• beyaz perdeye ağustos mehtabı kıraathanesi* olarak geçmi$ filmin tiyatro uyarlamasıdır.
  • atla deveyi birbirinden ayırmak lazım geldiğinden hakkında yapılan savunulardaki dezenformasyona değinmeden olmaz.

    çayhane daha önce de değindiğim üzere, "şeriatçı ve solcu öğrencilerin" buluşma platformu ancak iddia edilen o ki faşizmin alanını daratlma gibi bir kaygısı varmış. bu nedenle de -pek yöntemini zikretmeseler de- 20 kişi toplanıp, iki kişilik tgb masasına saldırabiliyor, öğrencileri linç etmeye kalkabiliyorlar. üstelik saldırının ön cephesinde "şeriatçı" dostları bulunuyor.

    faşizmin alanını daraltma iddiasında olanlar bir bakıyorsunuz, akp polisinin üniversiteyi basmasının ardından yapılan eylemi sabote etmeye çabalıyor ve bu sabotaj girişimini protesto eden "bağımsız öğrencilere" saldırıyorlar. önce afişler indiriliyor ardından afişlerini savunan öğrencilerden birisi darp ediliyor. (bkz: 5 kasım 2010 boğaziçi üniversitesi olayları/#20865210)

    okula mehmet bekaroğlu'nu da çağıranlar bu kişiler. kim bu bekaroğlu diyecek olursanız, o dönem saadet partisi'nin istanbul büyükşehir belediye başkan adayı. bekaroğlu'ndan devam etmek gerekirse, kendisi okula çağrılmadan 1 hatfa kadar önce "muhsin yazıcıoğlu benim dostumdu, iyi insandı" demiş. birisi bunu toplantıda sorunca bekaroğlu yazıcıoğlu savunusuna devam ediyor ve bizzat çayhane içindeki solcular karşı çıkıyor, "bize burada yazıcıoğlu'nu savunamazsınız" deniliyor. oysa ki, bekaroğlu zaten bunu bir hafta önce demiş mi, demiş. partisi sivas'ta bbp'yi destekleme kararı almış mı, almış. partisi muhsin başkan için dokunaklı başsağlığı mesajları yazmış mı, yazmış... bunları bilmiyor muydu, çayhane ekibi. biliyordu. ancak konunun "emek" temalı toplantıda gündeme geleceğini düşünmediler. gündeme gelince de sanki bir hafta önce bu adam bunu dememiş gibi şaşırmış bir yüz ifadesiyle ortaya çıktılar. kankaları anadolu gençlik derneği üyeleri ile araları açıldı...

    yine devam edeyim, madem faşizmden başladık. kim bu saadet partisi, refah partisi'nin devamı. kim bu refah partisi, ölüm orucundaki devrimcileri katleden bir parti. üstelik adalet bakanı şevket kazan "yiyorlar canım, ne ölüm orucu" diyerek katliama kılıf da hazırlamış. okulda faşizmin alanını daraltanlara da bak hele, kürtlere yönelik baskının, köy boşaltmanın, katliamların olduğu dönemde hükümet. şimdi çayhane'deki solcu gençler ile bu adamların gençlik örgütü okulda faşizmle hesaplaşıyor...

    dileyen islamcının (bu örnekte anadolu gençlik derneği) solcusu olabileceğine dair naif iddialarını tekrarlayabilir.

    örneğin bu tayfa, faşizmle hesaplaşırken, ülkede sivil-faşist bir darbenin uygulayıcısı bir hükümetin, bu darbesini meşrulaştırmak için kullandığı "ergenekon" davasını sadece okula polis alınmasını kınamayan, eleştirmeyen ve bu yüzden saldırıda suç ortaklığı bulunan bir rektöre yönelik karalama kampanyasında kullanabilir. ergekoncu kadri tiratları mesela bana göre sivil faşizmin yansımasıdır.

    öyle ya, kendilerinin istediği boğaziçi onlara göre ayşe soysal gibi bir rektörle sağlanabilir. oysa bakarsın soysal'a, yök üyesidir...
  • istdt'nin bu oyunu herşeyden önce büyük salon ile gönlümde yer alacaktır daima. bir daha da akm de oyun izlemek nasip olmamış iyi mi?

    eleştirisi yetersiz gelebilir ya da daha politik olması beklenebilirdi belki ama amerikan işgalinin yarattığı acıların yanında amerikan rüyası sevdasının yarattığı tezatlar güldürürken bol bol da düşündürüyordu.

    büyük bir prodüksiyondu. gerçekten "büyük salon"a ihtiyaç duyulacak bir oyun. sürekli değişen hareketli dekorlar ve ışık oyunları, keçinin de dahil olduğu cip sahnesiyle bile başlı başına bir görsel şölen. süresi de göz önüne alınca baya baya bir gösteriydi.

    bülent emin yarar, sakini rolüyle döktürmekten öte gelecekteki pek çok tiyatro oyuncusunun saygıyla anılacağı makama taa o zamandan erişmişti. ondan sonra izlediğim çeşitli rollerine rağmen bu adamın sakini'ye can veriş şeklini unutamıyorum.

    ali düşenkalkar (albay purdy iii), iştar gökseven (çavuş gregoviç) ve tiyatronun hiperaktif insanı atilla şendil (yüzbaşı mc lean) de izlemeye doyum olmayan diğer isimlerdi. şimdi düşünüyorum da harbiden sağlam kadro varmış oyunda.
  • şunu belirtelim, boğaziçi üniversitesi'ndeki çayhane ekibi kesinlikle farklı düşünen, örgütsüz solcuların biraraya geldiği bir yer değildir. her türlü hegemonyaya falan da karşı çıkmazlar.

    önce türkiye gençlik birliği üyesi 2 öğrenciye 20 kişi saldırdılar ve bu saldırıda şeriatçı dostları ön cephedeydi. 9 kasım'da düzenlenen eylemi* sabote etmelerinin ardından bağımsız öğrenciler yapılan sabote girişiminin solculukla alakası olmadığını, bu ekibin "şeyhlerine laf söyletmeyen müritler gibi hareket ettiğini", asıl hedefin akp olması gerektiğini belirtince, önce afişleri yırttılar ve ardından da bu öğrencilerden birini darp ettiler. işte özgürlükçü dediğimiz bu insanlar.

    çayhane adlı oluşum, liberal sol ve anadolu gençlik derneği'nin ortaklaşa kurduğu, işlettiği bir yer. içinde kendileri gibi ifade edersek "solcu da var şeriatçı da var." aç parantez yapalım, kendileri de bunu söylüyor zaten, benim iddiam değil kapatalım şimdi parantezi.

    her yerde birlikte hareket etmezler örneğin tkp masasını basmaya anadolu gençlik ekibi gelirken, solcuları da bunu meşrulaştırmaya gayret eder, bıyık altından güler.

    ayrıca her türlü hegemonyaya karşı çıkan pek değerli çayhane ekibinin son saldırının *ardından tepkiyi akp'ye değil, rektöre yoğunlaştırmaları da yine bu şeriatçı ekibin yeni rektörü istememesinde gizli. çünkü rektör* bir dönem türban yasağını uygulamıştı hatırlanacak olursa. buna destek veren liberal solcu öğrencilerin ve özellikle sosyoloji hocalarının derdi de ayşe soysal gibi bir rektör seçtirmek. aç parantez yapalım, özgürlükçü dedikleri ayşe soysal özgürlükçüydü falan denilir, işte tam bu tipolojinin "özgürlükten" ne anladığını kavrarsın. bunların özgürlük tartışması sadece türban odaklıdır, ayşe soysal yök üyesidir ve türbanın üniversiteye girmesinden yanadır.

    bu yüzden günlerdir çayhane tayfası, şimdiki rektör kadri özçaldıran hakkında "ergenekoncu kadri" yazan afişler yapıyor.
  • ali düşenkalkar'ı izlerken ses tonunun ve şiirsel uslubunun çok tanıdık gelmesi üzerine v for vendetta'da v'yi seslendiren kişi olduğunu öğrenmeme sebep olan oyun.
  • hikayesi okinawa'da gecen bir turk tiyatro oyunu olmasi ayri garip, japonya'da bu isimde elbise, hediyelik esyaci vs. satan bir dukkan olmasi ayri gariptir.

    http://www.cayhane.jp/shop/c/c01

    https://earth.cayhane.jp/
  • ülkedeki kahvehanelerin neredeyse hepsinin alması gereken isim.
  • shogun dan edindiğim, ve japonca bilen (ve hatta japonya bilen) arkadaştan teyit ettirdiğim bilgilere göre: geyşa evi.

    çay, yemek, içki, müzik, dans, eğlence ve burada deşifre etmek istemediğim diğer bazı hizmetlerin sunulduğu evlere denir.

    (bkz: aman sabahlar olmasın)
  • bol spoiler'li günler dileğiyle:

    günlerden bir gün çayhane ekibi oyunlarını da alıp turneye çıkarlar ve ankara'nın güzide semtlerinden birine giderler. oyunun başlarında anlatıcımız amerika'daki kadınlar ve okinawa'daki kadınlardan bahseder: okinawa'da çıplaklığından utanmayan kadın-erkeklerin ilişkileri amerikan subayına ahlaksızca görünür; oysa amerika'da kadın hakları mı ne vardır, üstelik posterler de muhafazakar değildir, fakat o posterler bir canlansa başlarına kimbilir neler neler gelecektir... güzel karşılaştırma. derken, oyunun ikinci yarısında bir parti ve güreş sahnesi vardır. güreşenlerden biri güreş şampiyonunu oynuyordur; sumo güreşi esnasında normal kabul edilen kılıktadır (bkz. http://www.tr.emb-japan.go.jp/…r_eglence/sumo_2.jpg) bornozu çıkarıp bu kılıkla sahnede kalınca salondan kocaman bir "a-aaah ooooo" yükselir. benim için eğlencenin başladığı an budur. umarım sahnedekiler de eğlenmişlerdir.
hesabın var mı? giriş yap