• gazi üniversitesi'nde eski türk edebiyatı alanında derslere giren hocalardan birisidir. şu sözünü hiçbir zaman unutmam:
    - vatan savunması sınırda olmaz, kafada olur.
  • gazi üniversitesi eğitim fakültesinde dersler veren zamanımızın değerli hocalarından birisi.

    medyada çok fazla görünmemesinden dolayı az tanınsa da çalışmaları ve düşüncel yapısı ile daima önem arz etmiş şahsiyet.

    son zamanlarda haber açısı isimli internet haber portalında köşe yazarlığı yapmaktadır.

    divan edebiyatı ve günümüz üzerine yazdığı yazılarına buradan ulaşılabilir:

    http://www.haberacisi.com/…n_edebiyatinin_dili.html
  • serdengeç'nin bir anısını anlatan okumaya değer nitelikte yazı kaleme almıştır.

    ünktedanlık ve realitenin birleşimi olan serdengeçti'nin hücrede arkadaşı ile geçen bir anısıdır.

    http://www.haberacisi.com/…de_edebiyat_dersi__.html
  • dersinde 16. yüzyıl divan şairlerinin önde gelenlerini işleyen eski türk edebiyatı hocası.
  • yazdığı kitaplarla divan edebiyatını sevdiren, alanında uzman ve çok kalender meşrep bir hoca. hoşsohbet bir insandır, sabaha kadar konuşsa dinlersiniz anlattıklarını. öğrencisine değer verir. allah, cemal hoca'mıza sağlıklı ve uzun ömürler versin.
  • 2018 abdurrahim karakoç edebiyat ödülü'nün sahibi olan yazar, hoca.
  • vefatının sene-i devriyesi münasebetiyle ahde vefa kabilinden hocası (bkz: amil çelebioğlu) hakkında şahsi sosyal medya hesabından şu güzel yazıyı paylaşmış güzel insan, hocaların hocası, hocamız. ömrü uzun, devri daim, kalemi kavi olsun.

    otuz yıldır dinmeyen özlem

    hocam âmil çelebioğlu

    hocamı bundan 30 yıl önce 2 temmuz 1990 günü kutsal topraklardaki tünel faciasında kaybetmiştik.
    hatırasını bir kez daha saygıyla anıp, fatihalara vesile olması ümidiyle hakkında bir yazımı paylaşıyorum.
    *
    yüksek lisans ve doktoramı prof. dr. amil çelebioğlu (1934-1990)'nun danışmanlığında yaptım. yüksek lisans tezim taşlıcalı yahya bey divanında kozmik unsurlar (30 haziran 1981), doktora tezim hayâli bey divanının tahlili'dir (3 nisan 1984).

    akademisyenliğin şartları

    âmil hoca, benim akademik hayattaki en büyük şansım oldu. mevlâna soyundan âlim ve ârif bir zât olan hocam, kendisiyle akademik çalışmaya başlamadan önce bazı konularda anlaşma yaptı. karşısına oturttu ve şunları söyledi:
    “üniversite hocalığı karşıdan çok havalı görünür. aslında, zahmetli, meşakkatli bir iştir. öyle fazla bir parası da yoktur. hele türkoloji, yani türklük bilimi 9-5 mesaisi ile sınırlandırılacak bir alan değildir. yirmi dört saat millet hizmetinde olmayı gerektirir. bütün bunları bilerek, gece gündüz hizmete var mısın?”
    ne kadar anladığımı bilmiyorum ama "evet" dedim. yeter ki hoca kabul etsin.
    "yök mevzuatı öğretim üyesini, 'zorunlu olarak en az şu kadar derse girer, alanıyla ilgili araştırma inceleme yapar' diye tanımlar. bu mevzuat bizim ilmihalimiz gibidir. milletin ortak bütçesinden buna göre maaş/rızık takdir edilir. bu iki görevden birini yapmazsak maaşımızı hak etmemiş oluruz. şimdi, zorunlu ders yükünden fazla derse girmeyeceğine, ek ders ücretine tamah etmeyeceğine; geri kalan zamanında durmadan araştırma ve inceleme yapacağına söz veriyor musun?"
    bunlar, daha önce üstünde düşünmediğim konulardı. ne demek istediğini tam olarak anlayamasam da "evet" dedim. yeter ki hoca kabul etsin.
    “bir şey daha var” dedi. "öğretim üyeliği, akademisyenlik başlı başına bir değerdir. onun üstünde başka bir makam yoktur. onu bürokrasiye, politikaya bir basamak, bir atlama tahtası olarak kullanmayacağına, yöneticiliğe tenezzül etmeyeceğine söz veriyor musun?"
    çaresiz, hepsine “evet” dedim.

    eski edebiyatın sonu geldi sandım

    hocam, 2 temmuz 1990'da hacda meydana gelen "tünel faciası"nda hakk'ın rahmetine kavuştu. söyledikleri bir vasiyet gibi üzerine yapışıp kaldı.
    modern türkoloji’nin kurucusu fuat köprülü ise, çağdaş eski türk edebiyatı bilim dalının kurucusu da bize göre ali nihad tarlan’dı. onu 1978’de kaybettik. eserleri bizim için çok değerliydi. bana göre asıl önemli eserleri öğrencileriydi. kendinin isteyip yapamadıklarını doktorada onlara yaptırmıştı. necati bey divanı’nın tahlili, ahmet paşa’nın şiir dünyası gibi tezler kendisinin şeyhi divanını tetkik’teki düşündüklerini geliştiren çalışmalardı. hoca vefat etmişti ama yetiştirdiği değerli öğrencileri vardı. onlara gıpta ile bakıyorduk. ancak harun tolasa (1938-1982)’yı 44 yaşında, mehmed çavuşoğlu (1935-1987)’nu 52 yaşında kaybettik. tarlan’ın takipçilerinden hocam âmil çelebioğlu (1934-1990) ise hz. peygamber’in yanında kaldığında 56 yaşındaydı.
    kendilerinden çok şey beklediğimiz bu tarlan yolcuları en verimli çağlarında peş peşe aramızdan ayrılınca dünyam karardı. eski türk edebiyatı alanının sonu gelmiş gibi bir duyguya kapıldım.
    o günden sonra gece gündüz, cezbeye kapılmış gibi, aşk ile sürekli yazdım. hocam da böyle isterdi. “sürekli araştırın ve yazın” derdi. yazma alışkanlığı sonradan kazanılamıyor. millet hizmetinde kendi payıma düşen görevin bu olduğuna inandım. bunun sonucunda her işim kolay oldu.

    divan şiirini meşk etmek

    âmil hocam hayrani mahlasıyla aruz ve heceyle şiirler yazardı. birlikte doktora yaptığımız nejat sefercioğlu ile ikimize ev ödevleri verir, divan şiirini hakkıyla öğrenebilmemiz için atölye çalışmaları yaptırırdı. “haydi bakalım haftaya birer gazel yazıp gelelim” derdi. önce kendisi yazdığı gazeli okur, bizim görüşümüzü sorardı. biz acemi acemi, utana sıkıla ortaokul öğrencilerinin ödevleri gibi karaladığımız şeyleri gösterirdik. “başlangıç için çok iyi, daha iyi olacak” diyerek cesaretlendirirdi. aruzu, edebi sanatları, divan şiirinin kelimelerini böyle böyle öğrendik. dönemin sonunda ele ayağı düzgün manzumeler yazmayı başardık.
    leblerin râz-ı nihândır daha yok
    aslı yok dense gümândır daha yok

    dudağından soracak oldu cemal
    ne sorarsın dedi kandır daha yok

    12 eylül sonrası mamak duruşmalarının uyandırdığı öfkeyle bir gazel yazmıştım. kendimden emin bir şekilde hocama okudum:
    durun beyler durun devrân olur bir gün
    yürek güm güm vurur meydân olur bir gün

    bir aferin bekliyordum. “mefâîlün mefâîlün mefâîlün diye bir vezin yok” dedi. hiç düşünmemiştim. “ben yaptım oldu” dedim.

    yaparak örnek olma

    bir gün doktora dersi sırasında, “çocuklar bir yazı yazdım, okuyun bakalım bir yanlışı falan var mı?” dedi. nejat beyle birbirimize baktık. “estağfurullah” dedik. “siz siz olun, bir yazınızı birine okutmadan yayımlamayın” dedi. ebcet hesabının tarihi ve çeşitleri hakkında kapsamlı bir yazıydı. acaba imtihan kastıyla mı böyle söylüyordu? çekine çekine okuduk. biz de o günlerde konuyla ilgili bir ödev yapmıştık. hoca büyük ebcetle ilgili bilgiyi dalgınlıkla yanlış yazmış. nasıl söyleyeceğimizi bilemedik. nejat bey (d. 1943) yaşça benden büyük olduğu için, münasip şekilde arz etti. nasıl sevindi anlatamam. “gördünüz mü çocuklar dalgınlığı. iyi ki size okutmuşum. bu şekilde yayımlansa mahcup olurdum” dedi.
    bu yaptığı uygulamalı eğitimdi. hiçbir komplekse kapılmadan, öğrenciye tavır kazandırmak böyle oluyordu.
    *
    âmil hoca, türk edebiyatının bütünlüğü çerçevesinde divan edebiyatı kadar halk edebiyatına da ilgi duyan bir hocaydı. öğrencilik yıllarında hamit çine ile birlikte kapalıçarşı’daki agop usta’dan bağlama dersleri almıştı. iyi bir bağlama icracısıydı.
    ben de bir köy çocuğu olarak hoca’nın yolundan gitmeye çalıştım. halk ve divan şiirinin müşterekleri isimli kitabımda doğru bir şeyler varsa onun eseridir. kitabımı aldığında, “seninle gurur duyuyorum, şimdiden beni geçtin” diye iltifat etti. biz onun ayağının tozu bile olamayız; ne bugün ne yarın. ama bu tavır, onun âlicenaplığını gösterir.
    *
    gün geldi doçentliğe başvurdum. bir arkadaş, “doktora hocana danıştın mı?” dedi. “hayır. öyle bir âdet mi var?” dedim.
    “sen ne yaptın be arkadaş? hiç hocaya danışılmaz mı?” deyip, böyle yapanların başına neler geldiğine dair bir sürü olay anlattı.
    aldı mı beni bir telaş. kalktım istanbul’a gittim. hocayı evinde ziyaret ettim. kabahatimi arz ettim. “mevzuat müsait olsa nejat’la ikinize hemen doçentliği veririm. başvurmakla çok iyi etmişsin.” dedi. nasıl rahatladığımı anlatamam.
    âmil hoca böylesi mübarek bir adamdı.
    keşke daha çok yaşasaydı da biz onun gölgesinde hoş vakit geçirebilseydik.
hesabın var mı? giriş yap