• "türümüzün en karmaşık ve en zengin deneyimlerinden biri olan aşkta örneğin, "seni seviyorum" sözcükleri, bakıştan, temastan, kokudan ve aşkı ifade eden çeşitli seslerden çok daha büyük önem kazanmıştır. duyularımızın ortak yaşanmışlığı aracılığıyla aşkı paylaşmaktansa, ona sözcüklerle sahip çıkmaya çalışıyoruz. her aşk farklı olduğuna göre (farklı kokular, farklı dokunma biçimleri, farklı psikolojik roller), her aşkta, paylaşılan sözcükler de farklı olur, diye düşünüyor insan. ama hayır! kalıp sözcükler yaşadıklarımızdan daha önemli . ve "seni seviyorum" tümcesindeki totaliter sahiplenme, tüm aşk deneyimlerini standartlaştırıyor. aşkı nicelleştiriyor."

    (bkz: gündüz vassaf)
  • "tarih boyunca neredeyse akla gelebilecek her konuda bölünüp taraf olduk birbirimize karşı. …ve tarih boyunca bu süregelen kapışmalar sonucu bugün her zamankinden daha çok insan öldürülüyor, her zamankinden daha çok insan intihar ediyor, her zamankinden daha çok insan aç.
    tek becerebildiğimiz, yarattığımız cehennemde daha çok yaşasın diye insan ömrünü uzatabilmiş olmamız. "
  • ilk 10 sayfasını yaşadığım ilde dolmuş duraklarında yapılan kütüphaneden alarak okuduğum ve beğendiğim deneme.
    kitabın tamamı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. sanki kitap ilerledikçe ilk sayfalardaki etkileyicilik kaybolarak tekrara düşülmüş gibi.
    durun vurmayın. kitap bitince editlerim.
  • kitap ilk başlarda çok akıcıydı.son bölümlere doğru sıkılmaya başladım.bazı bölümlerde hayatımızdaki totaliter davranışların fazla abartıldığını düşünüyorum.sonuçta bir davranış totaliter olabilir ama insanın yaratılışı ve hayatın akışı bunu gerektiriyor. kurallar totaliterdir tamam ama toplumda da kurallar olmadan saldım çayıra mevlam kayıra yaşanmaz.

    insanların toplumda zevklerine düşüncelerine yaşlarına göre gruplaştığını bunun totaliter bir davranış olduğunu söylemiş yazar. evet öyle ama napalım yani benimle kafa yapısı uyuşmayan insanla neden vakit geçireyim ki ?

    kitapta en sevdiğim bölüm geceye övgü bölümü.
  • dönem dönem dönüp okuduğum tarifi bir iki kelimeyle yapılamayacak, pek kıymetli gündüz vassaf kitabı. elimdeki 1999 iletişim yayınları baskısı. “ben” kısmından dahi cilt cilt kitap yazılabilir.

    --- spoiler ---

    “yatılı okula gittikten birkaç ay sonra kedimin öldüğünü öğrenince anladım yalnızlıktan, sevgisizlikten ölünebileceğini.”

    --- spoiler ---

    kitabın tamamı bana hep çok keyif verse de en sevdiğim bölümü; “hem tanrı’ya hem mammon’a (şeytan’a) hizmet edemezsin.”* diye başlayan “sanatçıdan sakının!” başlığı altında yazılanlar.

    “yaratıcı çalışma, yaşama eyleminin üzerine geçirilmiş bir deli gömleğidir.” diyerek ne de güzel tanımlamış o büyülü sürecin ürününü.

    adına bestseller dediğimiz o çöp yığınının başka bir çöp yığını olan mc donalds’a benzerliğini, kendini yalnızca sanata hapseden kişinin aslında gizlenmeyi seçtiği gerçeğini, yaratmak için hem gerçeklikle korkmadan yüzleşen hem herkesle ve her şeyle arasına kalın duvarlar ören sanatçının “bencil ama fedakâr” olduğundan hakkını teslim eden, “sanatçı”kavramının günden güne içinin boşaldığını buna karşın ikâme edilecek adlandırmanın “sanat icra eden profesyoneller” olduğunu açıkça söyleyen gündüz vassaf, insanlığa haykırmak istediğim birçok şeyi bir solukta söyleyivermiş. ne iyi etmiş.

    ah tabii bir de gözümün bebeği rilke beyefendiye selam çakmış olması da bir başka güzelliği tabii.
  • gündüz vassaf'ın okuduğum ilk kitabıdır. kişiyi istemi ve bilinci dışında etkileyip baskı altına alan totalitarizmin, günlük yaşama etkilerini konu alan makalelerden oluşan ve ilk olarak 1992 yılında yayınlanan bir gündüz vassaf kitabıdır.
    sorgulamadığımız veya sorgulamaya cesaret edemediğimiz, değiştirilemez sandığımız bazı gerçekleri totaliter bir dil takınarak yüzümüze vurup üzerine düşünmemizi sağlayan ve sorgulatan veya sorgulamaya iten bir kitap. tekrar tekrar okunacak bir kitap.

    --- spoiler ---

    birbirimizi anlayamayacağımız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. ayrıca çok fazla konuşuyoruz. sessizlik bizi ürkütüyor. sessizliği denetleyemiyoruz. oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır.
    --- spoiler ---
  • gündüz vassaf'ın denemelerden oluşan; totaliter, baskıcı sistem ve düşüncelere çok sağlam giydirdiği harikulade bir kitaptır.

    bu anlamda yazılan bir çok kitaptan ayrılan en önemli özelliği ise; çürümüş sistemi ve düşünceleri en ummadık şekilde gözler önüne serdikten sonra size ne yapmanız gerektiğini söylemek yerine sizi gözüne far tutulmuş tavşan gibi kendi benliğinizle baş başa bırakmasıdır.

    kitapta beni en çok etkileyen iki kesiti sizinle paylaşma istiyorum.

    "adem elmayı ısırınca, cennetteki mutlu ve güvenli yerini yitiriverdi. ayrıca, ölüm korkusu taşıyan bir ölümlüye dönüştü. halbuki insanları sonunda özgür kılan şey ölümün varlığıdır; ölümün herhangi bir anda gelebileceği bilincidir. hiç kimse ölüme hükmedemez, ölümü önceden bilemez ve denetleyemez. doğum kontrolü var ama ölüm kontrolü yok. "

    "barışı koruyan silahlar bizim silahlarımız ancak barışı tehdit eden başkalarının silahlarıdır."
  • "gece, düzen güçleri uykudadır. bürokrasi, askeriye, okullar, polis, kısacası yaşamımızı düzenleyen tüm güçler uykudadır; sokakta devriye gezen nöbetçi polis dışında. askerler de hepimizden önce yatağa girerler. dünyanın bu en baskıcı kurumunun mensupları, en erken yatanlardır aynı zamanda. aslında, tüm totaliter kurumlarda, daha doğrusu, tüm kurumlarda ( tüm kurumlar totaliter değil midir zaten?) insan her zaman erken yatmak zorundadır - yatılı okullarda, manastırlarda, ailede, cezaevlerinde, hastanelerde... kişinin istediği saatte yatma hakkını destekleyen, bu özgürlüğe onay veren hiç bir kurum tanımıyorum. aşk ( ? ) üzerine kurulu olan ve iki kişinin özgür iradesiyle gerçekleşen evlilik kurumunda bile, çiftler yatağa aynı saatte girmezlerse, biri daha geç yatar, geceyi daha fazla yaşarsa, sorunlar çıkmakta gecikmez. kurum her zaman 'geç' yatanı suçlar, erken yatanı değil. avrupa feodal toplumunda tüm kent sakinleri mumlarını aynı saatte söndürmek zorundaydılar; bayramlar dışında. düzen ve baskı güçlerinin doğal yapısı, her zaman belirli bir uyku saatini zorunlu kılar. bu belirli saatin erken saat olması da yine onların doğal yapısından kaynaklanır."

    devlet organları, kurumlar, aile hepsi aslında tek bir hiyerarşiye hizmet edip uyumamızı istiyor. uyuyup da büyüyelim, akılsızca ve üretmeden.
  • "ne var ki, tali olan uğruna temel olan unutulur. böylece, hangi gömleği ya da eteği seçeceğimizi düşünmekten, yaşamın kendisini düşünmeye pek zaman bulamayız."

    ıx - xıı
  • uçurumdan atlıyorum yere düşmem gerekirken göğe doğru yükseliyorum öyle değişik bir his uyandı bende cehenneme övgü' yü okurken.
    kitap hayata dair geniş bir bakış açısı kazandırıyor okuyucuya.
    gece, özgürlük, dil,ölüm, sanat ,aşk, ilişkiler, zaman gibi daha birçok kavramın başlıklar halinde ele alındığı kitap okuyucunun zihnini sürekli tetikler vaziyette bir üslupla yazılmış.
    baştan sona etkilenerek okudum ve okudukça sustum.kitabı okuduğum sürede ve sonrasında göz bebeklerimden fışkıran farklı bir bilinçle hayata bakar oldum.
    alıntı yapacak olursam;

    '' insan daima şimdiki zamana ihanet etmiştir.''
    '' tür olarak en totaliter eylemimiz , ölümü unutmaktır.''
    '' ölümü unutmakla, kendi yarattığımız monoton,standartlaştırılmış varoluşun parçası haline geliyoruz''
    '' yaratıcılık, yoğun yaşayan ve sevgiyi başkalarıyla nadiren paylaşan insanların giriştiği umutsuz bir eylemdir.''
    ve son olarak

    '' sözcükler bizi kör eder.''
hesabın var mı? giriş yap