• sosyolojik tespitlerini bir insan olarak düşünsek topuğuna bile erişemeyecek sosyologlar var.
    “bu ülke” kitabını anlamak bu ülkeyi anlamak olacaktır.
  • 13.06.1987

    rahmetle.

    "kızıl şal görmüş ispanyol boğası gibi, her düşünceye ve her düşünene saldırmak. bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir."
  • "sol-sağ… çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. solun halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, moskova: sağın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. hıristiyan avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne? bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu."
  • üstadın babası saygın bir osmanlı hakimi, kendisine bir dava ile ilgili rüşvet teklif ediliyor, teklifi şiddetle geri çeviriyor ve gidip istifasını veriyor neden istifa ettiği sorulduğunda ”demek ki ben de rüşvet verilecek surat var artık bu mesleği yapamam!” diyor.
  • "kitap bir limandı benim için. kitaplarda yaşadım. ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. kitap benim has bahçemdi. hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı. bir kanat darbesiyle olemp, bir kanat darbesiyle himalaya. ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla. gurbetteydim. benim vatanım don kişot'un ispanyası'ydı, emma bovari'nin yaşadığı şehir. sonra balzac çıktı karşıma, balzac'ta bütün bir asrı yaşadım, zaman zaman votren oldum, rastinyak oldum. dört bin kahramanda dört bin kere yaşamak."

    (mektuplar, 14.10. 1966)

    bu ülke, cemil meriç
  • "her dudakta aynı rezil şikayet: yaşanmaz bu memlekette! neden? efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? hayır, onlar türkiye'nin insanından şikâyetçi. insanından, yani kendilerinden. aynaya tahammülleri yok. vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır."

    (bkz: bu ülke)
  • cemil meriç'in hayatı boyunca kat ettiği fikrî yolculuğun haritası geniş bir coğrafyayı kapsar: islamcılık, türkçülük, marksizm - sosyalizm, osmanlıcılık. dindar ailesinin etkisiyle islami bilinçle büyümüştür. okulda diğer arkadaşlarının kendisini dışlamaya başlamasıyla bundan uzaklaşır. islam imgesinin beğenilmeyen arap kimliğiyle özdeşleştirildiğini fark ederek türkçülüğe yönelir. ancak hatay'da yaşamaktadır ve nüfusun çoğunluğu araptır. hocaları ise fransızlardır ve manda idaresi taraftarıdırlar. türkçülük, ona alternatif bir kimlik vaad etmektedir. yusuf akçura gibi yazarları okumaktadır. elinde bu tarz yazılarla okulda zaman geçirirken arap asıllı kimselerin gözüne batar ve onlar tarafından hırpalanır. sömürgeciliğe, mandacılığa karşı duruşu ve bunlara dair okumaları kendisini materyalizme ulaştırmıştır. ateizm ile tanışır, marksizm, sosyalizme dair bilgiler edinmeye başlar. bu akımlar ona uzunca bir süre eşlik etse de kimliğini istediği gibi yansıtamamıştı. aklı avrupalı ruhuyla osmanlı olduğu fikrine döndü zaman içerisinde. böylece osmanlıcılık temelinde bir milliyetçilik anlayışına yönelir.
    tüm bu karmaşık yolculuğu dolayısıyla da çeşitli dönemlerde değişik cenahlarca savunulmuş veya yerilmiştir, kaçınılmaz olarak.

    düşün dünyası kadar sağlığı da dalgalıdır. sürekli ilerleyen miyop derecesine tek gözünde oluşan yoğun katarakt eşlik eder. katarakt olmayan gözüne ise aniden körlük gelir (mirza muhammed atan tarafından yazılan biyografisinde retinasının çatladığından söz ediliyor.) türkiye'de ve fransa'da çeşitli tedaviler görse de hiçbir zaman tam sağlığa kavuşamamıştır.

    duygusal olarak da savrulduğu dönemler dikkat çeker. ilk gençlik yıllarında, ziyaret ettiği genel evdeki lübnanlı hayat kadınına evlenme teklif eder. linda. ve evlenirler. daha sonra linda "paralı bir adama" kaçarak terk eder. ilerleyen zamanda ömrünü geçireceği eşiyle tanışır, fevziye menteşoğlu. ancak, bu evliliği sürerken hayatında peydah olan ingilizce öğretmeni lamia hanım söz konusudur. beraber çeviriler yapar, yazılar yazarlar. bunun haricinde yoğun mektuplaşmaları söz konusudur. ilişkilerinin mahiyeti hakkında çeşitli rivayetler mevcut.

    daha önce sözlükte yazılmış olsa da, ben de linda'nın ardından yazdığı şu meşhur cümlesini anmadan geçemeyeceğim: "hayır, severek evlenmedim. hayatımı bir zebaniyle birleştirecek kadar yalnızdım."
  • seni sen olduğun için seviyorum, acı çektiğin için seviyorum, küçük olduğun için seviyorum… sana yetmemekten korkuyorum, sana çok gelmekten korkuyorum… yaşamadığın bütün yılları beraber yaşamak istiyorum. önce baban olmak istiyorum, beşiğine ümitle eğilmek ve dudaklarının bir tomurcuk gibi açılmasını seyretmek… kucağıma almak istiyorum seni, sonra ilk sözlerini ruhuma sindirmek istiyorum, sonra kelimeleri öğretmek, okumayı öğretmek… çocuk olamadım hayatımda ihtiyar doğdum, onun için oyun kardeşliği edemezdim sana ama hikayeler anlatırdım, ekmeğimi bölüşürdüm.
  • "kitap bir limandı benim için. kitaplarda yaşadım. ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. kitap benim has bahçemdi. hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı. bir kanat darbesiyle olemp, bir kanat darbesiyle himalaya. ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla. gurbetteydim. benim vatanım don kişot'un ispanyası'ydı, emma bovari'nin yaşadığı şehir. sonra balzac çıktı karşıma, balzac'ta bütün bir asrı yaşadım, zaman zaman votren oldum, rastinyak oldum. dört bin kahramanda dört bin kere yaşamak."
  • bir çağın, bir ülkenin vicdanı olmak; idrakimize vurulan zincirleri kırmak; yalanları yok etmek; türk insanını, türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak bir köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü. sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı. hakikat, mukaddeslerin mukaddesi... hakikat ve sevgi. hafızasını kaybeden bu zavallı nesilleri biz mahvettik; bu cinayet hepimizin eseri, hepimizin yani biz aydınların. (bkz: mağaradakiler)
hesabın var mı? giriş yap