• ne zaman bir kızla sokağa çıksam bütün keyfimizin içine sıçan kişidir.
    tamam kardeşim bu kadınlar hayatlarını böyle kazanıyorlar ama insan almak istemiyorsa rahat bıraksınlar değil mi?bir kızarkadaşımızla gidip gülhane'de salacakta rahat rahat oturup konuşamıyoruz ya.
    -güzel kızımıza bir gül alsana
    --yok ablacım ben gül mül istemiyorum
    -aa ona bir gülü bile layık görmüyor musun?
    (bu sahnede kız ne diyecek acaba diye erkeğin gözlerine bakar meraklı bir şekilde)
    --yok kardeşim istemiyorum dedim!
    -(kız katılır diyaloğa) demek bana bir gül dahi almıyorsun oduncan!
    --bak herifegül yanlış anladın beni sen saraylara layıksın benim için.bir gül nedir ki?
    -hee simit saraylarına di mi?bügün yedirdiğin o kuru simit hala boğazımda.ilk buluşmaya elinde bim poşetiyle geldiğinde terketmeliydim seni aslında.
    --bak yanlış anladın.ay sonu kızım para yok
    -herşey bitti.güle güle
    --lan?
    (çingene teyze son noktayı koyar)-oh iyi oldu hehe alsana bi gül özür dilersin işte.
    (genç delikanlımız cebinden bazukasını çıkarır ve çingene gül satıcısına döner ve) yuh artık senaryo baya saptı..neyse demek istediğim kadınlar çiçektir, çiçekci kadınlar hariç...
  • eğer her gün önünden geçiyorsanız bi süre sonra selamlaşmaya başladığınız kadındır daha sonraları ise sizi yoldan çevirip zorla çiçek satabilen kadındır. sizin "param yok abla " isyanınızı sallamaz, "zaten öğrenciyim bak okuldan dönüyorum, yorgunum söz sonra alıcam" cümlelerinize de hiç kulak asmaz devam eder.

    - bak bugün siftah olmadı, sen benim devamlı müşterimsin*
    + evet anladım da param yok
    - aa ne kadar var onu söyle
    + ee yok hiç eve gidiyorum
    - hadi bak al 3 demet vereyim sen bana 50 ver
    +öahh sen de varsa sen bana ver.
    -vardır sen de bee... o zaman şunlardan vereyim sen bana 25 ver
    + büü ama ama gerçekten yok*
    - tamam bak bunlardan veriyorum 10 ver
    + tamam abla yaa ver*
  • tıraş bıçağı kakalamaya çalışan ziya gibiler. yolda yürürken insanın omzuna iki adet gül bırakma nedir ablam ya? mecbur mu kaldım o çiçekler omzumda diye şimdi? heh ben bunu buraya koydum sıkıyorsa alma der gibi, te allam... en az bir selim naşit kararlılığıyla istemiyorum kardeşim istemiyorum! bir de laf sokuyor haspam, pintiymişim. sensin pinti, pis.
  • onlara çok kırgınım...
    en sevdiğim çiçekler nergis ve sümbül. kokularına bayılıyorum. gülmüş, papatyaymış, orkideymiş hiç ruhuma değmedi benim. nergis ve sümbüller, ah canlarım benim...
    bu sevgide beni çıkmazlara sürükleyen en önemli nokta da bu çiçekleri genelde çiçekçi dükkanlarından değil de, çiçekçi kadınlardan temin edebilmektir.
    ben oldum olası pazarlık yapmayı beceremem. utanırım, tutuklaşırım. bu da benim zayıf noktam sanırım.
    ama arkadaş, çiçekçi kadından pazarlık yapmadan çiçek alınmaz ki! onlar zaten pazarlık payını da koyarlar çektikleri fiyata.
    bir de söz konusu nergis, sümbül tarzı çiçekleri öbek öbek doldururlar kovaların içine. dolu dolu görünürler böyle. sorarsın ne kadar diye. onlar sana pazarlığa açık fiyatı söylerler. denersin yine, kırk yıllık pazarlıkçı gibi bir özgüvenle "hadi hadi bir şeyler daha yaparsın abla"larla bezenmiş bir dolu cümle kurarsın, kırarsın o korku kabuğunu. pazarlığını yaparsın, kendince mutlu olursun, (ama asla başkalarının pazarlıkla indirdikleri fiyata indiremezsin beceriksiz kardeşim) anlaşırsın. sonrasında ne mi olur?
    kadın kovanın içine elini uzatır, o koca öbekten öyle bir demet çıkarır ki, o demette maksimum 4-5 tane çiçek vardır.
    bir demette bu kadar mı var dersin umutsuzlukla. evet der o da janjanlı kağıdı lastiklerken.
    az önce hissettiğin pazarlık yaptım, başardım zaferi, yerini ufacık bir demet nergis kokusu eşliğindeki hüzne bırakır.
    kaç senedir geçiyorum yanlarından. nergislere ve sümbüllere bakıyorum iç çekerek. bir de en öne koyarlar kokuları gelsin de beynimizdeki hücreler sarhoş olsun diye. yine kandırırlar mı beni telaşıyla adımlarımı hızlandırıp uzaklaşıyorum her seferinde.
    kazıklanırım diye çok korkuyorum.
    bana net fiyat söyleyin ya!
    bir demette kaç tane çiçek var, demetin olur fiyatı ne söyleyin bana!
    yıldım artık bu kuşkulardan.
    çiçekçi kadınlar size çok kırgınım.
  • ofisin köşesinde duran, arada çiçek aldığım çingene abla son iki seferde taklaya getirdi. biri hasta, diğeri akraba ziyareti için akşam karanlığında alelacele aldığım çiçeklerin kötü, kurumuş, solmuş olduğunu görmek canımı sıktı. kararlıydım:

    - abla ikidir kötü çiçek verdin, ayıp ettin ya
    * (ağzının kenarında sigara) yok be ya, yapmam ben öyle şey!
    - yaptın valla. sana "param az, hesaplı bir şey ver" diyorsam, "çöpe atacağını ver" demek mi bu?
    * (alnı kırışr) yok be güzelim
    - ikidir mahçup oldum, çoğu solmuştu. o gün param azsa karanfil verme de kırçiçeği ver, fulya verme de papatya ver. ama tazesinden ver; çürüğünü, solmuşunu kakalama
    * (son bir hamle) görmemişimdir maacir *
    - bak ikidir oldu, almayacağım bir daha senden
    * (mahçup) tamam küsme sen, fulya vereyim mi, he? benden olsun

    (kanma ulen!)
  • ak merkez benzeri carsilarin besinde cicek dukkani olup, yarim duzine gule $60 kagit alan kadindir. ise gelip giderken rahat oluyor diye $75 000 iki kapili siyah bir saab aldi bir kac ay once. gozu korolsun kimine kavun kimine kelek iste!
  • eski türk filmlerinde bunlar illa ki kör olurlardı. ve bunları ameliyat ettirmek isteyen fakir ama gururlu delikanlılar. bu delikanlıların aşırı çiçek kokusundan balataları yakıp bu kızlara vurulduğunu düşünmüşümdür hep.
  • kadıköy rıhtımdaki martı çığlıkları, otobüs kornaları, vapur sirenleri ve dalga seslerine "bimilyin bimilyin bimilyin" şeklinde vokal yapan kadındır.
  • yaklaşık üç aydır kadıköy'de bulunanları hakkında bir çalışma yapıyorum. belediyelerin yaptığı projelerden o kadar habersiz ki üstüne yazılmış üç beş blog yazısından başka kaynak bulunmuyor. aslında, kentsel dönüşümdü, şartları iyileştirmeydi, çevre düzenlemesiydi, açılımdı derken bir yandan yaşam tarzlarını bozduğumuz öte yandan modernleştirmeye çabaladığımız kadınlar kendileri. bir tanesi var ki okuma yazma bilmez ama her gün eline gazeteyi alıp öylece bakar. bir gün sordum nurgül abla okumayı mı öğrendin yoksa diye, nerede dedi, resimlerine bakıp anlamaya çalışıyorum. çok dokundu. çok da klasik bir hikayesi var. annesi erken yaşta ölünce babası okutmamış; kimi zaman çiçekçilik yapmış, kimi zaman eve bakmış, kimi zaman kardeşlerinin ihtiyacını karşılamış. vakti gelince de evlenmiş. şimdi ise çalışmak zorunda olduğu için belediyenin okuma yazma kurslarına gidemiyor. ayrıca koca kış boyunca sokakta baktığı bebeğini bırakabileceği kimse yok. sonuç olarak çiçekçi kadınlar, bizim için onlara sinirlendiğimiz ölçüde var olan fakat günlük yaşamda farkında olmadıklarımızdan, görmezden geldiklerimizden.
  • arkadaşlarla buluşmak için kabataş'a giderken...

    orta yaşlı esmer, hafiften tombul, tam tipik bir çiçekçi.

    a:ben
    b:kardeşim
    ç:çiçekçi

    ç: abim benim şu yanındaki güzel hanıma çiçek al, onu mutlu et. boyu boyuna, huyu huyuna, suyu suyuna... allah özenmiş de sizi birbiriniz için yaratmış maaşallah...
    a: hö?!
    b: özenip de yaratır tabii. ikiz kardeşim bu benim.
    ç: aman be ablam sen de! niye pintilik edersin? bırak alsın işte zevcen. çeyzine hatıra diye koyuverirsin.
    a: tamam tamam alacağım. şu kırmızı güllerden. şuradakini ver. ama hakikaten kardeşiz biz.
    b: ya bırak boşver ne gülü ya! ne yapacağım o gülü? çerçevelettirip duvara mı asacağım? boşver alma.
    ç: aman be! bu yaşına gelmişin ağzın açık dolaşmaktan anca kardeşinle gezersin işte böyle. senin yaşındayken iki çocuğum vardı benim. (şimdi 16-17 tane olabilir) çiçeğinize de size de be! (gitti)

    ilk önce hayal gücüyle bizi çift yaptı sonra aynı mekanizmayla sevgililerimizin olmadığı hükmüne vardı. en sonunda da sıçtı, sıvadı ve gitti...

    anlattım ama anlatılmaz yaşanır tipten kadınlardır bunlar.
hesabın var mı? giriş yap