• uzun zamandır bu başlığa bir şeyler yazmayı düşünüyordum ama kısmet şu anmış. önce tanım yapayım, zira bu tanım entrynin genel çerçevesini de özetleyecek.
    tanım: fenomen. evet fenomen. bence yogi ya da guru değil. ha cebimde yıllar yılı biriktirdiğim yoga bilgim yok ama uzunca sayılabilecek bir süre asyada yaşadım ve gezdim. inanın gerçekten kendini hinduizm ya da budizme adamış insanlar böyle değil. neyse... konumuza dönelim.
    öncelikle şunu söyleyeyim, uzanca bir entry olacak. amacım kimseyi yermek, kimseye saldırmak değil ama bu entryi yazmayı da kendime bir borç biliyorum çünkü insanlara yardım edebileceğini düşünüyorum.
    eğer yoga ile ilgileniyor, kendinize bakıyor, mental ve fiziksel anlamda sağlıklı olmak istiyorsanız ve genel çerçevesi ile wellness denilen bu uğraşa hatta hobiye (evet hobi, çünkü inanın çok keyifli) yeni başladıysanız ve yoga konusunda nereye gideceğinizi bilmiyorsanız cevap çetin çetintaş değil. neden değil?
    çünkü psikolojinizin içine sıçıyor. yani buraya kadar çok iyi geldim, sakin kaldım ama dayanamadım. evet sıçıyor. baya tam orta yerine hem de.
    şimdi kanalında envai çeşit video var. bu videoların kimini bir hafta, kimini on gün kimini kırk gün boyunca gün atlamadan tekrar etmenizi istiyor. çünkü diyor, hayatınıza denge gelecek, elementleriniz dengelenecek, kendinizi ve potansiyelinizi fark edeceksiniz. bunların hepsi güzel vaadler ve başlıyorsun yapmaya. bir, iki, üç, dört, beş ve altıncı gün bir şey oluyor, istemiyorsun yapmak, yapmıyorsun. diyor ya sana kırk gün diye, dönüyorsun başa bir iki üç dört beş. böyle böyle belki 39 gün yapıyorsun, ama son gün yapmak içinden gelmiyor. ya da gerçekten hastasın o gün. ama diyor ki hasta olsanız da yapın. ama yapamıyorsun çünkü hastasın yani hani ateşin falan var. ama işte yapın diyor. neyse hop dön başa bir iki üç. ne kadar saçma olduğunun farkında mısınız? ama evet çetin çetintaş bunu yapmanızı söylüyor. ya da 108 gün seni aralıksız bir yoga pratiğine alıp son 7 gün günde iki saat pratik yapmanı istiyor. günde iki saat! ve diyor ki eğer yapamazsan dön başa. şimdi buraya kadar hadi okey, ama şunu da ekliyor. yarım bırakırsan her şey daha da dengesiz hala gelir, mutlaka bitir. eğer sen hayatında bir şeyleri yoluna koymak için uğraşan ve ne yazık ki zor bir dönemden geçen bir insana bunların söylüyorsan bunun adı psikolojik şiddettir, kimse kusura bakmasın.

    bu yüzden başlarken bu entryi yazmayı borç bildim dedim. borcum sağlıklı, hayatından mümkün mertebe mutlu, stabil insanlara değil, siz zaten bu batağa* düşmezsiniz. ama ucundan kıyısından mutsuzsanız, zorlanıyorsanız, ya da benim durumunda olduğu gibi baya tanılı, tadavi gören anksiyete, adhd ve tekrarlayan depresyon hastası iseniz kendinize bu kötülüğü yapmayın. devam edememek, bir şeye başlayıp gerisini getirememek çok normal. hele de benim durumumda olan insanlar için. ben sabah mutlu uyanıp akşamına yatakta cenin pozisyonunda ağlıyorum. hayat gerçekten kolay değil benim için ya da sen de benim gibiysen, senin için. ve yoga aslında gerçekten yardım ediyor. o kadar tatlı yogiler/yoginiler, o kadar güzel kanallar var ki, sesleri bile rahatlatıp mutlu ediyor. onları yapın, mutlu olun, derin nefes alın, nefes verin, yoga güzeldir.
    kendisinin belgeselini de (!?) izledim. hani neden belgeseli var bunu bilmiyorum ama sorun değil, herkesin kendi özgür alanı kendini ifade ediş biçimi. annesi diyor ki, doktor bana çok güzel bir çocuk doğurdun, herkes onu tanıyacak demiş, öğrencileri diyor ki çetin çetintaş sevgi demek vs. resmen cult abi bak başka açıklaması yok. izlerken güldüm ama korktum da yani bir garip. işin maddi boyutuna hiç girmiyorum çünkü o en masum kısmı. serbest piyasa ekonomisi, arz var talep var, bana ne.
    nickimi bilen oldukça fazla insan var, bunları yazdığım için tepki de alacağım yüksek ihtimal ama bir insanın ruhsal sağlığı söz konusu ise kim ne der umrumda değil. ben çetin çetintaş döngüsünden kurtulduğum anda belki iyileşmedim ama daha rahat nefes almaya başladım. benim durumunda olanlar varsa, bırakın ya da hiç başlamayın. yoga bu değil, kendinizi zihinsel olarak geliştirmek bu değil.
    mümkün mertebe kanalındaki videoları, içeriklerini, satışını yaptığı ürünleri, müzik videolarını falan eleştirmeden şahıs ve pazarladığı ruh hali ve yaşam şekli üzerine yazmaya çalıştım çünkü inanın ne satıyor, ne kazanıyor, umrumda değil. ben sadece yaşadığım psikolojik şiddeti anlatmaya çalıştım, yoga yapamadığım günler için kendimi ne kadar yetersiz hissettiğimi, kendime sen hiçbir şey yapamazsın bunu bile beceremiyorum dediğim günleri anlattım. buraya kadar okuduysanız hem teşekkür ederim hem de umarım bir faydası olmuştur.
  • maalesef toplum olarak çok kötü bir özelliğimiz var: insanları sadece tek bir yönden görüyoruz.

    (bkz: halo etkisi)

    halo etkisi ve uçlarda değerlendirmeler hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda.

    çetin çetintaş ile ilgili değerlendirmelerin de buna bir örnek olduğunu düşünüyorum.

    çok iyi bir yogi olabilir, çok iyi bir eğitmen olabilir, binlerce öğrencisi olabilir, çok zorlu inzivalardan gelmiş olabilir ama tüm bunlar "o zaman çetin çetintaş süper bir insandır, hayatında hiç hata ve çelişkili davranışlar yoktur" sonucuna varmamıza yetmez.

    zira insan psikolojisi ve davranışı halo etkisi ve tümevarım yönetimi ile anlaşılamayacak ve değerlendirilemeyecek kadar karışık ve aynı zamanda değişkendir.

    psikoloji mezunuyum, yıllardır psikoloji ve sosyoloji üzerine okuyorum, çalışıyorum. özel olarak ise narsisizm ve sosyal psikoloji ilgi alanım.

    yoga ile hiçbir alakam yok, dolayısıyla çetin çetintaş'ı bu açıdan değerlendirmem mümkün değil.

    öte yandan sosyal medyada bir süredir karşıma çıkan şeylerde tuhaf olan bir şeyler hissediyordum. sözlükte okuduklarımın iki uçta olması da bunu artırdı, meraklandım.

    youtube'da "çetin çetintaş: bir yoginin hikayesi | bu hayata sürekli bir şeylerin peşinden koşmaya mı geldik?" adlı videoyu buldum ve anlamak için dura dura, not ala ala çok dikkatli bir şekilde izledim.

    gördüğüm ilk şey: narsisizm

    bu başlıkta arattım ve hiç yazılmamış olmasına çok şaşırdım.

    bu durum şundan kaynaklanıyor olabilir: günümüzde narsisizm denilince akla sadece çok kötü, psikopat, narsisistik kişilik bozukluğuna sahip insanlar geliyor. halbuki narsisizm bir skalayı ifade ediyor, bir sayı doğrusu gibi. hepimizde var. narsisizim ukalalık değil, kibir değil. sadece bir skala. sağlıklı olan dengede olması. az olması da çok olması da kişinin kendine, ruh sağlığına zarar.

    tıpkı özgüven veya cesaret gibi. azı da fazlası da iyi değil.

    çetin çetintaş'ta olan narsisizmin skalanın tam olarak neresinde olduğunu tanımadan, uzaktan ve sosyal medyadan değerlendirecek değilim. bununla birlikte, izlediğim video skalanın üstlerinde olduğuna dair önemli mesajlar içeriyor. narsisizm üzerine okumuş, çalışmış olan her psikolog / psikiyatr bunu kolaylıkla ilk dakikalardan fark eder zaten. videoda vermek istediği mesaj bu olmasa dahi "çok farklı ve çok üstün olan" olarak anlatılıyor. doğum hikayeleri, annesinin ifadeleri, öğrencilerinin seçtiği kelimeler vs.

    öte yandan, kişilik bozukluğu seviyesinde olan narsisizmin uzaktan da, yakından da çok kolay anlaşılamayacağını söyleyebilirim. zira narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler çevrelerindeki herkese aynı şekilde davranmaz, çok az sayıda, belki sadece en yakınındaki 2-3 kişiye kötü davranırken, diğer herkese çok iyi davranabilir ve hatta uçan maymunları olabilmesi için özellikle daha iyi davranırlar. dolayısıyla manipülasyonları çoğu zaman kolay kolay fark edilemez. en çok denilen şeyler şunlardır:

    "ama o çok iyi, çok başarılı bir insan", "ama o benim iyiliğimi istiyor, bana değer verdiği için, iyi olmam için bana böyle söylüyor" vs.

    yukarıda da yazdığım gibi, uzaktan, tanımadan, sosyal medyadan kimse hakkında kesin bir değerlendirme yapmak mümkün değildir, sağlıklı da değildir. bu entry'nin amacı da bu değildir.

    madem bu kadar kişi takip ediyor ve takip edenler kendisi hakkında çok uç fikirdeler, ruh sağlığı alanında okumuş, okuyan bir kişi olarak kendisini takip edenlere bu açıdan da bir değerlendirme yapmanın iyi olabileceğini söyleyebilirim ben sadece.

    sonuçta herkesin kendi değerlendirmesi kendine.

    ve bunların hiçbiri çok iyi bir yogi, eğitmen olmasının önünde engel değil. hatta eğer narsisizmi yüksek ise bu kendisini çok daha başarılı kılıyor bile olabilir zira dünyamız böyle örneklerle dolu.

    son olarak; izlediğim videoda not aldığım ve izleyenlerin ruh sağlığı için gerçekten riskli olabilecek bir kaç nokta var, onları da başka bir entry'de yazacağım.

    ***

    edit: ekleme:

    ikinci (izleyenlerin ruh sağlığı için gerçekten riskli olabilecek noktaları özetlediğim) entry: (bkz: #137644898)
  • aldığı yoga eğitimlerinin yanında pazarlama, satış ve reklam eğitimini de aldığını düşünmekteyim. daha yoga yokken hayatında yetenek sizsine katılmış, doğuştan gelen omurga esnekliği sayesinde yogaya yönelip yolunu bulan, ileri seviye sekanslarında eklem ve kaslarda travma riski oldukça yüksek olan geçişler yaptıran, şu an paraya para demeyen, parası olan sosyeteye hitap eden, korhan kaya’nın sutralar kitabından bi haber olan hatunların gözdesi, alacakları özel dersle o duruşları hemen yapabileceğini sanan insanların hayran olduğu bir kişilik.
    popüler olan her şeyi sevmek bizim ruhumuzda var. kendini geliştirmiş mi evet o kadar parayla ve imkanla her şey yapılabilir. çok da büyütmemek lazım.

    aylar sonra gelen edit: bu şahıstan eğitim alıp mağdur olanlar mevcut. verdikleri belge yoga alliance onaylı değil, kendi kurdukları sözde uluslarlar arası yoga okuluna ait sadece o da türkiye ve kıbrısta mevcut. mağdur olanların sordukları sorular da taraflarınca geçiştirilip cevaplandırılmamıştır.
  • atanamamış osho. on yıla netflix’te ya da 140journos veya muadili bir kanalda belgeseli yapılır diye düşünüyorum. belgesele isim önerim de ‘renkli taytlar’
  • bugün bir arkadaş falına bakayım dedi, olur dedim. böyle kartlı martlı bir şeyler daha sonra da kahve falıma baktı. ardından bir kitap verdi ve ben de ayıp olmasın diye koydum çantama.

    kitap: çetin çetintaş - hayat sana ne anlatıyor.
    kitaba bir bakınayım dedim...
    kitapta şöyle yazıyor:
    sevginin üzerindeki yapılanmalar ortadan kalktığında, sevgi en saf haliyle var olmaya başladığında, orada cinsel arzular ortaya çıkmaz artık. gerçekten sevdiğin bir şeye karşı cinsel arzular beslemezsin, orada sadece "olur"sun.

    insan sevdiğini s*ker mi demek istiyor herhalde *

    arkadaşlar bu tarz insanlara neden prim veriyorsunuz? hem zamanınıza hem de paranıza yazık değil mi? cinsellik hakkında bastırılmış duyguları olan birinin size nasıl olur da psikolojik anlamda öncülük etmesine göz yumabiliyorsunuz?

    son olarak https://youtu.be/toqrojvsnqo
  • hakkında yapılmış youtube üzerinde “bir yoginin hikayesi” adlı belgeselimsi olan yogi.

    beni en çok üzen ise “yoga sutraları orijinalinden türkçe’ye çeviren ilk kişi” gibi bir pazarlama taktiği yapılmış yine belgeselde.
    çevirisi iyidir kötüdür orasını bilmem ama metni çeviren ilk kişi kendini sanskrit diline adamış, bu alanda yaşayan en önemli türklerden biri sayılan anabilim dalı başkanlığı da yapmış hindolog prof. dr. korhan kaya’dır.

    belgeseli yapan da, yayına sokan da, bu cümlelerin cüretle yazılıp yayılmasına izin veren de bu alanda cahilin ya da hırslı tüccarın önde gidenidir. biraz edep yahu.

    mürit editi: belki bana düşmez bunu söylemek ama öncelikle kimi severseniz sevin ama fanatiği olmayın bu kadar, tutunmayın, orta yolda kalmaya çalışın biraz, sakin olun. gördüğünüz gibi belgeseli yapan, yayına sokan diye başlamışım cümlelerime, çetin’inize doğrudan bi’şey dememişim. aslında mesaj gönderme kapalı kullanıyorum sözlüğü ama ne zaman zat-ı muhterem hakkında entry girsem bir süreliğine açıyorum öyle tatlı mesajlar geliyor ki, kendisi kendisini bu kadar çok savunmazdı bence :)

    neyse gelelim edit sebebine. müritlerinden gelen mesajların bazılarına göre aslında sutraları kendisi herkesten çok çok önce 2015’te çevirmiş ama yayınevi sorunları yaşamış, bir türlü çıkartamamış kitabını, tüh korhan kaya gol atıp ondan önce çıkartmış, ühü :(
    bu, adam ben sutraları patanjali ile birlikte çevirdim dese ona inanmak gibi bir şey benim için. kitaplığımda iki kitap da var, açar bakarım basım tarihlerine, korhan kaya önce mi basılmış? önce basılmış. daha da üstüne bir şey demem. nokta.

    bir diğer üzerinde durulan konu da çeviren ilk yogiymiş, korhan kaya yogi değilmiş yani. yogayı sadece asana pratiğinden ibaret sanan kişilerle iletişim kuruyor olmama mı yanayım, sussam gönül razı değil olayı yüzünden paylaştığım şu entry’ye gelen saldırı mesajlarının şahaneliğine mi yanayım, ülkemizde ve dünyada yoga denilince ilk akla gelen isimlerden biri çetin cümlesine inanan güruhun naifliğine mi yanayım (ama itiraf ediyorum özlemişim kendilerini) gerçekten bilemedim.

    bu da hakkındaki son entry’m olsun dilerim, yolu daha da açık, kazançlı olsun, hep en çok en çok o kazansın umarım.
  • youtube’da bulunan “çetin çetintaş: bir yoginin hikayesi | bu hayata sürekli bir şeylerin peşinden koşmaya mı geldik?" videosunda ruh sağlığı alanında birkaç ifade bulunuyor. bu ifadeler ruh sağlığı ile ilgili sorunlar yaşayan, ilaç tedavisi görmüş veya görmekte olan veya psikoterapiye giden, gitmeyi düşünen insanlar için yanlış yönlendirici olabilir. bu videoyu yoga ile ilgilenen, ruh sağlığı ile ilgili sorunları olan 14 yaşındaki bir ergen de izleyebilir. ciddi bir tedavi sürecinden geçen bir bipolar hastası da izleyebilir ve etkilenebilirler.

    bu ifadeler pek bir takipçisi, bilinirliği, güvenirliği olmayan sıradan bir kişinin videosunda bulunsaydı riski de daha az olurdu ancak çetin çetintaş alanında çok tanınan, çok takip edilen, takipçileri tarafından çok sevilen, çok güvenilen bir isim. gördüğüm kadarıyla etki gücü gerçekten yüksek. bu durumu bu videonun altındaki yorumlardan bile anlayabiliyoruz. birçok takipçisi videoyu izlerken çok etkilendiğini ve ağladığını yazmış.

    --- 20:37 annesi: “… onlar da şunu söyler: ben üç tane antidepresan ilacı kullanıyordum çetin hoca’yı tanımadan önce. ben bu ilaçları elimle götürdüm, çöpe koydum.”

    --- 20:17 öğrencisi: “… arkadaşlarım bana kızdı. dedi ki para kaybedeceksin, hayat çok zor. fakat şimdi onlar ciddi ciddi antidepresanlar kullanıyor ve bana geliyorlar ve para ödeyerek benden eğitim alıyorlar.” (gülerek anlatıyor.)

    --- 13:06 öğrencisi: “sonra yoga felsefesini görünce, bu self-psikoterapi diye düşündüm.”

    yoga antidepresanların, antidepresanlar da yoganın yerine geçemez. birbirinin ikamesi değildir. yoga hocasının psikoterapist, yoganın psikoterapi yerine geçemeyeceği gibi psikoterapi de yogadan ve iyi bir yoga hocasından edinilen faydayı sağlamayacaktır. bu kavramların birbirinin yerine geçebileceği, birbirinin alternatifi olabileceği mesajı yanlıştır. bu mesaj bilinçsiz bir şekilde, düşünülmeden verilmiş olabilir ancak risklidir.

    antidepresan kullanımına doktor kontrolünde başlanmalı, devam edilmeli ve bırakılacağı zaman mutlaka doktor kontrolünde bırakılmalıdır. antidepresanlar sadece tıp fakültesi mezunu doktorlar (sanırım özellikle psikiyatri ve nöroloji gibi belirli branşlardaki doktorlar, branş detayı ile ilgili net ve güncel bilgim yok) tarafından reçete edilebilir. psikologlar bile antidepresan öneremez ve reçete edemez, sadece danışanını bir psikiyatriste yönlendirebilir.

    antidepresanlar beynimizdeki sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan ‘nörotransmiter’ adı verilen maddelerin dengesini / seviyesini değiştirir ve bu yol ile tedavi sağlar. zira bazı ruh sağlığı sorunlarının altında bu maddelerin normalden daha az / daha çok olması yatar. antidepresanların birçok türü ve reçete edildiği birçok farklı durum bulunur. antidepresanların etkisi ile ilgili günümüzde birçok tartışma olduğu bir gerçek. antidepresan etkisinin büyük oranda plasebo olduğunu gösteren araştırmalar da var, antidepresanlar ile ilgili araştırmaların ilaç şirketleri tarafından fonlandığı gibi görüşler de var. antidepresanların plasebo etkisini tamamen ret edemeyeceğimiz gibi, özellikle ülkemizde antibiyotikler gibi bazı doktorlar tarafından gereksiz yere antidepresan reçete edildiğini söyleyebiliriz. bunlarla birlikte, tüm bunlar “bazı ruh sağlığı sorunlarının kimyasal ve fizyolojik temeli olduğu ve ilaç tedavisinin zorunluluk olduğu” gerçeğini değiştirmez.

    özellikle 20:17’deki beyefendinin antidepresan kullanan arkadaşlarından gülerek bu şekilde bahsetmesi yanlış olduğu kadar ayıp bence.

    bu ifadeler kendi ifadeleri olmasa da bu videonun çetin çetintaş’ın bilgisi ve onayı dahilinde youtube’a yüklenmiş olduğunu tahmin ediyorum. bu noktalar gözden kaçmış olabilir, alanının direkt ruh sağlığı olmadığını düşündüğümüzde normal. belki videonun ilgili yerlerini kesip tekrar yükleyebilirler veya videoya sorumluluk reddi içeren ve ruh sağlığı ile ilgili sorunlar yaşayan kişilere önce doktora danışmalarını öneren yasal bir uyarı metni ekleyebilirler.

    *** aşağıda yazdıklarım da tamamen kendi kişisel yorumlarım ***

    --- 20:44 kendisi: genelde böyle hep şey gibi algılanıyor, yaralanmış insanlar yogaya başlıyormuş gibi algılanıyor ama benim etrafımda, özellikle bu yakınımdaki öğrencilerimin hepsi, çok güçlü, hiçbir yara almamış, tam tersi, yaptıkları işin hakkını çok iyi vermişler ve yaptıkları işte çok iyi yerlere gelmişler. işi bırakırken, ailesi, etrafındaki insanlar sen nasıl bu işi bırakırsın diyerek o işlerden ayrılmış insanlar. çünkü doygunluk gelmiş.”

    “hiçbir yara almamış” ifadesi çok iddialı. bundan nasıl emin olabiliriz? ruhumuzdaki yaraları çeken bir röntgen yokken ve bazen insan kendisi bile yaralarının farkında değilken. kimin ne kadar yaralı olduğu hakkında çoğu zaman kişinin kendi dahil kimse bu kadar emin olamaz.

    ayrıca bu cümlelerde ben aşağıdaki denklemler varmış gibi hissettim:

    çok güçlü insan = hiçbir yara almamış insan
    çok güçlü insan = yaptıkları işte çok iyi yerlere gelen insan

    ama dünyada çok yaralı olup çok da güçlü olan, çok yaralı olup azimle işinde çok iyi yerlere gelen birçok insan var. ve tam tersi de mümkün.

    üstelik böyle bir söylem yani yakınındaki öğrencilerinin hiç yara almamış, çok güçlü kişiler olduğu söylemi, çetin çetintaş’ı hiç tanımayan ama merak edip yogaya başlamak isteyip bu videoyu izleyen, “kendisini çok yaralı ve güçsüz” hisseden insanlar için cesaret kırıcı bile olabilir.

    ---

    --- 17:49 kendisi “insan, amaçsız ve kimliksiz bir varoluş haline çekilmediği sürece tam anlamıyla huzuru bulması mümkün değildir. çünkü kimlikler üzerimizde sürekli bir benlik algısı ortaya çıkarır ama o benlikler de birbiri içine karışır ve birbiriyle çatışmaya başlar. ”

    her insanın birden fazla kimliği olduğu doğrudur. bir insan şu kimliklere aynı anda sahiptir: anne, evlat, abla, kardeş, eş, ast, üst, komşu, vatandaş vb. ancak “kimlikler üzerimizde sürekli bir benlik algısı ortaya çıkarır ama o benlikler de birbiri içine karışır ve birbiriyle çatışmaya başlar.” ifadesi çok iddialı bir söylem. “kişinin farklı kimliklerinin birbiriyle çelişen davranışları olması” ile “ruh sağlığı sorunları” arasında hem neden hem sonuç ilişkisi bulunduğu doğru olmak ile birlikte, “bu tüm insanlarda bu şekildedir ve insanların kimlikleri her zaman birbiriyle çatışır.” söylemi gerçekten çok iddialı ve bana kalırsa pek gerçekçi değil.

    ---

    --- 14:50 kendisi: “ben de bu hayatımda hiçbir noktada bir araba peşinde koşmadım, şu evi alayım, şu arabayı alayım, şöyle biriyle birlikte olayım, şurada gezeyim, burada bunu yapayım gibi hiç hedefim olarak bir hayat yaşamadan bunun içine girdim. çünkü daha önceden gelen bir doygunluk vardı içimde. zaten bunların peşinden koştuğumda da elime bir şeyin geçmeyeceğinin farkındaydım. yarın öleceksem, aldığım arabanın bana bir şey katmayacağının farkındaydım. yarın öleceksem, bugün kiminle birlikte olduğumun bana bir şey katmayacağının farkındaydım. bu farkındalığa erişmek için lüks bir hayat yaşamaya gerek yok. bu farkındalığa erişmek için pahalı arabaları alıp sonra satıp da ferrarisini satan bilge olmaya gerek yok. ama bir noktada da eğer kişinin çok arzuları varsa da, tabii ki de bunu yaşamasına gerek var.”

    --- 20:07 kendisi “kariyerinde gelebilecek en iyi yerlere gelmiş, çok yüksek paralar kazanan ama ne paranın peşinde artık, ne yaptığı iş umurunda olan, yani bunlara doymuş insanlar genelde benim etrafımda bu yola girmiş insanlar.”

    --- 27:07 kendisi: yani bu hayattaki arzuları yerine gelmediği sürece insanın, doymadığı sürece, yaşama doymadığı sürece, yaşama doymaktan kastım, hala bir ev istiyorsa, bir araba istiyorsa ya da işte hayalindeki gibi birini istiyorsa, hala böyle beklentileri varsa, tabii ki böyle bir yaşam tarzını kimse seçemez. çünkü bu yaşam tarzı arzularımızı doyurmak için değil, tam tersi, arzularımızın bize hizmet etmediğini, aslında yaşamanın arzular peşinde koşmak olmadığını hatırlatmak ve fark ettirmek için. bu anlattığım şey aslında yaşama doymuş ve artık arzuları peşinden koşmayan insanların ilgisini çeken ve onlar için aslında bir şey ima eden konuşmalar. öbür türlü tabii ki kişi yaşam derdindeyse, arzularını yerine getirme derdindeyse, bu söylediklerim ona çok yabancı gelir. geçim derdi olan ve doğal olarak da geçim derdi olduğu için, hayatını daha refah içinde yaşamak üzerine harcayan, bu çabaya harcayan insan… doğal olarak bu insanın felsefeye ayıracak vakti yok, sorgulamaya ayıracak vakti yok. tek bir derdi var: geçim. parası olan insan için değil aslında yoga. çünkü aldığı hizmet parasız. aldığı hizmet parasızsa demek ki yoga parası olan için değil. o zaman başka bir sebebi var yoga yapmıyor olmasının. burada da işte dediğim gibi, geçim derdi.”

    --- 20:44 kendisi: genelde böyle hep şey gibi algılanıyor, yaralanmış insanlar yogaya başlıyormuş gibi algılanıyor ama benim etrafımda, özellikle bu yakınımdaki öğrencilerimin hepsi, çok güçlü, hiçbir yara almamış, tam tersi, yaptıkları işin hakkını çok iyi vermişler ve yaptıkları işte çok iyi yerlere gelmişler. işi bırakırken, ailesi, etrafındaki insanlar sen nasıl bu işi bırakırsın diyerek o işlerden ayrılmış insanlar. çünkü doygunluk gelmiş.”

    bu 4 bölümde sürekli yapılan iş ile arzu ve doygunluk arasındaki ilişki vurgulanıyor. 19:30 ve 19:50 civarındaki iki öğrencisi de mesleklerini nasıl bıraktığını anlatıyor. yukarıdaki entry’lerden birinde de bir yazar bir arkadaşının mesleğini bıraktığını anlatmış. sanki bir şekilde yoga yapmak / yoga eğitmeni olmak ile diğer tüm meslekler karşı karşıya getiriliyor ve diğer meslekler günün birinde gerçek bir huzur için mutlaka bırakılmalıdır gibi hissettim.

    arzu kavramını tam olarak nasıl tanımlıyor bilemesem de ev, araba, doygunluk, lüks kavramları ile birlikte kullanılması bana “haz” olarak tanımlandığını düşündürdü. burada söyleyebileceğim tek şey şu: insanlar her zaman veya sadece “haz” için, ev, araba almak, lüks yaşamak için çalışmazlar. bazı insanları bir konuda gece gündüz çalışmaya iten başka bir şey var: “merak

    merak günümüzde birçok literatürde zekanın en önemli bileşenlerinden biri olarak kabul ediliyor ve altında da duygulardan “hayret” duygusu olduğu görüşü mevcut.

    yani bir şeye gayri ihtiyarı bir şekilde hayret ediyorsunuz, sonra onu merak ediyorsunuz ve belki çocukluktan, belki yetişkinlikte o alana yöneliyorsunuz. dünyamızda bu profilde birçok doktor, bilim insanı, mühendis vb. var. sırf mesleklerini yapabilmek birçok zorluğa katlanan, para kaybetmeyi bile göze alan, gece gündüz çalışan. bu insanları mesleklerine aşık eden şey para değil, o merak duygusu. bunun da doygunluk hissedilebilecek, bir noktada doygunluk hissedilmesi ve bırakılması gereken bir şey olduğunu sanmıyorum.

    ***

    ve tabii ki tüm bu değerlendirmeler çetin çetintaş'ın yoga alanındaki performansı, hocalığı, kişiliği vb. hakkında değildir, yoga alanında çok başarılı bir hoca olabilir, bu konuda bilgim olmadığı için görüşüm de yok.

    bu yazı sadece video ve videodaki görüşler üzerine bir inceleme-değerlendirme yazısı olarak ele alınmalıdır.
  • iddialar gerçekse şaşırmam.

    birkaç aydır evde kendi kendime yoga yapıyorum. spiritüel amacım/inancım yok, tamamen hareketlerin fizyolojik yararlarından dolayı.

    yogaya merak sarıp bu adama denk gelmeyen yoktur. müthiş bir pr başarısı. çevresinde nedense sadece güzel kadınlar var ve bu kadınlar ona adeta tapıyor. kendini anlattığı ve övdürdüğü belgeselden bile bir naneler döndüğünü anlayabilirsiniz standart bir zekayla. buram buram tarikatvari kokular aldım ve rahatsız oldum. bildiğim yoga with adriene ile devam ediyorum. ne yoga sınıfına giderim ne de yogayla ilgili herhangi bir topluluğa üye olurum, gerçekten toksik bir dünya.

    (bkz: akif manaf)

    twitter'da “yoganın tarikatı mı olur” diye cahil cahil savunmuşlar adamı. “toxic yoga culture” gibi aramalarla dünyada neler döndüğünü öğrenebilirsiniz.

    bu görüntüler tek başına bir şeyler anlatmalı oysa.
  • tarikatına mürit toplayan şeyh gibi geliyor bana. sürekli ödev veriyor ve neredeyse 6 saat yoga yapmamız gerekiyor. cüz okutan, farklı ibadetlerle müritlerini meşgul tutan tarikat lideri gibi. bilmiyorum tabii, tanımam etmem ama biraz takip ettikten sonra etkilenmemenin gerekli olduğunu düşündüm.
  • instagram'da denk geldim. yoga yapıyor. kitap yazmış. şimdi de albüm çıkarmış.

    ya bana komik geliyor böyle şeyler. yoga yapıyorsan, yoga yapıyorsundur. hadi kitap veya eğitici tv programını bile bir yere kadar anlarım ama müzik albümü?

    yeşil sermayeden gibi, turuncu sermaye bunlarınkisi. bir-iki kendi iç dünyası arayışında olan insanları sömürmek. hem manevi, hem maddi.

    ayrıca giydiği şalvar bile özentilik kokuyor. aynı metin hara.
hesabın var mı? giriş yap