• görmeye devam ediyorlarsa lütfen bir hekime başvursunlar.
  • evimde halen var. gordon'un cini. nar suyuyla yağ gibi gidiyor mübarek. yarın nar alıp suyunu sıkayım da hafta sonu o kalan yarım şişeyi de gömerim
  • beni de yaz. gerçi cin sayılmaz, arkadaşımın ölmüş dedesini balkonda bana bakarken gördüm.
    yazarken tiken tiken oldum yine...
  • bundan yaklaşık 1 ay önceydi. gündüz vakti, hava da deli gibi yağmur var evden yaklaşık 200 m ilerde ormanda oyun oynayan çocuk sesi gelmeye başladı. daha önceleri de sık sık o bölgeden ses geliyordu akşam, gündüz farketmiyor sürekli geliyor efendim durduramıyoruz. çıktım evden elime telefonu alıp görürsem fotosunu çekerim diyerekten koşa koşa ormanda sesin geldiği yöne gittim durdum sağa sola bakıyorum varmı bişi derken ses kesildi. telefonun kamerasını açtım ağırdan ormanı taramayı başladım kızılötesi ışın gibi birşeymi acaba diyorum baktım hiçbirşey yok sonra bir anda benzer sesler ormanın derinliklerinden tekrar gelmeye başladı. kamerayı o yöne tutmamla birlikte karartılar geçti ya aklım gitti korkudan elim tutuldu çekemedim fotosunu. (bkz: seni bulacam oglum)dünya boş değil. ben onu anladım.
  • geçen akşam iş icabı sürekli gittiğim bir yerden dönüyordum. 6-6.5 saatlik bir yol, ben kullanıyorum ve arabada tekim. iki temel güzergâh var dönüş yolu için. hep ikisinden birini tercih edip dönerim genelde. bir de navigasyonun gerek zaman gerek mesafe açısından önerdiği üçüncü bir rota var. ama harita üzerinde çok yampiri yampiri görünüyor yol. belli ki çok virajlı, uzunca bir kısmı ilçeler arası giden bir yol. o yüzden hiç tercih etmiyorum o rotayı genelde. ama geçen gün ulan dedim hep aynı yollardan gidip gelmekten usandım. bir de şunu deneyim.

    saptım o yola, yolun ilk kısmı gayet güzeldi. ormanların arasında dağlardan mükemmel günbatımı manzaraları eşliğinde kahvemi yudumlayıp müziğimi dinleyerek keyifli keyifli sürdüm. aferin lan maceracı ruhunu kaybetmedin bak ne güzel oldu diye kendimi övdüm kendime. güzergah üzerindeki son ilçeden batıya döndüm ve yolun iki ilçe arasında en fazla mesafe olan kısmı (100 küsür km) başladı. bu arada hava da tamamen karardı. allahım bu nasıl bir yol. sürekli keskin virajlar, sürekli rampa. bir iniyorum bir çıkıyorum. yamaçlardan tın tın sürüyorum arabayı zifiri karanlıkta. ortalama 50 km/saat hızla gidebiliyorum. bütün yol boyunca ne karşıdan ne arkamdan bir tane bile araç gelmedi. bir tane köy, mezra vb bile yoktu 70 km boyunca.

    kendi kendime bol keseden dağıttığım övgüler yerini hakaretamiz sözlere bıraktı ve en sonunda kibarlığı bir tarafa bırakıp senin yapacağın işi skeyim, cillop gibi yollar dururken bizi getirdin dağ başına diye açık açık sövmeye başladım kendime. bir taraftan da, ulan arabanın kontrolünü kaybedip şu yamaçlardan birinden aşağı uçsam, cesedimi bir hafta bulamazlar diye düşünüp iyice gerilmeye başladım. neyse, 1.5 saat sonra falan bir köye girdim biraz rahatlar gibi oldum. ama nasıl köy. terk edilmiş gibi. hiç bir evde ışık yok. arabayla yanından geçtiğim köy evlerinden birinin duvarında kocaman bir resim vardı. bir ata binmiş tuhaf bir figür. lan dedim bu allahın boşverdiği yerdeki evin duvarında bu ne böyle. sağduyu sahibi iç sesim ne olacak lan biri yapmıştır işte duvara resmi dedi. ama o bile kendinden pek emin olamadı. kafamda böyle sapa bir köydeki köylülerden birinin evinin duvarına böyle bir resim yapılmasına izin vereceği bir durum yaratamadım. neyse köyden çıktıktan sonra her şey gözüme bir tuhaf görünmeye başladı. yolun üzerine sarkan dallara bağlanmış yarısı bir sıvıyla dolu şişelerin olduğu bir yerden geçmemle beraber “hah” dedim. hep o bir arkadaşın başına gelmişle başlayan cinli hikayelerdeki “arkadaş” ben olmak üzereyim galiba. birazdan yol kenarında ağlayan çocuk falan görürsem, durayım da ayakları ters mi değil mi falan bakmadan derdini tasasını sorayım da, cinler iyi adammış lan bu, ilişmeyelim buna deyip beni salsın, yoluma gideyim diye düşündüm. sonra iç sesimle ters ayak nasıl oluyodu lan tartışmaları başladı. yok sağ yerine sol, sol yerine sağ ayak oluyordu, yok ayakların ucu arkaya bakıyordu, yok ne alakası var lan keçi ayağı gibi oluyordu falan derken yavaştan ilçenin ışıkları ilerde belirmeye başladı. sonra sürmeye devam edip eve vardım. yol boyunca da ayakları ters ya da düz herhangi bir çocuk ya da yetişkin görmedim.

    sabah “o neydi gıız?” diye uyanıp, google maps'ten köyü buldum. street view'den duvarında resim olan evi aradım ve buldum. ahanda bu:

    görsel

    sonra biraz daha araştırıp murali yapan sanatçıyı da buldum. çok güzel işleri var. çalışmalarının bir kısmını görüyordum aslında sağda solda. ama köy evinin duvarındaki o figür sağolsun, tanımış oldum kendisini. o da bu arkadaş:

    aybars yücel

    alacağın olsun aybars, altıma ediyordum. ateyizlik gururum incindi sayende.

    ters ayaklı ağlayan çocuk beklentisiyle başladığım cin arama serüveninde ulaştığım tek cin köylüler hakkındaki mesnetsiz önyargılarım oldu diyerek, kamu spotu tadında noktalıyorum entrymi.
  • yarısına kadar göriyorum ondan sonra bir bulanıklık başlıyor.
    (bkz: tanqueray)
  • astral seyahat, cin peri vs kafayı takmış arkadaşımla tatile gitmiştik. tatil dönüşü diğer bir arkadaşım dün selam verdim niye almadın diye kızdı arkadaşa, biz dün o arkadaşımla farklı bir ilde tatildeydik.
  • aynada kendimi gördüm, sayılıyor mu mk.
  • cin görerem cam görerem kqorxmerem,
    nerde bir müsilman görerem qorxerem
  • tam şu an karşımda var bir tane. konuştum, adı bombaymış
hesabın var mı? giriş yap