• zor bir iştir.teşhis eden de ettiren de bir an önce bitsin diye dua eder.

    ben hep böyle hüzün veren şeyler mi yazacağım ....ama anlatmam da gerek:

    1974 veya 1975 yılı idi. artvin ilinin borçka ilçesinde cumhuriyet savcısı olarak görev yapıyordum. çoruh nehri borçka'da
    son katılan çayları da alarak ilçe merkezinden geçip batuma dökülür.bir askeri birliğe ait cemse çoruh'a düştü.12 askerden biri kurtulabildi.bir saat içinde koca araç kayboldu gitti.bu olaylar sık sık olur,cesedin karadenize gitme ihtimali yüksektir, bu nedenle sscbne de haber verilirdi. olaydan kırk gün kadar sonra sscb'den bir ceset bulunduğuna dair haber geldi.sınırlardaki valiler hudut komiseri, kaymakamlar hudut komiser muavini olarak görev yaparlar.kaybolan askerlerin yakınları,tabur komutanı kaymakam ve doktor ile cesedi teşhis ve teslim almak için maradit (muratlı) sınır kapısına gittik.suda boğulmalarda bir süre sonra cesed şişer,denizde bazı organlar da canlılar tarafından yenir.bu nedenle teşhis zorlaşır.sscb yetkilileri ,cesedin kendi vatandaşı mı türk mü olduğuna (erkekse) sünnetli olup olmadığına bakarak karar veriyorlar imiş.ceset sünnetli imiş...uzaktan sedye ile ağızları maskeli iki asker cesedi getirip hemen uzaklaştılar.benim o gün burnum tıkalıymış,pek koku duymadım.cesedin başına gidip doktoru çağırdım..doktor burnunu tuta tuta geldi " siz bakın savcım ben kokuya dayanamıyorum" dedi ve uzaklaştı.ben bir pens ile beyaz örtüyü araladım ,baş kısmı parmak kalınlığında kurtla doluydu.naçar tamamını açtım ; şişmiş morarmış (adli tıpta zenci yüzü ) dedikleri bir hal almış..elbiseler yarı kaybolmuş...asker yakınları gelip uzaktan bakıp "hayır" diyorlar.biri geldi,baktı "bu benim oğlum " dedi."nerden tanıdın" dedim."çorabından" dedi."nasıl yani ? " "savcı bey" dedi " bu çorabı gelinim ördü,bu deseni bu şekli nerde görsem tanırım"
  • bir yakınınız hastanede öldüyse sizi morga indiriyorlar. konuşma yok, sessizlik.

    burası türkiye'de bir devlet hastanesi ise iki kişi cesedi soğukta muhafaza eden dolabın kapağını açıyor, raylı çekmeceyi dışarı alıyor ve yere koyuyor. masa ya da başka bir şeyin üzerine değil, yere. konuşma yok, sessizlik.

    örtünün altında bir zamanlar tanıdığınız birinin soğuk vücudu var. ağzı, burnu hafifçe morarmış soğuktan, yüz ifadesi tuhaf, çarpılmış hafifçe. hem tanıdık hem yabancı. örtüyü tekrar kapatıp ayağa kalkıyorsunuz. bir form uzatıyorlar, imza atıyorsunuz. konuşma varsa bile söylenenler tanıdığınızı ifade eden bir veya birkaç kelime ve "şuraya bir imza"dan ibaret. olur da ağlamaya başlarsanız tanıdığınızı söylemeniz bile gerekmiyor. öyle otomatik, öyle duygusuz, insanlıktan sıyrılmak değil, tamamen çıkmış bir aktivite. sizi birkaç dakika yalnız bırakma veya acınızı en azından anladıklarını belirten ifadelerle nezaketen destek olurmuş gibi yapma gibi durumlar mevcut değil.

    - yatan x kişi mi?
    - evet
    - çıkabilirsiniz.

    herkes bir gün ölümü tadacak ama herkes kesinlikle bir günlüğüne bile insan olamayacak.
  • bazılarının kaçındığı birşeydir cesedi teşhis etmek. düşünün bir kere her insan ölümü tatmakla beraber aynı koşullarda ebediyete intikal etmemektedir. bazı cesetlere bakmak, daha doğrusu bakabilmek bile mühim bir iştir. duygusallığa bağlı sayısız değişkeni de ihmal etmiyorum elbet...
    tarih 4 mayıs 1949, italyan ligine damgasını vuran il grande torino superga'ya çakılmış, geriye pek de birşey kalmamış. birçokları cesetlere yaklaşmayı bile reddederken, italyanların unutmayı tercih ettikleri ducenin has adamı vittorio pozzo, gözleri yaşlı, bir bir eski talebelerini teşhis etmişti. bu güne dair yazdıklarını okumuş da ağlamıştım. ne kadar yakın da olsalar, cesetlere bakamayan bir adam olarak umarım birisini teşhis etmek zorunda kalmam...
  • cesedi teşhis etmenin birbirinden zor iki aşaması vardır:

    -cenazeyle yüzleşmek;
    -kötü haberi veren, bütün ümitleri yıkan kişi olmak.

    yıllar önce uzak bir memlekette görevliyken bir ölüm haberi aldım. limana yanaşan yük gemisinin kaptanı astım nedeniyle vefat etmişti. ilk trene atlayıp o şehre gittim. armatör tarafından görevlendirilen cenaze şirketi yetkilisi beni karşıladı.

    benim vazifem eldeki bilgilerle teşhisi resmen kayda geçirmek, ölüm raporunu incelemek ve herhangi şüphe olmadığını tespit etmekti.

    ceset üzerinde kurşun deliği, yanık, yaralanma veya darp izi olup olmadığını bizzat görüp, rapordaki “doğal ölüm” ibaresini doğruladıktan sonra tabutu uluslararası kurallara uygun olarak mühürlemem gerekiyordu.

    kendimi duruma hazırlamaya çalıştım. fakat şu kadarını beklemiyordum:

    cenaze işleri idaresi dev bir tesisti. krematoryumlar gürül gürül yanıyor, filtresiz bacalardan yükselen kurum avluda fütursuzca top oynayan görevlilerin üzerine yağıyordu.

    binaya girince elime bir form tutuşturuldu. cenazenin ne şekilde teslim alınacağına ilişkindi. “tüm gövde”, “kül” ve “kemik” gibi seçenekler vardı. ilkini işaretledim.

    ikinci seçenek avluda ciğerime kaçtı. üçüncü seçenek ise morga giderken geçtiğimiz laboratuvarda karşıma çıktı: bir cenazenin kaval kemiği etinden sıyrılıyordu.

    kaptanımıza son görevimi yerine getirdim. ailenin talebi üzerine, yola çıkmadan önce cenaze namazı kılındı. sonra su geçirmez galvanizli bir kabın içine konuldu, kap lehimlendi, tabuta yerleştirildi. tabut çivilendi, çakılan son çiviyi mühürledim.

    geri dönerken, kaptanıma son vazifemi yapabildiğim için şükrettim ama buruk bir teselliydi bu.

    rapor vermek için odasına girdiğim patron hayalet görmüş gibi ürktü.

    “sen şimdi hemen eve git, dinlen. hastaneye gitmek istersen şoförü göndereyim” dedi, anlam veremedim. ama eve döndüğümde eşim de aynı tepkiyi verdi.

    nedenini aynaya bakınca fark ettim: yüzüm bembeyaz, gözlerim kül rengiydi.
  • çivili bir tünelin içinden geçmektir; geçerken de kimi zaman gömleğinizi, kimi zaman kolunuzu yırttığınız; bir şeylerinizi içinde bıraktığınız bir tünelin içinden geçmektir.

    bir hayatın içinden geçmektir; tırnağındaki ojeleri, elindeki kınayı gördüğünüzde "daha dün yaşıyordu" dediğiniz.

    yakınlarının yıkık bakışları arasında "....da bulunan sünnetli erkek cesedinin...doğumlu...nüfusuna kayıtlı...olduğu tanık....nın teşhisiyle anlaşıldı" gibi zaman zaman anlamsızlaşan sözler edebilmektir.

    bir cesedi teşhis etmek, bir ömrün içinden geçmektir.
  • of, bu başlığa depremden sonra hiçbir şey yazılmamış.

    deprem bölgesinde sevdiklerinin ölü ya da diri varlığından haber alamayanların çokça maruz kaldıkları şeydi ceset teşhis etmeye çalışmak.
    bir arkadaşım 3000'in üstünde parçalanmış vücut gördü. ailesinden kişilere ulaşmak için verdiği mücadele, çaba bir noktadan sonra gerçek deliliğe dönüştü. çaresi yoktu, ailesini bulmak için binlerce ölü fotoğrafına bakmak, morglara girmek, kimsesizlerin mezarlarını açtırıp bakmak zorunda kaldı.
    şimdi yazınca toplam beş cümle etti. oysa, her gün onla konuşurken bir noktadan sonra çıldıracağından korkmaya başladım. yeni bir hastane, yeni bir şehirde yeniden umutla o korkunç süreci yaşamak. nerdeyse tüm türkiye'yi aradılar. oldu ki hafızasını kaybetmiş ya da yoğun bakımda kalmış olabilir sevdiği insan diye.
    korku filmlerinde seyretmeye bile korkacağım derecede büyük dehşeti otuzuncu günden sonra sıradanlaşmış bir yüz ifadesiyle karşılamaya başladı.
    tüm akrabaları devreye girdi, hepsi ayrı koldan sevdikleri insana ulaşmaya çalıştılar. yoktu. bulunamıyordu.
    parçalanmış ya da yanmış olsa bile bir iz kalır ya da kayda geçer diye ümit duydular. hatta düşünmeye cesaret edemeseler de, belki sağ olarak bir yerde buluruz diye.
    ve her yeni günde biraz daha akıl sağlıklarını kaybettiler. ya da belki daha akıllı oldular bilmiyorum.
    istanbul'a döndüğünde rastlaştık. yüzünde acı bile kaybolmuştu. sesi de parça parça kalmış gibiydi öyle.
    hemen yine gitti araştırmaya.
    .
    .
    .
    60. gündü sanırım.
    sahipsiz bir mezarda çıktı can.
    bulundu.
    başına güller dikti.
    ve hayatına devam edyor şu an.
    binlerce fotoğraf, koku, ses beyninde olarak insanların yüzlerine bakıyor.

    bu topraklarda, insanlık tarihinin en büyük acılarından biri yaşandı.
    ve sessiz sedasız gömüldü.

    gözlerimizin önünde.

    bu kadar acının/mezarın üstünde çiçek yetiştirebilen, hayata yeniden hak tanıyan, akıl sağlığını koruyan, yeniden gül kokuları yeşerten arkadaşımın hatrına ümidimi korumaktan vazgeçmeyeceğim.
    ama bu kez sınırlarımı çok daraltarak.

    not: bu yazımı okuyan yazar arkadaşlarımdan ricam şükela tuşuna basmamaları. debe'ye kadınları aşağılayan entry girdikten sonra debe'ye girme ihtimali hoş gelmiyor. sözlüğü okuyabilmek için vpn'e para ödeyip kadınlara hakaret içeren yazıyı gördükten sonra nerdeyse hiç debe'ye bakmadım.
    bu not şu anımı hatırlattı.
    yedi sekiz yıl önceydi. arkadaşlarımın evinde yemeğe davetliydim. çok güzel bir ortamdı. ve benim klasiğim olarak evin çocukları hayran hayran sorular soruyordu. ortaokula giden büyük velet 'neden gelecekten ümitli değilsin ss?' dedi. babası ekonominin patlayacağına, çok iyiye gideceğine inanıyordu. 'çünkü bilime ve insan haklarına, özellikle kadın haklarına değil, inşaata yatırım yapıyoruz.' dedim. babası ve annesi irkildi. çocuk 'neden peki?' diye devam etti. 'bilim yapabilmek için sorgulayabilen, etrafında olan bitenleri olduğu gibi kabul etmeyen, düşünen insanların sayısının çok olması gerekir. biz soru soranları boğarız, çocukların sorularını duymazlıktan geliriz' dedim, anne babası onu susturmaya doğru yeltenmek üzereyken. 'bir de çocukları koruma adına beceriksiz yetiştiririz, derslerinden geçme sorumluluğunu bile yükleniriz ki, öyle fazla uzaklara gidemesinler.'
    arkadaşım ve eşi yorum yapmadılar o gün.
    ne yazık ki çok geçmeden birinin işi dağıldı. evi geçindirmek diğerine kaldı. uzun süre zorlandılar. eski standartları yakalamalarının mümkün olmadığı bir noktada bile olsa kotarıyorlar şu anda.

    insan hakları öyle değerli bir şey ki en ufak taviz verdiğinizde kendi geleceğinizden çalarsınız.
    bok kadar değerim yok belki ama benim gibi önemsiz bir yazar en azından debe'ye girmemek için debelenir.
  • bu olayı yaşadığımda 21 yaşındaydım, konya'da zümrüt apartmanı çöktüğünde telefonlara kırmızı alarm düşmüş, enkaz alanına yakın olanların olay mahaline seri şekilde intikali emredilmişti. bayramdı ve 80 km mesafede bir güzergahtaydım, kalktım gittim, ankara'dan gelecek ekibe durumu anlattım, birkaç saate ekip gelince çektik turuncuları, taktık baretleri, girdik enkaza, dar koridor alanlardan sesler duyuluyor, en zayıf ben olduğum için temkinli bir şekilde dar koridordan giriyorum, hayatta kalanları hayata dahil edebilir miyiz tekrar diye çabalıyoruz. gece 3 civarıydı belki biraz daha geç, bir adam çıkardık, yüzünün üstüne kolon gelmiş, ezilmiş, tanınacak gibi değil. bir kadın var enkazın yanında tüm akşamdan bu yana şoka girmiş vaziyette, sağlık ekiplerine aktarılırken adamın cenazesi kadın geldi, o yüzü tamamen ezilmiş adamın eline yapıştı; kocam o benim! ellerinden tanıdım!. öpüyor soğuk ellerini, ağlıyor… çocuklarını soruyor; yanında çocuklarım da olmalı! sonradan öğreniyoruz hikayesini, kendi binasından çıkıp karşı binanın altındaki bakkala ekmek almaya gitmiş, bakkaldan çıkarken içinde eşi ve iki çocuğunun olduğu apartmanı gözünün önünde çöküyor… biliyor musunuz o yüzü tanınmayacak, teşhis edilemeyecek haldeki adamın yanı sıra o enkazda hiç çizilmemiş tek parça kalmış porselen tabaklar gördüm, inanılır gibi değildi bu kırılganlığın seçimi…

    çok defa hayatını kaybetmiş insana ulaştık, çok defa yaralı çıkardık, ne ilk ne de sondu ama bir cesedi ellerinden teşhis eden kadının şoku, üzerinden 19 sene geçmesine rağmen unutamadığım görüntü kesitlerinden hafızamda kalan.
  • birisi vefat edince onun yakınlardan birinin ya da birkaçının yapmak zorunda olduğu iştir.

    yüksek metanet gerektirdiğinden ailenin yetişkin erkekleri üstlenir bu işi.

    ancak kişi ne kadar yetişkin, erkek, delikanlı, bilmemne olursa olsun bir yakınının, sevdiği bir insanın cenazesinin örtünün altından gösterilmesi aynı derece üzücüdür. allah kimseye yaşatmasın.
  • herhangi bir terör eylemi neticesinde hayatını kaybeden kişilerin yakınları tarafından hangi duygularla yapıldığını tahmin etmeye çalışmanın bile içimi daralttığı hadise.

    normal bir ölüm değil, sevdiğin birini o an ne gibi bir halde göreceğini bile öncesinde bilemiyorsun. çok zor bir sınav, ağır yük...
  • savcı: kimlik tespit tanığı siz misiniz?
    - benim.
    savcı: öncelikle ilgili polis memuru arkadaşlara oldukça yardımcı olmuşsunuz, teşekkür ederim.
    - cenazeme otopsi istemiyorum. kesip biçmeyin lütfen.
    savcı: adli tabiple birlikte durumu değerlendireceğiz. hazırsanız buyrun inelim morga.
    - ….
    savcı: örtüyü kaldıralım arkadaşlar. o mu?
    - o.
    savcı: tamam başınız sağolsun. siz çıkabilirsiniz.
    - ….

    sonrası boşluk, sonrası yokluk, sonrası karanlık…
hesabın var mı? giriş yap