo che aveva pianto
    poi si schiarisce la voce,
    e ricomincia il canto

    te vojo bene assai
    ma tanto tanto bene sai
    è una catena ormai
    che scioglie il sangue dint’e vene sai…

    vide le luci in mezzo al mare,
    pensò alle notti là in america
    ma erano solo le lampare
    e la bianca scia di un’elica
    senti il dolore nella musica,
    e si atzò dal pianoforte
    ma quando vide uscire
    la luna da una nuvola,
    gli sembrò più dolce anche la morte
    guardò negli occhi la ragazza,
    quegli occhi verdi come il mare
    poi all’improvviso usci una lacrima
    e lui credette di affogare

    te vojo bene assai
    ma tanto tanto bene sai
    è una catena ormai
    che scioglie il sangue dint’e vene sai...

    potenza della lirica,
    dove ogni dramma è un falso
    che con un po’ di trucco e con la
    mimica
    puoi diventare un altro
    ma due occhi che ti guardano,
    così vicini e veri
    ti fan scordare le parole,
    confondono i pensieri
    così diventa tutto piccolo,
    anche le notti là in america
    ti volti e vedi la tua vita,
    dietro la scia di un’elica
    ma sì, è la vita che finisce,
    è non ci penso poi tanto
    anzi, si sentiva già felice,
    e ricominciò il suo canto

    te vojo bene assai
    ma tanto tanto bene sai
    è una catena ormai
    che scioglie il sangue dint’e vene sai...

    te vojo bene assai
    ma tanto tanto bene sai
    è una catena ormai
    che scioglie il sangue dint’e vene sai...
  • gelmiş geçmiş en muhteşem italyanca parçadır kanımca..**
  • hani seversin, yaşarsın da o sevgiyi, sonra üstünden yıllar geçtikten sonra bir gün hafif bir sızı hissedersin sol yanında, kağıt kesiği gibi, ince ince sızlayan, sızladıkça daha çok acıtan işte öyle bir şarkı bu. sevmeye, sevgiye, insana söverken insanı susturur aynı bir bebeğe verilen emzik gibi, susar ve sadece dinlersin alabildiğine. tutulmamış, tutulamamış sözler gelir aklına, gülümsemeler gelir sebepsiz, migren krizinin bitmesi gibi bir huzur kaplar içini. o körfezi hayal edersin, hayal edipte gerçekleştiremediğin düşlerin o körfezden ağır ağır yüklü gemiler gibi geçip gittiğini görürsün, arada şarkı çalar üstad isyan eder seviyorum derken sen isyan edersin sevdim derken. bir yanın kalk gidelim buralardan der, bir yanınsa bok yeme otur. gariptir, garip olduğu kadar da karmaşık. evet belki fazla anlam yüklenmiş olabilir bir tek şarkıya ama o şarkı hayatı tasvir edebiliyorsa normaldir bu.
    ne kadar zıt duygu varsa ya içindedir ya da çağrıştırır kendini bu şarkıda, insan gibi ruhu olduğunu var sayarım her dinleyişte. eğer yeni bir ilişkiye başlamışsa insana aşkı, biten bir aşktan sonraysa yıkımı tasvir eder...
  • bana hep, hayatımın en kötü geçen doğumgününü hatırlatacak olan şarkı. hoş geldin 27 yaşım.
  • yaşamın son gecesine dair bir şarkı, caruso.. bir "elveda"..
    new york'ta sahnede hastalanıp ülkesine döndükten sonra bir gece vesuvio otel'de son nefesini veren italya'nın en büyük tenoru ünvanına sahip enrico caruso'nun elveda'sına çok yakışan bir şaheser.
    enrico caruso son gecesinde deniz kenarına inerek var gücüyle şarkı söylemişti. ölüm nedeni peritonitti ama hastalığı ile ilgili ilk teşhis akciğer zarı iltihabıydı. doktorlar olası ölüm nedeninin, subfrenik apsenin patlamasından kaynaklanan peritonit olabileceğini söylediler..
    o son gece şarkı söylerken belki de ölüm meleğine davetiye çıkarmıştı. oysa, roma'ya doktorlarla görüşmeye gidiyordu.
    "bu hayatta çok acı çekiyorum. ben şarkı söylediğimde onlar (dinleyiciler) böyle hissediyorlar, bu yüzden ağlıyorlar. bu hayatta hiçbir şey hissetmeyen insanlar şarkı söyleyemez." demişti enrico caruso..
    lucio dalla 1986'da o otelde aynı odada enrico caruso'yu hissederek yazdı caruso'yu. ona bir cevap gibi. hiçbir şey hissetmeyen şarkı söyleyemezdi, şarkı hem de böylesini, yazamazdı; hatta hissetmeyenin yaşadığı söylenebilir miydi?
    çok güzel şarkılara imza atmış olmasına rağmen dalla'nın müzik hayatında böyle başka bir eseri yok.
    şarkı, ölmek üzere olan bir adamın bir kızın gözlerine bakarak duyduğu acıyı anlatıyor. bu kızın enrico caruso'nun kızı olduğu tahmin edilse de gerçekte kimin kast edildiği hâlâ gizemini koruyor.

    "burası denizin parladığı ve rüzgarın sert estiği yer
    surriento körfezinde yaşlı bir terasın üstünde
    bir adam genç bir kızı kucaklıyor
    ve ardından bağırıyor.
    sonra boğazını temizliyor ve şarkı başlıyor.

    seni çok seviyorum
    çok ama çok seviyorum, biliyorsun.
    bu bir bağ şimdi
    biliyorsun, damarlardaki kanı eriten.
    ......"

    en iyisi, pavarotti'den.. işte
    .
hesabın var mı? giriş yap