• hamdi koc'un son iki kitabinda ve bir yazisinda anlatigi kadinlar oyle bir kimlikle yaratilmiski, hamdi koc'un kadinlardan cok cekmis bir baska kucuk yunlu kazak oldugunu gostermis ve bu kitabinda aygen'e olan sevsinin bir kadin sevilirse ancak anne olabilir gibi tuhaf bir karmasa icersine kendini ve okuyucusunu daglamaya calismis. bu arada aygen'in hastaligi multiple sclerosis'dir.
  • devamı:

    bölümde altı çizili kelimeler de var:
    (unutma!) (sayfa, 310)
    o vakte kadar, dikkat! (sayfa, 319)

    euphoria bölümü günlük şeklinde yazılmış ve kendi içerisinde zamanlara ayrılmıştır. bu zamanlama biçimi düzensiz ve belirsizdir:

    20 şubat pazar, 02.30
    03.05
    03.40
    04.20
    06.50
    07.45
    21 şubat pztesi, 06.55
    21 şubat pztesi, 23.50
    02.15, 22 şubat salı.
    23 şubat çarşamba, 02.10
    04.00
    04.40
    05.15
    23 şubat çarşamba, 08.15
    16.15
    22.30
    04.45
    05.
    ??

    kahraman-yazar bölümün sonunda hangi zamanda olduğunu bilmiyor ve durumu şöyle açıklıyor: “defter zamanına göre 05. dediğim son şeye, an mıdır, gün mü, ona dönüyorum. ana ya da güne değil. düşünceye dönüyorum.
    o zaman 06’da olabiliriz.”

    görüldüğü gibi kahraman, tarihleri zaman olarak değil düşünce olarak kullanıyor.
    gloria bölümündeki tarihleme daha farklı. hava durumunu da belirtiyor ama bu simgesel bir kullanım. aslında kahraman-yazar kendi ruhsal durumunu anlatıyor. nitekim “güneşli, güzel bir akşam” olmaz. mizah ve ironi de kendini belli ediyor. gloria bölümündeki tarihleme şu şekilde:

    3 mart, sabah. güneşli, güzel bir gün.
    5 mart, sabah. güneşli, güzel bir gün.
    9 mart, öğleden sonra. güneşli, güzel bir öğleden sonra.
    10 mart, sabah. güneşli, güzel bir sabah.
    12 mart, öğle suları. güneşli, güzel bir öğle suları.
    13 mart, akşam. güneşli, güzel bir akşam.
    mart, iki üç gün sonra. sabah. güneşli, güzel bir.
    mart. 19’u, 20’si filan. güneşli, güzel bir gece.
    mart. 22. sabah. güneşli, güzel, üzgün bir sabah.
    25 mart, gece.
    mart. son gün ya da bir önceki ya da her neyse. güneşli, güzel bir her neyse.
    ertesi gece. güzel ertesi.
    2 nisan. ne gün! ne aydınlık gün!
    nisan, 3 ,5, 7, 10, 13. kimbilir. yağmurlu, rüzgârlı, güneşli, güzel. gece. zalim.
    nisan. geç gece.
    sabah, erken. yağmurlu. güzel. nisan, işte.
    akşam. sabah. alacakaranlık. götter..... fuck!

    romanda; italik, kalın, altı çizili, üstü çizili, farklı yazı tipinde kelimeler kullanılmıştır. roman içerisine bir şiir de yerleştirilmiştir (sayfa, 274). 271 ile 273. sayfalar arasında farklı bir anlatım şekli kullanılmıştır. paragraf başları küçük harfle başlamış, cümlelerin yapısı değiştirilmiş ve bazı cümleler italik yazılmıştır.

    romanda dikkat çeken başka bir biçimsel özellik de yıldız (*) kullanılmasıdır. sayfa 340’ta bir cümlenin sonuna yıldız koyulmuş ve cümlenin açıklaması sayfanın dibinde verilmiştir: “hele de, şöyle göz ucuyla okur gibi yapıp da adamın benden daha iyi bir yazar olduğunu hissettikten sonra!*
    .
    .
    * (itiraf: bu (benim) günceyi, günlüğü, notları, raporu, tutanağı, hatıratı, jurnali, tagebuch’u heft’i diary’yi artık ne derseniz, aygen’e göstermeyi biraz da o yüzden istemiyorum. biliyorum, beni küçümsemez, ama bu benim küçük olduğum gerçeğini değiştirmez.)”

    1990’lı yıllarda olayların geçtiğini tahmin ediyorum. zamansal geriye dönüşler yok. konuşmalar veya düşünmeler esnasında geçmiş hakkında birkaç ipucuna ulaşılabiliyor ancak.

    roman kahramanı bilerek ve isteyerek yalnızlığı seçmiştir. yalnızlığı sevmektedir. bunu, şu sözlerinden anlıyoruz: “deniz feneri büyük olur çünkü, uzak olur, uğultulu olur, yalnız, hem de çok yalnız olur. içinde bir adam yaşar, yaşlı bir adam, yaşlı olması şart çünkü genç bir adam yalnızlığın ve yalnızlığa bağlılığın ne olduğunu bilmez ben değilse, kayalıkların tepesinde, kendisine yaklaşabilecek herkesi kovmak için hayatını harcamayı kabul etmez. ben buradayım, benden uzak durun, demez. çünkü hayatı değerlidir; hayatından bir şey yapabileceğini sanır, zaman içinde, ileride, fırsat verilince, mutlaka.” (sayfa, 3-4)

    roman kahraman-yazarı alkoliktir: “benim artık üzülmeyen, sevinmeyen bir adam olduğumu, üzülemeyecek, sevinemeyecek kadar çok içen bir adam olduğumu fark edemiyordu.”

    roman kahraman-yazarı başarısızdır: “oturmak, ısınmak daha iyiydi. risksizdi bir kere, başarısızlık şansı yoktu.”

    yazar-kahraman veya kahraman-yazar babasından kendisine miras kalmış, çalışmayan ve parası hızla bitmekte olan, hobi olarak çiçek yetiştiren yalnız bir aydındır. eski sevgilisinin annesiyle tanışır ve ona âşık olur. hasta ve ölmekte olan bu kadın için her şeyi yapar. felç, yavaş yavaş kadının (aygen) vücuduna yayılır ve onu ele geçirir. çok güzel bir kadındır ve bu haliyle tıpkı bir çiçeğe benzemektedir. kahramanımız da bu çiçeklerin en güzelini hayatta tutmak için her şeyi yapar ve onunla birlikte ölür. çiçeklerin en güzeline duyulan aşk, yazar-kahramanı çiçeklerin tanrısı yapar. yazar-kahraman, aşklarını şöyle tarif eder: “... yaşayan hiçbir erkek hiçbir kadını böyle ölümcül bir inatla sevmemiştir. hiçbir ölen kadın son bir aşk için hayatın gencecik beklentilerine böylesine diri bir tükeniş içinde karşılık vermemiştir.” (sayfa, 326)
    kahraman-yazar, yazarlar ve yazı konusundaki düşüncelerini de yer yer dile getirmiştir: “yazı kaprisli, yazı şımarık, yazı arsız, bencil, kıskanç: ziyadesiyle orospu, yazı: sadece kendine, sadece kendini, sadece kendisi için istiyor: senin tamamını istiyor. yazı cadı, yazı büyüleyici: seni hem hayat üstüne düşündüğün yanılsaması içine sokuyor, hem de alıp hayatın dibine götürüyor, güneşli buzdan bir mağaraya hapsediyor. allah insanı yazının büyüsüne kapılmaktan korusun, derim.” (sayfa, 362)

    romanda batı müziği ve müzisyenlerine önem veriliyor. özellikle yazar-kahramanın bach’a büyük bir ilgisi var.

    kitabın sonunda kullanılan bilinç akışı yöntemi, müzik ve biçimsel harmoni ile karışmış ve kitabın en güzel yerlerinden birini oluşturmuştur.
  • "duyuyor umz musun tut elimiburdayım buradabırakma yacağım dedi m ve bırk mı yor m zafer beni m bitiyor nefes"
    ölümü anlamaya çalışan ve ölümün karşısına sevgiyi çıkarıp onunla barışmaya çalışan bir adam.
  • hamdi koç'un harflerle, hecelerlerle, kelimelerle, noktalarla, virgüllerle oldukça sıradışı bir şekilde oynayarak edebi yeteneğini en net ortaya koyduğu kitabı. detaylara olan düşkünlüğü yüzünden ayrıca sevdiğim bu adam, çiçeklerin tanrısı'nda genç erkek - yaşlı kadın aşkı gibi banal sayılabilecek bir tema üzerine kurulu vasatın üstü bir hikayeyi, olabilecek en estetik şekilde anlatmış.
  • hamdi koç'un yeni romanı sözlük camiasının en sevdiği konulardan biri üzerine kurulu : (ara: eski sevgili*). hatta daha da ötesi : (bkz: eski sevgilinin annesiyle yatmak).

    yazarımız, sağolsun, yine gayet ruh hastası bir kahramanı yerleştirmiş başa... bir önceki romanı okumuş olanlar, oradaki kahramanla buradaki arasındaki benzerliklerin farkına varacaklar ve "olm, bu hamdi koç kesin çizmiş kafayı" şeklindeki yorumlarının birbirlerinden esirgemeyeceklerdir. okuyan birkaç kişinin "bir önceki romanda kadınlara fazla saldırdığı için bu kitapta biraz daha uslu durduğu" yönündeki düşüncelerine pek anlam veremedim. hamdi koç, fazlasıyla "erkek" bir yazar. (bir de tabii 'amerikan'). kahramanı, evet bu romanda aşk maşk bir şeyler geveliyor ama, en az bir önceki kadar "erkek".

    eh daha fazla anlatmamak lazım.

    bir tek şu: hamdi koç'un ilk romanına soğuk bakmasını, fazla "edebi" bulmasını, hem kendi açısından hem de türk okuru açısından gayet olumlu buluyorum ben. son iki romanı, evet, edebi açıdan hafif (ki işte böyle bir iddiası olmadığını kendi söylüyor) ve fakat "hafif roman" açısından gayet güçlü, sıkı... ahmet altan okurken, doğal olarak, bir mide bulantısı yaşayacağından korkanlara önerilir.

    hamdi koç'u popüler yapan ve epeyce tartışılan bir önceki romanı için (bkz: melekler erkek olur)

    ve de yayımlandığında pek az kişi tarafından iplenen, hamdi koç'un da sonradan üvey evlat muamelesi yaptığı ilk romanı için ise (bkz: çocuk ölümü şarkıları)
  • her kelimesi ince ince ishlenmish, noktalardan sayfa duzenine kadar herseyin ayri bir anlam, bir hava, bir ton kattigi; yaratilmish, hayat verilmish, sevilmish bir eser. yavas yavas, sindire sindire ve huzur ichinde okunmasi gereken bir roman. müzikten çiçeklere, alkolden sigaraya, sevgiden nefrete kadar hayatimizi hayat yapan, onu yashamaya degher kilan 'hersheyden birshey'e sahip bir 'hayal'. hamdi koc'un on yilini calmish(!) olmasi bile bunu anlatmaya yeter.

    (bkz: bach)
    (bkz: opium)
    (bkz: umut)
    (bkz: ölüm)
  • " yaşayan en güzel kadından daha güzel bir kadın'ı yaşatmak için kurulan iki kişilik bir dünya. kapalı bir dünya. çiçeklerle soluk alıp veren bir dünya. bu küçük dünyada yaşayan en güzel kadından daha güzel olan kadın yaşayabilecek mi. en yalnız şair olan erkek onu yaşatabilecek mi."
    çiçeklerin tanrısı bu yalnız dünyaya yapılan hüzünlü bir aşk yolculuğu. *

    romankahramanıerkek gerçeklerinin farkında. bu davranış ve düşünce biçimiyle de son derece etkileyici bir karakter çizmiş. hamdolsun verdiğin nimetlere*
  • yazarin kendi kisilik bunalimi uzerine kurulu bir kitaptir...annesinin yerine koyabilecegi bir kadina besledigi garip ask ise apayri bir tez konusu olabilir...alti cizilen cumleleri tekrar acip okumaya kalktiginizda hayatinizin o donemine gore cok farkli yorumlayabileceginiz kelime butunlerini barindirir. "aglarsin gecer, aglayis gecer gider. agladigini da unutursun, aglamayi da unutursun. hep aglayamazsin, hep hatirlayamazsin. aci yorar."
  • günümüz türk edebiyatı hocası prof. dr. emel kefeli'ye tarafımdan ödev olarak sunulmuş bir roman incelemesidir*. öyle zannediyorum ki, sabırla sonuna kadar okuyanlar kitaba ilgi duyacaklardır. güzel kitap:

    romanın ana teması aşktır. bir erkeğin, eski sevgilisinin annesine olan aşkını anlatır. romanın anlatıcısı, romanın ana kahramanıdır, dolayısıyla roman birinci tekil ağızdan anlatılır. kitabın kahramanının karakteriyle dilin kullanımı ve üslup tamamıyla örtüşür. cümleler genellikle kısadır. dil açık ve genellikle somuttur, okuyucuyu yormaz. tek kelimelik cümle ve paragraflara sıkça rastlanır. önceki cümlede kullanılan kelimelerden biri veya birkaçı sonraki cümlede de genellikle kullanılmış, böylece cümleler arası anlam ve ses bağı daha iyi kurulmuştur. yer yer argo kelime ve küfürlere de rastlanır. az da olsa ingilizce kelimeler de kullanılmıştır.

    roman on yedi bölümden oluşur. ilk on beş bölüm sayılarla (1-15) numaralandırılmıştır. daha sonra euphoria ve gloria başlıklarıyla iki bölüm daha gelmektedir. euphoria; çağdaş yunancada bolluk, bereket, verim anlamlarına gelir. kendini aşırı derecede mutlu ve coşkulu hissetme durumudur. gloria; italyancada zafer, latincede ün, şöhret anlamlarına gelmektedir.

    birinci, altıncı, on birinci ve euphoria bölümlerinin başlarında ingilizce cümlelere yer verilmiştir:

    it was begotten by despair
    upon impossibility.

    marvell, “the definition of love”

    1
    .
    .
    .
    5

    …this i feel, and make
    breathings for incommunicable powers.

    wordsworth, “the prelude

    6
    .
    .
    .
    10

    away! away! for i will fly to thee,
    not charioted by bacchus and his pards,
    but on the viewless wings of poesy,
    thought the dull brain perplexes and retards.

    keats, “ode to a nightingale

    11
    .
    .
    .
    15

    but who am i, that dare dispute with thee?
    o god, oh!

    done, “holy sonnets”

    euphoria
    gloria

    euphoria ve gloria bölümleri farklı biçimsel özellikler gösterir. euphoria bölümünde değiştirilen-çıkarılan kelime, cümle ve paragraflar üstü çizilerek gösterilir (üstü çizili yerler görünmez bkz ile gösterilmiştir):

    devam etsem kendimi tekrar etmeye başlayacaktım, ne de olsa insanın ifade biçimleri sınırlıdır, belli sözcüklere saplantısı vardır, belli şeyleri hep belli biçimlerde belli eder anlatır,… (sayfa, 303)

    bundan sonrası güzel olmak zorunda değil. değil ama olacak. sort of. (sayfa, 304)

    hata yapıp yapmadığımı geç olmadan görmek istiyorum çünkü artık hayatlarımızla ölümle oynuyorum. (sayfa, 304)

    bizi bekleyen günlerin ve işlerin ve vücutlarımızın geçireceği hızlı değişimin başka bir yoldan takibi ve anlık tarifi mümkün değil, anlatı teknolojilerinin mevcut sınırları içinde. (sayfa, 305)

    yol aldıkça, tatlı tatlı geride kalan her suskun semtle yolculuğumuzun progressive gerçek olduğu netlik kazandıkça, gerçek sorunlar da saklandıkları yerden çıkıp birer birer aklıma takılmaya başladı. (sayfa, 309)

    önünde hayranlıkla eğilip aygen’in eline uzandı, kaldırdı, öptü, sonra elini iki elinin arasında tutup, hâlâ yarı eğik, yüzü belli belirsiz kızararak bir takım cümleler kurmaya başladı: (sayfa, 321)

    aygen’in rahatını ve güvenliğini sağlamak için gösterdiğim çabalar, serada yaptığım düzenlemeler, sonra bir gece onu uykusunda seyrederken ansızın karar verip başladığım bu roman (hayatında kaç roman yazdın, salak?) bu malte laurids brigge pratiği (?) aklımı yeterince meşgul etmiş, delirecek miyim diye kendimden kuşku duyarak hiçyoktandelirmemi önlemiş olmalı. (sayfa, 324)

    hatta, eminim, romanı notlarımı onun uyuduğu saatlerde değil de gündüz saatlerinde yazıyor olsam bana kızardı. (sayfa, 332)

    (gülüyorum: eğer yukarıda söz ettiğim gizli kin konusunda ciddiysem, ona gizli bir kin duymamın sebebi belki notlarıma romanıma yeterince iltifat etmemiş olmasıdır.) (sayfa, 332)

    tüm çağrışımların ötesinde uzağında dışındasın. (sayfa, 334)

    yalnızlığı fazla sevmeye istismar etmeye başlamışım. (sayfa, 335)

    farkındayım, fazla uzattım. ama insan yukarıda dedim ya, sık sık zaaflarına esir olur. ben de oldum. yorgunluktan. oldum, geçti. şimdi aynı disiplinle devam ediyorum. (sayfa, 345)

    bir paragrafa da (sayfa, 307) boydan boya çarpı atılmıştır. yazar-kahraman, çıkardığı-değiştirdiği yerleri de kitapta göstermesini şöyle açıklıyor: “hiçbir şeyi temize çekmeyeceğim. yoksa saklamış olurum. olan, kalacak. kirlenerek temize çıkacağım.”
hesabın var mı? giriş yap