charles bukowski
-
stili bana hitap etmiyor, açıkçası kendi nazarımda "abartılmış" buluyorum. sağda solda bukowski sözleri paylaşan birçok kişi de genelde 1 kitabını bile açıp okumamış sosyal medya okurları oluyor, bukowski diyor ki, sen kimsenin hede hödö.
-
john fante‘yi dünya edebiyatına kazandırdığı için sonsuz sevgimi kazanmış kişi.
-
biriyle tanıştığınızda eğer bu yazarı övüyorsa tuvalete gitmem gerek bahanesiyle bulunduğunuz mekanı terk edin.
-
she's mad but she's magic. there is no lie in her fire...
-
yeraltı edebiyatının en ünlü temsilcisidir. birçok kişi onu, cinselliği henry miller gibi derli toplu anlatmadığı için bayağılıkla suçlar. hatta yazarlığına sallayıp, küçümseyenler de hiç azımsanmayacak kadar fazladır. “kadınları aşağılıyor” eleştirisine en fazla maruz kalan yazar olabilir. ama şahsen ben durumun hiç de öyle olmadığı kanaatindeyim. adam herhangi bir cinsiyet ayrımı yapmadan, hatta kendisi de dahil olmak üzere tüm insanlıktan nefret ediyor. pek çok kez intihar etmeyi denediğini de kitaplarında yazmış zaten.
women kitabında bahsettiği kadınların bazılarını yüceltip, onlara özel hisler beslediğini görebilirsiniz. ama bunu okuduğum on küsür tane kitabında herhangi bir erkek için yaptığına hiç tanık olmadım. sadece ham on rye kitabında değindiği red isimli, kolunun yarısı protez olan bir çocukluk arkadaşını iyi andığını gördüm. muhtemelen onun da sebebi, çocuğun kendisi gibi toplum tarafından dışlanmış olması.
yani adamın sadece kadınlara karşı bir aşağılama tavrı yok. hayatı boyunca babası başta olmak üzere tüm erkeklerden de tiksinmiş. -
sıklıkla içkiyi, kadınları ve hipodromu konu edinirken çok zengin ayrıntılarla hayatın bir çok rengini veren yazar ayrica bence kuvvetli bir mizahı vardır.
-
“..sahteydim ve insanin sahte olduğunu hissetmesinden daha kötü hiçbir şey yoktur dünyada, hele bütün hayatını kendini öyle olmadıgına ikna etmeye calisarak gecirmisse..”
-
birkaç eserini/yazısını okuyup am götten başka bir şey düşünmeyen bir adam gibi düşünse de aslında olayının çok farklı olduğu harika yazar. bana keyif vermeyen ve saçma gelen birçok şiiri, hikayesi vardır ancak bu kadar gerçekleri yazan bu kadar dürüst olan bir yazar ben daha önce (bkz: john fante) hariç görmedim. zaten john fante'yi de bukowski sayesinde okumaya başladım. ilk okuduğum kitabı (bkz: ekmek arası) idi. okurken bazı kısımlarda resmen benim düşüncelerimi yazıya dökmüştü. ardından (bkz: factotum) (bkz: postane) ve (bkz: kadınlar) kitaplarını okudum. bukowski'nin bu kadar sevilmesinin nedeni ise ne kalemi ne edebi yönü ne de işlediği konulardır. en büyük neden adamın tamamen yalın ve dosdoğru olmasıdır. dostoyevsky gibi tolstoy gibi 2 sayfa tutan ortam betimlemeleri yapmadığı içindir.
bukowskiye kadın düşmanı diyorlar. sadece kadınlar kitabını okursan tabi dersin amk. bu herife çirkin diye yüz vermeyen sikine takmayan kadınlar adam şöhret olduktan sonra götünden ayrılmamaya başladılar. noldu? hani am göt seks yazıyordu? ünlü olduktan sonra ne oldu da kendinizi koşulsuz şartsız sunmakta hiçbir problem görmediniz?
her neyse bu konulardan uzaklaşıp empati kurduğum birkaç sözüne değinmek istiyorum.
pis moruk şunu diyor: "nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir."
bu, kendimle en çok bağdaştırdığım cümlelerden biri. üniversite öğrencilik yıllarımda sürekli bulunduğum şehirden ayrılmak, yeni yerler ve insanlar tanımak istiyordum. ilk zamanlar gezmeyi sevdiğimi düşünürdüm hep, ama zamanla aslında nedeni bilinmez bir kaçışın içinde olduğumu ve mutluluğu sürekli başka yerlerde aradığımı farkettim. bu durum hala devam ediyor ve ben ayyaşın bu cümlesini okuduktan sonra bu farkındalığı daha da hissetmeye başladım. geçen sene başka bir ülkede yaşıyordum, bir zaman sonra istanbula yerleşsem biraz sabit kalsam ve çevre edinsem diye kafamda kurup duruyordum, şimdi istanbuldayım ve burada da mutlu olmadığımı farkedip başka bir yere gitmeyi istiyorum. ama sanırım üstadın yine dediği gibi "insanlar etrafımda olmadığında daha iyi hissediyorum" cümlesindeki kişi maalesef benim... -
şurada yürüyen derin dekolteli kadın fahişe mi?
-hayır!
-peki ya, o? sokağın başında bacaklarını gösteren kadın?
-hayır!
-burada hiç fahişe yok mu? baksana şu kadınlara nasıl giyinmişler?
-fahişelik nedir, bay burton?
-bedenini para karşılığında satan aşağılıklardır, bay vencenza!
-hayır! fahişelik bu değildir...
-hah! peki, neymiş fahişelik?
-fahişelik: insanların hayatlarını, yaşadıklarını bilmeyerek onları yargılamak ve aşağılamaktır. eğer gidip bir aynaya bakarsanız, orada en büyük fahişeyi göreceksiniz..
(bkz: charles bukowski) -
kitlelerin dehası
ortalama insanda
herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
ve cinayet konusunda en becerikliler
cinayet karşıtı vaaz verenlerdir
ve nefreti en iyi becerenler
sevmeyi vaaz edenlerdir
ve-son olarak-
savaşı en iyi becerenler
barış vaazı
verenlerdirtanrıyı vaaz edenlerin
tanrıya ihtiyacı var
barış vaaz edenlerin
huzuru yok
sevgiyi vaaz edenler
sevgisizdir
vaaz verenlerden sakının
bilmişlerden sakının.
durmadan
kitap
okuyanlardan
sakının
yoksulluktan nefret edenlerden
ya da gurur duyanlardan sakının
övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının
karşılığında övgü beklerler
sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
bilmedikleri şeylerden
korkarlar
sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
tek başlarına
bir hiçtirler
ortalama erkekten
ortalama kadından
sakının
sevgilerinden sakının sevgileri vasattır, vasatı
aranır dururlar
ama nefretleri dahiyanedir
nefretleri seni beni
herkesi öldürebilecek kadar
dahiyanedir. yalnızlığı istemezler
yalnızlığı anlamazlar
kendilerinden farklı
herşeyi
yok etmeye
çalışırlar sanat
yaratamadıklarından
sanatı
anlayamazlar
yaratma başarısızlıklarını
dünyanın beceriksizliğine
yorarlar kendileri tam sevemedikleri için
senin sevginin
eksik olduğuna inanır
ve senden
nefret ederler ve nefretleri
parlak bir elmas
bir bıçak
bir dağ
bir kaplan
bir baldıranotu gibi
mükemmeldir
en usta oldukları
sanattır
nefret.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap