• james rollins - kum fırtınası
    çevirmen: zeliha babayiğit

    çevirisi facia düzeyinde. ne yazık ki çevirmenin yalnızca ingilizce değil, türkçede de büyük eksikleri var:

    - minarede ezan okunan yer "balkon" değildir, ona "şerefe" denir. "namaza çağrının yapıldığı balkon" ifadesinin türkçesi "ezanın okunduğu şerefe" olmalıdır. "call to the prayer" ingilizce "ezan" demektir.
    - devenin sırtındaki çıkıntı "kambur" değildir, spesifik bir adı vardır: hörgüç.
    - "queen of sheba" türkçede "saba melikesi" olarak bilinir. bunu ancak daha önce hiç duymamış biri "saba kraliçesi" olarak çevirebilir. ama iki tıkla internette doğrusu da bulunabilir.
    - "to find his/her legs" deyimi "ayaklarının üzerinde durmaya çalıştı" demektir. bunu "ayaklarını bulmaya çalıştı" diye çevirmek yalnızca ingilizce değil, türkçe bilgisizliğini de gösteriyor. ama ilginç olan, google translate de bu deyimi aynen böyle çeviriyor. hayret, neden acaba?
    - ve bonus: atın sırtına vurulan şeye eyer, eşeğinkine semer dendiği gibi devenin sırtına vurulan oturağa da "havut" denir. yani tek seçenek "eyer" değildir.

    bunlar daha hataların küçük bir kısmı, üstelik kitabın daha yarısındayım.

    edit: yazmayı unutmuşum, tabii ki pegasus yayınları

    yağdıkça yağıyor:
    - "abanoz rengi saç" simsiyah saçları tanımlayan bir ifadedir, bunun türkçesi de "kuzguni saç" olmalı.
    - "to light a fire under someone" deyimi "birini daha hızlı çalışmaya teşvik etmek" demektir. bu deyimi alıp da "bunun onun altında bir ateş yakacağını umuyordu" yazarken bir insan evladı hiç mi kendini sorgulamaz?
    - çevirmen belli ki deyim diye bir şey duymamış. "to send someone on a wild goose chase = birini olmayacak bir işin peşine göndermek, oyalamak" demektir. bunu "yaban kazı avına göndermek" olarak çeviren kişiye sormak istiyorum, bu türkçe ne demek?
    - "to use something as leverage = koz olarak kullanmak", "manivela" değil.
    - "triangulate" ifadesi üçgenden gelmekle birlikte türkçesi "üçgen kurmak" değil, "nirengi almaktır".
    - "royal house" kraliyet evi değil, "hanedan" demektir.
    - "a means to an end = amaca giden yol" demektir, "sona giden araç" değil. buradaki "end" son anlamında değil, amaç, hedef anlamını taşıyor.
    - neden "buggy"? bunları "kum taşıtları" olarak çevirmek daha ıygun değil miydi?
    - "burned to the retina" retinası yandı demek değil, gözü kamaştı demek! retinası yanan kişi iki dakika sonra görmeye başlamaz, kör olur.
    - ve en büyük hata en sonda geldi: orijinal metinde kahramanlardan biri "let there be light" diyor. bu eski ahit'in genesis/yaratılış bölümünde geçen ve latince "fiat lux = ışık olsun" ifadesinin ingilizce karşılığına bir referans. fakat bunu hayatında duymamış olan çevirmen bu ifadeyi "light" sözcüğünün diğer anlamıyla "hafif olsun" diye çevirmiş (ki böyle denmez, keep it light denir). işin fenası, kitaptaki diyalogda bu söz verilen cevapla o derece uyumsuz ki, çevirmenin de, varsa pegasus editörünün de bunu atlaması inanılmaz bir özensizlik.

    hayatında ingilizce, çevirmenlik veya edebiyat eğitimi görmemiş, batı kültüründen habersiz bir klinik psikoloğa emanet edilen roman ne yazık ki lise düzeyindeki zayıf ingilizce ve amatör çeviri bilgisiyle katledilmiş.
  • uzun senelerdir çeviri dünyasında olan biri olarak:

    1. dan brown’ın inferno/cehennem romanı. kitabın çevirisinde dünya sağlık örgütü’nün bulunduğu cenevre şehrinin adı romanın ortasına kadar doğru yazılmışken, romanın ikinci yarısında aniden cenova oluyor. kitap büyük olasılıkla iki çevirmene bölünmüş ve ikinci çevirmen ingilizce geneva kentinin türkçe karşılığını kontrol etmeye gerek bile duymamış. üstelik dünya sağlık örgütü’nün bulunduğu yerin italya değil, isviçre'de olduğu da hem çevirmenin, hem de editörün gözünden kaçmış. bu da yetmezmiş gibi, romandan uyarlanan filmin türkçe dublajında da dünya sağlık örgütü cenova’ya “taşınmış”.

    2. umberto eco'nun "baudolino" romanı. kitabın orijinalinde son derece eğlendirici olduğunu tahmin ettiğim dili çeviride büyük ölçüde yavanlaşmış. zaten çevirinin italyanca değil de, ingilizce veya fransızca'dan yapıldığı aynen çevrilen bazı deyimlerden anlaşılıyor. dili bir yana, kitap baştan sonra çeviri hatalarıyla dolu. örneğin tevrat anlamına gelen "torah" terimi kitapta aynen bırakılmış, sanki çevirmen bu sözcüğü hiç duymamış gibi. aynı şekilde tapınak şövalyesi anlamına gelen "templier" (ki bu da fransızca) terimi de aynen bırakılmış. çevirmen sözlüğe bile bakmaya zahmet etmemiş gibi. kitabın sonuna doğru ortaya çıkan zümrüd-ü anka kuşlarının batıdaki adını bilmediğinden "roq kuşu" diye çevirmiş. batı dillerinde bir binbir gece masalları okusaymış roc/roq denen efsanevi kuşun bizde zümrüd-ü anka kuşu olarak adlandırıldığını bilirdi. kimse bilmek zorunda olmasa da, çevirmen araştırmak zorunda. hepsinin üstüne de "ç.n. = çevirmenin notu" olarak çevrildiği iddia edilen latince bölümler uydurma ve aslını yansıtmıyor. doğan kitap'ın bu kadar nitelikli ve latince bilen çevirmen varken (evet, mesela şahsım) umberto eco'yu böyle harcaması inanılmaz.

    ama çeviri dünyasında birçok yayınevi 400 sayfalık kitabı eşek ölüsü fiyatına çevirtip, ödemeyi bir yıl sonra gelecek belirsiz bir telife bağlamayı sürdürürlerse çeviriden hayatını kazanan profesyoneller yerine ya emeklilikte çeviriye merak saran ev kadınlarına, ya da başka iş bulamayan ve edebiyat sembollerinden habersiz mimarlık terk çevirmenlere kalır kitaplar. editör olarak da edebiyat mezunları yerine işletmecileri, sosyologları filan çalıştırdıklarından daha çok bozuk çeviri okursunuz.

    edit: aradan geçen zamanda andy weir'in "marslı" romanını da okudum. büyük ölçüde birinci şahsın ağzından anlatıldığından başkahramanın karakterini kendi dili ile çizen bir kitap ve orijinalinde inanılmaz eğlenceli bir dilinin olduğu belli. türkçe çevirisinde karakteri korumak için argoya geniş yer verilmiş, ama keşke argoya ayrılan zaman romanın çevirisine de ayrılsaymış, çünkü kitapta çeviriyle ilgisi olmayan okuyucunun bile fark edebileceği sayısız hata var. örneğin vegetable oil = sebze yağı gibi. yahu hangimiz buna sebze yağı diyoruz ki; bunun türkçe adı "bitkisel yağ" değil mi? bir başka örnek de azıcık bile olsa türkçe matematik okuyan herkesin "dik açı"dendiğini bilebileceği "right angle": çevirmen bunu "doğru açı" olarak çevirmeyi uygun bulmuş. ingilizce "zar zor yetişmek, çok fazla işe aynı anda yetişmek/kullanmak" anlamına gelen "spread very thin" deyimi "çok ince bir tabaka oluşturacak şekilde yayılmak" olarak kelime anlamıyla çevrilmiş. yine "hayati önemde, yön verici bir karar" anlamına gelen "momentous decision" ifadesi de an anlamına gelen "moment" ile karıştırılıp "anlık bir karar mı vereceğiz?" şeklinde çevrilmiş ve bu arada koskoca bir elrond referansı da güme gitmiş! kitap bu türden sayısız çeviri hatalarıyla örülü halde, üstelik schiaparelli kraterinin adı da (bu arada bunun okunuşu yaygın bilindiği üzre "şaparelli" değil, "skiyaparelli") kitabın yarısından sonra çeşit çeşit hatalı biçimlerde yazılmış. sanki değil editör görmek, kitaba bir spellcheck dahi yapılmamış gibi. muhtemelen piyasaya acilen çıkarıp filme yetiştirme savaşı veren yayınevi romana hak ettiği özeni gösteremeden yayınlanmış.

    yeni kitaplar okumaya zaman buldukça editleyeceğim.
  • bir defasında editörlüğünü yapmam için bana gelen çeviride tamamen yanlış anlaşılarak yazılmış cümlelerden, omuz pedi (shoulderpad=vatka) gibi türkçe kıyımlarına inanılmaz hatalarla dolu kitabın çevirmenini tv'de "ben 60 kitap çevirdim, bu konuda otoriteyim" diye konuşurken görünce yaptığım işten de nefret ettim. şimdi de 125 kitap çevirdim diye arka kapak yazısı yazdığı bir ingilizce kitabı çıkmış. düzeltmeseydim de herkes bu adamın ne mal olduğunu anlasaydı keşke.
  • metro 2033 ne yazık ki bu listede başı çeker, hadi klasikleri falan kötü çevirmiş yayınevleri olmasına rağmen iyi çevirmiş yayınevleri de bulunduğundan sıkıntı olmuyor, ne yazık ki bu kitapta böyle bir imkan da yok, ortada tek bir türkçe çeviri var ve bu çeviri cidden çok berbat.

    çeviren arkadaş kitapları cümleleri süründürdükçe süründürmüş, sıkça anlatım bozukluğu yapmış. ve en kötüsü de yahu olay rusya'da geçiyor, bu adamlar hangi akla hizmet allah'lı peygamberli konuşur, atasözlerinin türkçedeki karşılıklarını kullanmak tamam da, okurken o adamın "allah'tan başımıza böyle bir şey gelmedi" ya da "rabbim bizi korudu" tarzı konuşmayacağı belli. bilimkurgu romanı mı okuyorsun ilim irfan yayını mı belli değil. nitekim devamını getiremedim,

    o tırt çeviriye rağmen, son bir şans vereceğim. baktım olmuyor, metro 2033, gözümde çeviri gazabına uğramış kitaplardan biri haline gelecektir.
  • yevgeni zamyatin'in biz adlı kitabının ithaki yayınları tarafından yayımlanan baskısı bu kategoriye girmeyi sonuna kadar hak ediyor. kitabı distopya sever olarak merakla almıştım fakat okurken büyük bir hüsran yaşamıştım. artık 6.45 yayınevinin yayımladığı baskıya şans vereceğim. umarım 6.45 baskısı ithaki yayınları baskısından iyidir.
  • bir çevirmen olarak şunu söyleyeyim, bu yayınevleri ihale verir gibi en düşük ücrete çalışana iş verdikçe daha çok özensiz çeviri okursunuz. bir de artık çoğu telifle çeviri yaptırmak yerine, herhangi bir metin gibi tek seferlik ücret veriyor kitap çevirmenine. telifli çalışan en güvenilir yayınevleri bile kriz bahanesiyle sözleşmeleri değiştirip payı yarı yarıya düşürdü. hatta en son bir yayınevi bana rusça kitap çevirisi için sayfası 15 liraya (bu küfür edilecek bir miktar), telifsiz sözleşme teklif etti. birçok iyi çevirmen almıyor bu yüzden iş. bu sebeple de her ingilizce biliyorum, her rusça biliyorum diyen, "aman, ek iş olsun nolcak yeaa çeviri işte" diyerek çeviri yapanların elinden böyle özensiz kitapları okuyacaksınız.
  • okunamayan kitaplardır. albert camus'nun can yayınevinden tahsin yücel çevirisiyle çıkan başkaldıran insan'ın çevirisi de buna örnektir. çeviride türkçe kelimeler yerine öztürkçe kullanılmış, demek istediğim ahlak yerine aktöre kullanılmış mesela.tavsiye etmem.
  • norman davies in avrupa tarihi bunların başında gelir, bunun en büyük nedeni olarak çeviri editörünün mehmet ali kılıçbay olması gösterilir.
  • türkiye'deki yayıncılık kültürünün aynasıdır. çoğu yayıncı bu aynaya bakmaz, eline geçen paraya bakar. olan okuyucuya olur.
hesabın var mı? giriş yap