• çin'in en buyuk sehirlerinden, tianjin'deydim is geregi. aksam oldu. orada tanistigim, ingilizcesi "fanteksentyu"yu tek bir kelime zannetme seviyesinde olan dört turk ve bir arap arkadas "ya biz iletisimde gucluk cekiyoruz, sen de bizimle gel" diye diye beynimi yedi ve hep beraber çin gecelerine giris yaptik. "ee, ne yapalim?" dedigimde bana hic dolandirmadan "capkinlik!" dediler hep bir agizdan. (bu arada yaslari hep 35+)

    ya diyorum beni nicin boyle seylere bulastiriyorsunuz? kiz tavlamak istiyorsaniz gidin kendiniz yapin ne yapiyorsaniz ben istemiyorum. bunlar beni yakamdan tuttu birakmadi illa bizimle geleceksin diye.

    neyse. bindik bir alamete, gideyoz gıyamete. bir taksi cevirdim. ıstemeye istemeye dedim ki, "arkadaslara guzel bir gece gecirecekleri bir yer lazimmis, onerebilir misiniz mekan?" tabii biliyorum ya dedi gotureyim sizi hemen. ama adamin yuz ifadesinde cem yilmaz'in turk taksicilerini anlatirken kullandigi "ohh oglanin nişanını yaptik bugun" ifadesini goruyorum taksimetreye basarken. ben nereden bileyim bunlarin sebeke oldugunu? ıcimden diyorum ki oglum everest insallah bu gece sorunsuz biter.

    mekana girdik. ne dans alani var, ne muzik var, ne dj var. sadece danisma gibi, otel resepsiyonu tarzinda genisce bir masa var bel boyunda, o kadar. bes adim attim, birileri geldi ceketimi falan cikardi. yok abla ben tutarim dur diyorum, "rilaaağksss baby" diyor agzini yaya yaya, gozlerini kisa kisa, dudagini büze büze. altima isemek uzereyim korkudan. on adim daha sonra biri geldi buyrun diye bir yere goturdu yol gostererek. yemin ediyorum mekanin hizmetinin guzelligine odaklanamiyorum. vay be demem gerekiyor muameleden dolayi ama sirtlan surusune denk gelmis zavalli orman krali aslan gibi korkuyorum caresiz. neresi burasi, neresi?!

    bizi bir genisce ozel bir locaya aliyorlar. deri koltuklar, projektorlu sinema salonu ekrani, dans alani, aynalar, disko topu, isiklar. minyatür bir disneyland sanki. oturduk ve iki dk sonra iceri ip gibi dizilmis, kuzey kore askeri disiplininde on tane kiz ayni adimlarla, ayni kiyafetlerle ve ayni yuz ifadesi ile yarim ay sekilde karsimiza dizildiler. yillar once alparslan'in kurt kapani taktigi yapmasi aklima geldi. hazir olun dedim, sakin ilerlemeyin, sabit kalin. ardindan bir abla daha girdi. buyrun dedi secin. abla diyorum icimden, ben simdi bu yanimdaki abazalara "secin" diye cevirsem soylediklerinizi, neler olur biliyor musun? sekiz haftadir yemek bulamamis boz ayi gibi agzinin suyu akiyor adamin gormuyor musun?

    hepsi birer tane kiz secti, arap üç tane secti. bizde boyle diyor ya manyak midir nedir? ben secmedim sadece dans mans ederim bari ortama ayak uydururum diye geciyor aklimdan.

    muzik calmaya basladi. disko topu dönüyor, kizlar dans ediyor, bizimkiler apaci dansiyla karsilik veriyor. ıceri gelip giden garsonlarin getirdigi tabaklari saymaya kalkmak, ruzgarli havada bir agacin dibine oturup yapraklarini saymaktan daha zor.

    bir saat civari dans ettikten sonra, bizimkilerden biri yanima gelip "hadi artik odaya modaya falan gidelim kizlarla" dedi. ben bunu kiza nasil soyleyecegim ya dusunce bile utancimdan yerin dibine girdim ama bunlardan kacis yok, mecbur kizin kulagina egilip "arkadasim odaya gecmek istiyormus" dedim. "ne odasi ya?" demesin mi? abi diyorum, ne odasi oda moda falan yok diyor dedim. bizimki bi sinirlendi once o kadar dans ettik sabahtan beri bunun icin bekliyoruz ne demek odaya gitmiyorlar diye ses yukseltti.

    korkumdan, koltugun surekli kumanda giren araligina saklanmak istiyorum ama giremiyorum. ortalik azicik gerildi. hepsi duydu odaya falan gitmeyeceklerini. seslerden suphelenen iki tane kablolu kulakligi olan korkunc bakisli abi geldi iceri. yanlarinda, en basta gordugumuz abla geldi. ne oluyor burada dedi. tam bir sey yok ya falan diyordum ki, aç gözlü arap arkadas sitemkar sekilde yuksek ses tonu ile gullugillihullamulla bi seyler demeye basladi. adeta, buz devri'nde findigi elinden alinmis o sincap gibi cildirmisti.

    sonra uc-bes tane takim elbiseli abi geldi iceri bizi goturuyorlar baska bir odaya ama bacagimdan asagi suzulen sicak seyin çiş olmamasini dilemekten baska bir sey dusunemiyorum o an.

    ben dindar insan da degilim ki. süphaneke'yi bile ilkokulda kopya cekerek okuyup din dersinden gecmistim. dua bile edemiyorum öldürmeyin beni diyorum. kimsenin beni ipledigi yok. annem babam beni ufkum acilsin, dunyayi taniyayim, kendimi bulayim diye gonderdi buralara. sonum bu olmasin diye sizlanmaya devam ediyorum ama dans ederken bile bu kadar terlemedim. kolumdan bacagimdan boncuk boncuk ter akiyor.

    simdi pastanin cilegi geliyor.

    o abla tekrar geldi, durumu konustuk guzelce. dedi ki bu kizlar konsomatris. odaya falan goturemez kimse. arkadaslar da olaylardan sonra adamlarin ciddiyetini anlamis olacak ki, süt dökmüş kedi gibi sadece mekandan cikmak istiyorlar hicbir seyde gozleri yok.

    hesabimizi odeyip gidelim dedik tamam dediler hesabi bir getirdiler. bakin ben boyle bir hesabi en son richie rich cizgifilminde gormustum. ankara'da, ıstanbul'da gordugunuz duydugunuz sehir efsanesi hesaplarin hicbirine benzemiyor. yani nusr-et'i kapatirsin o paraya oyle soyleyeyim. su sekilde ifade etmeye calisayim: oradaki alti kisi hepimiz cuzdanimizin son centine kadar verdik ve hala para eksikti.

    dediler ki tamamlayacaksiniz bu parayi. dedim yok baska paramiz ne yapalim? hepinizin pasaportunu alir yakarim mahvolursunuz dedi. kadin ve mafyavari adamlar kendi aralarinda konusup surekli bana bakiyorlar. aklimdan bugune kadar izledigim butun kacirilma sahneli hollywood filmleri geciyor. havalandirma bosluklarini, asansor araliklarini falan inceliyorum. sanki icime bir michael scofield girmisti ve prison break'in ilk sezonundaydim.

    "tek anlasabildigimiz kisi sen oldugun icin seni rehin aliyoruz, diger arkadaslarin bu hesabin kalan parasini getirirse gidebilirsin" dediler. abla diyorum gozunu seveyim ben bu adamlarla daha bir iki gun once tanistim. nicin geri donsunler kacar giderler dedim. beni ilgilendirmez dedi. disari cikarken bana nanik yapmadiklari icin minnettarim. yuzlerindeki o korkuyu gordugumde geri geleceklerine inanmistim.

    aradan bir saat gecti gecmedi, geri geldiler. hepsi gitmis, "cocugun basina ne geldiyse bizim sucumuz" deyip bankadan paralari cekip birlestirip getirmisler. en azindan vicdanli cikti herifler. hesabin kalanini da odeyip konuyu hallettik ve sag salim ciktik. o gun beni orda biraksalardi ne olurdu bilmiyorum.

    macera yasayayim derken basima gelenler, yaprak dokumu'ndeki ali riza bey'in bile basina gelmemistir.

    - https://i.hizliresim.com/8dpvy7.jpg
    - https://i.hizliresim.com/ddbbvv.jpg
  • bu gibi durumlarda cep telefonunuzdan 110'u arayarak polise ulaşabilirsiniz..
    sms göndermek isterseniz 12110,
    oldu da vuruldun ambulans için 120'yi arıyorsun..
    türkiye'den doğru yapacağım bu kadar gardaş... elin mafyasına bulaştırma beni..
  • anahtar kural o tarz yerlere oranın yerlisi bir vatandaşla gitmek. hele üçüncü dünya ülkelerinde ise mümkünse grubun çoğunluğun oranın yerlisi olduğu şekilde gitmek... vietnam günlerim aklıma geldi, bi titredim. böbrekler kalmış o da güzel...
  • ya türkiyeden giden biri nasıl böyle bir olaya girer anlamakta zorlandığım hikaye. taksiye bunu sorarsan o da seni satmaya götürür. ha ben de çinde çok kazıklandım neler geldi neler başıma. çinlilerin maşallahı var ayaküstü adamı götürürler ama bu kadar elinle belaya gidilmezki.
    biryerde garson istemeden meyve icecek getiriyorsa oradan kaçacaksın.
  • el kadar çekik gözlüler tarafından kaçırılmak adama tabi koyar bir de bunların konuşması komik koniçivalar şaka yapıyor sanıp olaya odaklanamam.
    herhalde beni de kopyalayacaklar ama sağolsunlar bu ucuzlukla birlikte kalitesizlik onlar sayesinde var.
  • ekşi şeyler 'de görüp "ulan ben mi girmişim bu entry'yi yoksa?" diyerek geldim. o derece benzer bir senaryo.

    madem öyle ben de benim hikayeyi anlatayım gece vardiyasında olduğum şu saatlerde. *

    5-6 sene önce o zaman çalıştığım firmanın diğer şantiyesinin şefi olan mühendis bir abimizle makine almak için keşfe gittiğimiz shanghai 'da işlerimizi hallettik. başka bir şehir olan shenzen 'de 2 gün sonra olacak toplantıyı bekliyoruz. biraz gezelim shanghai'da deyip akşam çıktık şöyle bir dolaşalım diye hooters 'ı görünce ille buraya girelim dedi şef. bilenler bilir hootersın konsepti dekoltede cömert, kısa şortlu seçme ablaların garsonluk yaptığı, bir nevi modern konsomasyon mekanı. genelde turistlere hizmet veriyor. 2 biralık süreçte yavşamadık garson bırakmayan şef ibreyi 180'e dayadı. şefe buradan sonra salih bey diyeceğim. *

    neyse hesabı ödedik çıktık. dışarıda gözlüklü, yanağından makas alınacak sevimlilikte bir çinli adam geldi. gözlerini belerte belerte (ne kadar belertse de bizim göz açıklığına ulaşamıyor) "do yo need masajjj?" diye girdi konuya. göz belertme sırası salih beye geçti bu kez. ingilizce bilmediğinden kolumdan çekiştirip "neymiş la masaj mıymış? gidek la gidek" diye atladı. ya diyorum tezgah bunlar atlama. çinli de ilgilendiğini görünce "lady masaaj sex masaaj!" diye bağırıyor. bir yandan da serçe parmağını yumruk yaptığı eline sokup çıkarıyor canlandırmalı anlatmak için. onu da öyle bir yapıyor ki orda bile küçük pipili. salih abi tutturdu "yok illa ki gidelim bi bakarız beğenmezsek çıkarız". çadırı dikti içerde tabi tutturur. adam verdi kartı elimize. iki adım atmadık ki çocuk gibi tutturan salih abinin ısrarlarına dayanamadım döndüm elinde şemsiye frank sinatra edasıyla bekleyen çinliye. "oo dedi ben hemen taksi çağırayım size" telefonunu çıkardı arka fonda küçük bi çinli bebe. "kızım, 3 yaşında" diyor. güven sağlamaya çalışıyor ama yemezler. neyse çağırdı taksiyi. ne numarası var ne tabelası. lüks sayılabilecek bir araç da. "bu ucuz taksi anlaşmamız var" diyor. mesafe 2 3 km var, tamam taksi ucuz da 3-4 tl bişey istedi. taksimetre falan da yok. aha dedim adım adım çekiliyoruz içeri. gittik mekana pavyon gibi ışıklandırmalı bir yer. odalar var 3 4 tane. bir odaya aldılar bizi. güleryüz falan. sonra kızlar girdi içeri "seçin" dediler. ya dedim bak salih bey klasik aksaray muhabbeti, gördük mekanı hadi gidelim. bildiğin tuzak. "yok ya bişey olmaz. ne kadarmış sor bi" bi yandan de kızlara bakıyor. 100 yuan * dedi. şimdinin 55-60 tlsı. o zaman 25-30 tl idi. ingilizce bilmiyor ama sayıları anlıyor. hundread ı duyunca bişey değilmiş la ben yaptıracağım diyor. bir de baktı böyle odalı kanepeli bir yer. mutlu sonla biten hayaller kuruyor.

    ya diyorum bak kızlar çıkacak adamlar girecek birazdan, hadi gidelim. "ben bunu seçtim" dedi gitti kızın birinin koluna girdi. verdi 100 yuanı kıza. bir yandan meyve tabakları falan geliyor masayı donattılar. "yok biz istemiyoruz bunları, geri götürün" diyorum garsonlara ama adamlar yığıyor.

    (bkz: çok fena şekilde s.kiş döndüğü düşünülen yerler)

    neyse bunlar çıktı odadan. diğer kızlar da bana yavşıyor. yok diyorum ben masaj sevmem. biri gömleğime sarılıyor biri pantolonumu çekiştiriyor. yok dedim ben istemiyorum. zaten masaj sevmeyen biriyim tayland'da bile yaptırmamışım bir de böyle bir yerde böbreği bırakmak istemiyorum hiç. bırakacaksam da çıplak bırakmayım en azından. kovaladım bunları. iki tane yüzsüz kaldı. aynı sit-com lardaki terbiyeli utangaç adamım. bi 15-20 dk sonra salih abi geldi yanında hatunla saç baş dağılmış.

    "nooldu beni mi çağırdın?" diyor. yoo dedim ne çabuk bitti 1 saat sürmüyor muydu? "arkadaşın çağırıyor dedi apar topar getirdiler" diyor. onu da nasıl anladıysa. tam biz olayı anlamaya çalışırken bi tane izbandut gibi adam ve yanında 50-60 yaşlarında kadın girdi. aha dedim başlıyoruz here we go "dur yaa bişey olmaz" diyor salih abi biraz korkmuş vaziyette. onların izbandutu da benim kadar falan işte. olası bir durumda adamın kafasına şu büyük kaseyle vururum şöyle yaparım burdan kaçarım falan diye plan yapıyorum. iyi dedim alt ederim bunu ama yine de kavga son çare.

    kadın geldi naif bir ifadeyle memnun kaldınız mı falan diyor. ben yaptırmadım arkadaş yaptırdı o da memnun olmuş herhalde teşekkür ederiz, biz artık gidelim dedim. salih abiye dönüp hadi gidiyoruz dedim. adam geçti önüme. kadın "hesabı ödemediniz, nereye?" dedi. verdik ya işte dedim kızı gösterip. "o, kızın parası, buranın işletmecisi benim, bir sürü yeyip içmişsiniz hem de arkadaşın birlikte olmuş kızla" dedi. ya ne alakası var dedim, biz istemedik bunları. hem ne birlikte olması masaj yaptı 10 dk onu da ödedik diyorum. kadın kızın elinden topaklanmış bir peçete aldı bana gösteriyor. bak kanıtı bu arkadaşınla seks yapmışlar paramı isterim diyor. "ya ne diyor bu ne seksi?" dedim salih abiye. " ya bişey değil bi bolowjob yaptı o kadar" diyor yüzünde küçümser bir ifadeyle. sonradan öğrendim ki o "bolowjob" da handjobmuş. hani şu geleneksel festivali olan.

    baktım iş boka sarıyor. "tamam ne kadar bizim hesap?" diye sordum patroniçeye. 8000 dolar mı dedi öyle afaki bir şey. "höh dedim oturma izni mi vereceksin?" diyor benim masraflarım var bu kadar kişi çalışıyor burda. benim de sol cebimde dolarlar var sağda da çin parası renminbiler. 1000 falan var. al dedim sana 300 daha. "300 yuan para mı lan it" dedi fırlattı masaya. niye la sizin burda çok para diyecektim de o topa girmedim. baktım bırakmayacaklar. 100 yuan saydım, bu taksi param, 200 daha ayırdım bu da otel paramız diye. kalan 400 ü daha verdim. 600 artı 100 700 vermiş olduk. sağ cebimi de çıkardım başka param yok diye. "bu yetmez" dedi izmandut geldi arayacak. arasa bulacak dolarları, 400-500 var. "yeter lan dedim sizinle mi uğraşacağız?" ittirdim adamı kapıya yöneldim. kadın anında bir isim söyledi kapıda bir tane daha bitti izmandutlardan. bu biraz daha iriydi. aha dedim ikisi ağzıma s.çar. dur bende var dedi salih abi. sonradan diyor ya darp olmasın iz falan kalırsa açıklayamayız diye düşündüm diyor. hee tüm herşeyi açıkladın iz kaldı açıklanmayacak. gözümün önünden türkiye'deki haber bültenleri geçiyor, 2 türk mühendis çin'de alemde yakalandı diye yazı var. görüntülerde beyaz kemal sunal donuyla sokakta polise açıklama yapıyoruz falan. bir yandan da salih abinin sperminden dna testi yaparlar, kanıt da bıraktık falan diye düşünüyorum.

    salih abi çıkardı o da attı 3-5 bişeyler, cebindeki çin paralarını. "tamam mı dedim oldu mu?" bağırıyorum artık iyice deli cesaretiyle. handjobcu kız "bunda var daha, dolar gördüm epey" dedi salih abiyi göstererek. adam geldi hemen aradı buldu cüzdanı bi açtı 700 dolar. hepsini aldı. "la dedim bu nerden biliyor paranın yerini?" "ya otelin kartını çıkarırken görmüştür" dedi. orda halletti bi de otele gelmesi kaldı.

    kadın parayı alınca "şimdi s.ktirin gidin" dedi. merhametliymiş ki otel parasıyla taksi parası diye kurtardığım parayı verdi. iyi dedim en azından g.tü kurtardık. sonra dışarı çıktık "aferin salih bey, ne güzel de soydular bizi, sakalımız yok ki lafımız dinlensin!" diye çemkiriyorum bir yandan taksiye binerken. "değdi mi bari bolowjob?" adam bildiğin yaramaz çocuk gibi pıstı azarı yiyor. şantiye şefi aslında, sert de biri normalde. neyse dedim abartmayım adam 700 doların üzüntüsünde zaten. sonra dedi "polise mi gitsek?" hee dedim gidelim de iyice rezil olalım. içeri atsınlar. fuhuş yasak çin'de diyorum. şu abd'de anlaştıkları hatunlar soydu diye polise başvuran gençler gibi mi olalım?

    bir yandan da düşünüyorum şimdi 700 dolar iyi para. iaşemiz. firmaya da açıklaması var "naaptınız o kadar parayı?" diyecekler. neyse dedim bi deneyelim şansımızı. taksiciye dedim karakola sür. gittik bir yere elimizde gözlüklü çinlinin verdiği kart, durumu anlatıyorum. adres falan bilmediğimden şoförü de aldım yanıma bizi aldığı yeri anlatsın o biliyor diyorum. adam söyledi mekanı o bölgeye biz bakmiyoruz dedi. tarif etti şoföre yürü dedim gidelim. taksici de baktı sorun var biraz mırın kırın eder gibi yaptı ama bişey diyemiyor. ya dedim orda ingilizce konuşur mu derdimizi anlatabilecek miyiz? polis baktı küçümser bi ifadeyle "shanghai da polis ingilizce konuşur" dedi. hadi bakalım deyip gittik ilgili polis merkezine. kime derdimi anlatmaya çalışsam ingilizce bilmiyor. elimde numara olan kart var, adresi de şoföre anlattırıyorum. biraz ingilizce biraz tarzanca, el hareketleriyle masaj yapıyorum neler neler. kadın polisler gülüyor falan. 3-4 polise derdimi anlatamadım. ama iyice maskara olduk. sonra birini uyandırdılar geldi ifademizi alacak. ya dedim olay yargıya intikal etmesin, yazıya dökmeden halledemez miyiz? "paranızı istiyorsanız işlem yapmamız lazım. " iyi madem yaz, masaj işi vardı bizim bi. adamın el yazısı çok güzeldi bi de böyle mandarinin verdiği o mistik hava var sanki ifade yazmıyor da hat sanatıyla uğraşıyor. neyse ifadeyi yazdık rezil ola ola. arkadaş tutturdu diyorum. nasılsa salih abi de anlamıyor diye adamı gömdüm iyice. kadın polislere neredeyse "tipe bak zaten meymenet yok, pis sapık" diye anlatıp üstüne toprak atacağım. neyse ifade bitti, yeri göstereceğiz, "siz gidin oraya ben ekip göndereceğim" dedi. şoföre sür dedim gidiyoruz bizi aldığın yere. gittik bindiğimiz yere. dışarda kızlardan biri bizi gördü bağırdı, ilerde bir iki adam hareketlendi. ben de tırstım sür diye bağırıyorum şoföre. anlamadı bi "e geldik ya" falan diyor sür dedim geri polise. "polis, polis!" diye bağırıyorum telaşla. sonra benim garip tavırlarımı görünce adam da korktu bağırdı. aynı amerikan filmlerindeki abartılı telaş sahnesi yaşıyoruz. polis merkezine yine gittik oraya gelmedi kimse adamlar da ordaydı dedim. yok siz gidin ben gönderdim diyor. taksiye binerken şoför götürmek istemedi bu sefer. "ben gidiyorum başka taksi bulun" diyor. ulan lale adresi bilen bi sen varsın bırakır mıyım? gidemezsin dedim götüreceksin. gidersin gitmezdin. tamam o zaman sen bilirsin dedim. bunların önde bi numara oluyor sicil no gibi. puan vereceğinde o no önemli. ona göre yıldız veriyorlar, lüks taksi muhabbeti falan var. böyle dolaştırdığını falan hissedersen numarayı alıp şikayet edebiliyorsun. öyle bir durumda adam para bile almıyor sırf şikayet etme diye. lisanslarını iptal ediyorlarmış herhalde. ben de numarayı gösterip "plakanı aldım, götürmezsen ağzına s.çarım bak" şeklinde tehdit ettim. türkiye'de olsa bir de taksiciden levye yeyip soyulurduk.

    tekrar döndük mekanın olduğu muhite. bu sefer geriden duruyoruz. baktık ilerde polisler var gittim yanlarına anlattım. yeri de gösterdim. bu gidiyor dandini. "bak diyorum dikkatli ol adamlar kriminal silahlı olabilirler" bu küçümsedi "phh, shanghai'da silah taşımak yasaktır." ulan ne shanghaimış .mına koyim. adam kriminal zaten senin yasağını kim takar? gerçi devlet malına zarar vermenin cezasının idam olduğu yerde ne caydırıcılıklar vardır kim bilir. bu gitti giderken haber uçtu tabi üst katları görüyorum bir telaş kapladı ortamı. biraz sonra geldi, polis merkezine gidiyoruz dedi. neyse gittik, birazdan getirecek adam paranızı dedi. bekledik, başka bir adam geldi parayı getirmiş. polis dedi burada kamera var biz alamayız. size verecek dışarı çıkın dedi. bişey mişey yapar sen de gel dedim. çıktık hep beraber adam paraları verdi. dolarlar gelse fitim. baktım dolarlar tam, çin paraları da gelmiş. bi kıza verdiğimiz 100 yuan eksik. o da kızındı zaten, emeğinin karşılığını alsın. adam da gözümün içine baktı hafif tehditvari "sorun yok de mi arkadaşım?" deyip elini uzattı. arkadaşını s.ktirtme şimdi deyip eline vurdum tokalaşmadım. yanımdaki polise güveniyorum tabi yaparım artistliği. neyse işimiz bitti gideceğiz, dedim şimdi bunlar ilerde bekliyodur, eskort yapın bize. iyice kıllısını istediğimin farkındayım ama ne istesek yapıyolar zaten, hafiften de tırsıyorum adama posta koydum falan. oteliniz uzakmış falan dediler ama baktılar çingenlik yapıyorum tamam dediler bi yere kadar bıraktılar diğerlerinin takip etmediğinden emin olana kadar. sonra otele vardık taksici taksimetreyi çoktan kapatmış. borcumuz kaç para usta? yok borcunuz s.ktirin gidin de kurtulayım sizden artık, gecemin içine ettiniz der gibi söylendi. neyse dayı dedim al şunu hakkını helal et. taksi parası diye ayrıdığım 100 ün yanına kurtardıklarımızdan da 100 koyup verdim zorla.

    salih bey dedim inince, sen şimdi bunlara oda numarana kadar otelin adresini verdin. şimdi bizi bekliyorlardır bunlar dedim. adam durakladı bi rengi attı. ağzından "fıziyy" diye bir inleme çıktı belli belirsiz. ben adamı korkutmak için söylüyorum ama tam macera bitti derken odadan çıkan adamlı filmleri de çok izledim, ufaktan endişeliyim.

    sen dedim gel benim odaya biraz bekleyelim, yarın da ilk işimiz oteli değiştirmek olsum dedim. neyse geldi benim odaya, onun odayı aradık, açan olmadı. ben gittim uzaktan koridora falan baktım kimse yok da öyle gönderdim adamı odasına. ertesi gün de tırsa tırsa otelden çıkıp başka otele geçtik.

    sonra tabi seyahat boyunca dilime düştü. bak diyor aramızda kalsın, gidince anlatma kimseye; madara olurum. ben de istediğim şeyleri yaptırdım, bir şey olduğunda da "anlatırım bak haa" diye minik tehditlerde bulundum abartıya kaçmadan. yalnız daha da akıllanmadı clubların önünden geçerken falan aynı ısrarlı haliyle icraat istedi. önünde tokyo drift teki arabaların olduğu, masada 150 adet 1000 dolarlık şampanyanın açıldığı shanghai'ın zengin bebelerinin takıldığı bir cluba girdik. içerdeki kızlar dip düşürecek cinstendi. ama neyse ki 400 dolar fiyat çektiler de vazgeçirebildim salih abi'yi.
  • salih abi güldürmüştür.
  • ya arkadaş isviçre alplerinden mi gidiyorsunuz çine, bu ne gözükapalılık? türkiye'de yaşayıp geçirmişsin en azından her yerde olmasa da bu tarz meselelerin altıncı hissi bizde diğer milletlere göre daha yüksek olur. bune lan? insan biraz ayık olur. bir bak etrafına o amına kodumun taksici kılıklı pezeveng kuryesi potu kırmış zaten.o vakit inecektin bir tabak noodle unu, soğanlı zıkkımsıca hamurunu yiyip siktir olup gidecektin oradan. şahsen ben, o mekana giripte sincan kezbanı kılıklı karıları görsem olayı ayıkırdım yani.zaten ceketi almış üstünden o vakit seni orada tutmak mesele onlar için.
hesabın var mı? giriş yap