• sagir duymaz uydurur versiyonunun korun gormeyeni olanidir. biz kor noktalarimizi gestalt akiminin da savundugu uzere guzelce doldururken, bu sendromdan mustarip olan insanlar - ki kor noktalari kocamandir ve bunlara glaucoma denebilir - gestalt bile yardim edemeyeceginden fantezileriyle filan doldururlar o goremedikleri kisimlari. beynin filling in denen mekanizmasinin en uc hallerinden biridir, kisiyi eglendirirken bokunu da cikarabilir.

    ha su da varmis, (bkz: kor nokta/#8565822)
  • akıl sağlığı yerinde olan insanların ilerleyen yaşlarda katarakt, makula dejenerasyonu gibi sebepler sonucunda zayıflayan görme yetileri ya da bunun dışında herhangi bir nedenden dolayı ortaya çıkan ani görme kaybı sonucu gerçek olmadığını bildikleri şeyleri görmeye başlamaları durumunu ifade etmek için kullanılan bir terim. (bkz: charles bonnet)

    kesin olarak nedenleri bilinmemekle birlikte, popüler teori, görsel uyaran eksikliğini telafi etmenin bir yolu olarak bu halüsinasyonları beynin devreye soktuğunu savunuyor. kimileri ise rüyaları yaratan mekanizmanın, bonnet halüsinasyonlarını yaratan mekanizma olduğunu iddia ediyor. nsan beyninin, kısmi körlüğü telafi etmek için sahip olduğu yetenek oldukça dikkate değer (bkz: kör nokta).

    bir de bilime top atmakla filan uğraşmayan bir grup var ki, onlara soracak olursanız; bonnet halüsinasyonları diye açıklanan bu durumun halüsinasyon, sendrom vs gibi konularla uzaktan yakından bir alakası yok. onlar bu görüntülerin, bizim gerçekliğimize paralel bir başka gerçekliğe ait reel imgeler olduğunu ve günlük hayatta görsel veriler içinde boğulduğumuzdan dolayı paralel gerçekliklere ait bu imgeleri göremediğimizi iddia ediyorlar.

    detaylı bilgi için: http://www.hafif.org/…t-sendromu-ve-halusinasyonlar
  • üzerinden acayip korku filmi senaryosu çıkarılabilecek sendrom. kolay kolay teşhis edilemiyor olması ve tedavisinin antipsikotiklerle yapılabiliyor olması ise garip.

    ilk kez 1769 yılında isveçli biliminsanı charles bonnet tarafından tarif edilmiş. sendromda halüsinasyonlar olmasına rağmen hasta bunların ne olduğunun farkındadır ve içgörü korunur, hezayan oluşmaz. görme sorunu olan hastalardaki sıklığı %10-15 arasında değişir.
  • "2006 kasım’ı sonunda, çalıştığım yaşlı bakımevinden acil bir telefon geldi. bakımevi sakinlerinden, doksanlarında bir hanım olan rosalie’nin gözlerinin önünde birdenbire bir şeyler belirmeye başlamıştı; rosalie ona son derece gerçekçi gelen halüsinasyonlar görüyordu. hemşireler muayene etmesi için psikiyatrı çağırmıştı, fakat sorunun belki alzheimer belki de inme gibi nörolojik bir bozukluk olabileceğinden de şüphe ediyorlardı.

    bakımevine gelip de ona selam verdiğimde, rosalie’nin tamamen kör olduğunu fark ederek şaşırdım; hemşireler bundan hiç bahsetmemişti. birkaç yıl boyunca hiçbir şey görmemişolmasına rağmen, şimdi hemen önünde beliren bir şeyler “görüyordu”.

    “ne türden şeyler?” diye sordum.

    “doğu kıyafetleri giymişinsanlar!” diye bağırdı. “dökümlü kıyafetleriyle, merdivenlerde bir yukarı bir aşağı yürüyorlar... bana doğru dönüp gülümseyen bir adam görüyorum, ama ağzının bir tarafında kocaman dişleri var. hayvanlar da görüyorum. beyaz bir binanın olduğu bir görüntü geliyor gözümün önüne, kar yağıyor; tüy gibi bir kar, döne döne yağıyor. koşum takılmışbir at görüyorum (güzel bir at değil, beygir), karları ayağıyla süpürüyor... sürekli kuyruğunu savuruyor... bir sürü çocuk görüyorum; merdivenlerden bir çıkıp bir iniyorlar. üstlerinde parlak renk giysiler var –gül rengi, mavi–, doğu kıyafetleri gibi.” birkaç gündür gözlerinin önüne bu tür sahneler geliyordu.

    rosalie’nin (başka pek çok hastam gibi) halüsinasyon görürken gözlerinin açık olduğunu gözlemledim, hiçbir şey göremese bile gözleri o anda olan bir sahneyi takip ediyormuşçasına bir sağa bir sola kayıyordu. hemşirelerin dikkatini ilk çeken de bu olmuştu. hayal edilen sahnelerde böylesi bakışlara ve etrafı tarayan gözlere rastlanmaz; gözlerinin önünde bir sahne canlandırırken ya da zihinlerinde gördükleri bir görüntüye yoğunlaşırken çoğu kimse genellikle ya gözlerini kapar ya da bakışlarını belirli bir noktaya yöneltmeden dalıp gider. colin mcginn’in “mindsight”adlı kitabında ifade ettiği gibi, insan kendi hayal gücünde şaşırtıcı ya da alışılmamışbir şey keşfetmeyi beklemez, halbuki halüsinasyonlar sürprizlerle doludur. genellikle hayal gücünden çok daha ayrıntılıdırlar, gözden geçirilip incelenmeyi beklerler.

    rosalie, halüsinasyonlarının rüyadan çok “film gibi” olduğundan bahsetti; tıpkı gerçek filmler gibi bazen onu büyülüyor, bazen sıkıcı oluyorlardı (“bütün o bir aşağı bir yukarı yürümeler, bütün o doğu kıyafetleri”). gelip gidiyorlardı, sanki rosalie’yle hiçbir alakaları yok gibiydi. görüntülere ses eşlik etmiyordu ve gördüğü kişiler rosalie’yi hiç fark etmiyor gibiydiler. tekinsiz sessizliklerinin yanı sıra, zaman zaman iki boyutlu olsalar da bu kişiler oldukça kanlı canlıydı ve gerçekmişizlenimi veriyordu. ancak daha önce başına hiç böyle bir şey gelmediğinden, rosalie merak etmeden duramıyordu: acaba aklını mı kaybediyordu?

    onu dikkatle sorguladım, fakat zihin bulanıklığına ya da hezeyana işaret eden hiçbir belirtiyle karşılaşmadım. oftalmoskopla gözlerine baktığımda retinasındaki tahribatı görebiliyordum fakat başka bir kusur yoktu. nörolojik açıdan tamamen normaldi; yaşına göre hayli zinde, dimağı kuvvetli yaşlı bir hanımdı. beyni ya da zihniyle ilgili bir sıkıntısı olmadığını söyleyerek içini rahatlattım; gerçekten de aklı gayet başında görünüyordu. ona, körlük ya da görüşbozukluğundan mustarip kimselerin halüsinasyon görmesinin, tuhaf bir biçimde, az rastlanan bir durum olmadığını ve bu görüntülerin “psikiyatrik” kaynaklı olmayıp beynin görüşkaybına verdiği bir tepki olduğunu açıkladım. rosalie, charles bonnet sendromu (cbs) adı verilen bir rahatsızlık geçiriyordu.

    söylediklerimi sindirdikten sonra, birkaç yıldır kör olduğu halde şimdi halüsinasyon görmeye başlamasına şaşırdı. ancak halüsinasyonlarının bilinen, hatta ismi bile olan bir rahatsızlığa işaret ettiğini duyduğu için çok memnun olmuşve içi rahatlamıştı. bana yaklaşarak, “hemşirelere bende charles bonnet sendromu olduğunu söyleyin” dedi. ardından sordu: “peki kim bu charles bonnet?”

    charles bonnet, 18. yüzyılda yaşamışisviçreli bir doğabilimciydi ve araştırmaları entomolojiden poliplerin ve başka mikroskobik hayvanların çoğalmasına kadar genişbir alanı kapsıyordu. gözünde meydana gelen bir rahatsızlıktan ötürü çok sevdiği mikroskobundan ayrılmak zorunda kalınca önce botaniğe –fotosentez üzerine öncü deneyler yapmıştır– ardından psikolojiye ve son olarak da felsefeye yöneldi. büyükbabası charles lullin’in görüşkabiliyetini yitirdikçe gözünün önünde birtakım “görüntüler” belirmeye başladığını duyunca, bonnet ondan gördüğü her şeyi dikte etmesini istedi."

    oliver sacks, halüsinasyonlar
  • dünya üzerindeki en güzel hastalık olabilir kendileri. körsün ya da görme yetin baya azalmış ve sen bir şeyler görmeye başlıyorsun. muhteşem bir şey. körlere allah tarafından sıkılmamaları için verilmiş lsd gibi bir şey, keşke isteyen tüm körler istediği zaman bu hastalığa tutulabilse...
  • görme yetisini sonradan kaybetmiş kişilerde görülen bu sendrom sonucu görülen çok detaylı, renkli halüsinasyonlar aralıklarla yıllar boyu sürebiliyormuş. bu durum, beynin hayal kurma bölgesini değil de gerçekten görüyormuşçasına görme bölgesini aktifleştiriyormuş.
    beyin, hatırlanan görselleri yeni görsel veri eksikliğini gidermek için kullanıyormuş. tam da bu yönüyle kulağa oldukça heyecanlı gelen bu özenilesi sendrom, cbs'li kişiler bizim gördüğümüz dünyayı kim bilir kaç başka biçimde görüyorlardır diye merak uyandırmıyor değil.

    ted-ed'den bu konuda bilgi edinilesi keyifli bir video olarak: https://www.ted.com/…causes_hallucinations#t-319768
  • cbs'li kişiler, normal görme kalitelerinde bir azalma yaşadıktan sonra, görüş alanlarında eşlik eden sesler veya duyumlar olmadan derin görsel halüsinasyonlar yaşarlar.
  • cbs, görmesini sonradan kaybeden insanlar arasında aslında oldukça sık görülen bir durumdur. görme kaybı sonrası, kişinin gerçekte orada olmayan şeyleri görmesi anlamına gelmektedir. yani bir çeşit halüsinasyon görme halidir. işin içine halüsinasyon girince, durum biraz ürkütücü gelebilmekte ancak zaten bu sendromun en zor kısmı da budur. hastalar bir anda akıl sağlıklarını kaybettiklerini, çıldırmaya başladıklarını düşünebilirler. ama aslında bu sadece beyinlerinin onlara oynadığı görsel bir oyundur, görme kaybına verdiği bir tepkidir yalnızca.

    bundan yaklaşık 250 yıl önce yaşamış olan, isviçreli yazar charles bonnet’ın dedesi charles lullin eski bir yargıçtır. katarakt ameliyatı geçirmiş, ameliyattan sonra görmesi oldukça zayıflamıştır. onun için bir şeyler tuhaflaşmaya başlamış, görme yetisini neredeyse tamamen yitirdiğinde bile onu bırakmayan halüsinasyonları yüzünden ilginç deneyimler yaşamaya başlamıştır. ihtiyar lullin, gördüklerini ilk defa 1759’da torununa anlattığında, akli dengesi tamamen yerindedir ve ne olup bittiğinin de farkındadır ancak bu duruma anlam verememektedir. gördüklerinden, torunu charles’a şöyle bahsetmektedir;

    “havada asılı duran bir mendil görüyorum. üzerinde dört turuncu daire bulunan büyük mavi bir mendil. ve bunun bir halüsinasyon olduğunu biliyorum. havada duran mendiliniz yoktur. sonra havada duran büyük bir tekerlek görmeye başlıyorum.” fakat bazen halüsinasyon görüp görmediğinden emin olamıyordu. çünkü halüsinasyonlar gerçeğe çok yakındılar. bir başka deneyiminde ise, paris sokaklarında yürürken, -bu gerçektir- inşaat iskelesi görür. fakat eve döndüğünde, çalışma masasının üstünde iskelenin 15 santim boyunda bir minyatürünü görür. bu algının tekrarlanması bazen “palinopsi” olarak adlandırılır.

    columbia üniversitesi nöroloji ve psikoloji profesörü olivier sacks’ın, charles bonnet sendromu üzerine ilginç tecrübeleri ve kapsamlı araştırmaları olmuştur. bir doktor olarak, ne olduğunu araştırıp bularak bu insanlara delirmedikleri konusunda güvence vermeliyim diye düşünür ve bilimsel araştırmalarının sonucunda charles bonnet sendromunda olup bitenleri kısaca şöyle özetler;

    infratemporal (şakakaltı) kortekste, sadece görsel imgeler ya da hayaller veya küçük parçalar var. sadece daha yüksek seviyelerde diğer duyular da işin içine giriyor, hafıza ve hislerle iletişime geçiyor. charles bonnet sendromunda o yüksek seviyelere çıkamıyorsunuz. siz bu seviyelerde, görsel korteksin iç kısmında, binlerce, on binlerce milyonlarca görüntünün, hayalin veya hayali parçanın hepsinin sinirsel kodlamasının belli hücrelerde veya hücre kümeciklerinde yapıldığı yerdesiniz. normalde tüm bunlar algının veya hayal gücünün birleşik ağıdır. fakat insan bunların bilincinde değildir. ancak birisinin görme yetisine zarar gelirse veya kör olursa, o zaman bu süreç kesilmiş olur. normal algı yerine aslında gerçekleşen, rastgele ve yoğun bir biçimde, infratemporal korteksteki görme hücrelerinin topluca uyarılmasıdır. bu nedenle aniden bir yüz görürsünüz. birden bir araba. birden bu, birden şu. kısacası beynimiz organize olabilmek, ve buna bir uyum getirmek için elinden geleni yapıyor. fakat çok başarılı olamıyor.”

    1970’li yıllarda “yüz hücreleri” keşfedilmiş, beynin sadece belli bölümlerinin değil aynı zamanda belli hücrelerin de bununla ilgili olduğu bulunmuştur. örneğin, sadece “araba” hücreniz olmayabilir çok daha spesifik olarak sadece “aston martin” hücreleriniz olabilir diye belirtmiştir olivier sacks. prof. sacks, ilerleyen katarktından dolayı kendisinin de halüsinasyonlar gördüğünü ifade etmiş; “bu sabah bir aston martin gördüm. burada bahsetmek zorundaydım. şimdi buralarda bir yerlerde.” diyerek esprili bir dille de verdiği aston martin örneğinin kendisinde olduğunu da itiraf etmiştir.

    cbs yaşayan kişiler, yaşa bağlı maküler dejenerasyon, katarakt, göz tansiyonu veya şeker nedeniyle görmelerini kaybetmiş olabilirler. bunların çoğu ileri yaştaki kişilerde görülse de, cbs kimi zaman çocuklarda dahi görülebilir. cbs hakkında çok fazla şey bilinmese de, beynin, görsel uyaran azaldığında oluşan boşlukları kendi kendine doldurması olduğu söylenebilir. cbs’in tanı koymada kullanılan bir testi ve tedavisi yoktur. en önemli şey, aklınızı yitirmediğinizi bilmek ve bu sendromu yaşadığınızın farkında olmaktır.

    birden bire olmayan şeyler gördüğünüzü fark etmek korkutucu bir durumdur. cbs yaşayanlar, evler, insanlar, ağaçlar, hayvanlar, fantastik yaratıklar, anlamsız geometrik şekiller ve daha pek çok farklı şey gördüklerini belirtmişlerdir. bazen bu görüntüler hareketli olabilir. görülen şeylerin normalden çok küçük veya çok büyük olması da mümkündür. hastalar parmak insanlar, devasa karıncalar görebilir, sakin olunmalıdır. görüntülerin gerçek hayatın fonuyla birleşmesi de mümkün olabilir. yani bir inek halüsinasyonu görüyorsanız ve baktığınız yerde yatağınız duruyorsa, yatağınızın üzerinde bir inek olduğunu görebilirsiniz. bazen bu görüntülerin gerçek olmadığını anlamak kolaydır. tencerenin içinde bir ejderha görmek oldukça gerçek dışıdır. peki ya yatağınızda bir örümcek görürseniz? evinizin içinde insanlar görmek de hayli ürkütücü olabilir. böyle durumlarda herhalde görüntünün gerçek olup olmadığını öğrenmeye çalışmaktan başka bir çare yok. cbs yaşadığınızın farkında olursanız, en azından paniğe kapılmadan önce, bunun beyninizin bir oyunu olduğunu düşünebilirsiniz.

    cbs yaşayanlar halüsinasyonların bazen birkaç gün kaldığını belirtmişlerdir. yani uyuyup uyanıyorsunuz ve o güzel kedi ya da cehennem zebanisi hala gözünüzün önünde. oldukça zor bir durum. işin ilginç yönlerinden biri de bu görüntülerin kişinin o anki görme düzeyinden çok daha iyi olması. normalde bir arabayı sadece ana hatlarıyla görebilen, rengini dahi ayırt edemeyen biri, halüsinasyonunda arabanın plakasını dahi görebilir.

    bu ilginç sendromla baş etmek zor olabilir. tek yapabileceğiniz, eğer ihtiyacınız varsa baş edebilmek için destek almak ve duruma uyum sağlamak. bu halüsinasyonlar sizi aşırı kaygılı yapabilir, kendinize olan güveninizi azaltabilir
  • "göz hastalıklarına yakalanan ya da görme kaybı yaşayan insanların yüzde 10 kadarı görsel sanrılar deneyimler. charles bonnet sendromu olarak bilinen tuhaf rahatsızlıkta görme yetilerini kaybeden kişiler, gerçek olmadığını bildikleri çiçekler, kuşlar, insanlar, binalar gibi nesneler görmeye başlarlar. 1700'lü yıllarda yaşamış isviçreli düşünür charles bonnet, kataraktan dolayı görüşünü kaybetmekte olan büyükbabasının aslında orada bulunmayan nesnener ve hayvanlarla etkileşim kurmaya çalıştığını fark ettikten sonra tanımlamıştır bu bozukluğu.
    bu sendrom tıp literatüründe yüzyıllardır yer almakla birlikte sıklıkla gözden kaçar. iki nedenle: birincisi, çoğu hekimin sendromdan haberdar olmayıp belirtileri bunama olarak yorumlaması; ikincisi, halisülasyonlu arı görenlerin gördükleri şeylerin en azından kısmen beynin bir oyunu olduğu bilgisine yenik düşmesi. bazı araştırmalara göre bu kişilerin çoğu zihinsel hastalık tanısından korktukları için doktora gördükleri sanrılardan bahsetmemektedir bile."
    kaynak: david eagleman, incognito, s46.
hesabın var mı? giriş yap